30 Haziran 2012 Cumartesi

Fransa Turu Başlıyorr!!!


Tour'un başlamasına sadece bir gün var ama hala havasına giremedim. Aslında bayağı okudum. Ama sıcaktan mı, işlerden mi nedir, klavyenin başına geçip bir şeyler yazamadım. Aradan bir şirket Genel Kurul'u, iki İtalyan iş arkadaşı, bir Bursa seyahati, 2 müşteri akşam yemeği, 2 yarı final maçı çıkarmış ama yazıyı hala bitirmemişim. Olacak şey değil. Ya şimdi ya hiç. Vatan yahut Silistre...

Fransa Turu'muz bu sene Liege'de başlayacak. Yarışın en dikkat çeken özelliği -3 etaba yayılmış olarak- 100 km’lik bireysel zaman karşı mücadelenin olması. Genel Klasman denklemini tamamen değiştirecek bir hamle bu. Bu sene Sarı Mayo'nun çok iyi TT koşan birilerine gideceği kesin gözüküyor.

Turun rotası


İlk olarak elbette 6,4km'lik prolog koşulacak. Ertesi gün, Liege-Seraing (198 km) etabı var. Philippe Gilbert'in çektiği fırça sonrası bu etabın parkuru paşamıza uygun hale getirildi; yani son kısma sert ve kısa bir yokuş kondu. Ama PhilGil bu sene hörgüçten yiyor, daha herhangi bir zaferi yok. ASO'nun hep hakir gördüğü Alejandro Valverde, artık her şeyi kazanmaya başlayan Peter Sagan yada Simon Gerrans tipi sporcular finişi önde göğüsleyebilir.

Ertesi gün de Belçika'da olacağız (Visé-Tournai, 208km). İlk sprint finiş bizi bekliyor. Mark Cavendish'in TdF'da 21. zaferi mi olacak, yoksa Peter Sagan (Liquigas) Yeşil Mayo yolundaki ilk puanlarını mı alacak kestirmek zor. Cavendish olimpiyat altın madalyasını düşünerek yarıştan ikinci hafta sonunda ayrılabilir. Dolayısıyla çabuk çabuk bir iki etap kazanmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil. Sagan'ın sürati şimdilik sadece Cav'a yetmiyor. Ancak Slovak Yeşil Mayo'nun en güçlü adayı. 

Fransa topraklarına girdiğimiz ilk etap (Orchies-Boulogne-sur-Mer, 197km), son bölümde hem rüzgar hem de habire çıkıp inen profiliyle çok ilginç olacak. Prudhomme geçen sene çok keyif veren uygulamasını bu sene de devam ettiriyor. Yarışın ilk haftasına sadece sprint etapları değil, sürprizlere açık kısa yokuşlarla biten parkurlar da koyarak etapların heyecanını, rekabeti ve seyircinin ilgisini canlı tutuyor. Yarış 700 mt ve %7.4'lük bir yokuşla bitecek.

Abbeville-Rouen (214,5km) sprinterler için düşünülmüş. Ancak yarışın ilk bölümü deniz kenarında ve muhtemelen rüzgar altında geçecek. Team Sky'ın, liderlerini geride bırakmamak adına, ön tarafta tempo tutmaları beklenebilir. Sarı Mayo’yu taşıyan takımın da Sky'a yardım etmesi gerekir (tabii kaçış grubuna adam sokmak gibi bir tuhaflık yaşanmazsa). Ertesi günkü etap da Jacques Anquetil'in şehri Rouen'den başlayacak ve yine sprint finişle bitecek (benim için Anquetil'in mezarını ziyaret eden Emre Günsal'a bir yıl gecikmeyle de olsa teşekkürlerimi sunarım). Hazır Britanya Adası'na bu kadar yakınken, Cavendish ikinci etabını da kazanıp feribotla karşıya geçerse Wiggins pek sevinir aslında. Bu sene, Team Sky'ın kadrosu Paris'te Sarı Mayo'yu kazanmak için tasarlanmış durumda. Fakat Cav'in varlığı bu görevi zorlaştırıyor. Wiggo ve Cav'a aynı anda bakıcılık yapmak çok zor olacak. Dave Brailsford ve Sean Yates’in yarış sürerken almaları gereken yaşamsal kararlar var. Wiggins bir kaza bela yaşamazsa "FEDA" edilen bir dünya şampiyonu görebiliriz. Yine de bu kadar erken beklemiyorum.

Wiggo zamana karşıda

Elbette Cavendish derken diğer sprinterlerden de bahsetmek gerekiyor. Peter Sagan dışında Andre Greipel (Lotto-Belisol), Matthew Goss (Orica-GreenEdge), Tyler Farrar (Garmin-Sharp), Marcel Kittel (Argos Shimano) ve Cav'in eski pilotu Mark Renshaw (Rabobank) da yarışta yer alacaklarr. Hemen her takımın bir sprinteri var. Movistar'da JJ Rojas, Saxo-Tinkoff'da JJ Haedo (adınızda JJ varsa siz de sprinter olabilirsiniz) da son kilometrelerdeki o riskli savaşta yer alacaklar. Eski kurtlar Oscar Freire (Katusha) ve Petacchi (Lampre) bile kendilerini göstermek isteyecekler. Hatta 3. Etap için Oscarito aklınızda olsun derim. Tüm bu saydıklarımızın duaları Cavendish'in bir an önce ayrılması yönünde olacak.

Elbette şunu da unutmamak gerek: Cavendish formunun zirvesine 28 Temmuz’daki Olimpik yol yarışında çıkmak isteyecektir. Bu nedenle Tour’a tam formda başlamayabilir. Her Temmuz ayında Fransa Turu var ama kendi memleketinde olimpiyat altını kazanma şansı hayatta bir kez gelen bir fırsat. Bu yüzden son kilometrelerde daha az risk almak isteyebilir. Bu etkenler ilk haftadaki sprintlerin çok daha açık olacağını düşündürüyor. Benim gözüm gençlerden Marcel Kittel’de olacak. Bakalım öngörümüz tutacak mı? İlk haftayı son bir sprintle bitireceğiz (Epernay-Metz, 207,5km).

Cavendish ile Sagan
Daha iki yıl önceye kadar, en baba yokuş etaplarını, sıcaktan tüm şehrin uyuduğu hafta içi öğleden sonrasına koymakta sakınca görmeyen Büyük Tur organizatörleri, geç de olsa ayılmış durumdalar. TV'nin etkisini bu kadar geç farketmiş olmaları inanılmaz gibi değil mi? Fakat çabuk öğrendikleri kesin. "Saygın reyting koşusu(!)"nun bir silahı olarak, ilk yokuş etabı 7 Temmuz Cumartesi günü koşulacak. Üstelik "Güzel Kızlar" bizleri bekliyor. Her güzel gibi La Planche des Belles Filles (Güzel Kızlar Düzlüğü) de öyle kolayca fethedilecek bir yokuş değil. Kısa ama %8,5 ortalama eğimi genel klasman için ilk işaretleri verecek. Etap Fransa'nın Franche-Comté bölgesinde ama parkurun diğer iki yokuşunun adına bakınca Toroslar'da da koşulabilirmiş: Kocataş ve Çataldağ Boğazları (Col de Grosse Pierre ve Col du Mont Fourche). Ertesi gün de Jura Dağları'ndayız. Lunaparklarda eskiden "bugi-bugi" dediğimiz bir alet vardı. Çıka ine perişan olurduk. 7 tane kategorize tırmanışıyla Belfort-Porrentruy etabının profili de (158,5 km)  aynı hissi verecek. Kötü bir gün geçiren GK favorilerine umutlarını tükettirecek bir etap.


Fransa Turu’nda ikinci pazartesi etap olmaz demeyin, artık işler değişti. Bu gün Bradley Wiggins'in Sarı Mayo'yu giyip bir daha çıkartmayacağı bir etap olabilir. Arc-et-Senans - Besançon arasındaki 41,5 km'lik ITT Wiggo’nun en büyük kozlarından biri. Wiggins muhteşem bir yıl geçiriyor. 2011 Dauphiné’yi kazandıktan sonra Vuelta’da 3., Kopenhag’da ITT’de gümüş madalya aldı. Yeni sezonda ise Algarve’de 3. olduktan sonra, Paris-Nice, Romandie ve Dauphiné'de ise şampiyonluğu kazandı.. Felaket hava şartlarında yarıda bıraktığı Katalunya (ve TdF ’11) hariç boşu yok

Aslında Bradley Wiggins de klasik bir kadroyla gelmiyor Tour’a. Richie Porte hariç gerçek bir yokuş domestiği yok. Takım aslında Sky’ın stratejisini de ortaya çıkıyor. Bradley TT’leri domine eder, takım düz etaplarda tempoyu belirler, yokuş etaplarında ise çok geriye düşmez. Bir nevi Indurain taktiği ama Sky Team 1990’lar Banesto’sundan daha iyi bir takım. Toplam 100 km saate karşı mesafe varken mantıklı bir taktik olabilir. Bu yarışta R.Porte ve Chris Froome’un yokuşlarda verecekleri destek Wiggo için yaşamsal olacak. Rogers’in yaşı,  Froome’un da aslında bir GK yarışçısı oluşu desteğin niteliği konusunda beni huzursuz ediyor. Yalnız “tarih tekerrürden ibarettir”e inananlar için küçük bir not vereyim. 1998’de Pantani Fransa Turu’nu kazanırken yarışta toplam kaç km ITT vardı? 115!!! Pantani TT’ci miydi? Asla, ve kat’a!! Yani siz siz olun, benim gibi buralarda ahkam kesenlere gereğinden fazla prim vermeyin. Bir Pantani çıkar, yazdıklarımızı yedirir, yarışı da kazanır gider icabında…

Burada Dave Brailsford için de bir not düşmek gerekir. 4 sene önce Sky Team kurulurken Brailsford “Beş sene içinde bir İngiliz’in Fransa Turu’nu kazanmasını amaçlıyoruz” demişti. Sizi bilmem ama ben “Ne İngiliz mi? Saçmalama lan!” demiştim.  Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir demişler. Daha üçüncü sezonunda hedefe çok yaklaştılar. Sky’ın İngiliz takım lideri yarışın en büyük favorisi olarak Tour’a başlayacak. Brailsford bir yönetici olarak işini yapmış demektir.  Bundan sonrası, şans, kader, talih, kısmet gibi yönetilmesi zor parametrelere kalıyor… Kendisine şapka çıkarıyorum. Helal keltoş!!

Dave Brailsford'dan vizyon, misyon, strateji pozu


41.5 km’lik ITT’de sert yokuşlar yok ama oldukça teknik bir parkur düzenlendiği belirtiliyor. Fabian Cancellara, Tony Martin ve “Garmin Boys”un katılımlarıyla etap dereceleri belirlenecek. Levi Leipheimer, Sylvain Chavanel gibiler de TT yetenekleri sayesinde klasmanda iddialı yerlere gelebilirler.

Garmin Boys demişken, 5. yılında ilk kez Grand Tour kazandıktan sonra (Giro ‘12) takımın iştahı artmış gibi duruyor. Ryder Hesjedal, Giro’dan sonra TdF’a da takım lideri olarak geliyor. 1998’de Pantani’den beri Giro-Tour dublesi yapan yok. Tarihte de 12 defa başarılmış zor bir iş (3 x Merckx, 2 x Coppi,Hinault, Indurain, 1 x Anquetil, S. Roche, Pantani).  Hesjedal bu devlerin ayarında bir sporcu mu, emin değilim açıkçası. Onun ilk yapması gereken Giro sonrası dinlenip tekrar formunu artırmaya çalışması olacaktı. Ülkesi Kanada’ya dönmeden Girona’da antrenmanlarını sürdürdü. Ryder, Planche des Belles Filles’e kadar zaman kaybetmeden formunu artırıp, ertesi günkü ITT’de de makul bir derece yaparak potaya girmek isteyecek. Alpler ve Pireneler’i  her defasında ön grupta geçebileceğinden şüpheliyim. Üstünde hiçbir baskı olmaması büyük bir avantaj elbette. İlk 10’da bile yer alsa “Aferin” alacak. Ama bu senaryo işlemez ve Alpler’de geri kalırsa, takım arkadaşı Tom Danielson veya C. Vande Velde için çalışmaktan yüksünmeyecek. Giro şampiyonunu Tour’a getiren Vaughters Fransa topraklarında harika bir PR yapma şansı yakaladı. Hesjedal kazanmasa bile başarılı olursa çok akıllıca bir karar vermiş olduğunu kabul edeceğiz.

