Lance Armstrong - Bu yarışta Yokum yazısını, Lance'in USADA ile mücadele etmeyeceğini öğrendikten sonra hızla ve çok "fact finding" yapmadan yazmıştım. Birkaç hatayı sonradan düzelttim. Ama çabuk yazdığım için ne doping konusuna, ne yasal prosedüre, ne de bu olayın bundan sonra bisiklet sporunda nelere yol açacağına dair öngörülere girmedim.
Dün sabahki bisiklet turumda konu üstüne biraz daha düşündüm.
Çok metodik olmadan, aklıma gelenleri madde madde sıralamak
istiyorum:
1. Öncelikle pozitif bir doping testi olmadan
nasıl ceza verildiğine bakalım (bunun için bisikletten inip biraz
internet taraması yapmam gerekti). USADA hem BALCO hem de atlet Michelle Collins
davalarında "non-analitik pozitif" bazda (yani dopingi ispatlayan bir test olmadan) ceza vermiş. Hiçbir testte dopingli çıkmayan Collins'in e-posta kayıtları
ile idrar ve kan örneklerinin dopinge işaret ettiği öne sürülmüş ve sporcunun
CAS başvurusunu da içeren bir süreç sonunda Collins 8 yıl ceza almış. Keza Tim
Montgomery de görgü tanıklıkları sonucu mahkum edilen bir sporcu. Yani yazıdaki "doping testi pozitif çıkmadan nasıl ceza verilir?" sorum yanıtını
buluyor.
USADA prosedürüne göre, doping suçlaması yapılan
atlet önce USADA İnceleme Komitesi (Review Board) önüne çıkıyor. Bu komite,
aslında sporcuların haksız suçlamalara maruz kalmamaları için kurulmuş bir
kontrol makamı. Üyeleri ise USADA CEO'su Travis Tygart tarafından atanıyor.
Burada bir yamukluk var takdir edersiniz ki. Benim atadığım adam kimin lehine
karar verir acaba? Haliyle komite LA'un yargılanmasına karar verdi. Bundan sonra
Armstrong Texas federal mahkemesine aşağıdaki şikayetlerle bir durdurma davası
açtı:
- Hakem heyeti karşısına çıkana kadar, LA hakkındaki suçlamalara temel olan hiçbir tanıklık ve testi öğrenemeyecekti
- Tanıkları çapraz sorguya alma hakkı yoktu.
- Kendi suçsuzluğunu oryaya çıkartacak deliller sunma hakkı yoktu.
- CAS hakimlerinin ücretlerinin ABD Olimpiyat Komitesi (USADA'nın ana kuruluşu) tarafından ödenmesi
- Laboratuar sonuçlarının tam açıklanmasını, test prosedürlerini sorgulamayı ve testlerin bağımsız başka organlarca incelenmesini talep etme hakkı yoktu.
- 8 yıllık zaman aşımı süresinin bitmiş olduğu
- Emekli bir sporcu olarak yasal soruşturma hakkının UCI'da olduğu
- USADA'nın tanıklarla yaptığı anlaşmaları açıklamak zorunda olmayışı (ceza indirimi karşılığı tanıklık şüphesi)
Bunlardan başka birkaç itirazı daha var.
Hukukçu olmadığımı tekrar hatırlatayım. Ama sanki bu
itirazlarda haklılık payı var gibi gözüküyor. Zaten, "non-analitik pozitif" doping suçlamalarında -Amerikalı- bir atletin, ABD
Anayasası'nın meşhur 5. Ek maddesindeki bireyi koruyan çerçeveye dahil olup
olmayacağı oldukça netameli bir konu. Sonuçta hakkınızdaki suçlamaların
niteliğini, kimin ne tanıklık yaptığını ve testlerin sonuçlarını öğrenmeden
insan kendini savunmak üzere nasıl hazırlanabilir ki?
Federal yargıç bir çok konuda Lance'in argümanlarına sempati
duyduğunu belirtse de sonuçta "bu dava benim yetki alanımda değil" diyerek
sürecin USADA'nın çizdiği çerçevede devam etmesine izin verdi. Bu noktada da,
LA'un danışmanları, artık kazanacakları pek bir şey olmadığı konusunda Le
Patron'u ikna etmiş olmalılar. Elbette duruşmada Lance'in tüm kirli çamaşırları
ortaya dökülebilir ve LA rezil de olabilirdi. Bu olasılığı hiç yadsımıyorum.
Ancak Johann Bruyneel dahil, Lance'le beraber suçlanan 3 kişi yargılamayı kabul
etti ve önümüzdeki aylarda yapılması beklenen duruşmalarda Lance ile ilgili
hikayeler yine ortaya dökülebilir. Eğer Lance'i mahkum etmeyi başardığı için,
USADA diğer 3 kişinin peşini bırakırsa, "Boynun altında kalsın Travis Tygart!"
derim.
Travis Tygart
2. Bisiklet sporu, başlangıcından beri dopingle iç içe olmuş bir dal. Bugün bisiklet dünyasında yer alan hemen herkes ucundan kıyısından buna bulaşmış durumda. Bjaerne Riis, -son ve çoook gecikmiş itirafıyla- Jonathan Vaughters, Erik Zabel, Rolf Aldag ilk ağızda aklıma gelenler. Bu abilerin hepsi bisikletten ekmek yemeye devam ediyorlar. Lance de, isterse Bontrager Trek takımının hissedarı olarak bisiklet dünyasında takılmaya devam edebilir. O zaman şu soruyu sorma hakkımız yok mu? Nasıl oluyor da Lance Armstrong'un, artık emekli olmuşken, ilkini 13 yıl önce kazandığı bir yarıştaki derecelerini elinden alarak "Doping Savaşı"na katkıda bulunmuş olunuyor?
Jonathan Vaughters
3. LA'un temiz çıkan yüzlerce doping testi ve 2 yıl boyunca biyolojik pasaport sisteminde kalmış olmasına karşın bu kadar yıl sonra cezalandırılması, doping testlerinin ve pasaportun güvenirliği hakkında büyük şüpheler ortaya çıkarıyor. Zaten şüphe vardı da şöyle bir boyut daha eklendi: Artık sporcular, temiz yarıştıklarını ispat edecek bir kozdan mahrum durumdalar. Doping testlerinden temiz çıkmış olmak, biyolojik pasaportta şüpheli değerler olmaması, bisikletçilerin temiz ve ahlaklı olduğunu kanıtlayamıyor. O zaman, hepsine birden ya "temiz" yada "dopé" diye bakmak zorundayız. Hep temiz çıkmış LA cezalandırıldığına göre diğerlerine nasıl "temiz" diye bakabilirim? O zaman "bunların hepsi dopingci" diye düşünmek zorundayım. Bradley Wiggins, Chris Froome, Hesjedal, Mark Cavendish veya dün yarış kazanan PhilGil... Ne kadar üst düzey, başarılı, şampiyon bisikletçi varsa dopé. Bunu dediğimiz an bisiklet sporunu (ve tüm sporları) öldürdük demektir. Çünkü ancak yarış kazanamayan, başarısız, yavaş bir sporcunun "Vallahi temizim!" açıklamasına inanabilir hale geliyoruz. Hızlı olmak, yarış kazanmak saygı ve hayranlığı değil, şüphe ve suçlamayı tetikleyen bir şey haline dönüşüyor. Bu ise, başından sonuna bir saçmalık.
4. Lance Armstrong, özellikle 1994 sezonunda, tüm pelotonun müthiş
hızlanmış olduğundan şikayet ederek, Avrupa'da EPO'nun bayağı
revaçta olduğundan, ne isim ne ilaç adı vermeden şikayet etmişti .
Lance 1993'de Dünya Şampiyonluğu ve 1 TdF etabı kazanıyor (22 yaşında). 1994'de
San Sebastian ve L-B-L'de aldığı ikincilikler var. Hadi bu zaferleri temiz kabul
edelim. Sonra gözü açılmış ve doping işine girmiş olsun. 1995'deki dereceleri de
bu defa San Sebastian'da şampiyonluk, P-N'de ve TdF'da birer etap, 1996'da
Fleche Walonne'da birinci, L-B-L'de yine ikinci (bu defa yaş 25). 1996-1998
arası EPO havada uçuşuyor pro bisiklette, Lance ise '96 Ekim'inde kanser olup
yarışlardan çekiliyor. Dikkat ederseniz pre-1994 ve post-1994 dereceleri
arasında müthiş bir farklılık yok (tam liste şurada).
Kanserin vücudunu değiştirdiği ve sprinter/rouleur (bugünkü Peter Sagan tarzı)
tipi sporcudan yokuşçu/genel klasmancıya dönüştüğü yazıldı çizildi. Lance
Armstrong zamanının en yetenekli sporcularından biri olarak, 22 yaşında dünya
şampiyonu olup Fransa Turu'nda bir etap kazanmış. Üstüne, tüm kariyerini tek bir
yarışa, Fransa Turu'na odaklanmış olarak geçirdi. Ne Eddy Merckx gibi yarıştan
yarışa koşturarak kendini helak etti, ne de belli yarış tiplerini seçip onlarda
uzmanlaşan biri oldu. O sadece Fransa Turu için yarıştı. Ve inanılmaz şanslı bir
adamdı hatırlayacaksınız. İnsan 7 yıl yarışıp bir kere düşmez mi (Luz
Ardiden'den başka yok)? Bir kere lastiği patlayıp zaman kaybetmez mi? Stratejik
bir hata yapmaz, açlıktan bonklamaz mı? Yukarıdaki madde uyarınca Lance
dopingcinin babası olabilir. Ama başarısı sadece dopingle açıklanamaz.
Luz Ardiden: 1999-2005 arasında Lance'i sadece bir kez böyle gördük
5. Omerta... Lance armstrong'un EPO şikayet açıklaması bile müthiş üstü kapalı. Bunun dışında hemen hiç şikayet etmedi. Kimseyi fitnelemedi, ihbar etmedi, hedef göstermedi. Tüm kariyeri boyunca geleneksel bir bisikletçi gibi yarıştı. Siyah ayakkabı-beyaz çoraptan başlayan, başta Eddy Merckx, tüm eski şampiyonlara saygılı ve yakın duran, yazılı olmayan kurallara hep riayet eden (Pantani ve Basso'ya bıraktığı etaplar) biri oldu. 2005'te bırakırken Fransa Turu'na "bu güzel yarış" diyen, sporunu hep yücelten biri oldu. Karşısına geçmeyen hiçbir eski takım arkadaşı ve takım görevlisini ötelemedi. 15 yıldır hemen hemen aynı yakın çalışma arkadaşlarıyla beraber oldu. Bart Knaggs, Bill Stapleton, George Hincapie, Popovych, Bruyneel... Hatta takımdan ayrılmasına rağmen Tyler Hamilton'a bile pek bir şey demedi. Herkes ondan cüzzamlı gibi kaçarken, son ana kadar Michele Ferrari'nin yanından ayrılmadı. Doktor ceza alınca da gayet nazik bir şekilde veda etti (o da eğer ettiyse)... Diğer yandan kendisini suçlayanlara tüm mafyoz öfkesini kustu. Belki çekip vurmadı ama Emma Riley (masör), Mike Anderson (mekanik) ve David Walsh & Pierre Ballester ile uzun süre uğraştı, canlarını acıttı. Kanser tedavisi sırasında, Lance'in, doktoruna doping kullandığını söylediğini iddia eden Betsy Andreu'nün üstüne gitti. Ama kocası -ve eski takım arkadaşı- Frankie Andreu'yü sadece arkadaşlıktan sildi, direk sataşmadı. Aşklarını ortada yaşadı ama hiç reklam etmedi. Sheryl Crow'la neden ayrıldıkları hala bilinmiyor (Sheryl de gıkını çıkarmadı, helal olsun), "çocuklarının anası"ndan hep iyi bahsetti, ötelemedi. Annesine delice düşkündü. Bu taraflarıyla İtalyan bir mafya babasını andırmıyor mu sizce de?
5. Dün bisiklette en çok alttaki sorunun cevabını düşündüm. Ben bir sonuca ulaştım ama önemli değil. Herkes kendi cevabını vermeli:
Aşağıdakilerden hangisi vicdanlarda affedilmeyi daha çok hakediyor?
a) David Millarb) Lance Armstrongc) Aleksaner Vinokourovd) Michael Rasmussen......................Peki neden?
6. Ben 14 yaşındayken babam akciğer kanserinden öldü. Vefatından
bir süre önce sigaraya başlamıştım. Bir gece ağzımdaki sigara kokusunu
farketti ve geç kalmış bir tövbekar olarak "İçme oğlum, benim halimi görmüyor
musun?" diye söylendi. Babam akciğer hastalıkları uzmanı bir doktordu. O da, ben
de kanser olabileceğimizi bilerek sigara içtik... Lance de, şampiyon olmak için
kendini zehirlemiş olabilir. Kişisel tecrübeme dayanarak "Ben kanser oldum ve
ölümden döndüm, vücudumu dopinge açar mıyım hiç?" argümanını kabul etmiyorum.
Kemoterapi...
7. Bir "savaşçı" miti var. Hiç vazgeçmeyeceksin, hiç teslim olmayacaksın, sonuna kadar mücadele edeceksin... Yalan. Öyle olsaydı, hiçbir savaşta esir alınmaz, harp meydanındaki son düşman da ölene kadar savaşılırdı. Halbuki savaş esir demektir. İnsan tıyneti böyle değil. Ölene kadar savaşmıyor çoğunlukla. Etrafımız yıllarca mücadele edip yorulan ve sonunda vazgeçenlerle dolu. Kocasını eve bağlamak için, ailesini geçindirmek için, şirketini kurtarmak için çabalayıp başaramayanların da dünyası bu. Ya yenildiğini kabul ederek, ya enerjin bittiği için, ya kazanacak bir şey olmadığı, yada artık kaçacak yer kalmadığı için...
Bazen vazgeçmek herkesin hakkıdır.