27 Ağustos 2012 Pazartesi

Lance Armstrong - Biraz Daha Yazdım





Lance Armstrong - Bu yarışta Yokum yazısını,  Lance'in USADA ile mücadele etmeyeceğini öğrendikten sonra hızla ve çok "fact finding" yapmadan   yazmıştım. Birkaç hatayı sonradan düzelttim. Ama çabuk yazdığım için ne doping konusuna, ne yasal prosedüre, ne de bu olayın bundan sonra bisiklet sporunda nelere yol açacağına dair öngörülere girmedim. Dün sabahki bisiklet turumda konu üstüne biraz daha düşündüm. Çok metodik olmadan, aklıma gelenleri madde madde sıralamak istiyorum: 

1. Öncelikle pozitif bir doping testi olmadan nasıl ceza verildiğine bakalım (bunun için bisikletten inip biraz internet taraması yapmam gerekti). USADA hem BALCO hem de atlet Michelle Collins davalarında "non-analitik pozitif" bazda (yani dopingi ispatlayan bir test olmadan) ceza vermiş. Hiçbir testte dopingli çıkmayan Collins'in e-posta kayıtları ile idrar ve kan örneklerinin dopinge işaret ettiği öne sürülmüş ve sporcunun CAS başvurusunu da içeren bir süreç sonunda Collins 8 yıl ceza almış. Keza Tim Montgomery de görgü tanıklıkları sonucu mahkum edilen bir sporcu. Yani yazıdaki "doping testi pozitif çıkmadan nasıl ceza verilir?" sorum yanıtını buluyor. 


USADA prosedürüne göre, doping suçlaması yapılan atlet önce USADA İnceleme Komitesi (Review Board) önüne çıkıyor. Bu komite, aslında sporcuların haksız suçlamalara maruz kalmamaları için kurulmuş bir kontrol makamı. Üyeleri ise USADA CEO'su Travis Tygart tarafından atanıyor. Burada bir yamukluk var takdir edersiniz ki. Benim atadığım adam kimin lehine karar verir acaba? Haliyle komite LA'un yargılanmasına karar verdi. Bundan sonra Armstrong Texas federal mahkemesine aşağıdaki şikayetlerle bir durdurma davası açtı: 

  • Hakem heyeti karşısına çıkana kadar, LA hakkındaki suçlamalara temel olan hiçbir tanıklık ve testi öğrenemeyecekti
  • Tanıkları çapraz sorguya alma hakkı yoktu.
  • Kendi suçsuzluğunu oryaya çıkartacak deliller sunma hakkı yoktu.
  • CAS hakimlerinin ücretlerinin ABD Olimpiyat Komitesi (USADA'nın ana kuruluşu) tarafından ödenmesi
  • Laboratuar sonuçlarının tam açıklanmasını, test prosedürlerini sorgulamayı ve testlerin bağımsız başka organlarca incelenmesini talep etme hakkı yoktu.
  • 8 yıllık zaman aşımı süresinin bitmiş olduğu
  • Emekli bir sporcu olarak yasal soruşturma hakkının UCI'da olduğu
  • USADA'nın tanıklarla yaptığı anlaşmaları açıklamak zorunda olmayışı (ceza indirimi karşılığı tanıklık şüphesi)

Bunlardan başka birkaç itirazı daha var. 



Hukukçu olmadığımı tekrar hatırlatayım. Ama sanki bu itirazlarda haklılık payı var gibi gözüküyor. Zaten, "non-analitik pozitif" doping suçlamalarında -Amerikalı- bir atletin, ABD Anayasası'nın meşhur 5. Ek maddesindeki bireyi koruyan çerçeveye dahil olup olmayacağı oldukça netameli bir konu. Sonuçta hakkınızdaki suçlamaların niteliğini, kimin ne tanıklık yaptığını ve testlerin sonuçlarını öğrenmeden insan kendini savunmak üzere nasıl hazırlanabilir ki? 


Federal yargıç bir çok konuda Lance'in argümanlarına sempati duyduğunu belirtse de sonuçta "bu dava benim yetki alanımda değil" diyerek sürecin USADA'nın çizdiği çerçevede devam etmesine izin verdi. Bu noktada da, LA'un danışmanları, artık kazanacakları pek bir şey olmadığı konusunda Le Patron'u ikna etmiş olmalılar. Elbette duruşmada Lance'in tüm kirli çamaşırları ortaya dökülebilir ve LA rezil de olabilirdi. Bu olasılığı hiç yadsımıyorum. Ancak Johann Bruyneel dahil, Lance'le beraber suçlanan 3 kişi yargılamayı kabul etti ve önümüzdeki aylarda yapılması beklenen duruşmalarda Lance ile ilgili hikayeler yine ortaya dökülebilir. Eğer Lance'i mahkum etmeyi başardığı için, USADA diğer 3 kişinin peşini bırakırsa, "Boynun altında kalsın Travis Tygart!" derim.



Travis Tygart

2. Bisiklet sporu, başlangıcından beri dopingle iç içe olmuş bir dal. Bugün bisiklet dünyasında yer alan hemen herkes ucundan kıyısından buna bulaşmış durumda. Bjaerne Riis, -son ve çoook gecikmiş itirafıyla- Jonathan Vaughters, Erik Zabel, Rolf Aldag ilk ağızda aklıma gelenler. Bu abilerin hepsi bisikletten ekmek yemeye devam ediyorlar. Lance de, isterse Bontrager Trek takımının hissedarı olarak bisiklet dünyasında takılmaya devam edebilir. O zaman şu soruyu sorma hakkımız yok mu? Nasıl oluyor da Lance Armstrong'un, artık emekli olmuşken, ilkini 13 yıl önce kazandığı bir yarıştaki derecelerini elinden alarak "Doping Savaşı"na katkıda bulunmuş olunuyor?



Jonathan Vaughters

3. LA'un temiz çıkan yüzlerce doping testi ve 2 yıl boyunca biyolojik pasaport sisteminde kalmış olmasına karşın bu kadar yıl sonra cezalandırılması, doping testlerinin ve pasaportun güvenirliği hakkında büyük şüpheler ortaya çıkarıyor. Zaten şüphe vardı da şöyle bir boyut daha eklendi: Artık sporcular, temiz yarıştıklarını ispat edecek bir kozdan mahrum durumdalar. Doping testlerinden temiz çıkmış olmak, biyolojik pasaportta şüpheli değerler olmaması, bisikletçilerin temiz ve ahlaklı olduğunu kanıtlayamıyor. O zaman, hepsine birden ya "temiz" yada "dopé" diye bakmak zorundayız. Hep temiz çıkmış LA cezalandırıldığına göre diğerlerine nasıl "temiz" diye bakabilirim? O zaman "bunların hepsi dopingci" diye düşünmek zorundayım. Bradley Wiggins, Chris Froome, Hesjedal, Mark Cavendish veya dün yarış kazanan PhilGil... Ne kadar üst düzey, başarılı, şampiyon bisikletçi varsa dopé. Bunu dediğimiz an bisiklet sporunu (ve tüm sporları) öldürdük demektir. Çünkü ancak yarış kazanamayan, başarısız, yavaş bir sporcunun "Vallahi temizim!" açıklamasına inanabilir hale geliyoruz. Hızlı olmak, yarış kazanmak saygı ve hayranlığı değil, şüphe ve suçlamayı tetikleyen bir şey haline dönüşüyor. Bu ise, başından sonuna bir saçmalık.



4. Lance Armstrong, özellikle 1994 sezonunda, tüm pelotonun müthiş hızlanmış olduğundan şikayet ederek, Avrupa'da EPO'nun bayağı revaçta olduğundan, ne isim ne ilaç adı vermeden şikayet etmişti . Lance 1993'de Dünya Şampiyonluğu ve 1 TdF etabı kazanıyor (22 yaşında). 1994'de San Sebastian ve L-B-L'de aldığı ikincilikler var. Hadi bu zaferleri temiz kabul edelim. Sonra gözü açılmış ve doping işine girmiş olsun. 1995'deki dereceleri de bu defa San Sebastian'da şampiyonluk, P-N'de ve TdF'da birer etap, 1996'da Fleche Walonne'da birinci, L-B-L'de yine ikinci (bu defa yaş 25). 1996-1998 arası EPO havada uçuşuyor pro bisiklette, Lance ise '96 Ekim'inde kanser olup yarışlardan çekiliyor. Dikkat ederseniz pre-1994 ve post-1994 dereceleri arasında müthiş bir farklılık yok (tam liste şurada). Kanserin vücudunu değiştirdiği ve sprinter/rouleur (bugünkü Peter Sagan tarzı) tipi sporcudan yokuşçu/genel klasmancıya dönüştüğü yazıldı çizildi. Lance Armstrong zamanının en yetenekli sporcularından biri olarak, 22 yaşında dünya şampiyonu olup Fransa Turu'nda bir etap kazanmış. Üstüne, tüm kariyerini tek bir yarışa, Fransa Turu'na odaklanmış olarak geçirdi. Ne Eddy Merckx gibi yarıştan yarışa koşturarak kendini helak etti, ne de belli yarış tiplerini seçip onlarda uzmanlaşan biri oldu. O sadece Fransa Turu için yarıştı. Ve inanılmaz şanslı bir adamdı hatırlayacaksınız. İnsan 7 yıl yarışıp bir kere düşmez mi (Luz Ardiden'den başka yok)? Bir kere lastiği patlayıp zaman kaybetmez mi? Stratejik bir hata yapmaz, açlıktan bonklamaz mı? Yukarıdaki madde uyarınca Lance dopingcinin babası olabilir. Ama başarısı sadece dopingle açıklanamaz.

Luz Ardiden: 1999-2005 arasında  Lance'i sadece bir kez böyle gördük

5. Omerta... Lance armstrong'un EPO şikayet açıklaması bile müthiş üstü kapalı. Bunun dışında hemen hiç şikayet etmedi. Kimseyi fitnelemedi, ihbar etmedi, hedef göstermedi. Tüm kariyeri boyunca geleneksel bir bisikletçi gibi yarıştı. Siyah ayakkabı-beyaz çoraptan başlayan, başta Eddy Merckx, tüm eski şampiyonlara saygılı ve yakın duran, yazılı olmayan kurallara hep riayet eden (Pantani ve Basso'ya bıraktığı etaplar) biri oldu. 2005'te bırakırken Fransa Turu'na "bu güzel yarış" diyen, sporunu hep yücelten biri oldu. Karşısına geçmeyen hiçbir eski takım arkadaşı ve takım görevlisini ötelemedi. 15 yıldır hemen hemen aynı yakın çalışma arkadaşlarıyla beraber oldu. Bart Knaggs, Bill Stapleton, George Hincapie, Popovych, Bruyneel... Hatta takımdan ayrılmasına rağmen Tyler Hamilton'a bile pek bir şey demedi. Herkes ondan cüzzamlı gibi kaçarken, son ana kadar Michele Ferrari'nin yanından ayrılmadı. Doktor ceza alınca da gayet nazik bir şekilde veda etti (o da eğer ettiyse)... Diğer yandan kendisini suçlayanlara tüm mafyoz öfkesini kustu. Belki çekip vurmadı ama Emma Riley (masör), Mike Anderson (mekanik) ve David Walsh & Pierre Ballester ile uzun süre uğraştı, canlarını acıttı. Kanser tedavisi sırasında, Lance'in, doktoruna doping kullandığını söylediğini iddia eden Betsy Andreu'nün üstüne gitti. Ama kocası -ve eski takım arkadaşı- Frankie Andreu'yü sadece arkadaşlıktan sildi, direk sataşmadı. Aşklarını ortada yaşadı ama hiç reklam etmedi. Sheryl Crow'la neden ayrıldıkları hala bilinmiyor (Sheryl de gıkını çıkarmadı, helal olsun), "çocuklarının anası"ndan  hep iyi bahsetti, ötelemedi. Annesine delice düşkündü. Bu taraflarıyla İtalyan bir mafya babasını andırmıyor mu sizce de?

5. Dün bisiklette en çok alttaki sorunun cevabını düşündüm. Ben bir sonuca ulaştım ama önemli değil. Herkes kendi cevabını vermeli:
Aşağıdakilerden hangisi vicdanlarda affedilmeyi daha çok hakediyor? 

a) David Millar
b) Lance Armstrong
c) Aleksaner Vinokourov
d) Michael Rasmussen......................Peki neden? 


6. Ben 14 yaşındayken babam akciğer kanserinden öldü. Vefatından bir süre önce sigaraya başlamıştım. Bir gece ağzımdaki sigara kokusunu farketti ve geç kalmış bir tövbekar olarak "İçme oğlum, benim halimi görmüyor musun?" diye söylendi. Babam akciğer hastalıkları uzmanı bir doktordu. O da, ben de kanser olabileceğimizi bilerek sigara içtik... Lance de, şampiyon olmak için kendini zehirlemiş olabilir. Kişisel tecrübeme dayanarak "Ben kanser oldum ve ölümden döndüm, vücudumu dopinge açar mıyım hiç?" argümanını kabul etmiyorum.

Kemoterapi...

7. Bir "savaşçı" miti var. Hiç vazgeçmeyeceksin, hiç teslim olmayacaksın, sonuna kadar mücadele edeceksin... Yalan. Öyle olsaydı, hiçbir savaşta esir alınmaz, harp meydanındaki son düşman da ölene kadar savaşılırdı. Halbuki savaş esir demektir. İnsan tıyneti böyle değil. Ölene kadar savaşmıyor çoğunlukla. Etrafımız yıllarca mücadele edip yorulan ve sonunda vazgeçenlerle dolu. Kocasını eve bağlamak için, ailesini geçindirmek için, şirketini kurtarmak için çabalayıp başaramayanların da dünyası bu. Ya yenildiğini kabul ederek, ya enerjin bittiği için, ya kazanacak bir şey olmadığı, yada artık kaçacak yer kalmadığı için...

Bazen vazgeçmek herkesin hakkıdır.

9 yorum:

  1. Keyifle okudum. teşekkürler.
    salih manavoglu

    YanıtlaSil
  2. Her kelimesine katılıyorum. Türkiye'de 70 Milyona EPO vuralım kaçı mont ventoux a çıkabilir. Bu yanlızca fiziksel bir şey değil... Biz onda kararlılığı, zekayı ve hırsı gördük ve sevdik. Belki gördüğümüz kadar güçlü değildi. Ama biz onun yanlızca gücünü sevmedik ki!

    YanıtlaSil
  3. yalancı nihayet kabul etti. tarif edici deyim:"içimin yağları eridi". egoist "bully", yıllardır masöründen takım arkadaşına, gazetecisinden, kurumların yöneticilerine insanların hayatlarını zehir etti. bence korkunç bir insan.
    sadece bisiklet, spor vs. değil hayat için herkese ders. devasa egoların insanları nerelere düşürebileceğine dair.

    her zaman derim geç gelen özürü, "ama" ile devam eden özürü özür dilemekten saymam. bu şerefsizin şimdi, bu şekilde af dilemesi oldukça değersiz. (kabul ediyor oluşunun haber değeri dışında)

    YanıtlaSil
  4. Hem Lance'i sevip hem bisiklet sporunu sevemezsiniz Sarper Bey,

    Siz hala ""Ben spora olan bilimsel yaklaşımını, onu değiştirişini, büyük hırsını, mücadeleciliğini ve amaca odaklanmasını sevdim."" diyorsunuz..Yanlış şeyleri sevmişsiniz ve insanlar bunları sevdiği için Lance bu hale geldi efsane olmak istedi.Bende her yarışta hakkıyla yarışıp dereceye giremeyen bisikletçileri seviyorum efsanevi mur d'huy çıkışında geride kalanları seviyorum .Lance ve onun gibiler olacaksa bisiklet sporu olmayı versin dünyada ne olur hayat mı durur. Yazık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Derece giremeyen namuslu bisikletçileri sevin elbette. Ama Lance'in başlattığı global bisiklet çılgınlığı sayesinde artık onların da daha fazla para kazandığını hatırlayın.

      Bisiklet sporunu, ahlakçı bir dünya görüşüyle sevmek mümkün değil. Lance gibiler her zaman vardı, hep de olacak. Bu nedenle bisiklet sporunu sevmemek bir seçimdir. Bu seçimi yapma özgürlüğünüz var.

      Neyi nasıl seveceğim ise son derece öznel bir seçim. Ne başkakan, ne siz bu konuda yetkili değilsiniz.

      Yazıyı okuyup yorum yazmaya değer bulduğunuz için teşekkürler.

      Sil
    2. Öncelikle asıl ben yorumumu okuyup aslında eski bir konu olmasına rağmen cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Sizi gerek görsel gerek yazılı medyadan takip eden biri olarak sadece bu konudaki fikirlerinize katılmadığımı söylemek ve kendi yorumumu yapmak için o yorumu yazmıştım.20 gündür gezi parkı eylemlerine katılan biri olarak neyi nasıl seveceğinize karışmam söz konusu dahi olamaz.Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum ama televizyondan büyük turları sizin yorumlarınız eşliğinde severek izlediğimden galiba bu konudaki fikirlerinizden dolayı biraz hayal kırıklığa uğradım.Fransa turunda görüşmek üzere..

      Sil
    3. Evet ya. Ben de politbüro açıklaması gibi cevap vermişim. Ne diye o kadar kastıysam??? Kusura bakmayın.

      Benim hep demek istediğim şu Onur Bey: Yol bisikleti sporunu ful ahlakçı bir görüşle sevmek gerçekten mümkün değil. Bakın önümüz yine Fransa Turu ve salağın biri yine dopingli çıkacak (ASO örtbas etmezse). Ne yapacağız peki? Bırakalım ölsün mü bu spor? Bir sürü defosu olmasına rağmen evladını hala sevmek gibi bir tarafı var bunun.

      Lance özelinde ise... Neden sadece Lance'in TdF şampiyonlukları elinden alındı da mesela, Riis'in, Ullrich'in alınmadı. Virenque'in 7 kez kazandığı puanlı mayoları hala evinde duruyor? Neden sadece Lance?

      Lance'e kızın, bende kızgınım beni aldattığı için. "O dönemde herkes doping yapıyordu" klişesine de sığınmayacağım. Ama Lance bu disiplini gerçekten modernize edenlerden biri olarak (iyi yada kötü oldu sonuçları ama en büyük değişiklik son 15 yılda meydana geldi) çok büyük hedef olduğu için 150 yıllık bisiklet sporunun tüm günahları ona yıkıldı. Bunu sevmiyorum. Anlıyorum ama sevmiyorum. Yoksa Lance babamın oğlu değil.

      Çok selamlar...

      Sil
  5. Neden sadece Lance konusunda sanırım size hak vermek zorundayım.Sanırım bu da sorunun sadece Lance den değil sistemden kaynaklandığını gösteriyor.

    Neyse sonuç itibariyle bu sporu seven gönül veren insanlar olarak farklı yorumlar fikirler olacaktır.

    Ben tekrar ilginize teşekkür ediyorum.Beni Fransa Turu heyecanı sarmaya başladı.Güzel zevkli çekişmeli bir tur olması dileklerimle.

    Size de tekrar başarılar kolay gelsin diyorum.

    YanıtlaSil
  6. Şu tarihlerde, 1999-2005 Fransa Turu DVD sini baştan sonra izledim. Kazanan tüm bisikletçilerin, farklı yöntemlerle doping sayılan yollara başvurduklarını öğrendim. zamanında Konya'da 1979 Türkiye Gençler bisiklet şampiyonu oldum. Yakama, (dopin sayılır mı bilmem) starta nefes açıcı bir damla damlattılar. Arada bir yakanı kokla dediler. İşte doping bu!!! Daha sonra öğrendim; takımların tamamı ilaçlı dopin yapmış. Ülkemizde doping kontrolüne pek önem verilmeyen yıllardı. Kimse önemsememişti. Balıkesir'in betondan yapılmış bisiklet pistinde haftalarca sprint çalıştım. Ayakta 1.5 km pedal çevirecek kadar acıya katlanmayı öğrendim. Vicks damlası dışında doping!!! yapmadım. Çok çalışır ve acıya dayanabilirseniz dopingsiz yarış kazanabilirsiniz. Ancak günümüzde Fransa Turu gibi yarışlar çok yıpratıcıdır. Her sporcu rakibinden "acaba dopingli mi? diye şüphe ederek " Ben de yapmalıyım" düşüncesine kapılmaktadır. LA'un başarısı sadece doping yaparak kazanılamaz. Öyle olsaydı Pantani, Ulrich, Alberto Contador ve Alexander Vinokourov gibi doping yaptığı testlerde kanıtlananlar da en az onun kadar performans gösterirlerdi. Kanseri yenebilen bir irade ile yaşama hırsı Lance'ı buraya taşımıştır.

    YanıtlaSil