10. Etap bir günlük aradan sonra Macon – Bellegarde-sur-Valserine (194,5 km) arasında koşulacak. Bu etabın odak noktası, Tour’un ilk HC yokuşu Grand Colombier olacak. Etabın ortalarında geçileceğinden klasmana etkisi az olacak. Bir kaçış grubu zaferi görebiliriz (kaçış grubu zaferine uygun 8. Etap da var). Dizi iyileşmiş bir Voeckler, Chavanel, kaçış üstadı Jeremy Roy ve Euskaltel/Movistar/Saxo-Tinkoff sporcularına dikkat.



Albertville’den başlayacak 11. Etap, Fransa Turu sevdamın vücuda gelmiş hali. TV başında seyretmek için tasarlanmış harika bir Alp parkuru. Elde serin bir içki, karartılmış bir oda ve kulağa fısıldanan aşk sözleri: Madeleine, Croix-de-Fer, Mollard ve La Toussuire. Oui, oui!!! İtiraf edeyim, Alpler’i Pireneler’e tercih ediyorum. Daha şefkatli, çekici buluyorum. Hele Col de la Madeleine! Oflaya poflaya çıkılan yokuşun zorluğu aklıma bile gelmiyor. Tam tersi. Güzel bir kadının, inci kolyeyle bezenmiş zarif, upuzun boynu ve ilgili ihtimalleri düşündürüyor bana…


Daha önce Jura Dağları’nda eşindiğimiz için, bu yıl Alpler’i çabuk geçeceğiz. Hatta Pireneler bile zamana karşı etapları gölgelemesin istenmiş sanki.   12. Etap’ın başında iki tane sert yokuşla bitiriyoruz. 13. & 14. Etaplar Pireneler’e geçiş işlevi görecekler. Bir tanesi 14 Temmuz’a denk geldiğinden (St. Paul-3-Chateaux – Gap d’Agde) Fransızlar yine duaya çıkacaklar. Finişten 16 km önce kat. 3 bir yokuş var. FdJeux, Cofidis ve Europcar’dan ataklar gelmesi kaçınılmaz ama sprinterlere de kalabilir. Limoux-Foix (191km)  etabında ciddi iki yokuş var. Özellikle Mur de Peguere son 3 km’si % 13’lük eğimiyle oldukça can yakabilir. Hoş etap sonuna daha 40 km olduğundan kayıplar engellenebilir ama Alpler’in yorgunluğundan çabuk kurtulamayanlar geri kalırlarsa GK talihlilerinin sayısı azalabilir.


Schleck kardeşler
Bu sene Radio Shack Nissan Trek en yaşlı takım olarak Tour’a geliyor. İhtiyarlar Kulübü desek yeridir. Andy Schleck şanssız sakatlığı nedeniyle kadrodan çıktı, Frank Schleck’in de GK şansı hiç yok. Zaten yarışta Bruyneel de yok. Acaba Kim Andersen katılacak mı?. Adı Schleckler’in dadısına çıkan Andersen belki Frank’i etap kovalaması için ikna edebilir. RSNT’in bence en tuhaf kararı Jakob Fuglsang’ı sürpriz şekilde kadroya almamasıydı. Giro öncesi sakatlanan Danimarkalı dikkatini Tour’a vermişti ve kadroya alınmaması takımdan ayrılma kararını aldırmış olmalı. Bu durumda iş Andreas Klöden ve Chris Horner’a kalıyor. Horner ilk açıklanan kadroda yer almayıp tepkiler başlayınca Klödi twitter üstünden “bütün sezon takımla koşmayan kadroya girmesin zaten” gibi bir laf soktu. Zaten çok sevişen arkadaşlar değiller ama “Twitter Zamiası” önünde girişmesi gereksizdi. Lakin Horner Baba -bence biraz da sponsor baskısıyla- Fransa’da yarışma hakkını sonunda kazanınca zaten netameli olan “takımdaşlık ruhu” bir yara daha aldı. Bu Temmuz RSNT otobüsünde  klimaya gerek olmayacak gibi. Garibim Cancellara “Ne yapıyorum ben buralarda?” diyor olsa gerek. Bir an önce yarışın sonunu getirip Londra’ya kaçmak için can atıyor olacak Monfort, Horner ve Klöden ile yine takım şampiyonluğunu alırlar ama bu derece büyük bir kadro ve bütçeye karşın RSNT gittikçe yönünü kaybediyor.

