Sanırım bu defa yarıştan önce yazmayı becereceğim ama Paris-Roubaix (P-R) güzellemesi olmayacak. O kadar zaman yok. Yani vardı da sallandım çoğu zaman olduğu gibi. Kısa kısa notlarla yarışın mana ve ehemmiyetini, bilinen ve bilinmeyen bazı yönlerini aktarmaya çalışmak en doğrusu olacak.
P-R’nin ilk koşulduğu yıl olan 1896, tarihte de bisiklet yarışı çılgınlığının başladığı yıllar. O dönemde, Fransa ve ABD başta olmak üzere, bir çok ülkede (Selanik ve İzmir gibi Osmanlı şehirleri de dahil) bisiklet yarışları halkın en sevdiği eğlence yollarından birisi. Roubaix eşrafından iki tekstilci de, halktaki bu ilgiyi paraya dönüştürmenin yolu olarak bir velodrom inşa etmeyi düşünürler. Günümüzde futbol bile bu kadar popüler bir spor değil. Hangi işadamı para kazanmak için stadyum inşa etmeyi düşünür ki? 1890’larda bisiklet sporunun nasıl bir çılgınlık olduğunu anlamak açısından ilginç bir nokta olduğunu düşünüyorum.
İşte bu iki girişimci, 1895’de açtıkları velodroma dikkat çekmek için, orada bitecek bir yarış düzenlemeye karar verirler. Yarışın başlangıç yeri de elbette Paris olmalıdır. Hikaye böyle başlar ve iki Dünya Savaşı hariç hiç kesilmez. Yarışın takma adı da, Harb-i Umumi’nin ağır çarpışmalarının yaşandığı yerlerden geçen parkurda, mücadeleyi izleyen gazetecilerin, savaştan mahvolmuş topraklar karşısındaki tepkilerinden geliyor. Kuzey Cehennemi, “L’Enfer du Nord”.
P-R geleneksel olarak Katolik Paskalya Yortusu’nda koşulur. Yortu, Hz. İsa’nın, çarmıha gerildikten sonraki 3. günde dirilişinin yıldönümü olarak kutlanıyor. Tüm dinlere eşit mesafede kalarak, bahar gündönümünden sonraki ilk dolunayın, tek tanrılı dinlerden de önce kutlandığını hatırlatayım. Katolik kilisesinin pagan bayramları bu şekilde “içselleştirmesi”, kerli ferli valilerimizin bir gün apar topar Nevruz kutlamaya başlamalarını hatırlatıyor bana. Lacileri çekip, kameralar önünde ateşin üstünden beceriksizce atlayan bürokrat ve siyasetçilerimize, Roma Kilisesi’nin uyanıklığından daha az gülümsemiyorum.
Yarışın bugün biteceği velodrom, 1895’de inşa edilen değil. Bu, 1930’larda yeniden yapılmış. Meşhur duşları da, büyük geleneğin parçası olarak, yarışı bitirenlere temizlenme, arınma ve yeniden insana benzeme şansı sunuyor. Halen, bu açık pistin hemen yanında yeni ve modern bir kapalı velodrom inşa ediliyor. Roubaix’de bir pist dünya şampiyonası seyretmek çok hoş olacak, eminim.
Her bir kabinde kazananların isimleri çakılı
Yarışın adı “Paris-Roubaix” ama start 1967’den beri Paris’in doğusundaki Compiegne kentinden veriliyor. Mesafe 257.5 km. Parkurda kayda değer bir yokuş yok. Pavé üstünde geçilecek toplam mesafe ise 50 km kadar. Toplam 28 pavé bölüm var (27’si numaralnmış, neden bulamadım, var bir hinlik). Bunların içinde en meşhurları Trouée d’Arenberg (172. km), Mons-en-Pévele (208.5. km) ve Carrefour de l’Arbre (240.5. km).
