29 Mart 2013 Cuma

Mart Kapıdan Baktırır...

Blog Müdürü "yaz, yaz" diye sıkıştırıyor. Ama yaz(a)mıyorum. Başlıca nedenleri: 

-1. Akrep burcuyum, "yap yap" diye ısrar edilince hayvan "inat" moduna geçiyor. 

0. Yazar değilim. 

1. Klasikler hakkında çok yazdım, daha fazlasını konuştum. Ne desem kendimi tekrarlamak olacak. 

2. Lance Armstrong olayı, herkesin başkasını suçlaması, birine ömür boyu, diğerine 6 ay ceza verilmesi falan beni küstürdü. Hala aşığım, ama kırgınım. Aldatılan eş affeder fakat bir daha unutmaz, hiçbir şey de eskisi gibi olmaz ya, biraz o hesap... Ama geçiyor. 

3. Bu twitter, kendini yazılı ifade etmeyi seven ama deposu çabuk dolmayanlar için tehlikeli bir mecra. Oluşan düşünce kıvılcımları ifade baloncuklarına dönüşüp, 140 karakter halinde aleme yayılınca sanki içimdeki alev de sönüyor. Çer çöp ilk tutuştuğu zaman gelen ters bir rüzgar mangalı söndürür hani... Ani twitter esintisi uçuşan düşüncelerimin birleşip büyümesini ve yazıya dönüşmesini önlüyor.   
(Antitez: Twitter'in bir yararı oldu ama: Yazdıklarımın daha sade olmasına, düşündüğümü doğrudan ifade edebilmeme yardımcı oluyor, evirip çevirmiyorum, kesip atıyorum, kalan sağlar da iş görüyor. Düzeltmen tarafımı da körükledi.) 




Bu bisiklet sezonunun şu ana kadarki konusu soğuklar oldu. Umman ve Katar'ı saymazsak, TV başında bile titremeden seyrettiğimiz yarış olmadı neredeyse. Soğuk ve kardan dolayı yarışlar iptal edildi, kısaltıldı, başka yerlerden başlatıldı. Organizatörler kafaları yediler. Elbette perişan olan yarışçılar da. Fransa'daki sezon başı yarışlarını pas geçersek şöyle bir sayalım: Belçika'nın açılış yarışları sayılan Nokere Koerse ve Kuurne-Brüksel-Kuurne kardan dolayı iptal edildi. Takma adı "Primavera" (Bahar) olan Milano-Sanremo Po Ovası'nda tipiye yakalandı, yarışın Turchino Geçiti dahil 50 km'lik bir bölümü nötralize edildi. Gent-Wevelgem adı üstünde Gent'te değil Deinze'de başlatıldı. Ama kafile sadece kardan kurtuldu, Kuzey Denizi rüzgarlarıyla hava -10 oC civarında hissedildi. E3 Harelbeke belki değişmedi ama sporcuların giysilerinden vaziyeti anlamak mümkündü. Bugün biten üç günlük De Panne Turu'nda da soğuk hava sporcuları zorluyor. 

Soğuk havalar podyum kızlarının kıyafetlerini de etkiliyor

Karlı yollarda, 23 mm'lik kontak alanı olan lastikler üstünde giden bir bisiklete binmenin riskini anlatmaya gerek yok ama diğer zorluklardan da bahsetmek gerek. Öncelikle bisiklet üstünde hava daha soğuktur. Süratin yarattığı rüzgarla havayı daha soğuk olarak algılarız. NFL maçları öncesi 20 yıldır duyduğum "windchill  factor" bizim memlekete "hissedilen sıcaklık" adıyla gireli daha 2 yıl olmadı belki ama bisiklete binen herkes bu etkiyi farketmiştir. Yazın ortasında bile sabah erken bisiklete atladığınızda ilk 5-10 dakika şöyle bir ürpermemek mümkün  olmaz. 

Lise ve üniversitede termodinamik, akışkanlar dinamiği ve ısı transferi derslerini hatmetmiş değerli bir bir müyendis kardeşiniz olarak, iletim/taşınım/ışınım ısı aktarım türleriyle (İngilizcelerini de bilirim), özgül ısı, entropi, Boltzmann sabiti gibi detaylarla sizi utandırmak istemem. Kısaca söylemek gerekirse, soğuktan korunmak için vücut normalden daha fazla enerji üretmek zorundadır. Bu da normalden daha fazla yemek ve içmeyi gerektirir. Yazın soğuk bir şişe su vücudun soğumasına yardım ederken, kış ortasında sıcak bir termos çay/ıhlamur da ısınmaya yardım eder. Bisikletçiler zaten yarışırken sürekli enerji üretirler, bu nedenle iyi giyindikleri ve kuru kaldıkları sürece aslında fazla üşümezler. Ama yağmur ve kardan dolayı vücut ıslanırsa, kaybolan ısı artacağından ısınma ihtiyacı daha da yükselir, vücut bununla başa çıkamaz hale gelir ve titreyerek yarışı bırakmaya kadar gidebilen bir süreç başlar. 

Soğuyan vücudun ilk tepkisi yüzeye yakın kan damarlarını büzüştürmektir. Deri yoluyla kaybedilecek ısıyı azaltmaya çalışır. Öncelikle el ve ayaklarda uyuşma ve hareketleri yapmakta zorlanma başlar (Vincenzo Nibali MSR'yu elleri uyuştuğu ve frenleri sıkamadığı için bıraktı). Çözüm bulunmazsa vücut "survival" moduna girer ve kanı uzuvlardan çekerek yaşamsal organlarda toplamaya başlar. Bu da, ısınmak için kan dolaşımına gerek duyan parmak, el ve ayaklarda daha fazla sorun yaratır. Donma tehlikesi geçiren dağcıların en çok el ve ayak parmaklarının hasar görmesi böylece açıklanır hale geliyor (dağcılarda ayrıca, ortamdaki oksijen azlığı da "çilek" oluyor). Geçen Milano-Sanremo yayınında da söylemiştim: 1910'da bu seneki gibi karlı ve soğuk bir havada koşulan MSR'yu kazanan Eugene Cristophe, parmakları ve yüzü donduğu için yarıştan sonra bir ay hastanede yatmış, eski formunu kazanması 2 yılı bulmuş. Yarışı bitirebilen diğer 3 kişiden haber yok. 


Eugene Cristophe

Bisiklet üstünde en az çalışan vücut bölgelerinden biri ayaklar olduğundan soğuktan etkilenmesi kaçınılmazdır. Kalın çorap, ayakkabı ve üstüne su geçirmez neopren kılıflarla sorun bir yere kadar çözülebilir. Ama hayatı boyu zaten yeterli kan hücresi sayısına ulaşamamış yazarınız, kayak çorapları, ayakkabı ve üstüne 3 mm'lik neopren kılıfla bile bir saatin sonunda buz kesmiş ayaklarla pedal çevirmeye devam ediyor. İyice ısınmışken eldivenlerimi bile çıkarma aşamasına gelebiliyorum ama ayaklarım ancak duşun altında ısınabiliyor. Elbette bu kişiden kişiye değişen bir özellik, kiminin "altı ateş". IAM Cycling'den Heinrich Haussler'in bu havalarda bile eldiven giymediğini hayretle gördük. Keza başın ve yüzün de korunması çok önemli. Özellikle yüz, doğrudan rüzgara ve soğuğa maruz kaldığı için, balaklava ve/veya su geçirmez şapkayla korunmalı. Bir kış sabahı hakkımızda "Bu arkadaş bisiklet üstünde neden ağlıyor?" denmemesi için geniş gözlükler de unutulmamalı. 

Teknik tekstil ve sentetik iplik teknolojisi gelişmeden önce bisikletçiler daha çok yün esaslı giysilerle yarışırlarmış. Ben yetişemedim (yaşım icabı değil, pislete geç başladığım için). Soğukta kişiyi sıcak tutması, sıcakta ise teri vücuttan uzaklaştırıp dışarı verme özelliğii nedeniyle bugünkü spor giysilerinin ilham kaynağı olan yün ipliği, yerini daha ekonomik ve hafif olan sentetik ipliklere bırakmış durumda. Keza yağmur, çamur ve kardan ıslanmamak için de annelerimizin "empermeyabl" dediği su itici maddelerle kaplanmış kumaşlardan dikilen rüzgarlık ve yağmurluklardan faydalanmak gerekiyor. Bu amaçla kol, bacak ve diz ısıtıcıları (Türkçem yetmedi, arm/leg/knee warmer), hatta ayakkabı burnuna küçük rüzgar kesen çoraplar bile giyiliyor. Bacaklar zaten ısındığından uzun tayt dışında fazla bir şeye ihtiyaç duyulmuyor (hatta pro bisikletçiler normal bib+bacak ısıtıcıyla yetiniyorlar). 


Bu diyagramı buradan aldık


Torsoyu soğuktan korumak da önemli. Eskiden çok kalın bir kazakla ısınacağımızı sanırken, artık dünyadaki en iyi ısı yalıtım malzemesi havayı içeride tutan ince ince şeyleri üst üste giymeyi öğrendik. Bisiklette de, özel sentetik ipliklerle dokunan -ve özel kimyasallarla kaplanan- kumaşlardan yapılmış ince birkaç kat giysi (içlik+mayo+ceket ve/veya rüzgarlık) çok kalın tek bir kattan daha iyi koruyor. Hem ısınıp terlemeye başladığınızda "strip poker" usulü kat kat soyunmak da mümkün.  

Pazar günü, halkının çılgınca bir sevgiyle izlediği, yarışların yarışı Ronde van Vlaanderen var. Yağmur beklenmiyor, hava en yüksek 6 oC olacak. Bisikletçilerin yarış öncesi, ortası ve sonunda giydiklerine dikkat edin. Bir hafta sonraki Paris-Roubaix için de lütfen yağmur duasına çıkın. 


Havaların her daim sıcak olduğu Katar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder