22 Temmuz 2011 Cuma

Taocu Tour İzleme Sanatı ve Lavuazye





Haziran başından beri ertelenen iş yolculuğum dönüp dolaşıp Tour'un Alpler bölümünün üstüne oturdu en sonunda. Bir hafta daha beklese olmazdı sanki!!! "Çocukların nafakası yarış marış dinlemez!" yalanıyla oyalandığım şu yıllar boyunca olduğu gibi kalktım gittim. İlk gün işleri bitirip koşar adım otele gidince Thor'un zaferini son 15 km'de yakalamayı başardım... Ama ikinci gün için hiç şans yoktu. Boasson Hagen'in etabı alışını göremedim (nooluyo bu Norveçliler'e bu arada??). Yola çıkmadan kayıt şeysini ayarladığım Dicikutu'nun kelek yapmamasını diledim. Patronum olacak adam, oğlu, kızı, yardımcılarıyla beraber ve solo toplantılardan sonra otele döndüğümde yarış çoktan bitmişti. RAI Pantani'yle Armstrong'un 2000 Mont Ventoux düellosunu veriyordu. Pinerolo'nun oturduğum yatağa arabayla 2.5 saat uzakta oluşunu aklıma getirmemeye çalışarak onları seyrettim..



Dönüş günü saat 14:00 gibi işleri bitirip havaalanına doğru yola çıktık. Uçağa yarım saat kalana kadar twitter'dan yarışı takip ettim Son okuduğum Andy'nin atağı oldu. Bir daha bakmadım, Karadut'u kapattım. Haz almayı geciktirmek, zevkin zirvesine mümkün olduğunca geç ulaşmak üstüne bir felsefe olan "Taocu Tour İzleme Sanatı"nda geçen üç gündür bayağı yol almıştım zaten, gerisine akşam evde devam edecektim. Gece 23:00 gibi yapış yapış halde eve varınca ilk iş, son 6 ayda 4 kez değişen Dicikutu'nun bir namertlik yapıp yapmadığını kontrol etmekti. Bu defa uslu durmuştu neyse ve son 3 etabı kaydetmişti... Hemen TDF18 kaydını başlattım...Son 68.5 km yazıyordu ekranın sol üstünde... Tam karım "8 km bekle inanılmaz güzel bir et..." derken çevik bir hamleyle elimdeki bantı ağzına yapıştırdım. Sert bir mesajla twitter camiasını tehditle sindirdikten sonra da koltuğa kuruldum.

Bugünden itibaren size ilk "Kızım/Lanoolum manyak mısın? 5 saat bu herifler seyredilir mi?" diyen kişiyi kafasına sert bir cisimle vurarak bayıltın. Sonra onu taşıyarak TV'nin önüne yerleştirdiğiniz bir iskemleye bağlayın ve yazının altında bulacağınız numarayı* arayın. Size etabın CD'si hemen gönderilecek. İskemledeki şahıs 2 saat kadar bu CD'yi izledikten sonra bir daha anlamsız sorularla sizi rahatsız etmeyecektir. Dünkü son 60 kilometre "İnsan neden bisiklet yarışı seyreder?" sorusuna verilecek tek yanıttır.

60 km boyunca şu soyut ve somut kavramların hepsini, karışık halde, ekranda ve içimde hissettim: Cesaret, fedakarlık, şaşkınlık, planlama, cüret, blöf, sevinç, uygulama, teknoloji, merak, riya, hayranlık, cesaret, güç, kararsızlık, ısrar, cesaret, inanmazlık, öfke, işbirliği, yalan, acı, mutluluk...



Pedal darbelerinin bu kadar şeye yol açması bokunu çıkardığımız "kelebek etkisi" sözüyle açıklanabilir. Fakat bence bu aynı şey değil. Daha eski bir kaynağa başvuracağım.
Mesleğimin ilk üstadlarından Antoine Lavoisier maddenin korunumu yasasını açıklarken "Rien ne se perd, rien ne se gagne"** diye özetlemiş. Hiçbir şey varken yok olmaz, yokken varolmaz... En büyük zevkleri bisiklet sürmek ve balık tutmak olan bir oğlan çocuğunun, adelelerindeki gücü kullanarak yaptığı iş gerçekten de yok olmadı Galibier'nin tepesinde. Andy Schleck, dün, neden son 10 yıldır bu sporu tutkuyla izlediğimin cevabını gösterdi. Bu kadar yıldır ayırdığım zaman, para ve emeğin buharlaşıp uçmadığını, yok olmadığını ispat etti. TV'yi kapatınca Andy'nin zaferi yok olmadı ekrandan... Ailemi ihmal ettiğim, işimden kaçıp yarış seyrettiğim, bir ton kitap okumak için başka zevklerden vazgeçtiğim tüm o günler ve saatler için kendimi affettim.


Lavoisier'nin lafının bir de son bölümü var: "Rien ne se perd, rien ne se gagne, tout se transforme"...Her şey dönüşür.
Dün gece 02:00'de kayıt bitince şüphelerim yok oldu. Andy Schleck'in pedal darbeleri bende mutluluğa dönüştü...


* 155 Polis İmdat
** Lavoisier'nin lafı bazan "Rien ne se perd, rien ne se crée" diye de anılır..Yani hiçbir şey yoktan yaratılmaz

17 Temmuz 2011 Pazar

Önemsiz Olmanın Önemi

Uluslararası iktisat teorisinde Alfred Marshall'ın 3. kanunu olarak bilinen "Önemsiz Olmanın Önemi" (The importance of being unimportant) kabaca şunu söyler:

  • Bir ülke ucuza ürettiği malı dışarıya pahalıya satarak kar elde eder. Ancak bu, büyük bir ülke ise çok miktarda satacağı için arz-talep kanunlarına göre malın fiyatı iç piyasadaki fiyatına yaklaşır, dolayısıyla elde edilen kar azalır ve malı dışarıya satmanın cazibesi kalmaz. Ancak küçük bir ülke hiçbir zaman fiyatı etkileyecek kadar çok mal satamayacağı için karlılığı yüksek düzeyde devam edecektir.

