10 Mayıs 2025 Cumartesi

Turkish Airlines Open - 3. Günden İzlenimler




İzlenimler -1-


Turkish Airlines Open 3. Günden İzlenimler:

-Sabaha karşı yağan yağmur bir gün önceki rüzgarı kesmiş, sahayı yumuşatmıştı. Greenler topu tutuyordu. Özellikle cuma günü beş karış suratla dolanan oyuncular, cut’ı yapıp para ödülünü garantilemenin (asgari 6.325 USD) rahatlığıyla hem birbirleri hem de seyircilerle iletişim içindeydiler. Günün en iyi skorlarından birini yapan Ugo Coussaud (FRA) ilk çukurdan ayrılırken alkışlara “Good morning, thank you” diyerek karşılık verdi. Liderler üçüncü raunda öğleden sonra başlayacakları için sabah 9:30’da basın odası sakin ve sessizdi. Zaten golf sahasında olmanın en güzel yanlarından biri sanırım sessiz bir yeşilliğin içinde olmak olsa gerek. 


-Saat 10:30’da Türk golfçü Leon Açıkalın start aldı. Leon DP World Tour’da cut’ı geçen ilk Türk sporcu olarak tarihi bir açılış vuruşu yaptı Regnum Carya sahasında. İlk delikte birdie de yapınca çok keyiflendik. Genç oyuncu gayet olgun bir oyunla bugünü 69 (-2) vuruşla tamamladı. Raund sonrası röportajda yarın (Pazar günü) ilk onda kendine yer bulup turnuvalara davetiye alma amacında olduğunu söyledi. 

Leon Açıkalın "tarih yazdı"
demeyelim ama çok önemli
bir engeli aşan ilk Türk oldu

-Leon’un pata tekniğinde bir detay dikkatimi çekti: Vuruş yapmadan önce tişörtünün sol göğüs kısmını koltuk altına sıkıştırıyor ve kolunu torsosuna yapıştırarak vuruş yapıyor. Geçen ay Masters Turnuvası’nda izlediğim Justin Rose da tişörtünü sıkıştırıyordu. Açıkalın’a bu stili sordum. Leon da Masters’ı seyrederken Rose’u gördüğünü, kolunu vücuduna dayamak için tişörtü sıkıştırmanın iyi bir yol olduğunu düşünmüş. Antrenmanda bu yöntemle 11 çukurda 9 birdie yapınca devam ettiğini söyledi. Büyük usta Rose’un Turkish Airlines Open üstündeki “etkisi” sürüyor.

-İlk iki gün boyunca hep 1-11 arası delikleri dolaşmıştım. O nedenle bu kez son sekiz çukuru görmek için yakaladığım ilk grubun peşinden yürümeye başladım. Kazumo Kobori (NZL) ve Jordan Gumberg (USA) toplamda (-1) yaparak hafta sonuna kalmışlar ve erken start almışlardı. Yürürken, önümde genç, sarışın bir kadının da grubu takip ettiğini farkettim. Vuruşları bekliyor, sonra onların hizasında devam ediyordu. 13. & 14. çukurda da takibi sürdürdüğünü görünce acar muhabirliğim devreye girdi, kendimi tanıtarak oyunculardan birinin akrabası olup olmadığını sordum. Jordan Gumberg’in nişanlısı olduğunu söyledi. 

Luka Van de Venne 26 yaşında, Pensilvanyalı (soyadından anlaşılacağı gibi babası Hollandalı). Wisconsin Univ.’nde okumuş. Jordan’la 4 yıldır beraberler ve tüm turnuvalarda ona eşlik ediyor. Gumberg Mart 2024’de Güney Afrika’da SDC Şampiyonası’nı kazandığı için 2025 sonuna kadar turnuvalara katılma hakkı var. Bu hafta pek iyi oynamıyor, benim takip ettiğim 3. Raund’da (+3) yaptı. 

Luka nişanlısının sakin bir kişiliği olduğunu, kötü oynadığında bile sükunetini kaybetmediğini, oyunu sahada bıraktığını ve işi eve getirmediğini söyledi. Çift, sezon boyunca otellerde yaşıyor. Luka Jordan'ın asistanlığını ve sekreterliğini de yapıyor. Turnuvalara kayıt olmak, uçuşları, otelleri vs., ayarlamak onun görevi. Antalya’dan sona İrlanda’ya gidecekler. Jordan U.S. Open seçmelerine katılmadan önce antrenman yapacak. Üç haftadır yeni bir caddie onlarla birlikte yolculuk ediyormuş. “Big” Jony Stalker eğlenceli bir İskoç’a benziyordu. Luka da çok tatlı bir insan olduğunu söyledi. Raund bitiminde üçünün birlikte fotoğrafını çekmek istedim ama Luka bugün için iyi bir fikir olmadığını (+3) söyleyerek özür diledi. Acar muhabirinizde çözüm tükenmez, Luka'yı çekmiştim, beyi ve caddiesi de aşağıda.


Regnum Carya'nın meşhur 16. çukur teebox'u bu villanın çatısında.
Jordan açılış vuruşunu yapmış gidiyor. Arkada Big Jony!


Dün gönüllülerden bahsetmiştim. Bir de görevliler var. Cumartesi günü liderler artık son vuruşlarını yaparken, diğer çukurlarda hummalı bir kesme, sulama ve silindir çalışması çoktan başlamıştı. Kenan Bahar'la basın binasının hemen önündeki  antrenman greeninde rastlaştık. Serikli. "Yörüğüz herhalde" diyor Türkmen olup olmadığını  sorunca. Güler yüzlü, işinden ve patronundan memnun. Yaptığına ara vermeden benimle sohbetini sürdürdü. Konuşurken 7 tane delik açıp kapattı, sırada daha 21 tane vardı. Oyuncular tee time beklerken birkaç pata daha yapsınlar diye hazırlanmış green'de yeni delikler açıp, oradan çıkan kumla diğer delikleri kapatıyordu elindeki özel aletle. YouTube'da seksen kez seyrettim ilk kez canlı görüyorum lastik pompası formundaki aleti.

Bayrak makinası!
Alete İngilizce "cup changer" deniyor. Kenan Usta'ya sorduğumda şak diye "bayrak makinası" dedi. Amerikalı, bir mala isim verirken, yaptığı işi ve işlevini düşünüyor. Gerçekten de, green'den bir silindir kesip daha önce açılmış başka deliği kapatmaya yardım ettiği için "tas değiştirici" adını vermiş elin adamı (deliğin içine konan şey de cup, yani "tas"). Türk ise, alet bir makina olmamasına karşın, sofistike olduğunu vurgulamak için makina sınıfına yükseltiyor. Sonra, yaptığı işi değil, neye yaradığını söylüyor. İşlevden çok imaja ve sonuca bakıyor. Üstüne bayrak ve direği takılıyor. En belirgin kısım delik değil, tas değil, dalgalanan bayrak. Değiştirme kısmına hiç takılmıyor. "Oğlum git tas değiştiriciyi getir" demiyor "Bayrak makinasını getir" diyor.  Bana söylese ben de ilk seferde ne istediğini anlarım. "Bilgisayar lafı çıkmadan önce computer kelimesi karşılığı "elektronik beyin" dediğimiz gibi. Alet aslında sayıyordu ama yaptığı iş düşünmek gibiydi. elektronikti de. O zaman isim kolay. Kenan Bahar'ın üstüne çıktığı alet de tas değiştirmiyor, bayrak değiştiriyor, o işin makinası. Bayrak makinası!

Kenan Bahar tas değiştirirken. Sağ arkadaki tencere kapağı gibi alet
üstünde yazdığına göre "cup setter" yani" tas yerleştirici".
Ne makinası deniyor diye soramadım

Sahaya İndik - Turkish Airlines Open İzlenimleri -1-



İzlenimler -2-


Turkish Airlines Open İzlenimler -1-

Eurosport.com.tr'de 9 Mayıs 2005'de yayınlanan yazının bloglaşmış halidir.



(...) 22 yaşımdan beri literatür bulabildiğim ölçüde golf okurum ve seyrederim. PGA turnuvaları Eurosport’ta yayınlamaya başladığından beri de, gece geç saatlerde golf spikerliği yapıyorum. Ömr-ü hayatımda golf sopasını yaklaşık 30 kez salladım; beceremeyip bıraktım. Evde bir patam var. Eskiden ofiste halıya bardak koyup uzaktan pata antrenmanı yapardım. Golfle tek taraflı ama ateşli bir aşkımız var anlayacağınız. 


                      Sanki Ryder Cup kaptanı benim, Luke Donald da benimle resim çektirmek istemiş


Türkiye’ye zamanında Tiger Woods bile geldi ama golf camiasına ait olmadığım için o şaşaalı yıllarında Turkish Airlines Open’a hiç gelmedim, turnuva seyretmedim. Dolayısıyla “ful teori - sıfır pratik” şeklinde -biraz da zorla- bu seneki turnuvaya “basın” olarak akredite olabildim. Aslında iki kişilik bir çaba bu. Tribün Dergi’den bildiğiniz kral fotoğrafçı Zoban Ra ile birlikte bu işi kotardık. İsim sponsoru THY yerli basına hiç yüz vermemiş durumda; dolayısıyla organizasyon da kaynak ayırmamış. Otelimiz bir kademe düşük, otel-saha arasında günde tek bir servis var (onun da saatine turnuvanın resmi fotoğrafçısı karar veriyor). Neyse ki podcast dinleyerek yürümeyi seviyorum.


Regnum Carya driving range


Turnuvanın yapıldığı Regnum Carya sahasına Çarşamba sabah geldim. Otelde sahaya gideceğimiz shuttle’a binerken şöför sadece bir kişi için geldiğini, onun isminin de Sarper veya Zoban olmadığını söyledi. Ama efendi insanmış arabasına bizi de aldı. Regnum Carya kulüp binasında (clubhouse demeyelim artık) akreditasyon kartlarımızı aldık ve basın odasını bulduk. Bizi pek beklemiyor gibiydiler ama çabuk toparladılar.


İlk iki gün basın merkezinde internet bağlantısı çok zayıftı veya hiç erişilmiyordu. Oldukça sıkıntı çektiğimizi söyleyebilirim. Perşembe akşama doğru sorun ancak çözüldü. DP World Tour’dan data, istatistik ve bilgi akışı da oldukça sıkıntılı/limitli. İlk günün sonuçlarını basılı almak için bayağı uğraştım ama sadece mail attılar, o da Cuma gecesi itibarıyla hala mail kutuma düşmüş değil. Basın merkezinde printer da yok. Açıkçası, organizasyon için, basın, özellikle de Türk basını, “sonradan düşünülmüş” gibi duruyor. Yemek olarak birer sandviç, makina kahvesi ve kuru pasta öngörülüyordu. Yerimizde futbol basını olsa oteli yıkarlar ama biz efendi çocuklarız, surat sarkıtarak tepki verdik. Lokal medya sorumluları Bülent ve Evren’in araya girmesiyle perşembe öğlen sıcak yemeğe kavuştuk. Otelimizin alkol dahil “all-inclusive” oluşu ilk iki günkü sıkıntılarımızı unutmamızı sağlıyor. Kişisel olarak, sahaya varana kadar turnuvayla ilgili hiçbir bilgi alamadım, otelin adını bile bile Zoban söyledi. Yine de, havaalanından cillop gibi bir Vito’yla alınıp otele getirildiğimi belirterek organizasyona teşekkür etmeliyim.


İlk kez gerçek bir golf turnuvasında yer aldığım için sahanın güzelliği başımı döndürdü.  Çimlerin pürüzsüz mükemmelliği, herkesin pırıl pırıl giyinmiş olarak gezinmesi, yanınızdan geçen Avrupalılar’ın buram buram güneş kremi kokması falan beni benden aldı söylemeliyim. Pırıl pırıl sopaları gıcır gıcır topları seyretmesi bile bana büyük keyif veriyor. Salı ve çarşamba oynanan Pro-Am’de (amatör oyuncuların belli bir ücret karşılığı katılıp, prolarla bir takım olarak 18-36 delik oynadıkları turnuva) Türk golf sosyetesinin önemli isimleri vardı… Yani sanırım öyleydi çünkü hemen hiçbirini tanımıyorum. 





Perşembe günü asıl turnuvanın başlamasıyla birlikte her şey beklediğim düzeni aldı. 156 oyuncu, üçerli gruplarla, 1. ve 11. çukurdan sabah 7:15’den itibaren start aldılar. Golf turnuvalarında gönüllüler çok iş yaparlar. Golfçü olan veya olmayan bu kişiler, ellerinde “QUIET” yazan tabelalarla seyircileri sessizliğe davet etmek, grupların skor tabelalarını taşımak, belirli noktalarda, liderleri gösteren daha büyük tabelaları güncel tutmak gibi işlerle görevliler. Onlardan biri  Mark Chase. Antalya’da yaşıyor, National sahasının 9 handikaplı oyuncularından. Mark Abi, Rafa Cabrero Bello’nun da içinde olduğu grupla beraber 18 deliği bitirdiğinde (yaklaşık 6.5km) yorgundu ama fotoğraf isteğimi geri çevirmedi. Gönüllülerin hemen hepsi Britanya kökenli ve Türkiye’de yaşıyorlar. Kadriye Belek Golf Assoc. adında bir kulübün üyeleri olarak bu organizasyonda yer alıyorlar.


Mark Chase


Mark’dan sonra Beatrice-Robin Learmonth çiftiyle sohbet ettim. Beatrice 3. çukurun teebox’unda, eşi de green’de görevliydiler. Robin Alanya’da yaşadıklarını, bu iş için para değil ama 2 raund bedava golf oynama hakkı aldıklarını söyledi. Hanımefendi oynamıyormuş, Robin Baba’ya dört raund yazar. Regnum Carya ve National gibi sahalarda bir raund golf oynama ücretinin (green fee) 200-250 dolar olduğunu hatırlatayım.


Beatrice & Robin



Yolda karşılaştığım, proları izleyen bir genç kadın da Fatma Gül Kuş oldu. Fatma Gül 8 yaşında okul seçmeleri sonucu golfe başladığını, halen milli takım oyuncusu olduğunu ve Malta’da turnuva oynadığını gözleri ışıldayarak anlattı. Isparta S. Demirel Üniv.’nde antrenörlük okuyor ve önümüzdeki yıllarda golf hocası olmayı umuyor. Fatma’yla sohbet ettik ama fotoğrafını çekmeyi unuttum.


İlk gün en iyi skor yapanlardan Tarık Aslan’ı ikinci gün 10 çukur boyunca takip ettim. Güne par-par başlayan Tarık 3. çukurda nefis bir birdie yaptı. Bir sonraki çukurda ise yaklaşma vuruşu greenin aşarak ağaç-jeneratör-TV kulesi arasında kabloların arasında bir noktaya düştü. Yaklaşık 15 dakika hakemlerin gelmesini ve free drop kararının uygulamasını bekledik. Tarık o çukurda maalesef double bogey yaptı, morali bozuldu ve ilk on çukuru +4 ile bitirdi. Yaklaşık iki buçuk saat ayakta Tarık ve grubunu izleyen kulunuz da -genç golfcümüz şansını kaybettiği için değil- yorulduğu için basın odasına döndü ve size bu notları yazdı.


İlk iki gün izlenimlerim bunlar. Belki yarın da karalarım. Uzun zamandır yazı yazmıyordum. Özlemişim. 


İzlenimler -2-