Her seçimin kendine göre riski var
Kuzey Fransa, kömür madenleri ve buna bağlı çelik sanayi sayesinde bir dönem çok zengin olmuş ama sonradan bu sektörlerin karlılığını kaybetmesiyle sıkıntıya düşmüş bir bölge. Birçok madencinin, zor çalışma şartlarından kurtulmak için bisiklet sporuna bel bağladığı bilinir. Bunlardan biri de Polonya asıllı Jean Stablinski (aslen Stablewski). 1960’ların önemli bisikletçilerinden olan Stablinski P-R’yi hiç kazanmamasına rağmen, bir dönem çalıştığı kömür madenlerinin üstündeki yolu hatırlayıp parkura eklenmesini önermiş (1967). Bu sayede, Trouée d’Arenberg bugün P-R yarışının en heyecanlı ve kırıcı pavé bölümlerden biri oldu. Yeraltındaki galeriler yüzünden, toprak hareketleri sonucu bozulan yol nedeniyle Arenberg 2005’de parkurdan çıkarıldı, yapılan tamirattan sonra, ertesi yıl tekrar dahil edildi.
Arenberg'de maden ocaklarına inen şaft asansörü
“Pavé”için bulabildiğimiz karşılıklar “parke taş” ve ”arnavut kaldırımı” sözleri. Yeterli değil ama eski İstanbul sokaklarında gördüğümüz üstü bombeli arnavut kaldırımı taşların irilerinden bahsediyoruz. Flamanlar bu taşlara “kinderkoppen” diyorlar, yani “çocuk kafası/kellesi”. Bir Fransız yarışı olmasına karşın, yarın ekranlarda Flaman bayraklarını daha çok göreceksiniz. Fransızlar “Le Tour de France”ı asıl milli yarış olarak telakki ettiklerinden, P-R çok sevilmesine karşın, De Ronde’nin yarattığı duygusal güce sahip değil Frenkler üstünde. Hatta biraz ileri giderek, Flamanlar’ın yarışı daha çok sevdiklerini bile söyleyebiliriz. Hoş Flamanlar hangi bisiklet yarışını sevmiyorlar ki?
Taş deyip geçmemek gerek. P-R’nin parke taşlarını korumak, tamir etmek ve yenilemek için Paris Roubaix Dostları diye bir dernek var. Gönüllüler, yıl boyunca çeşitli sektörlerdeki bozulan kısımları aslına en yakın biçimde onarıyorlar. Tüm dünyadan yarışın sevdalıları da derneğe para yardımında bulunuyorlar.
Bunlar yine insaflı taşlar!!
Yol bisikleti, kaymak gibi bir asfaltta binildiğinde bile pek konforlu bir taşıt değildir. Hal böyleyken, onlarca yıl önce döşenmiş, Chris Horner’in deyişiyle “helikopterden fırlatılmış gibi ” duran, aralıklı dizilmiş taşların üstünden yol bisikletiyle geçmek son derece rahatsız edici. Kompresörlü matkap benzetmesi çok yapılıyor. Yaklaşık 40-45 km/h süratle geçilen bu pavé bölümlerde sporcu ve bisikletin maruz kaldığı darbelerin etkisi bisikletlerde bir kısım değişiklikler yapılmasını zorunlu kılıyor.
Öncelikle sürüşün daha stabil olması için ön-arka aks mesafesi daha uzun bisikletler kullanılıyor. Bisiklet ne kadar uzunsa o kadar dengeli oluyor. Yağmurlu havalarda parkurun pavé bölümleri bir anda çamura dönüşüyor. Çamurun jant ve kadro arasına dolup bisikleti bloke etmemesi için jant-kadro-fren arası mesafeler normalden geniş tutuluyor.
Yol yarışlarında 23mm genişliğinde lastikler kullanılırken P-R’de daha çok da 27-28mm’lik lastikler düşük hava basılarak kullanılıyor. Bunun nedeni de hem yola tutunma hem de konforun artırılmak istenmesi. Yarışta kullanılan lastikleri janta yapıştırma işlemi çok incelikli bir iş ve soigneurler arasında bir meslek sırrı olarak kabul ediliyor. Jant ve lastiğin, özel bir yapıştırıcıyla birbirine tutturulduktan sonra 6 ay kadar nemli ve karanlık mahzenlerde bekletilerek sertleştirildiği anlatılır.
