1 Temmuz 2013 Pazartesi

Dözyem Jur (1) Korsika Notları'na Devam

Dözyem Jur (İkinci Gün)...Akreditasyon 

Bünye Fransça’ya alışmaya başladı. GS Lisesi’nde yabancı dilden başka her bok öğrenilir derler, doğrudur. Hele benim okuduğum yıllarda.  Fakat temel sağlammış ki, Fransça sermayesini kullanarak üstüne çat pat iki dil daha öğrendim. Ne zaman Fransa’ya gelsem, üçüncü günden sonra hafif hafif açılmaya başlar dilim. Bu defa akreditasyon problemini çözmek için daha çabuk toparlamalıydım. Makine en iyi performansını “yumurta-kapı” dönemi verdiğinden akreditasyon kartlarımıza ulaşana kadar bülbül gibi şakıdım. 

Sabah Mega Smeralda adlı “Official Tour Ship”i bulup akredi-kartlarımızı almaya heveslendik. Kapıdaki güvenlik/herbokubilir arkadaş bize “davetlilerin” kartlarını Place Bilmemne’den alacaklarını söyledi. Aramızda şöyle bir konuşma geçti: 

“Neresi dedin baba?” 

“Yaw mümkün değil ıskalamazsınız, ileride sağınızda göreceksiniz. Place Dömelengöt!” 

“Ok, meğsi biyen!” (işi bilen asla “Meğsi boku” demez… Kesin bilgidir.) 

Arabayı parka bırakmıştık, cimrilik edip çıkartmıyoruz. İlk saat ücreti 3 TL olmasına karşın,  Avrupa para cinsinden düşününce insanda pintiliğe yol açıyor. Caner’e telefon açıp, Tour rehber kitabından basın merkezi ile ilgili sayfaları WhatsApp ile yollamasını rica ettim. Bir önceki gün Porto-Vecchio Blues’u bir daha yaşamak istemiyordum. 

Yürümeye başladık. Adını bilmediğim ama kaçırmam imkansız olan bir meydana yaklaşmakta olmak insanı fena geriyor. Bir atlasak, elin güvenlikçisinin bize biçtiği zeka seviyesinin altında kalacağımız ortaya çıkacak. Ayrıca, onca yıl okuduğumuz okullara, mesleki kariyerlerimize, vatana rezil olacağız. Gözlerim fıldır fıldır “meydan” aramaktayken, kumarhanenin üstünde bir meydan inşa edilmiş olduğunu fark ettim, oraya çıktık. Al bakalım adı güvenlikçi, böyle buluruz işte!! Place Miot! Ve fakat, davetiyelerin dağıtılacağı kiosk ortada yok. O an, güvenlikçi arkadaşın deri renginden hareketle bağzı orantısız laflar etmiş olabilirim. 


Cennet'in anahtarı 


Karım, olanca sakinliğiyle finişe gitmemizi tavsiye ederken ben gemiye dönüp çukulata renkli arkadaşa haddini bildirmeyi teklif ettim. Tekrar 15 dakka yürüyüp gemiye vardık ki kiosk burada!! Karımla sarılışıp resimler çektirdik ama kiosk sorumlusu genç bağyan bizim “davetli” akreditasyonlarımızı bulamadığını, hafif hafif uzamamızı söyledi. Fransız yılar, Günsal yılmaz… 

"Güzel ablacım, biz davetli değiliz. Kaç yıldır, şahsen kendim TV’de yorumculuk yapıyorum Sayın Caner Eler’in yanında. Oynatma bizi!” falan derken kiosk abla müdürüne döndü ve “Bunların mailinde Avrosport’tan oldukları yazıyor, nereye göndereyim?” diye sordu. O anda mucize oldu ve müdür “Eh bien! Gemiye gönder” dedi. Biz telaşla Mega Smeralda’ya yürürken, bir yandan da her an birinin durduracağı endişesi içindeydik.  Gemiye alındık, basın akreditasyon odasını bulduk, abla ben daha söylemeden “GÜNSAL MI?” dedi. Sevinç gözyaşları içinde zarfımızı aldık, içinde her şey tam. Kimlik kartları, “Legende du Tour” (Tour ile ilgili her türlü bilgi içeren kitapçık), araba pass’ı…  Normale dönmüştük. Artık seyredilecek bir yarışımız vardı. Esmeralda, dünya ahret bacımsın!!

 Herşeyi kontrol et....Frenkler'e güvenme




1 yorum:

  1. aynı heyacanı bize yaşatıyorsun, yani yazım dilinde, anlatımda bigüzellik var ! kısaca teşekkür etmek istedim. note : kitap yazmayı düşünüyor musunuz? varsa bilmediğimden benim cahilliğime verin :)

    YanıtlaSil