Ünlü iktisatçı Alfred Marshall

Bu teorinin -çoğu iktisat teorisinde olduğu gibi- geçerli olup olmadığı, geçerliyse ne kadar geçerli olduğu, veya hangi koşullarda geçerli olduğu tartışmalıdır. Biz elbette bu tartışmalara girmeyeceğiz; tarayıcılarınızın ayarlarıyla oynamayın, burası hala spor blogu. Tartışacağımız konu bisiklet sporunda "önemsiz olmanın önemi".

Thomas Voeckler

2011 Fransa bisiklet turunda 2. hafta bitti ve Thomas Voeckler sarı mayosunu koruyor. Hem de Pireneler'deki zorlu etaplar bitlmesine rağmen! Pireneler'de baba yokuşlara dayanan adam Alp'lerde neden dayanamasın diye düşünüyor insan. Yani, bence Voeckler genel klasmanın ciddi favorilerinden biri şu anda.

Thomas Voeckler her etap sonunda sarı mayo sahibi olarak kürsüye çıkıyor.

Sarper Günsal'ın tur öncesi tahminleri yazısını bir daha okudum. Tam 21 kişiden bahsetmiş ama bunların arasında Voeckler yok. Eminim ki daha birçok otorite Voeckler'in ismini anmamıştır. Niye ansınlar ki? Fena bir bisikletçi olmadığı belli, çeşitli etap birincilikleri, Fransa ulusal şampiyonluğu, bir de ta 2004'de TDF'de sürpriz yaparak 5. ve 14. etaplar arası sarı mayoyu giymişliği var. Ama bunlar asla genel klasman birinciliği için yeterli krediler değil.

Peki ne oldu da Voeckler sarı mayoyu üstüne geçirdi? 9. Etap orta dağ etabı idi ve bu profiliyle kaçışa uygundu. Peloton tam 1 saat hiçbir kaçışa izin vermedi, ta ki ilk tırmanışa kadar. Orada Voeckler ve 5 arkadaşı pelotondan kaçabildiler.

Peloton kaçan grubu önemsiz bulmuş olacak ki, farkın açılmasına izin verdi. Vinokurov ve vdBroeck'ün yarış dışı kaldıkları kazaya karışanları beklemek üzerine tempoyu iyice düşürünce fark 8 dakikaya kadar çıktı. Etabın sonuna doğru J.Hoogerland'ın TV arabasının hunharca çarpmasıyla düşmesi gibi olaylar da oldu.

Aslında yarışın sonlarına doğru kaçanlar yakalanmayacak olsalar bile, genel klasmandaki durumları analiz edilir ve sarı mayoyu ele geçirebilecek olan varsa ona göre tempo yapılarak ele geçirememesi sağlanabilirdi. Ama peloton bunun için organize olamadı, veya hiçbir takım erkenden sarı mayoyu alıp sonraki etaplarda pelotonu çekme angaryasına katlanmak istemedi ve Voeckler bir önceki etapta 1:19 geride ve 19. iken; kaçış grubu yarışı pelotonun 3:59 farkla önünde geçiince sarı mayoyu kaptı.

Voeckler arkada, etabın galibi Rabobank'dan Luis Leon Sanchez

Her ne kadar şu ana kadar önemsizliğin avantajını anlatsak da, Voeckler aslında kaçış grubunda sarı mayo anlamında önemi anlaşıldığı andan itibaren bunun dezavantajını yaşamaya başladı, çünkü artık diğerleri pek çalışmamaya başladı. Nitekim kaçış grubunu çoğu zaman Voeckler çekti ve etabın sonunda Sanchez'in temposuna cevap verecek hali kalmamıştı. Sonuç olarak, Voeckler genel klasman tehditi olarak görülseydi ne kaçış yapabilirdi, ne de sarı mayoyu ele geçirmesine izin verilirdi.

Bu sene TDF'da etaplar genel klasman bağlamında bir önemli bir önemsiz sırasında gidiyor. Yani zorlu bir etap sonrası -görece- dinlenebiliyor bisikletçiler. Sadece 18. ve 19. etaplarda ardarda dağ bitişleri olacak. Voeckler'in orada patlaması (negatif anlamda) beklenebilir. Oralarda da patlamazsa 20.Etap bireysel zamana karşı önemli olacak. Bu seneki ITT 42.5 km uzunluğunda. Geçen seneki 52 km'lik ITT'de Voeckler Cancellara'nın 9:11 gerisinde 128. sırada bitirmişti; Contador'dan da 3:28 fark yemişti. Evans geçen sene çok kaza geçirdiği için pek hali kalmadığından onun derecesi kriter olmayabilir. Ama kendisini Contador düzeyi bir zamana karşıcı sayarsak, halen Voeckler ile arasındaki 2 dakika fark Grenoble'daki ITT etabında kapanabilir gibi duruyor. Tabii 18. ve 19. etaplarda kimsenin Alpler'de fark yaratamayacağını varsayarsak.

Voeckler'in şansını analiz etmeyi bitirip, önem mevzusuna dönelim. Mühim şahsiyet olmanın ciddi bir dezavantajı, kaçış grubundaki en güçlü sporcunun bir de yarışı kazanmak istediği diğer kaçaklar tarafından anlaşılınca, işbirliği durur. Bu durumu sömürmek isteyen biri arkasına yapışabilir ve tam bitiş anında öndeki yorulmuş önemli'yi sollayabilir.

Fabian Cancellara tek etaplık klasik yarışlarının en büyük favorilerindendir. Sezona da iyi başladı ve güzel bir birincilik aldı. Ancak Paris-Roubaix yarışında ne zaman atak yapsa birileri peşine takıldı ve asla beraber çalışmadı. Cancellara da bu durumda önde gidip yarışı elleriyle arkasından gelene vermekle, "lanet olsun" deyip bırakmak arasında gidip geldi ve temposunu kaybetti. Yarışı da kazanamadı.



Tour Des Flanders'de Gilbert-Cancellara duellosu (konuyla doğrudan alakası yok, maksat güzel video olsun)

Genel klasman için önemli dağ duellolarında da şöyle bir senaryo görülür. Babalar grubundan bir favori atak yapar, diğer favoriler buna cevap veremez. Bu sırada babalar grubuna yapışmış, genel klasman iddiası olmayan ama iyi bir tırmanışçı da atak yapan favorinin peşine takılır. İki ihtimal vardır: Birincisinde tırmanışçı favorinin peşine takılır ve hiç çalışmaz. Zira favorinin (veyahut, önemlinin) amacı etabı kazanmak değil, diğerlerine fark atmaktır. Tempo yapmaya mecburdur. Önemsiz yarışın sonlarına doğru dinlenmiş şekilde atağını yapar ve etabı kazanır.

İkinci ihtimalde ise "önemli" biraz uzaklaşınca "önemsiz"i kenara çeker ve "beraber çalışırsak ikimiz de kazanırız, etapı da sana bırakırım koçum" der ve "önemsiz" bu teklifi kabul ederse herkes amacına ulaşmış olur. Buna şike denmez.

Elbette ihtimallerin hepsini anlatamamışızdır, ama önemsizliğin önemini sanırım birazcık anlatabildik. Yine de açmak için diğer sporlardan örnek verirsek, futbolda defanstan gelip kafa golü atan savunmacılar, basketbolda ise Robert Horry bu paterne örnek gösterilebilir. İktisadi örneğe geri dönersek, önemsiz olmak iyi bir şey gibi gözükse de, ABD gibi büyük bir ülke olmak varken kimse de şeker kamışından fazla kar eden Elbonia olmak istemez. Belki.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Yeni Başlayanlar için Bisiklet: Ek-1

Yeni başlayan için yol yarışlarını anlattığımız ilk yazı çok ilgi gördü. Teşekkür ediyoruz. Bu yazımızda ise ilkindeki akışı bozmamak için değinemediğimiz ayrıntılar olacak.

Pelotonu kim çeker? Niye çeker?

Tüm yarışçıların peloton adı verilen güvenli limana sığındığından bahsetmiştik. Ama sonuçta pelotonda da olsa birilerinin önde gitmesi ve rüzgarı göğüslemesi lazımdır. Aksi belirtilmedikçe bu yükü sarı mayo sahibinin takım elemanları çeker. Hatta çoğu turda ilk etap prolog adı verilen kısa bireysel zamana karşı yarışla başlar ki, sarı mayonun sahibi belli olmadan normal bir etap başlayamasın diye. (Bu sene Fransa bisiklet turu normal bir etapla başladı. Seyredemediğimden peloton liderliği nasıl kotarıldı bilemiyorum (Sarper abiye sorup güncellemek gerekiyor burayı. Tahminim sprint takımları liderliği paylaşmıştır)

Sarı mayo takımının pelotona liderlik edeceği elbette yazılı bir kural değildir. Ama bisiklet dünyasında (ki bu dünyadan sık sık "peloton" diye bahsedilir) etik çok önemlidir. Eğer geçerli bir sebebi yoksa sarı mayonun takımı pelotonu çeker.

Geçerli sebepler nelerdir? Örneğin sprint takımları öndeki kaçış grubunu yakalamak için yarışın belli bir bölümünden sonra öne geçerler. Bu geçişin en önemli sebebi tempo yaparak pelotonun hızını arttırmaktır. Bu sayede genelde etabın sonlarına doğru kaçış grubu yakalanır.

Bazen genel klasmanda iddialı birine sahip takımlar gönüllü olarak ve de gözdağı vermek için pelotona liderlik edebilirler (TdF 2011/12. etap).

Efsanevi Armstrong'un takımı Discovery Channel pelotona liderlik ederken. Lance'in sarı mayosuyla ortada korunur halde olduğuna dikkat ediniz.

Bazı takımlar özellikle pelotona liderlik etmezler. Bu takımlar, kaçış grubunda elemanları bulunan takımlardır. Hatta bu takımlar ellerinden geldiğince pelotonun hızını baltalamaya çalışırlar. Haberleşmenin ve tecrübenin az olduğu alt kategori yarışlarda bu pelotona liderlik edip "yanlış tempo" vermekle bile mümkün olabilir; yani hızlı gidermiş gibi yapıp aslında yavaş gitmek. Ama profesyonel peloton bu numarayı yemez. Yine pelotonu yavaşlatmak için hızlanmalara geç tepki vermek gibi bazı ufak tefek numaralar vardır. Doğrudan bloklamak etiğe aykırıdır.

Peloton Pozisyonu ve Bölünmeler

Peki bir bisikletçi pelotonda nerede durmalı? En önde durmanın dinamiğini gördük de, en önde olmayanlar nerede durmalı? En iyi pozisyon önlere yakın durmaktır. Önlere yakın durmanın en önemli avantajı peloton bölünmelerinde (split) ön grupta kalabilmektir. Bazen peloton ikiye bölünür; bu durumda iki büyük grup ayrı ayrı gider ve arka grupta kalanlar ön grupta kalan rakiplerinden zaman farkı yerler. Bu zaman farkı, etap önemli değil diye arkada pineklemekte olan genel klasman favorileri için çok acı olabilir.

Önde durmanın ikinci avantajı, kaçış yapması muhtemel rakipleri kollayabilmektir. Hele genel klasmanda iddialı isimler kesinlikle önlerde durmak zorundadırlar ki, kırılma anlarında rakiplerini marke edebilsinler. Sonuçta pelotonun önlerinde yer alabilmek için büyük mücadeleler olur.

Pelotonun arka kısımlarını sınıfta arka sıralarda oturan haytalara benzetirim. Genelde dinlenmek, itiş kakıştan kaçınmak için idealdir ama yine de öndeki tempo değişimlerine geç cevap verebilmek, hatta hiç verememek gibi bir dezavantajı vardır.

Yol Durumları

İlk yazımızda pelotondan ayrılmanın yollarını sprint, kaçış veya dağlar olarak belirlemiştir. Ancak iki tane yol durumu vardır ki, bunlar da pelotondan ayrılmaları sağlarlar.

Bunlardan ilki bizim arnavut kaldırımı diye isimlendirdiğimiz cobblestone (ya da kısaca cobbles) yollardır. Özellikle bahar klasikleri adı verilen tek günlük yarışlarda bu tarz yol yapısı vardır. Bu kısımlarda yol dardır, satıh bozuktur. Çoğunlukla izlenecek tek bir çizgi vardır ve bu da pelotonun ip gibi dizilmesine neden olur, ve çoğunlukla düşme ve mekanik sorunlarla kopuş meydana gelir. Düşenin veya duranın arkasında birikenler çok vakit kaybederler ve geride kalırlar.

İşin komiği, cobbles bölümlerine gelmeden önce olası kazalarda geride kalmamak için herkes pelotonun önünde olmak ister, bu da pelotonun hızını oldukça arttırır ve bu da daha çok kazalara yol açar! Cobbles kısımlarda fazla hız kaybetmemek için güçlü olmak gerekir; bu tarz bisikletçiler aynı tur genel klasman favorilerinin dağlarda yaptığını bahar klasiklerinde cobbles kısımlarda yaparlar.

İkinci yol durumu çapraz rüzgarlardır (crosswinds). Normalde bisikletçiler giderken önlerindeki rüzgarı delmek zorundadırlar. Önde rüzgarı göğüsleyelerden arkaya doğru neredeyse sonsuz sayıda bisikletçi korumadan faydalanabilir.

Çapraz rüzgarlarda ise rüzgar yandan geldiğinden koruma da yana doğrudur. Bu da korunabilecek bisikletçi sayısının yolun genişliği ile sınırlı olduğunu gösterir. Bisikletçiler bunu iyi bildiklerinden echelon adı verilen gidiş yönüne çapraz formasyonu alırlar. Ama yolun genişliği kadar sporcu echelonu oluşturduktan sonra geri kalanlar yine ip gibi dizilirler ve aralarından birinin öndekinin temposunu tutturamaması echelonu kopartır. Bu durumda peloton birbirine bağlı olmayan echelonlara bölündüğünden bu gruplar birbirlerine zaman farkı yaratabilirler. Yani, peloton bölünebilir. İşin komiği, yine kimse çapraz rüzgarlı kısımda arkada kalmamak için oldukça tempo arttırır, kaza ve bölünme riski iyice artar.

Çapraz rüzgarda giden bisikletçiler (rüzgar resme göre soldan geliyor) Arkada geride kalmış echelon'lar gözüküyor.

Dönemeçler

Bisiklet yarışlarında dönemeçler araba yarışlarındaki kadar önemli olmasa da, dikkate alınmaları gerekir. Ara yollarda dönemeçler kaçış işine yararlar; kaçış yapacak bisikletçi dönemeci döndükten sonra hızını arttırır. Arkada onu kollayan diğer bisikletçiler dönemecin görüş alanlarını kısıtlamasından ötürü geç tepki verebilirler. Üstelik öndeki sporcudan daha geç hızlanmaya başlamak zorundadırlar (adamın üstüne çıkmamak için) Bu da kaçışa yardımcı olur.

Etabın sonundaki dönemeçler yarışçıların sprint performansını etkiler; böyle durumlarda sprint trenleri oluşturmak ve sürdürebilmek de zordur.

Ayrıca dönemeçlerden küçük gruplar pelotona oranla daha hızlı dönebilirler. Bu da, etabın sonlarına doğru dönemeç bolsa pelotonun kaçış grubunu yakalayamamasına yol açabilir. Sırf dönemeç bolluğundan dolayı pelotonun kaçış grubuna yetişmesine rağmen yakalayamaması sık görülür.

İnişler

Her çıkışın bir inişi vardır. Dağlarda eğime göre bisikletçilerin hızı 10 km/h'ye kadar düşebilir. İnişlerde ise eğime göre 80-90, hatta 120 km/h'ye ulaşılabilir. Ama iniş tehlikelidir. üstelik iniş bisikletçiler için bir nevi dinlenme safhasıdır. Çıkışta ana gruptan kopmuş bisikletçiler tempo yaparak ana grubu tekrar yakalayabilirler.

İniş konusunda uzman cesaretli bisikletçiler vardır. Onlar inişleri resmen ana gruptan kaçmak için kullanabilirler. Böylelerinin inişlerini izlemek oldukça zevklidir.

Vincento Nibali'nin inişlerini izlemek her zaman keyiflidir

Gruplar

Yarışlar peloton adı verilen grupla başlar. Bu gruptan kaçış yolu ile kurtulan ve yarışa liderlik eden gruba Fransızca "tete de la course" denir. Yarışın durumuna göre bu öndeki grubu yakalamak için pelotondan ayrılan takipçi gruplara "Poursouivants" denir; bunlar sayılarına göre 1, 2 diye numaralandırılabilirler. Dağlar başladığında favorilerin olduğu bir grup oluşur; bu gruba -yanlış gibi olsa da- peloton dendiği gibi, sarı mayo grubu, favoriler grubu denilebilir. Ben babalar grubu demeyi tercih ediyorum kendimce.

Bir de "grupetto" veya "autobus" denen bir grup vardır. Bu grup dağlar başlayınca genel klasmanda herhangi bir iddiası olmayan, ama etabı zaman sınırı içinde bitirebilmek için birlik olması gereken sprinter ve benzeri bisikletçilerden oluşur. Ayrı takımlardan olmalarına rağmen dayanışma içinde birbirlerine yardım ederler. Aralarından bir yada ikisi ön grupla aradaki farkı ve kendi hızlarını hesaplayarak zaman sınırının dışında kalmamayı kontrol eder, tempoyu ayarlar. Bu grup kozlarını ise bir dahaki düz etapta paylaşmak üzere bir ittifak içindedirler...

Hep beraber vatandaşlıktan çıkalım...



Beklemek bitti vatandaş!! Şike, yıldırım, akın, yarış atı, türkiye kukası falan; son 2 haftada seni üzen, sıkan şu iktidarsız Türk futbolunu bırak biraz artık kenara! Dünyada daha ne sporlar var... İlla futbol diyorsan kadınlar futbolu var ama biraz daha derine dal. Sana iyi gelecek emin ol. Bak dünya yüzme şampiyonası var, Formula 1, motorsporları var, atletizm, snooker, beyzbol bile var... Ama asıl Fransa Turu var... Temmuz ayı bunun içindir. Ve 14 Temmuz'da, tüm %?#!@#!! frenklere rağmen, Fransa Turu'ndan başka ne seyredilir ki?


Evet bisiklet de çok temiz bir spor değil, biliyorum. Pislik orada da var, hem de 100 yıldır. Ama en azından yokmuş gibi yapmıyorlar. Temizlemeye uğraşıyorlar. Üstelik, onları youşta seyrederken anlayacaksın ki, doping, moping hikaye... Başka bir şey var. Vücuduna yeni atılmış 33 dikişe rağmen, 200 km daha bisiklet binmenin dopingle falan açıklanacak bir tarafı yoktur. Aşktır o, iradedir, sevgidir, saplantıdır. Ne olursa olsun yapılmak zorunda olan şeydir.



Ve dağlar, bu garip insanları seyredecek en mükemmel yerdir. Bisikletleriyle beraber yaralarını, sakatlıklarını, korkularını, en çok da umutlarını çeke çeke dağlardan aşıranları bir seyret zaten anlayacaksın. Fransa Turu'nun yokuşlarını çıkmaya çalışan bisikletçileri o aptal kutusuna bakarak izlemek seni çok zenginleştirecek. Taraf tutarken bile tüm yarışanlara hayranlık duymanın tadına varacaksın. Az şey değildir bu. GS'lı olup FB'ye üzülmeyi de getirir ileride bakarsın. Bayırda pes eden sporcuya kalben üzüleceksin ve bir kuvantum seviyesi daha olgunlaşacaksın. Oğlunun, kızınınn başarısızlıklarına daha az öfkelenecek, tüm defolarına karşın aynı sevgiyle sarıldığını farkedeceksin. Favorin yarışı bırakınca onu affedeceksin ve karından af dilemenin seni arındırdığını göreceksin.

Bugün başlıyor işte!... Vendée, Normandiya çekilsin gitsin, Fransa'nın masif santralı hidroelektrik olsun isterse. Pireneler başlıyor...

Fransa Turu dağlarda seyredilir vatandaş! Bugün Pireneler başlıyor. Sakın kaçırma... Vatandaşlıktan çıkacak, insan olacaksın...





11 Temmuz 2011 Pazartesi

Sarı Mayo - Kara Pazar




İyi tarafından başlayalım: Fransızların sevgilisi, agresif yarışçıların piri, kaçış üstadı, Alsace, Martinique ve Vendée'nin öz çocuğu Thomas Voeckler, 7 yıl aradan sonra yine Sarı Mayo'yu giydi.

Europcar'ın 32 yaşındaki lideri son derece açık sözlü, gerçekçi, alçakgönüllü ve takımına bağlı biri. Geçen sene sonu, Bbox Bouygues'ün yeni sponsor aradığı, takımın kapanmak üzere olduğu zamanlarda, birçok takımdan teklif almasına karşın J-R Bernadeau'yu terketmemişti. Voeckler'in yanında kalmasıyla sponsor arayışında büyük destek alan Bernadeau, son anda Europcar'ın desteğini almayı başarmıştı. Herkes Voeckler'in bundaki payının farkındaydı. Yeni sponsora 2011'de hediye edilen 21 zaferin 8'i de yine Voeckler'in.

Voeckler TdF 2004'de Genel Klasman liderliğini eline geçirip, Sarı Mayo'yu tam 10 gün giymişti. En çok hatırda kalan ise Armstrong ve Basso'nun elele çıktıkları Plateau de Beille yokuşunda canını dişine takması ve Sarı Mayo'yu az bir farkla da olsa korumayı başarmasıydı. "Sarı Mayo'ya saygı göstermek" dediğimiz şey bu işte. O şerefe bir gün daha tutunabilmek için elinden geleni, fazlasını ve daha fazlasını yapmak...O gün Voeckler tüm Fransa'nın sevgilisi oldu. Bu defa Plateau de Beille'e kadar Sarı Mayo'yu koruyabilir mi emin değilim, ama vücudunun tüm hücreleriyle çabalayacağından şüphem yok.


208 km'lik Issoire- St Flour üzücü bir yarış oldu. Kağıt üstünde çok zor görünmese de sürekli çıkıp inen bir profil vardı. Toplam 8 kategorize yokuş çıkılacaktı. Peloton yaklaşık 35 km sonra izin verdiği kaçış grubunu yokuşlarda değil inişlerinde hızlanarak kontrol etmeyi tercih ediyordu.

Fakat daha ikinci tırmanışın inişinde, gittikçe kapanan bir sol virajda, hala ıslak asfaltta olan oldu. Aleksander Vinokourov önünde yerde yatan Omega Pharma-Lotto'lu sporculara çarpmamak için sağa gidon kırınca yoldan çıktı, ve hendeğe düştü. Bir ağaca çarparak duran Vino sağ femur başında bir kırıkla Paris'e döndü. İşin ciddiyetini bilenler Kazak sporcunun yarış hayatının bittiğini seslendiriyorlar ama Vinokurov bu, döner gelir uzaklardan her zaman...


Vino'nun önünde yerde yatan Omega Pharma-Lotto'nun lideri Jürgen vd Broeck da 3 kaburga, 1 kürek kemiği kırığı, bir de sönmüş akciğerle yarışı bıraktı. Amerika ITT şampiyonu David Zabriskie de bileğini kırarak Tour'a veda etti. VdBroeck'le beraber düşen takım arkadaşı Frederik Willems ve etap başında yaralanan Amets Txurrka da yarıştan çekildiler. 84. km'de Contador da Vladimir Karpets'le çarpışarak düştü. İspanyol dizinden şikayet ediyor ama Pireneler'e kadar sıkıntısını aşacağını düşünebiliriz.


Kazaya tüm karışanların yetişmesi için yavaşlayan peloton (ben yayında biraz protesto hissi de aldım) kaçış grubuyla farkın açılmasına yol açtı. Önde zaten çok kuvvetli bir grup vardı: J-A Flecha, Sandy Casar, Johnny Hoogerland, L.L. Sanchez ve Voeckler.

Finişe 36 km kala fark da 5'03" civarındaydı. Klasik "peloton her 10 km'de 1 dakika fark kapatır" kuralına göre işler kızışmaya başlamıştı. Grup üyeleri içinde GK'da en üstte olan Voeckler Sarı Mayo'nun kokusunu almış sürekli önde tempo yapıyordu. Tam bu anda "véhicule n°800 Euro Média"kodlu araba kaçış grubunu sollamaya çalıştı, önüne çıkan ağaçtan kaçmak için direksiyonu kırınca Flecha'ya çarptı ve düşürdü. Arkadaki Hoogerland da yaklaşık 60 km/h ile uçarak dikenli tellere daldı.

Fransız TV'sinin teknik destek aracı olduğu söylenen araç öne geçmemesi ikazına karşın insan yaşamını hiçe sayarcasına kazaya neden oldu. Daha 3 gün önce Nicki Sorensen'in bisikletini altına alan motordan sonra bu ikinci olay, dinlenme günü (yani bugün) çok konuşulacak.

Hoogerland dikenli tellerden ayrılmaya çalışıyor

Kazadan sonra 36 km daha bisiklet kullanıp etabı bitirmeyi başaran Johnny Hoogerland Puanlı Mayo ve En Savaşkan Sporcu ödüllerini alırken gözyaşlarını tutamıyordu. Akşam hastanede Hoogerland'a 33 dikiş atıldığını söylersem, profesyonel yol bisikletçilerinin nasıl insanlar olduğunu biraz daha idrak edebiliriz. 33 dikiş gerektiren yaralarla 36 km bisiklete binip etabı bitirmek... "Go Johnny Go!" diye boşuna lakap takılmıyor insanlara...

33 dikiş atıldı mı size hiç?
Kolay pes etmeyen Johnny Puanlı Mayo seremonisinde duygularına hakim olamadı


Flecha ve Hoogerland'in elimine olmasıyla finişe kadar kaçışı hep Voeckler çekti. Son Kat 4. yokuşta pili iyice biten Casar, Voeckler'in açtığı sprinte katılamayınca Luis Leon Sanchez etabı kazandı ve Voeckler'in arkasından klasmanda ikinciliğe çıktı. Sanchez süper bir yokuşçu değil ama bu etap onun podyum şansını güçlendirdi.

Bugün yaraları sarma günü... Bisikletçiler sakatlıklarını iyileştirmeye ve yarınki etabın tehlikelerini düşünmeden ve Fransa Turu'nda bir gün daha tutunmaya çalışacaklar...

7 Temmuz 2011 Perşembe

Asfaltın Tadı Hoş Değil...

Dünkü etap, Bretagna bölgesinin panoramik manzaralarından geçti ama kimsenin çevreyi seyredecek hali yoktu. Sert rüzgar uyarısıyla yarışa endişeli başlayan takımlar, gün boyu olası kazalardan sakınmak için önde kalmaya çalışmayı planlamışlardı. Ama 190 kişinin hepsi önde yer alamıyor haliyle... Günün kaçış talihlileri belirlendikten sonra Garmin Cervélo'nun yüksek bir tempo tutturması, ara sprint kapısında alınacak puanlar, bölgenin dar yolları ve huysuz peloton elbette kazaları getirdi.



RadioShack'ten Janez Brajkovic'in düşerek yarışı günün en önemli kaybıydı. Beyin sarsıntısı ve kırık bir köprücük kemiğiyle Guingamp hastanesine gitti ve Shack'in liderlik sorunsalı çözümüne istemeden de olsa katkıda bulunmuş oldu.

Janez Brajkovic için Le Tour 2011 burada bitti

Aynı kazada Rabobank'ın lideri Robert Gesink de düştü ama Hollandalı kendini toparlayarak yarışa döndü. Bir başka takım çalışmasında hemen hemen tüm Quick-Stepliler asfaltın tadını aldılar ama en kötüsü Tom Boonen oldu. Kaskını kıracak kadar kötü düşen Boonen'da da köprücük kemiği şüphesi vardı ama Tommeke etabı 13 dakika geride de olsa bitirmeyi başardı. Bugünkü etaba başlayacak ama bitiremeyebilir.

Tom Boonen sarsılmış durumda


Bir başka kayıp da Euskaltel Euskadi'den geldi. Finişe 15 km kala iyice hızlanan peloton La Couture'ün dar yollarından geçerken Ivan Velasco düştü, o da köprücük kemiğini kırarak yarış dışı kaldı.

Ivan Velasco'nun hangi köprücük kemiğini kırdığı belli



Köprücük kemiği sendromu için gayrı tıbbi açıklama:

Bisiklet 40-50 km/h hızla giderken bir şeye çarpıp durunca, üstündeki kişi ileri hareketini devam ettirerek gidonun üstünden ileri uçar. Bu uçuş havada bir takla haline gelir. Çoğunlukla da takla tamamlanmadan sporcu omzunun üstüne düşer. Bu darbe omuz başındaki ufak, derli toplu kemikleri (biyoloji dersinde hepsinin adını ezberletmişti hain Mösyö Gallan!!) genelde kırmaz. Lakin omuzla göğüs kafesi arasındaki "köprücük"bu darbeye karşı koyamaz.


Robert Gesink...Öncelik grubu yakalamak, pansuman bekleyebilir


Asfaltla buluşan dünkü diğer talihliler arasında Alberto Contador, Sylvain Chavanel ve Radio Shack takımını hemen tümü de var. Hatta Yaroslav Popoviç hem motor hem de bir ambülansla 3lü kazaya karıştığı da rağpor edildi. Bir başka motor kazası da Danimarka şampiyonu formasıyla yarışan Nicki Sörensen2in başına geldi. Tour motorsikletlerinden biri yanından geçerken Sörensen2e çarpıp düşmesine sebep oldu. Sporcunun bisikletini de 200-300 metre sürükleyen motorcu J.F. Pescheux tarafından anında kafileden atıldı. Eurosport'tan Berkem'in de hatırlattığı gibi Fransa Turu'nun süper sakarı Christian Vande Velde ile ondan aşağı olmayan Cadel Evans dünü hasarsız geçirdiler.


Contador da dünkü karmaşadan payına düşeni aldı

Bu kadar tantanadan sonra yarışı Mark Cavendish'in sürpriz bir sprintle kazandığını hatırlatalım. Son 2 km içinde HTC trenini kaybeden Cavendish sprinte çıkan diğer sporcuların peşine takılarak son 200 mt'de ekranda göründü ve Philippe Gilbert'i geçerek 16. Fransa Turu zaferine ulaştı.

Cavendish 2008 ve 2010'da da Tour'un beşinci etabına kadar başarılı olamamış ve eleştirilmişti. Bu sene de açılışı 5. etapta yaptı. Cav'ın -kazanamamasına rağmen- dünkü ve bugünkü iki "solo" performansı HTC treni açısından kötü bir gösterge olsa da, formunun üst düzeyde olduğunu gösteriyor.








Bugün turun en uzun etabı olan Dinan-Lisieux koşulacak. 226 km'lik parkur kaçış grubunun başarıya ulaşmasına uygun gözüküyor.

Ancak, ara sprint kapısı ve finiş puanlarıylala kızışan Yeşil Mayo savaşı, kaçakların ekmeğini aslanın ağzından midesine itmiş durumda...

















5 Temmuz 2011 Salı

Fransa Turu Verilerinin Analizi (2006-2010) - Can Şakarcan


Türkiye'nin en iyi master bisiklet yarışçılarından Can Şakarcan, lise dönminden arkadaşımdır. Okulda sıkı bir masa tenisçiydi. Can, 30 yaşından sonra yol bisikletine başladı ve başarılı bir sporcu oldu.

Can 3 hafta önce bir kez daha master A klasmanında ITT Türkiye Şampiyonu oldu. Onu kutlarken, yeni yazdığı Fransa Turu etapları ve bisikletçileriyle ilgili bir analizi bloga koyduk.

@sarper_gunsal



Fransa Turu 2006-2010 Verilerinin Analizi

28.06.2011, Can Şakarcan

Fransa Turu gibi yarışları izlerken öncelikle ilk sıraları alan sporcular, parkurların önemli kısımları gibi unsurlar dikkatimizi çekmektedir. Ancak, yarışa katılan 200 civarında sporcunun performansının incelenmesiyle de önemli bilgiler elde edilebilir. Bu çalışmada 2006 ila 2010 yılları arasında düzenlenmiş beş Fransa Turu'nun verileri bilgisayar yardımıyla incelenmiştir.

Etaplar

Etaplar parkurun içerdiği yokuş miktarı ve yarışın toplu çıkışla veya saate karşı yapılması kriterlerine göre sınıflandırılmaktadır. Çok etaplı yarışlarda genellikle her türden etap kullanılmaya çalışılmaktadır. Aşağıdaki grafiklerde ilgili dönemdeki Fransa Turu etapları hakkında özet bilgiler yer almaktadır.

Toplam etap uzunluklarının yıllar içindeki değişimini incelediğimizde düz etapların artırılma, ferdi saate karşı etapların azaltılma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Bu, sporcuların aşırı derecede yorulmalarını engellemek için yapılıyor olabilir. "Yarışı Tamamlayanların Oranı" adlı grafikte görüldüğü gibi bisikletçilerin Fransa Turu'nu tamamlama oranları artma eğilimindedir. Ancak, bunun sebebinin parkurların kolaylaşması olup olmadığını bilmiyoruz.


Sporcuların Ülkelere Dağılımı

Aşağıdaki grafikte söz konusu beş yıllık dönemde Fransa Turu'na katılmış sporcuların ülkelere dağılımı gösterilmektedir. Bu grafikte bir sporcu birden fazla yılda Fransa Turu'na katılmışsa katıldığı her yıl için sayıma dahil olmaktadır. Bu nedenle grafiğin birimi "adam yarış"tır.


Bisikletçilerin Fiziksel Özellikleri ve Etap Tiplerinin Yarış Sonuçlarına Etkisi

Bisikletçilerin vücut ölçülerinin hıza etkisi konusunda bir çok kaynakta teorik bilgiler bulunmaktadır. Ayrıca yarışlarda özellikle ilk sıralardaki sporcuların fiziksel özelliklerini gözlemleyerek de bazı sonuçlara ulaşabiliyoruz. Ancak, ilk sıralardaki sporcular sayıca azınlıkta ve genellikle istisnai yapıda oldukları için, geneli ne kadar iyi temsil ettikleri tartışılabilir. Bu nedenle kolayca dikkatimizi çeken az sayıda yıldız sporcu yerine, çok sayıda sporcunun çeşitli parkur tiplerinde elde ettiği ortalama derecelerin bilgisayar yardımıyla analiz edilmesi özel önem kazanmaktadır.

Bu kısımda amaç kişisel özelliklerin yarış sonuçlarına etkisinin incelenmesi olduğu için takım saate karşı etabı dikkate alınmamıştır ve her sporcunun her etapta elde ettiği sıralama ölçüt alınmıştır. Böylece grafiklerin hesaplanmasında kullanılacak 17.517 adet değer çıkmıştır.

Sporcular analizde boy, kilo, VKI (vücut kitle indeksi) ve yaş gruplarına ayrılmışlardır (VKI kişinin boy ve kilo oranı ile ilgili bir ölçüttür ve şu şekilde hesaplanır: Kilo(kg) / Boy(m)2). Bir grupta 10'dan az sayıda sporcu olduğu durumda bu grup analiz dışı bırakılmıştır. Çünkü, örneğin 18-20 yaşları arasında yalnızca iki sporcu vardır ve bunlardan birinin dahi sakatlık, hastalık, takım taktiği gibi nedenlerle olağan dışı sonuç elde etmesi bu yaş grubunun ortalamasını önemli ölçüde değiştirebilir. Gruplardaki sporcu sayısı hesaplanırken bir sporcu farklı yıllarda Fransa Turu'na katılmışsa her yıl için sanki farklı kişiymiş gibi hesaplanmıştır. Bunun sebebi örneğin bir sporcunun bir yıl kaza, hastalık gibi nedenlerden ötürü kötü sonuç elde etmesinin diğer yılları etkilemeyecek olmasıdır. Ayrıca, örneğin bir sporcu Fransa Turu'na 3 kez katılmışsa her seferinde farklı yaştadır. Sonuç olarak sporcu adetlerinin birimini "adam yarış" olarak düşünmek gerekir.

Bisikletçilerin yaş ve fiziksel özellikleri ile etap tiplerinin sonuçlara etkisi aşağıdaki grafiklerde özetlenmiştir:


Grafiklerdeki dairelerin rengi parkur tipini göstermektedir. Örneğin mavi renkli daireler "Düz", yeşil renkliler "Ferdi Saate Karşı" etapları göstermektedir. Dairelerin büyüklüğü ise elde edilen başarıyla orantılıdır. Örneğin boyla ilişkili grafikte, boyu 166-170cm arasındakilerin "Zirvede Bitiş" tarzı parkurlarda en başarılı grup olduğu görülmektedir. Aşağı kısımdaki sarı çubuklar ise her gruptaki sporcu sayısını (adam yarış) göstermektedir. Örneğin 21-25 yaş arasında 191 sporcu yer almıştır.

Yaşla ilgili grafikte 36-40 yaş grubundaki sporcuların çoğunlukla tahmin edildiğinin tersine hiç de başarısız olmadıkları görülmektedir. Hatta yokuş etaplarında en başarılı grup budur. Bu sonuç elbette çeşitli şekillerde yorumlanabilir. Örneğin yalnızca çok seçkin sporcuların bu yaşlarda Fransa Turu'nda yarışmaya devam ediyor olmaları bir sebep olabilir. Bu yaşlarda yaş ilerledikçe performansın arttığını düşünmüyoruz.

Bisikletçilerin fiziksel özellikleri ile ilgili yukarıdaki grafiklerde etap tiplerinin etkisi topluca görülecek şekilde özetlenmiştir. Daha detaylı rakamlar ise aşağıdaki grafiklerde bulunabilir. Bu grafiklerde ölçüt sıralamadaki yer olduğu için yukarıdaki grafiklerdekinin tersine küçük değerler daha yüksek başarıyı göstermektedir.

Grafikler genel olarak yaygın inanışlarla örtüşen sonuçlar vermektedir. Örneğin düz etaplarda iri yapılı sporcular, yokuş etaplarında ise ufak yapılılar daha başarılı gözükmektedir.

Çok etaplı yarışlarda genellikle her türden parkur bulunduğu için her tür fiziksel özelliğe sahip sporcu yeri geldiğinde şans bulabilmektedir. Dünya Şampiyonası, Avrupa Şampiyonası, Olimpiyatlar ve ülke şampiyonaları gibi tek etaplı önemli yarışlarda ise büyük çoğunlukla "Orta Dağ" sınıfına girebilecek parkurlar kullanıldığını görüyoruz. Bu analizin sonuçları da bu seçimin ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Grafiklerde "Orta Dağ" etapları çeşitli fiziksel özellikteki sporcular arasında en dengeli sonuçların elde edildiği etaplar olarak dikkat çekmektedir. Bu nedenle, tek etaplı yarışlar için en az %5 eğimli, 100 ila 300 metre irtifa kazanılan uzunlukta yokuşların bulunduğu Orta Dağ türü parkurlar her tür fiziksel özelliğe sahip sporcuya eşit şans tanıyan, en adil seçimler olarak gözüküyor.