30 Haziran 2013 Pazar

TDF100..Korsika Notları











Diğer Korsika yazıları için:

Dözyem Jur (1) - Korsika Notlarına Devam
Dözyem Jur (2) - Öğleden Sonra
Korsika Notları - 3. Bölüm: Ajaccio - Calvi (THE END)

-ve- 

Bayandan 2013 TdF ve Korsika Anıları     by Deniz Günsal




Kasım ayında Fransa Turu tarihleri belli olunca, Günsal mafyası harekete geçti. Sessiz ve derinden bir operasyonla Korsika’ya uçak bileti ve otel seçeneklerini taramaya başladık. Her ailenin bu işlerde belli bir görev bölümü vardır. Deniz Hanım kalınacak otel ve restoranları seçer, ben ise “yaratıcılık gerektirmeyen” bir iş olan uçuşları ve fiyatlarını karşılaştırırım. Daha sonrasında da sayın eşim sevk, idare ve kontroldan sorumludur. Kulunuz da onun talimatları uyarınca icracı bakan olarak gerekli yazışmaları ve rezervasyonları yapar. Kasım sonunda uçak ve oteli ayarlamıştık. Planımız üs olarak Ajaccio’yu seçmek ve kiralık arabayla sağa sola zıplayarak Korsika’daki 3 etabı da seyretmekti. 

Marsilya aktarmalı bir uçuşla Ajaccio’ya Cuma akşam vardık. Şirin bir Citroen DS3 kiraladıktan sonra otelimizi “şak!” diye bulup yattık. Dün sabah da erkenden yola çıktık. Porto-Vecchio’ya yol sadece 120 km olmasına karşın 2.5 saatten önce gidemeyeceğimizi biliyorduk. Yine de yolun bu kadar virajlı olmasına hayret ettim. Tüm yol boyunca arabayı 5. vitese attığım pek olmadı. Korsika’nın milli hayvanının eşek olması boşuna değil. At düz yol ister ve görebildiğimiz kadarıyla Korsika’da böyle bir yer yok. 


Bariyer dışında kalan ezik yazar FdJ otobüsüne sulanırken


Gerçek Türkler gibi, planladığımız saatten 30 dakika sonra yola çıktık ve 9:30 gibi Porto-Vecchio’ya vardık. Yıllardır Eurosport’ta yorum yapıyor olmama acıyan Bağış Erten’in tensipleri, Caner ve Berkem Beyler’in gazı ve Başak Hanım’ın yardımlarıyla Fransa Turu’na akredite olmuştuk. Yani Tour’u salak bir turist gibi bariyerlerin dışından değil, gerçek bir “insider” olarak seyredecektim. Hayalimde Sagan’ın yanına gidip “N’aber lan Peter, ben seni 16 yaşından beri tanırım!” demek vardı. Acar muhabir Deniz Hanım da Jens Voigt’ı bir köşede sıkıştırmayı planlıyordu, röportaj yapacakmış… 




Eurosport’tan gelen bilgilerde akreditasyon kartlarımızı TDF için ayrılan büyük yolcu gemisinden almamız söylenmişti. Porto-Vecchio’daki limana vardığımızda ortalardaki en büyük tekne 20 mt’ydi. Son akreditasyonların Cuma akşam dağıtıldığını ve feribotun Bastia’ya gittiğini öğrendik. Tour Village kapısındaki onbin kişiden sıyrılıp kapıdaki yengeye derdimizi bir kez daha anlattık (Yalan!!! Bu gibi durumlarda ben moral bozukluğuyla kabuğuma çekilir ve kederimi yaşarım. Bayan Günsal ise bir kaplan gibi sonuna kadar savaşır). Deniz, elimizdeki mailleri kadının gözüne soktukça cesaretim yerine geldi ve derdimizi tekrar anlattık. Abla akreditasyon kartlarımızın Tour’un basın merkezinde olduğunu söyledi. Sorun şu ki basın merkezi feribottaymış, feribot da Bastia’da. Bir an delirip arabayı Bastia’ya sürmeyi düşünmedim değil. Ama GPS dört saat yol gösteriyordu. Ajaccio’ya dönüş de 2.5 saat... Çaresiz, bariyer dışındaki eziklerin arasında yerimizi aldık… 


Village Tour bize haram!


Moral bozukluğum takım otobüsleri ve sporcuları gördükçe yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kendilerine ayrılan parc-fermé’ye geldikçe resimlerini çekip efkar cigaralarımı içiyordum ki, Lotto-Belisolcüler, başlarında Greipel olmak üzere yanıma kadar geldiler. Resimlerini çektim elbette ama makinenin bağlantı kablosunu almadığımdan laptopa aktaramıyorum. Gördüğünüz tüm resimler Deniz’in kamerasından


  
Deniz bile J-F. Pescheux'yü yakışıklı gösteremedi

Takım otobüslerinin gelişleri resmen her bisiklet takımının kişiliğini ortaya koyuyordu. Belkin daha biz gelmeden yerini almıştı. BMC ve RSLT ukala takımlar olarak parka bile girmemiş, dışarıdaydılar. Görmemişlik konusunda Türkler’le yarışan Katusha, oligark yakını olduğu belli sürüyle insanı otobüsün yanında ağırlıyordu. Dombili dombili Rus teyzeler ve göbekli adamlar kahkahalar atarak bisikletleri inceliyorlardı (bu arada, gençken kuğu gibi olan o Rus kadınları otuz beş yaşından sonra nereye kaybolurlar?). Sky Team pırıl pırıl Jaguarlar ile süzülerek geçerken, garibim Sojasun eski olduğu belli bir otobüsü ite kaka parka sokuyordu. 


Vittel'in TOMA'sı da ıslatıyor ama bir şirinlik var en azından

Yavaş yavaş ilerleyerek imza seremonisinin olduğu bölüme geçtim. Tanıdığım, yıllardır adlarını çığırdığım sporcuların teker teker gelip imzalarını atmasını seyrettim. Sanırım akreditasyon bozgununun etkisi burada geçmeye başladı. Valverde, Contador, Cavendish, no-röportaj Jens, Naber lan Sagan, hepsi geldiler. Büyük başlar arkadan gelir hesabı Team Sky en son geldi. Froome o iğrenç beyaz gözlüklerini değiştirmiş, artık yarışı kazanabilir. (Oakley TDF için yeni bir Radar çıkarmış, onlar vardı sanırım). 



Chris Froome imza atarken...
  
Fransız askeri hava akrobasi timi “Patrouille de France”ın gösterisini de izledikten sonra start tarafına koşturduk. Ama daha 9:30’da o bölge kalabalıklaşmıştı. Deniz’in bile itip öne geçebileceği bir yer yoktu. Biraz geriye çekildim. İçimde hala akredi-keder dalgası, kahramanlarımın 100. Fransa Turu’na, gayet sade bir startla başlamalarını uzaktan seyrettim. Birkaç saat sonra, organizasyona ettiğim küfürlerin Bastia’da yol-su-kaza ve sıkışan otobüs olarak geri döneceğini bilmiyordum. Mea Culpa! 





1 yorum:

  1. Sarper Bey,

    Tv den etapları izledikçe bariyer dışındaki eziklerden biri olmak için can atan bizleri düşünün ve sadece olabildiğince keyif almaya bakın..

    Dönüşte de çektiğiniz resimleri lütfen paylaşın :)


    YanıtlaSil