Gidona çift kat bant sarılarak (çoğunlukla jelli bant) vücuda yansıyan vibrasyonun bir kısmının emilmesine çalışılır. Çoğu sporcu, pavé sektörden geçerken gidonu barlardan kavrar. Fren yaparken boynuzlara geçmek zorunda kalmamaları için bazı bisikletlerde barın altına da fren kolu yerleştirilir. Birçok yarışçı eldivenlerin içine bir kat da bez sararak berelenmeyi en aza indirmeye çalışırlar. Yine de yarıştan sonra sporcuların el ve kollarındaki ağrıların geçmesinin bir hafta kadar sürdüğünü belirteyim.
Dağ bisikletleri piyasaya çıktıktan sonra, amortisörlü bisikletlerin, P-R’nin zorlu parkurunda işe yarayacağı düşünüldü. İlk uygulama Greg Lemond ve Gilbert Duclos-Lasalle’in ön süspansiyonlu bisikletleri oldu. İlk sene olmasa da Duclos-Lasalle 1992 ve 1993’de bu tip bir bisikletle yarışı kazanmayı başardı. Bu başarıdan etkilenen Bianchi, 1994’de Johan Museeuw’a çift amortisörlü bir bisiklet üretti. Museeuw başarılı olamadı ama süspansiyon yüzünden değil, lastiği patladığı için. Ancak soruna amortisörlerin neden olduğunun düşünülmesi, uzun yıllar süspansiyonlu bisikletlerin P-R’de yer almasını önledi (1994’de Andrei Tchmil zaferi yine ön amortisörlü bir bisikletle kazanmasına rağmen).
Johan Museeuw'un 1994 ful süspansiyon Bianchi'si
Benim bildiğim son süspansiyon denemesi 2005’de George Hincapie ve arkadaşlarının kullandığı Trek oldu. Üst çeki borularının hemen öncesine körüğe benzer bir elastomer koyarak darbelerin emilmesini sağlayan sistem maalesef Big George’a zaferi getirmedi.
Ekimov'un 2005 Trek'i (arka frenin hemen önündeki siyah parça)
Zamanla ilerleyen karbon elyaf yatırma ve kalıp teknolojisi, artık amortisöre gerek kalmadan darbelerin çoğunu emebilen bisikletler üretilmesini sağlayabiliyor. Kadro geometrisiyle oynayarak, ayrıca üst çeki boruları ve sele borusunun esnemesini sağlayarak da bisikletçilere mümkün olduğunca konforlu(!) bir sürüş sağlanabiliyor.
Specialized’in Roubaix modeliyle 2008, 2009 ve 2010’da P-R zaferi kazanması (2x Boonen, 1xCancellara), yol bisikleti pazarında uzun yol/mukavemet segmenti yarattı. Bu sene yarışa katılacak takımların bazıları kros bisikletleri, diğerleri de bu yeni segment bisikletlerle yarışacaklar. Bunlara birkaç örnek:
- Française des Jeux: Lapierre Sensium (Xellium yerine)
- Astana/OMQS/Saxo Bank: Specialized Roubaix SL3/SL4 (normalde Tarmac)
- Lotto Belisol: Ridley Helium (Noah yerine)
- Europcar: Colnago Cross Prestige (kros modeli - normalde C-59)
- Rabobank: Giant Defy Advance SL (normalde TCR Adv. SL)
- Katusha: Canyon Ultimate (aluminyum kadro)
- Garmin Barracuda: Cervélo R3 (normalde S2/S5)
- Radio Shack Nissan Trek: Trek Domane (Trek Madone)
- BMC: Gran Fondo GF1 (Team Machine SLR 01)
BMC takımı Arenberg'de antrenmanda
Son notum 111 sırt numaralı Frederic Guesdon için. P-R 1997 şampiyonu Fransız sporcu yarın emekli oluyor. Sadece bu yarışa bir kez daha katılabilmek için FdJ ile 4 aylık bir kontrat yapmıştı sezon başında. Ancak 3-4 hafta önce ağır bir kaza geçirdi. Yarışa katılması beklenmiyordu. Guesdon ne yaptı etti formunu bir yere getirmeyi başardı. Belki çok iyi değil ama 40 yaşının baharında sevgili yarışını son bir kez koştukta sonra kaskını duvara asmak da gerçek bisikletçilere yakışan bir yol. Guesdon’a benden selam olsun.Bugün için yarışta yağmur olasılığı var. Eğer yağarsa her şey olabilir. Ve harika olur. İyi seyirler..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder