Bu 30 saniyelik analizimden çıkardığım sonuç şu ki, Survivor denen yarışma yol bisikleti yarışlarına benziyor. Şöyle ki, Sarper Günsal'ın deyimiyle "yol bisikleti genelde profesyonellerin puşt olduğu bir spordur"; bu da katılımcılarının genelde puşt olduğu bir yarışma.
Yarışmayı kısaca anlatayım: Bir grup yarışmacı iki takıma ayrılarak Dominik Cumhuriyeti'nde bir adaya bırakılıyorlar. Bu adada az kaynakla yaşamaya çalışıyorlar. Yaşadıkları yetmezmiş gibi, düzenli olarak çeşitli hız/güç/yetenek yarışmalarına katılıyorlar. Her hafta bu yarışmaları kaybeden takımdan 1 kişi eleniyor. Elenecek kişinin belirlenmesinde takım arkadaşlarının oyları kadar, TV'den seyreden seyircilerin SMS'leri de rol oynuyor.
Survivor Ukrayna'dan bir takım fotosu |
Bu Survivor programında (bundan sonra sadece "program" diye bahsedilecektir, bu kadar reklam yeter) yarışmacılar vahşi doğa kurallarına bırakılmış gibi gözükseler de, her anları kameralar tarafından kayıt ediliyor. Öyle yalnız falan değiller yani. Ayrıca birine bişey olunca anında doktor geliveriyor. Yol bisikletinde de etraf arabalar ve kamera taşıyan motorsikletlerle dolu. Biri bisikletinden düşerse yine anında doktor geliyor. Bunları da normal karşılamak lazım, sonuçta kimsenin vahşi koşullarda ölmesini istemeyiz ve de seyirciler izleyemezse bir anlamı da olmaz.
Programda yarışmacıların erzaklarının belli bir kısmı düzenli olarak karşılanıyor. Üstüne doğadan toplayıcılık/avcılık yapabiliyorlar. Bisiklet yarışlarında da arabalardan ve parkurun belli bir kilometresindeki alandan beslenme takviyesi sağlanabiliyor. Ayrıca geçen ekşi sözlükten öğrendim, yarışmacılar her ne kadar kameralara yansımasa da tuvalete sıçıyorlarmış. Bisikletçilerin yol kenarına işemesi daha ilkel denilebilir.
Bisiklet yarışlarında bir yarışçının kendi kendine yarış kazanması neredeyse imkansıza yakın. Uzun parkur boyunca mümkün olduğunca başkalarının rüzgarı engellemesine sığınmalı. Programda da herkes zorlu koşullarda günlük yaşamını sağlayabilmek için dayanışmak zorunda. Neredeyse her gün yapılan yarışmalarda da genelde takım olarak yarışılıyor. Adanın bir köşesine yerleşip tek başına yaşamak çok zor; ve de elemelerde diğer yarışmacıların oyuna muhtaçsınız. Yani hem bisiklette hem de programda katılımcılar genelde dayanışmak zorunda.
Tabii sonuçta yarışı da, programı da sadece 1 kişi kazanacak, dayanışmanın bir noktada bitmesi gerekiyor. Bisiklette bisikletçilerin kimisi yarışın sonunda çok iyi sprint atarak kazanabiliyor , kimisi yokuşu iyi çıkıyor, kimisi arnavut kaldırımlarında iyi sürüyor, kimi iyi kaçıyor. Programın yarışmacılarının da kimisi yarışmalarda başarılı, kimi günlük yaşam mevzularında (avcılık/toplayıcılık/inşaatçılık) başarılı, kimi iyi çirkeflik yaparak grubu parçalara bölerek takım içi oylamaları etkileyebiliyor, kimi kameralara oynayarak TV seyircisinin SMS vasıtasıyla teveccühünü kazanabiliyor. Tüm bunlar belli aşamalarda programdan kimlerin eleneceğini belirliyor. Bisiklet yarışlarında da yol boyunca devamlı elenmeler yaşanır, kazananın belli olacağı finalde çok az bisikletçi kalır.
Bu aşamada yol bisikleti farklı denilebilir. Öyle ya, her yarışta belli bir takım ve o takımın şerefini temsil eden, o kazanırsa tüm takımın kazanmış sayılacağı önceden belirlenmiş bir lider var. Ama bu tek yarış veya tur için garantili. Sonuçta her yarış sonrası durum değerlendirmesi yapılıyor, takım yöneticileri bir nevi SMS atıyorlar. Veyahut Froome, her ne kadar Wiggins'i desteklese de, çirkeflik edip gösteriş atağını yapabiliyor.
"Gidemiyorsun lan işte!" |