BMC kadrosu bana yokuşçular açısından biraz hafif geldi nedense. Ivan Santaromita, Cadel Evans’ın en yakın kurmaylarından biriydi ama kadroda yok. Tejay van Garderen ve Amael Moinard ile Cadel Evans yokuşlarda ne kadar çekilir emin değilim. BMC dağlarda Cadel’e iki kişi yeter, ben onu düzlükte koruyayım diye 5 bodyguard ile gelmiş (Burghardt-Hincapie-Schar-Quinziato-Cummings). Geçen sene de özellikle yarışın ilk haftasında bu taktik çok işe yaramıştı. Ama Cadel bu sezonu oldukça alçakgönüllü derecelerle geçirdi. Üstelik uğruna çok gözyaşı döktüğü Tour şampiyonluğunu kazandıktan sonra bu sene ne kadar motive olabildi, orası biraz şüpheli. Sonuçta yarışa “1” numara ile başlıyor ve Wiggo’nun ardından iki numaralı favori. Onun da stresi yok.

Cadel Evans yine böyle sevinebilecek mi?


Samatan-Pau arasındaki kaçış veya sprintten sonra 16. ve 17. Etaplar’da Pireneler’i geçip gideceğiz. İlki 197 km ve Aubisque-Tourmalet-Aspin-Peyresourde dörtlüsü geçilecek. Kraliçe olmasa da prenses etap olarak adlandırılabilir. Ertesi gün de Porte de Bales ve Peyragudes’ün çıkılacağı 148 km’lik bir yarışla Pireneler'i tavaf etmiş olacağız. Fransa’nın ortalarına uzanabilmek için uzun (222km) bir transfer etabı koşulacak ve ardından dananın kuyruğunun kopacağı son ITT’ye geleceğiz.

O saate kadar Genel Klasman ne halde olacak bilemiyoruz. İtalya Turu’na göre çok daha fazla isim var. Yazı bitiyor ama daha adlarını bile anamadığım ne pehlivanlar var aslında. Samuel Sanchez (Euskaltel), Vincenzo Nibali (Liquigas), Jurgen vd Broeck (Lotto-Belisol), Denis Menchov (Katusha), Janez Brajkovic (Astana) ve Robert Gesink (Rabobank) gibi çok yetenekli sporcular her an ortaya çıkıp tüm gidişatı değiştirebilirler. 19. Etap 53 km’lik, dümdüz bir saate karşı. Tamamen güce dayalı. Bir saatin biraz üstünde bir süre boyunca gücünü, iradesini iyi kullananın rakiplerine ciddi farklar atması mümkün. Saate karşı disiplini ne yazık ki seyredene büyük keyif veren bir gösteri değil. Ama yarışın hası. Saklanacak yer yok, rüzgardan koruyacak domestik yok. Sadece yarışçı, bisiklet ve Einstein’in bile yavaşlatamadığı zaman var.

Zaman bir nehir gibi akıp gidiyor. Bir bakacağız, 22 gün geçmiş olacak. Biz sıkıcı hayatlarımıza geri dönerken, hafızamızda bir sürü yeni Fransa Turu anısı yerleşmiş olacak. Ne diyor Roger Waters: Sun is the same/In the relative way/but you’re older/shorter of breath/and one day closer to death… Atın ölümü arpadan olsun. İyi eğlenceler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder