Dözyem Jur (İkinci Gün)...Akreditasyon
Bünye Fransça’ya alışmaya başladı. GS Lisesi’nde yabancı
dilden başka her bok öğrenilir derler, doğrudur. Hele benim okuduğum
yıllarda. Fakat temel sağlammış ki,
Fransça sermayesini kullanarak üstüne çat pat iki dil daha öğrendim. Ne zaman
Fransa’ya gelsem, üçüncü günden sonra hafif hafif açılmaya başlar dilim. Bu
defa akreditasyon problemini çözmek için daha çabuk toparlamalıydım. Makine en
iyi performansını “yumurta-kapı” dönemi verdiğinden akreditasyon kartlarımıza
ulaşana kadar bülbül gibi şakıdım.
Sabah Mega Smeralda adlı
“Official Tour Ship”i bulup akredi-kartlarımızı almaya heveslendik. Kapıdaki
güvenlik/herbokubilir arkadaş bize “davetlilerin” kartlarını Place Bilmemne’den
alacaklarını söyledi. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
“Neresi dedin baba?”
“Yaw mümkün değil ıskalamazsınız, ileride sağınızda
göreceksiniz. Place Dömelengöt!”
“Ok, meğsi biyen!” (işi bilen asla “Meğsi boku” demez… Kesin
bilgidir.)
Arabayı parka bırakmıştık, cimrilik edip çıkartmıyoruz. İlk
saat ücreti 3 TL olmasına karşın, Avrupa
para cinsinden düşününce insanda pintiliğe yol açıyor. Caner’e telefon açıp,
Tour rehber kitabından basın merkezi ile ilgili sayfaları WhatsApp ile yollamasını
rica ettim. Bir önceki gün Porto-Vecchio Blues’u bir daha yaşamak istemiyordum.
Yürümeye başladık. Adını bilmediğim ama kaçırmam imkansız
olan bir meydana yaklaşmakta olmak insanı fena geriyor. Bir atlasak, elin güvenlikçisinin
bize biçtiği zeka seviyesinin altında kalacağımız ortaya çıkacak. Ayrıca, onca
yıl okuduğumuz okullara, mesleki kariyerlerimize, vatana rezil olacağız.
Gözlerim fıldır fıldır “meydan” aramaktayken, kumarhanenin üstünde bir meydan
inşa edilmiş olduğunu fark ettim, oraya çıktık. Al bakalım adı güvenlikçi,
böyle buluruz işte!! Place Miot! Ve fakat, davetiyelerin dağıtılacağı kiosk
ortada yok. O an, güvenlikçi arkadaşın deri renginden hareketle bağzı orantısız
laflar etmiş olabilirim.
Cennet'in anahtarı
Karım, olanca sakinliğiyle finişe gitmemizi tavsiye ederken
ben gemiye dönüp çukulata renkli arkadaşa haddini bildirmeyi teklif ettim.
Tekrar 15 dakka yürüyüp gemiye vardık ki kiosk burada!! Karımla sarılışıp
resimler çektirdik ama kiosk sorumlusu genç bağyan bizim “davetli”
akreditasyonlarımızı bulamadığını, hafif hafif uzamamızı söyledi. Fransız
yılar, Günsal yılmaz…
"Güzel ablacım, biz
davetli değiliz. Kaç yıldır, şahsen kendim TV’de yorumculuk yapıyorum Sayın Caner
Eler’in yanında. Oynatma bizi!” falan derken kiosk abla
müdürüne döndü ve “Bunların mailinde Avrosport’tan oldukları yazıyor, nereye
göndereyim?” diye sordu. O anda mucize oldu ve müdür “Eh bien! Gemiye gönder”
dedi. Biz telaşla Mega Smeralda’ya yürürken, bir yandan da her an birinin durduracağı
endişesi içindeydik. Gemiye alındık, basın
akreditasyon odasını bulduk, abla ben daha söylemeden “GÜNSAL MI?” dedi. Sevinç
gözyaşları içinde zarfımızı aldık, içinde her şey tam. Kimlik kartları, “Legende
du Tour” (Tour ile ilgili her türlü bilgi içeren kitapçık), araba pass’ı… Normale dönmüştük. Artık seyredilecek bir
yarışımız vardı. Esmeralda, dünya ahret bacımsın!!
Herşeyi kontrol et....Frenkler'e güvenme
aynı heyacanı bize yaşatıyorsun, yani yazım dilinde, anlatımda bigüzellik var ! kısaca teşekkür etmek istedim. note : kitap yazmayı düşünüyor musunuz? varsa bilmediğimden benim cahilliğime verin :)
YanıtlaSil