19 Nisan 2012 Perşembe

104 Senelik Bu Çile

Bu yazıda size 104 senedir şampiyon olamayan bir takımı anlatacağım. Amerikan beyzbol ligi MLB'de Chicago Cubs 1908'den beri şampiyon olamıyor.

Aslında birçok spor dalında bu kadar süre şampiyon olamamış çokca takım bulunabilir. Örneğin İngiltere'de bu tanıma uyan birçok futbol takımı vardır ancak, bu takımlar hayatlarını alt kümelerde geçirmişlerdir. Cubs'ın farkı ise -beyzbolda küme düşme olmadığı için- her zaman en üst kümede mücadele etmesine karşın bunu becermesidir(!)

Bunca başarısızlığa rağmen Chicago Cubs beyzbolda en çok ve kalpten desteklenen takımlarından biridir. Sahası Wrigley Field şehrin ortasında olduğundan, trafiği aksatmasın diye Cubs birçok maçını hafta içi gündüz oynamak zorundadır ama yine de çoğu maç neredeyse tam kapasite, yani 40 bin civarında seyirciye oynanır. Chicagolular deplasmanlarda da takımlarını pek yalnız bırakmazlar ve sesleri evsahibi takım taraftarları kadar duyulur. Üstelik, bu destek, normal sezonda 162 maç, yani 6 ay boyunca neredeyse her gün bir maç oynayan bir takıma verilmektedir.

Wrigley Field'ın meşhur tabelası

Peki Cubs neden 104 senedir şampiyon olamıyor ki? Cevabı belli: Çeşitli lanetler ve süregelen şanssızlıklar yüzünden. Yazar kafayı yedi diye düşünüyor olabilirsiniz; lanet ve şanssızlıkla açıklanabilir mi böyle bir şey? Normalde mistik, doğaüstü şeylere inanmam ama bize karşı bir güç var. 2002 yılından beri Cubs'ı yakinen takip ediyorum ve bu laneti sürekli yaşayarak inandım. Neyse, biz tarihçe ile başlayalım.

Tarihçe

Chicago Cubs 1870 yılında kuruldu. Beyzbolun en eski takımı olmasa da, Atlanta Braves ile beraber halen aktif olan en eski iki takımından biri. Ancak kader daha o zamandan ağlarını örmeye başlamıştı. 1871'de çıkan Büyük Chicago Yangını'nda takımın tüm malzemeleri yandı. Ödünç formalarla 1871 sezonunu tamamladı ama Chicago'nun yeniden yapılanması esnasında ligden çekilip 1874'de tekrar döndü.

1920 Cubs

1876'da Chicago'lu bir işadamı olan Cubs'ın başkanı William Hubert'in girişimiyle National League kuruldu ve Cubs da profesyonelliğe adım attı. O yıl ligin ilk şampiyonu Cubs oldu ve 1886'ya kadar da 6 şampiyonluk elde etti. Sonrasında 20. yüzyıla kadar 3 kere de ikinci oldu.

1901 yılında American League kuruldu ve 1903 yılında National League yani NL ile AL şampiyonları World Series adı altında final oynamaya başladılar. World Series geleneği halen aynı şekilde devam etmektedir. Cubs 1906-1908 arasında 3 kere üstüste NL şampiyonu oldu ve 1907 ile 1908'de de World Series'i kazandı. Onbinlerce kilometre uzakta, Kadıköy'de bir futbol takımı, her ne kadar 1907'de kurulmuş olsa da, maç yapmaya 1909 yılında başladı. Bunu da not düşelim.

Bu dönemde Cubs ligin en iyi takımlarından biriydi. Defansın ortasında oynayan ve "double play" denen, tek seferde iki kişiyi oyun dışı bırakma işini bol bol yapan Tinkers, Evers ve Chance için o zamanki rakipleri New York Giants tarafından "Beyzbolun Hüzünlü Lugatı" adlı bir şiir bile yazılmıştı:

Bunlar mümkün olan sözcüklerin en hüzünlüsü:
"Tinkers'dan Evers'a ondan da Chance'e"
Yavru ayı üçlüsü, kuşlardan bile hareketli
Tinkers ve Evers ve Chance
Acımasızca iğneleyerek bizim flamayı şaşırtır
Ve sıradaki Giant'ı double'a vurdurur -
Beladan başka hiçbirşey ile dolu olmayan ağır sözcükler:
"Tinkers'dan Evers'a ondan da Chance'e"

1906'da NL'i kazanan Cubs takımı

1908 şampiyonluğunun Cubs'ın son şampiyonluğu olduğunu başta söylemiştik. Kimileri bunu "Mankafa" lakaplı Fred Merkle'ın laneti olduğunu söylerler. New York Giants'ın oyuncusu olan Merkle aslında gayet de akıllı bir oyuncudur. Cubs ile sezonun sonuna doğru yapılan kritik bir maçın sonunda güzel bir home run vurur. Home run vurduktan sonra formalite icabı da olsa base'ler arası koşmak ve hepsine ayakla dokunmak gerekir. Fakat herkes galibiyete sevinirken Merkel 2. base'e dokunmayı unutur. Hakem sayıyı iptal eder. Tüm seyirciler sahaya indiği için maç 1-1 berabere ilan edilir. Giants Cubs'ı geçemez ve NL şampiyonluğunu kaptırır. Merkle ise aldığı mankafa lakabından dolayı hayatı boyunca zor günler geçirir. Hatta bir keresinde "herhalde öldükten sonra mezartaşıma da mankafa yazarlar" diye demeç verir. 1967'de öldüğünde de mezartaşsız gömülür.

1918'de yine World Series'e çıkar Cubs, ancak Boston Red Sox'a yenilir. Red Sox, şampiyon olduktan sonra belki de gelmiş geçmiş en iyi beyzbolcu olan Babe Ruth'u ezeli rakibi New York Yankees'e yok yere satar. Bu satış Ruth'un lakabı kullanılarak "Bambino Laneti" olarak anılır. Red Sox bundan sonra ancak 2004'de şampiyon olabilecektir ki bu da ayrı bir hikayedir.

Beyzbolun üçüncü bahtsız takımı Cubs'ın halen en azılı düşmanı olan, aynı şehrin takımı Chicago White Sox'dur. Beyaz Çoraplar da 1917'de şampiyon olduktan sonra ancak 2005'de şampiyon olabilmiştir. 1919'da Chicago White Sox'un bazı oyuncuları şike yaparken yakalanır ve bu olay "Black Sox skandalı" adlandırılır. White Sox'un laneti de budur. Buradan çıkarılacak ders de şudur: Şike yapan 90 yıl iflah olmaz.

Şike yapanlar böyle afişe edilmeli...

1921 yılında sakız üreticisi William Wrigley Jr. Cubs'ı satın alır. 1925'de maçların oynandığı stadın ismi Wrigley Field olarak değiştirilir. Wrigley Field halen aynı isimle aktiftir. Bu sahaya sonra değineceğiz.

Wrigley yönetiminin ilk yıllarında William Veeck adlı bir spor yazarı yönetimi acımasızca eleştirmektedir. Wrigley "sıkıyorsa sen daha iyisini yap" diyerek Veeck'i kulübün başkanlığına getirir. Veeck gerçekten daha iyisini yapar ve takım iyi günlere döner. 1929'da World Series'e çıkılır ama 7. inning'e 8-0 önde girilen maçı Cubs 10-8 kaybeder ve şampiyonluk uçar gider.

1932'de "called shot" olayı olur. Bunu şöyle anlatmaya çalışalım: Bir atıcı topu isabetli şekilde fırlatırsa ve vurucu da mıhlanmış bir şekilde sopasını bile oynatamazsa hakem başparmağı ile bir işaret yaparak bunu belirtir. Buna "called strike" denir. Bu maçta da Cubs yedek kulübesi ile Ruth maç sırasında birbirlerine sataşmaktadırlar. Ruth bir ıska sonrası başparmağıyla tribünleri gösterir ve sonra gelen atışı da sopasıyla işaret ettiği yere yollayarak home run yapar. İste bu vuruşa beyzbol tarihinde "called shot" denir. Maçı Yankees 7-5 kazanır, demoralize olan Cubs ertesi gün de yenilerek şampiyonluğu yine kaybeder.

1935 ve 1938'de Şikago'nun Yavru Ayıları yine World Series'dedir ama şampiyonluk gelmez. 1942 yılında Wrigley Field ilk ışıklandırılan beyzbol sahası olacakken Pearl Harbour baskını olur. Bunun üzerine Philip K. Wrigley ışıkları söktürerek ABD ordusuna hediye eder. Wrigley Field'a ışık ancak 1988 yılında takılabilecektir.

Esas lanet ise 1945 yılında gelir. Cubs bir kez daha World Series'e çıkmıştır. Rakip Detroit Tigers'dır. Cubs seride 2-1 öndeyken Wrigley Field'daki maça "Keçi Billy Tavernası"nın sahibi Billy Sianis yanında bir keçiyle gelir. Tribüne keçisini de sokmayı başarır. Ancak bir süre sonra taraftarlar keçinin pis kokması yüzünden şikayet ederler. Billy Sianis ve keçisi dışarı çıkartılır. Rivayete göre Yunan göçmeni olan Billy Sianis "Them Cubs, they aren't gonna win no more", yani mealen "Cubs daha da kazanamaz" diye takımı lanetler. Cubs 2-1 önde olduğu seriyi 4-3 kaybeder, ve günümüze kadar bırakın şampiyon olmayı, finale, yani World Series'e bile bir daha çıkamaz.

Bay Sianis ve keçisi

Bu laneti kırmak için sonraki yıllarda Billy Sianis'in yeğeni Sam Sianis tam 4 kere stadyuma keçi getirir (haliyle keçinin de girmesine izin verilir), ama lanet yine de sürer. Bu laneti kırma çalışmaları halen devam etmektedir. Örneğin yeni kurulan "Reverse the Curse" adlı bir dernek gelişmekte olan ülkelerdeki fakir ailelere keçi yardımı yapmaktadır. Lanet henüz kırılamasa da, en azından topluma belli bir yarar sağlamaktadır denebilir.

Bundan sonra Cubs'ın kötü sezonları başlar. 1947-1966 arası sadece iki kere takım sezonu .500'ün üzerinde tamamlayabilir. Bu dönem ile ilgili kayda değer tek şey 1961 ve 62 yıllarında yapılan "college of coaches", yani koçlar heyeti denemesidir. Buna göre, futbol takımı terimleriyle ifade edersek, takımı tek teknik direktör yerine bir grup teknik direktör sırayla yönetirler. Diğerleri de boş durmaz, alt takımları idare ederler. Elbette bu kaosa yol açar ve bir süre sonra vazgeçilir.
Ah kara kedi ah...

1960'ların sonuna doğru Cubs iyi bir jenerasyon yakalar. Efsanevi Ernie Banks'e sonraları Cubs'ın çok sevilen maç spikeri olacak Ron Santo, Ferguson Jenkins ve Billy Williams katılırlar. 1969'da Cubs ikinci New York Mets'in 8.5 maç önünde liderken Mets'ın sahası Shea Stadium'a maça gelir. Mets o sıralarda yeni kurulmuş bir takımdır ve kurulduğundan beri her seneyi sonuncu bitirmiştir. 9 Eylül 1969'daki maçta, yedek kulübesi önünde ayakta duran kaptan Ron Santo'nun önünde bir kara kedi geçer. Cubs bu maçı iki defansif hata ile kaybettiği gibi, sezonun kalanında da garip hatalar yaparak bir dolu maç kaybeder ve sezonu Mets'in 8 maç gerisinde bitirir. World Series'e çıkan Mets şampiyon olur.

Ernie Banks henüz yaşıyor ama heykeli dikildi bile

1981'de Chicago Tribune gazetesinin sahibi Tribune Co. 20 milyon dolara Cubs'ı satın alır. Satın aldığı gibi de 1980'de Philadelphia Phillies'i şampiyon yapan yönetici Dallas Green'i transfer eder. Dallas Green kazanan bir adamdır, lanetlerle falan dalga geçer. Birçok transfer yapar ve kendi kadrosunu oluşturur. Artık NBA gibi playoff'lar gelmiştir beyzbola. 1984 yılında Cubs o zamanki grubu NL East'i şampiyon bitirerek playoff'a çıkar; diğer deyişle 1945'den beri ilk defa normal sezon sonrası ekstra maç oynayacaktır.

İlk turda San Diego Padres ile eşleşir. Gelgelelim Wrigley Field'da halen ışıklandırma yoktur ve MLB yönetimi playoff'da maçları mümkün olduğunca gece oynatmak istemektedir. 5 maçlık seride Cubs daha iyi bir yüzdeye sahip olduğu için 3 maçı evinde oynaması gerekir. MLB ise Cubs'ın evinde 2 gündüz maçı oynayabileceğini belirterek, isterse 3. maçı aynı şehrin takımı Chicago White Sox'un sahasında veya San Diego'da oynayabileceğini söylerek takımı bir seçime zorlar. Cubs, düşman White Sox'un sahasında oynamaktansa deplasmanda oynamayı tercih eder.

O zamanların popüler filmi Ghostbusters'a gönderme

Cubs ilk 2 maçı güle oynaya kazanır. San Diego'daki 3 maçtan illa ki birini kazanır diye düşünülürken 3 maçı da kaybeder ve elenir. Elbette herkes artık sahada ışıklandırma olmamasına suç bulmaktadır. 1989'da Wrigley Field ışıklandırılır. Işıklar altında yapılacak ilk maç ise şiddetli yağmur yüzünden ertelenir!

Cubs 1989'da bir daha playoff'a çıkar ve elenir. 1990'lardaki yıldızı vurucu Sammy Sosa'dır. 1994'de oyuncu grevi yüzünden popülaritesinden biraz kaybeden beyzbol 1998 yılında Sammy Sosa, Mark McGwire ve Ken Griffey Jr. arasında home run krallığı yarışı ile tekrar popülarite kazanır. Hoş, sonra bu dönemde beyzbolcuların çatır çatır doping maddesi steroid kullandıkları anlaşılır. "Steroid era" diye adlandırılan bu dönem muhtemelen beyzbol tarihine kara leke olarak geçecektir.

2003 yılında Chicago Cubs gerçekten iyi bir kadro kurmuştur. Genç atıcılar Kerry Wood, Mark Prior, Carlos Zambrano ve Matt Clement'e takımın yıldız vurucusu Sammy Sosa da eklenmiştir. Başlarında da San Francisco Giants'ı üst düzey bir takım haline getiren Dusty Baker vardır. Takım kolaylıkla playoff'a çıkar ve ilk turda Atlanta Braves'i 5 maç sonunda biraz zorlukla da olsa eler. NL şampiyonluğu için Florida Marlins ile eşleşir.

Gecenin bir vakti kalkıp Internet radyodan dinlediğim 6. maçta atıcı Mark Prior üstün bir performans ile maça başlar. Cubs seride 3-2 öndedir ve maçı kazanırsa 1945'den beri ilk defa World Series'e çıkacaktır. 8. inning'de Cubs 3-0 öndedir ve 5 tane adamı daha oyun dışı bırakırsa finaldedir. Marlins'den Luis Castillo'nun vurduğu top faullü olarak tribüne doğru gider. Faullü top olmasına rağmen top eğer Cubs'ın sol alan savunucusu Moises Alou tarafından yakalanırsa Castillo oyun dışı kalacaktır. Alou tribüne doğru zıplar, ancak topu hatıra olarak kapmak üzere elini uzatan bir de taraftar vardır: Steve Bartman. Topu ne Bartman ne de Alou tutabilir. Sonuçta Castillo oyun dışı kalmaz.

Şapkalı olan Steve Bartman

Bundan sonra herşey tersine döner. Atıcı Mark Prior kötü atışlar yapmaya başlar, savunması çok sağlam olan Alex Gonzalez topu bacaklarının arasından kaçırır ve Marlins ardarda sayılar bularak 8-3 öne geçer. Ancak tribünün öfkesi Alou'nun topu tutmasını engelleyen taraftar Steve Bartman'a yönelmiştir. Taraftarlar tribünün her yerinden gelerek kafasına bira dökmeye başlarlar. Güvenlik kendisini tribünden zor kaçırır. Cubs maçı kaybeder.

Seri 3-3 olmuştur ve son maç halen Wrigley Field'dadır. Sıradaki atıcı çok başarılı bir sezon geçiren Kerry Wood'dur ama kendisinden beklenmeyen bir şekilde kötü oynar. Cubs 9-6 kaybeder. Sadece 11 senelik geçmişi olan Florida Marlins World Series'de New York Yankees'i de yenerek şampiyon olur. Sonuçta lanet yine Cubs'ı vurmuştur. Olay tarihe "Bartman Incident" olarak geçer. Steve Bartman bu olaydan sonra ortadan kaybolur. Halen bilinmeyen bir yerlerde inzivadadır ve kendisine gelen yüksek meblağlı röportaj tekliflerini düzenli olarak reddetmektedir.

Bence Steve Bartman olayı postmodern bir insanlık dramıdır. Düşünün, tuttuğunuz takım için tribündesiniz ve ufak bir hesap hatanız yüzünden takımınıza maç kaybettirmekle suçlanıyorsunuz. Üstelik topu yakalamak için uzanan tek kişi siz değilsiniz, dahası topu hatıra olarak bile alamamışsınız. Ayrıca o pozisyonda aslında takımınız sayı bile yememiştir. Sonrasında takım işi batırınca maç kaybedilmiştir. Aslında maç sonrası haber sitelerinde olay sağduyulu şekilde "bir taraftar" diye yansıtılmıştı, ama bilmem kaç kamera ile çekilen görüntüler ortaya çıkıp internet forumlarında Steve Bartman'ı tanıyanlar ismini ifşa edince olaylar gelişti ve Steve Bartman adı beyzbol tarihine pek de hayırlı olmayan bir şekilde geçmiş oldu.

2004 yılında Cubs kadrosunu korumuş ve efsanevi atıcı Greg Maddux (kendisi zamanında Cubs tarafından draft edilmiş, ama az bir fiyat farkı yüzünden gittiği Atlanta Braves'de efsane olmuştu) ile Boston Red Sox'dan Nomar Garciaparra ile takviye edilmişti. Ancak Garciaparra'nın kariyerinin düşüş anında takıma geldiği anlaşıldı. Atıcılar Kerry Wood ile Mark Prior o kadar çok sakatlandılar ki isimlerinin esprili olarak "Kerry Wouldn't" ile "Mark Later" olması gerektiği iddia edildi. Sonraki 3 sezon Cubs playoff'a bile çıkamadı.

Lou Piniella da laneti küçümseyenlerden idi...

Dusty Baker'ın sözleşmesi dört senenin sonunda uzatılmadı ve yerine huysuz ve yaşlı koç Lou Piniella getirildi. Piniella zamanında New York Yankees gibi takımları şampiyon yapmıştı. Cubs'ı da şampiyon yaparak tarihe geçmek istiyordu. Lanetlere falan o da inanmıyordu elbette. Bu arada Boston Red Sox 2004 yılında, Chicago White Sox ise 2006 yılında şampiyon olarak kendi lanetlerini kırmışlardı. Artık sıra Cubs'da idi. Takımın sahibi Tribune Co. da kesenin ağzını iyice açmıştı. Beklemeye tahammül yoktu.

Cubs Piniella'nın ilk 2 sezonunda grubunu lider bitirerek playoff'a çıktı ama ikisinde de ilk turda 3-0 ile süpürüldü. 1916'dan beri ilk defa takımın üstüste 2 yıl playoff'a çıkmış olması elbette kimsenin umurunda değildi. Piniella'nın kalan 2 sezonunda takım playoff yüzü bile göremedi ve yaşlı hocayla yollar ayrıldı.

Kulübün sahibi Tribune Company, spor dışı nedenlerle ticari olarak zor günler geçiriyordu ve Cubs'ı satmaya karar verdi. Tahminler satış bedelinin 1 milyar doları geçeceği yönündeydi ama tam Cub'lık bir durum olarak 2009'da ekonomik kriz patladı. Kulüp ancak 900 milyon dolara emlak zengini Ricketts ailesine satıldı.

Ricketts ailesi Wrigley Field açık tribününden yetişmiş taraftar bir aile olarak ilk 2 sezonlarını mümkün olduğunca fazla para harcamadan, gözlem yaparak geçirdiler. Sonunda bu sezon büyük hamlelere başladı. İlk iş olarak, Boston Red Sox'u 86 yıl sonra şampiyon yapan GM Theo Epstein'ı transfer ederek takımın başkanı yaptılar. Epstein derhal kendi ekibini kurdu. Amaç, sabırla düzenli olarak şampiyonluğa oynayacak takımı yaratmak olarak belirlendi. Altyapıya öncelik verilecek ve organizasyon tamamen gözden geçirilerek daha etkin çalışması sağlanacak.

Etkinlik denince Cubs taraftarlarının tüyleri diken diken olur, çünkü bu muhabbetin bir yerinde konunun köhne Wrigley Field'ın yıkılıp, yerine, diğer takımlar gibi, şehir dışında kocaman ve modern bir stadyum yapılmasına geleceğinden korkar. Neyse ki Ricketts'lar bu konuda güvence vererek Wrigley Field'ı yıkmayı düşünmediklerini, ancak yavaş yavaş elden geldiğince modernleştireceklerini açıkladılar.

Wrigleyville

Wrigley Field gayet meskün bir mahallede konuşlanmış bir stadyumdur. Etrafındaki sokaklar barlarla doludur ve maçtan önce (ve sonra) içilir. Bloglardan okuduğuma göre sezonun sonlarına doğru takım kötü gidiyorsa küçük bir velet olarak bu barlardan birine girip "Bilet var mı bayım?" dermişsiniz. Dertli dertli içen bir abi arkasını bile dönmeden bileti uzatırmış. Tabii takım iyi gidiyorsa sokaklar Ali Sami Yen Sokak tadını yakalar. Ender çıkılan playoff'larda sırf stad çevresi atmosferini yaşamak için bir aylığına ev kiralayanlar olduğunu okudum. Bunları okuduğumda 2007 sezonuydu ve takım ilk turda 3-0 ile elenerek çoğu kişinin bir aylık parasının boşa çıkartmıştı.

Wrigleyville Kilisesi

Wrigley Field'ın kapasitesi modern sahalara göre nisbeten küçüktür (42,374). Saha şehrin çok içinde olduğundan belediye gece maçlarını sınırlamıştır, o yüzden çoğu maç hafta içi ve gündüz oynanır. Bu dezavantaja rağmen yine de çoğu maç doluya yakın seyirciyle oynanır. Koşullar ilkeldir, kapalı tribünlerde kolonlar vardır. Açık tribünler numarasızdır. Tuvaletler pistir. Ezeli rakip Chicago White Sox'un nefret edilen oyuncusu ve yakın zamanlara kadar koçu olan Ozzie Guillen stadda farelerin dolaştığını söyleyerek aklınca dalga geçmiştir. "Clubhouse" adı verilen oyuncuların maç öncesi zamanlarını geçirdikleri soyunma odaları oldukça dardır.

Chicago "rüzgarlı şehir" diye bilinir. Wrigley Field da bundan nasibini alır. Özellikle ilk ve sonbaharda şiddetli rüzgar içeri doğru estiğinde vurulan top bir türlü yol almaz. Rüzgar dışarı doğru estiğinde de sopaya dokunan her top home run olur. O yüzden maçlar garip skorlarla bitebilir.

Bizdeki "Pınarbaşı" bestesi gibi beyzbolun da "Take me out to the ball game" (beni maça götür) şarkısı vardır. Harry Caray adlı radyo spikeri, beyzbol maçlarının devre arası sayılabilecek 7. inning arasında mikrofonunu stad hoparlörlerine bağlayarak seyirciyle beraber bu şarkıyı söyletirdi. Kendisinin sesi oldukça berbat, şarkıyı söyleme temposu ise oldukça yavaş idi. 1998'de vefat edince Cubs her maçta bir ünlüye şarkıyı söyletmeye başladı. Bu gelenek halen devam etmektedir. Makbul olan şarkıyı kötü söylemektir. Birçok iyi "performans" olmuştur, ama benim favorim Ozzie Osbourne'un sarhoş halde, şarkı sözlerini bilmeden hmmm hmmmlayarak söylediği versiyondur.
Harry Caray "Take Me Out To The Ball Game" söyletirken
Ozzie Osbourne'un eşsiz performansı

Son olarak, beyzbolda home run topları seyirciler tarafından hatıra olarak tutulmaya çalışılır. Bu bir gelenektir. Wrigley Field'da ise, eğer rakip home run yapmışsa seyirci genelde topu sahaya geri fırlatır.

2 yorum:

  1. Soluksuz okudum, tebrik ederim Savaş abi, takımı muhteşem analiz etmişsin. Oakland A's hakkında film yapıldı(Moneyball), bence Cubs da bir filmi hakediyor. Özellikle Bartman olayından sonra:) Cubs bu sezona yine çok kötü başladı bu arada, lanet devam ediyor gibi:(

    YanıtlaSil
  2. çok beğendim ellerine sağlık

    YanıtlaSil