25 Ocak 2011 Salı

Araba Satıcısının Sonu

John Stone, Chicago'daki bir otomobil galerisinde çalışan 34 yaşında bir satıcıydı. Geçen Pazartesi sabahı işe Packers armalı bir kravatla geldi. Bu, patronu ve aynı zamanda Bears taraftarı olan Jerry Roberts'ın hiç hoşuna gitmedi. Patron John'u 5 kere kravatı çıkarması için uyardı. Stone direndi ve sonunda işten kovuldu. Araba galerisinin sahibi "Eğer kravatını işinden daha çok seviyorsa, benim için mahsuru yok. Başka herhangi bir yerde giymeye devam edebilir" dedi.

Bu galeri o galeri değil elbette

Kovulan satıcı Stone, kravatı rahmetli anneannesi Green Bay taraftarı olduğu için taktığını iddia etse de, bu Roberts'ı tatmin etmemiş; "Eğer Packers kazanmasaydı Pazartesi kravatı takmazdı" mantığını güdüyor. Ayrıca işin daha ciddi bir boyutu da var: Otomobil galerisi Bears temalı reklamlar için ayda 20 bin dolar harcıyormuş. Haliyle Bears taraftarı imajlarının zarar görmesinden korkuyorlar.

Bir gün önce, yani Pazar günü Amerikan Futbolu tarihinin Super Bowl hariç en büyük maçlarından birisi oynandı.NFC şampiyonluk maçında Green Bay Packers Chicago Bears'ı deplasmanda 21-14 yenerek finale yükseldi. Önceki yazımda playoff "divisional round"daki 8 takımın istatistiklerini vermiştik. O istatistikleri tekrar incelediğimizde Packers'ın müthiş bir savunma takımı olduğunu görüyoruz. Tek açıkları vardı: Rakiplere koşu başına 4.65 yarda vermeleri (tüm sezon sadece 6 koşu TD'ı yediklerini de belirtelim). Nitekim Jay Cutler sadece 14 pasta 6 başarı ile 80 yarda kazanablirken, Matt Forte 17 denemede 4.1 ortalamayla 70 yarda ilerledi.

22 RB Matt Forte koşarken


Bu yazıda kendimi sayılara veriyorum. Çünkü maçın ilk çeyreğinin sonuna yetişebildim. Cutler sakatlanıp Collins oyuna girince de Aslantepe yorgunu bedenim uykuya yenik düştü. Neyse, anlaşılan Green Bay 14-0 öne geçince tipik bir telaşla koşu oyunu azaltılıp hücum etkinliği düşmüş gibi gözüküyor.

Üçüncü periyodun ortalarında QB Jay Cutler sakatlandı ve yerine ihtiyar QB Collins girdi. Daha önce düşük QB reytinglerini zorlayan Collins 4 pasın hiçbirini tamamlayamayarak oyundan ayrıldı ve yerini üçüncü QB Caleb Hanie aldı. 2008'de draft edilmemiş olarak Bears'a gelen Hanie, bugüne kadar kendisine verilen son derece kısıtlı şansları iyi değerlendirmiş olmasına rağmen, sezon başında Collins'in transferiyle haketmediği üçüncü sıraya düşmüştü. Sonuçta, Collins'in yerine giren Hanie takımını 13 pasta 153 yarda yürüttü ve maç 21-14'e geldi. Sinderella hikayesi neredeyse gerçek olacaktı ki, Knox'a verdiği uzun pas INT edilince maçı Packers kazandı. Caleb Hanie belki seneye başka bir takıma gider ve hakettiği şansı orada bulur.

12 numaralı QB Caleb Hanie

Yazının sonunda biraz da Super Bowl'a değineyim. Packers'ın rakibi Pittsburgh Steelers da defansta çok iyi bir takım. Normal sezon istatistiklerini verdiğimiz yazıdaki tablolara bakınca, defans rakamlarının neredeyse aynı olduğunu görüyoruz. Yani bu sezonun iyi defans yapan takımların sezonu olduğunu söyleyebiliriz. Hücumda tek fark Pittsburgh'un koşuda daha iyi olması; bunu Packers'ın koşu defansı performansı ile birleştirince tahminim Pittsburgh'un kazanacağı oluyor, şüphesiz gayet tarafsız şekilde.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Bears - Packers Rekabeti


Geçen haftaki yazımda 4 karşılaşmanın tahminlerini yazmıştım. 4 tahminden 2.5 tanesi tuttu (Packers'a galibiyet vermeye gönlüm elvermemişti). Ancak bu 4 tahminden en emin olduğum (aslında mantıken en emin olduğum) Patriots New York Jets'e yenilerek elendi. Jets'i ve azılı taraftarı, değerli dostum Küler'i kutluyorum.

Divisional series'de (bu divisional lafına da hastayım; bir sonraki tur conference olduğu için uydurulmuş bir laf gibi) rakiplerini eleyen Green Bay Packers ile Chicago Bears Pazar günü TSİ 22:00 sularında Chicago'nun sahası olan Soldier Field'da NFC şampiyonluğu için karşılaşacaklar. Bu iki köklü takımın rekabeti 1921'den beri devam ediyor, aynı gruptalar ve her sene iki kere karşılaşmaları garanti. Gelgelelim tarihlerinde playoff'da sadece ve sadece 1 kere karşılaşmışlar. 1941 yılındaki maçı Bears 33-14 kazanmış ve sonra da finalde New York Giants'ı yenerek şampiyon olmuş.

1941 şampiyonu Chicago Bears. Soldan sağa...neyse
Bu haftasonundaki maçın biletleri, daha divisional serilerin sonuçları belli olmadan satılmaya başlandı; zira Packers-Bears eşleşmesi ihtimal dahilindeydi. Bears-Seahawks maçındaki "Bring da Pack" pankartı da seyircilerin isteğini iyi özetliyordu.

Green Bay Packers 1919 yılında görece küçük "pazar" olan Wisconsin eyaletinin Green Bay şehrinde kuruldu. Kurucularından Earl Lambeau, çalıştığı şirket olan Indian Packing Company'den 500$ dolara sponsorluk almıştı. O yüzden takımın adı Packers (Ambalajcılar diye çevirebiliriz) oldu. Green Bay Packers, adı ve yeri bağlamında NFL'in en eski takımıdır. Maçlarını kurucusunun adının taşıyan Lambeau Field'da oynamaktadır. Şehrin nüfüsu 100 bin, stadyumun kapasitesi ise 73.128'dir ama her maç dolu oynandığı gibi kombine biletler için senelerce beklemek gerekmektedir.



Chicago Bears yine 1919'da Illinois eyaletinin Decatur şehrinde kuruldu, sonra 1921'de Chicago'ya taşındı (böylece aynı yerde en eski olma bağlamında Packers'ın gerisinde kalmış oldu) 1970 yılına kadar maçlarını meşhur Chicago Cubs beyzbol takımının sahası Wrigley Field'da oynadıktan sonra şimdiki stadı olan Soldier Field'a geçti.


İki takım arasındaki rekabet NFL rekabetleri arasındaki en eskisi. Bears Seahawks'ı yendikten sonra LB Brian Urlacher "Onlar bizi sevmiyorlar, biz de onları sevmiyoruz" demecini verdi. Aslında uzunluk dışında rekabetin, örneğin 1934 yılında karakolda biten GS-FB maçı gibi belli bir olayı yok. Öyle birbirini insafsızca iğneleme durumu da yok; koçlar Lovie Smith ile Mike McCarthy de düzgün konuşan adamlar.

Pazar günkü maç Bears'ın sahasında, Bears normal sezonu daha iyi rekorla bitirdi ama Packers'ın genelde daha iyi takım olduğu kabul ediliyor ve bahislerde de önde. Sezon içindeki ardarda gelen sakatlıklar onları zorlamıştı ama artık sakatlık sorunları o kadar yok.

Ben Bears taraftarıyım; Bears için yenme bahaneleri bulmam lazım. Buna göre, Bears'ın savunmasının zaten çok iyi olduğu biliniyor. Öyle ki, geçen maçta Seahawks 3. periyodun sonlarına doğru ilk defa Bears sahasına yaklaşabildi. 35-24'lük skor aldatmasın, bir ara skor 28-0 idi ve maçın sonrası önemsizdi.

Sezon başında zayıf halka olan hücum hattının (offensive line) son maçta oldukça iyi olduğunu gördük. 3 sack aldatmasın, zira birincisi ilk yarının sonundaki manasız, üçüncüsü de maçın sonlarında çoktan kopmuşken olmuş idi. Cutler genelde rahat çalıştı. Özellikle maçı koparana kadar denenen hücum oyunlarının çoğu koşu idi, Forte 3'er 4'er yardaları toplarken Cutler ani uzun pasları ve kendi QB koşularıyla çok etkili oldu. Öyle ki, tam bir NCAA QB'i gibi 8 koşuda 43 yarda aldı ve 2 TD yaptı. Hücum hattının bunlara katkısı yadsınamaz.

Sonuçta Pazar birazcık uykusuz kalmaya değer, güzel maç olacak.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Yurtsever Jetler Çarpışıyor



Malum Ocak ayı NFL liginde playofflara denk geliyor. 16 maçlık ligin sonunda playoffa kalan 16 takım geçen haftaki wild card elemeleri sonrasında 8'e indi. Önümüzdeki hafta sonu oynanacak maçlardan sonra da Konferans şampiyonluğu adayları belli olacak. Cumartesi ve Pazar günü oynanacak 4 maçtan en çok bekleneni son yıllarda aralarından sürtüşme eksik olmayan New York Jets ve New England Patriots maçı.

Amerikan sporlarında, Türkiye'de anladığımız gibi bir "ezeli rekabet" var mı, veya bu derece yoğun mu emin değilim. En tanışık olduğumuz çekişme NBA takımları L.A. Lakers ve Boston Celtics arasında. Ve fakat ne taraftar kavgası, ne de deplasman seyircisi diye bir kavram olmadığından rekabetin düşmanlığa dönüşmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. New York Jets - New England Patriots rekabeti çeşitli sübjektif nedenlerle ne zamandır ilgimi çekiyordu. İki takımın aralarındaki rekabetin kökenine inilebilir mi acaba diye merak ettim. Amerika'daki her şeyden bir karşıtlık uydurma yeteneğiyle şişmiş bir husumet mi söz konusu, yoksa tarihi ve gelenekleriyle gerçek iki rakipten mi bahsediyoruz anlamaya çalışacağız.




NY BOSTON'A KARŞI

Amerikan futbolundaki en keskin ikili rekabetin Dallas Cowboys ile Washington Redskins arasında olduğu kabul ediliyor. Aynı grupta yer almalarından dolayı her sene en az 2 defa karşılaşıyorlar. Zaten en büyük çekişme genelde aynı gruptaki takımlardan çıkıyor. Washington ve Dallas sekizer defa Superbowl şampiyonu olarak başarı kriterinde birbirlerine o kadar yakınlar ki, rekabet daha da büyüyor. Takımların isimleri bile western filmlerinde gördüğümüz düşmanlığı çağırıştırıyor. 1963 Kasım'ında, Washington'da yaşayan Başkan J.F Kennedy'nin Dallas'ta öldürülmesi bile rekabetin alevini harlamaya olanak veriyor.

Sports Illustrated dergisinde yer alan bir sıralamada Jets-Pats tüm zamanların en büyük 10 NFL rekabeti sıralamasında yok. Hatta Jets'in asıl kanlısının Miami Dolphins olduğu genel kabul görüyor. Peki neden bu iki takım birbirine bu denli uyuz?


Tarihsel olarak Boston ve New York'un aralarınında bir... hadi husumet demeyelim ama haset olduğu su götürmez (Patriots aslında Boston'un biraz dışındaki Foxborough'da mukim, ama bu detaya takılmayın). İngiliz göçmenlerin ilk yerleştiği yer olan, zengin ve "mavi kanlı" Boston, zaman içinde para ve enerjisini New York'a kaptırmış da olsa, başı hala diktir. Görece yeni zenginleşmiş NY'u küçümser. Eh New York da New York'tur yani... Çok zengin, mağrur,dur kendinden başkasını tanımaz bu alemde, Boston'u aşağılar aşağılamasına ama bir yandan da imrenir... Aristokrasi-burjuvazi arasında anlatılan basmakalıp karşıtlık gibi bir durum.


NY-Boston rekabetinin sporda en hararetli yaşandığı yer aslında beyzbol. Boston Red Sox ve NY Yankees arasındaki nefret, Rangers-Celtics gibi dine, Barça-Real gibi siyasete ve milliyetçiliğe dayanmasa da kendi çapında çok hırçın bir itişme. İki şehrin Amerikan futbolundaki rakipleri Jets ve Patriots, 1960 yılında NFL'e rakip olarak kurulan AFL (American Football League)'in ilk takımları arasında yer almışlardı. O zaman adları Boston Patriots ve New York Titans'dı. AFL Doğu grubunda 9 yıl tepişen ikili, ligin NFL ile birleşmesinden sonra AFC Doğu Grubu'nun parçası oldular ve her yıl en az iki defa karşılaşıyorlar. İki takım Eylül 1960'da oynanan daha ilk maçta birbirlerine girmiş. Patriots 24-21 gerideyken Titans punter'ının elinden kaçırdığı top ortalarda seke seke giderken Patriotslular topa sahip olup TD yapmış. Jetler uzun süre rakip oyuncuların topu ayakla teptiğini söyleyerek itiraz etmelerine karşın savları kabul görmemiş ve 24-7 önde oldukları bu maçı kaybetmeleri ilk yarayı açmış (Sheryl Crow'dan dinliyoruz: "First Cut Is The Deepest").

1960 ve 70'ler Pats için oldukça sakin geçti. NY Jets ise 1969'da Superbowl III'ü kazandı. Hala NFL'in en büyük sürprizlerden biri sayılan maçta favori Baltimore Colts'u 17-6 yenmeyi başardılar. Bu maçtan üç gün önce Jets QB'ı Joe Namath, kendisine laf atan birine "Pazar günü kazanacağız, garanti ediyorum!" demiş, bu lafla gazetelerde üç gün boyunca dalga geçildikten sonra Jets kazanınca efsane olmuştu (google'a "Namath + I guarantee" yazıp aratınız).

HOCA SAVAŞLARI


İki takımın rekabeti 1990'ların ortasında ısınmaya başladı. Pats başantrenörü Bill Parcells, 1996'da takımın sahibi Robert Kraft ile anlaşamayarak Jets'e transer oldu (yanına Bill Belichick'i de alarak). Kraft'ın NFL'e itirazı sonucunda Jets toplam üç draft hakkını kaybetti, Patriots'un yeni hocası da eski Jets koçu Pete Carroll oldu. Parcells iki sene sonra da Patriots'un koşucu beki Curtis Martin'i astronomik bir ücretle kendi takımına kattı. Bu operasyon da aradaki buzların erimesine pek hizmet etmedi haliyle...



1999'da Bill Parcells emekli olduğunu söyleyerek Jets'i bırakırken yerine Bill Belichick atandı. Ertesi gün basın toplantısında, gazeteciler Belichick'in takımıyla neler yapacağını anlatmasını beklerken yeni hocanın istifa haberiyle karşılaştılar... Ortalık bir kez daha ısındı çünkü Belichick Patriots'a gidiyordu!! Birçok avukatı zengin eden davalar sonucunda Bill Belichick Patriots'a baş koç olarak geri döndü. Jets taraftarlarının Belichick'ten nefret etmesinin kökeni burada yatıyor...

2000'li yıllarıda Patriots yeni koç Belichick ve oyun kurucu Tom Brady'nin şefliğinde muhteşem yıllar geçirdi. 2001, 2003 ve 2004'de Superbowl şampiyonu olan takım 5-11 ile bitirdiği 2000 yılını saymazsak, 2010 sezonu sonuna kadar 121-39 gibi müthiş bir yengi/yenilgi oranı tutturdu. Pats'in içini cız ettiren şey ise, 2007 yılında normal sezonu namağlup tamamlayarak geldikler Superbowl XLII'yi NY Giants'a kaybetmek oldu. O maçta tüm Jets taraftarlarının hemşehri rakibi Giants'ı tutması da hayatın bir cilvesi... Doğrusunu söylemek gerekirse iki binler boyunca Jets çok parlak zamanlar geçirmedi. Son 11 yılı 91-85 ile tek motorla uçan Jetler 6 defa playoff'a kalırken sadece 2009'da Konferans şampiyonluğu maçına kadar çıkabildiler ama kaybettiler. Bir nevi Trabzonspor sendromunun üstlerinde olduğunu söyleyebiliriz.


2000'li yıllarda Jetler ile Yurtseverler arasındaki geleneksel hoca düellosu 2006 yılında bir kere daha alevlendi. 10 yıldır Belichick'in sağ kolu gibi çalışan, onu her yerde takip eden savunma koordinatörü Eric Mangini, mentörünün muhalefetine rağmen Jets'e baş antrenör olarak transfer oldu. Patriots ve Belichick bu olaya öylesine bozuldular ki, Mangini'nin ofisini boşaltmasına bile izin vermediler.

SPYGATE

İki takım 2007 sezonunda ilk haftasında Meadowsland'de karşılaştı ve maçı Pats 38-14 gibi açık farkla kazandı. Ancak maçtan sonra, Patriots kenar yönetiminin, Jets teknik kadrosunun defans oyuncularına el işaretleriyle verdikleri taktikleri kamerayla kaydettiğini öne süren NY takımı Belichick ve Patriots'u NFL'e şikayet etti. Tam iş üstünde yakalanan Bill Belichik'in özür dilemekten başka çaresi kalmadı. NFL koça 500,000, kulübe de 250.000 dolar ceza kesti, ayrıca Patriots 2008 draftinde ilk tur hakkını da kaybetti. Şimdiden NFL'in en büyük antrenörleri arasına şimdiden giren Bill Belichick, üstündeki bu lekeyi hala çıkarmaya çalışıyor.

REX RYAN

2009'da New York Jets, Baltimore Ravens'in savunma koordinatörü Rex Ryan'ı baş antrenörlüğe getirdi. Ryan gelir gelmez iddiacı, çok konuşan, basın toplantılarında gazetecilere sürekli malzeme veren bir tutum edindi. Ağzından zor laf çıkan, işkolik, sıkıcı Belichick'in tam tersi bir portre. Jet taraftarlarını telefon mesajlarıyla maça çağıran, bu yaz kampında çekilen Jets belgeselinde sıkça sinkaflı manzumeler dizen Ryan, Jets'in yeni yüzü görünümüne büründü. Hoca bu profille tüm ilgi ve eleştirileri yüklenirken, takımın üstündeki stresi azaltıp işlerine konsantre olmalarını sağlıyor (Jose Mourinho'yu hatırlayan??).

New England'a olan nefretini ta Boston Patriots zamanına dayandıran Ryan', Tom Brady'i de "Çok çalıştığını sanıyor ama Peyton Manning daha çok çalışıyor" diye ince ince aşağılamayı ihmal etmiyor. Belichick ve süperstar Tom Brady ise ciddi, işine bağlı, az konuşan, nazik Bostonlu tavırlarla Ryan'ın oyununa gelmemeye çalışıyorlar, ama bu her zaman mümkün olamıyor. Pazar günkü maç için "Bu Bill'le benim aramda şahsi bir mesele!" diyen Ryan'ın sözleri hakkında fikri sorulan Belichick, yıllık espri kotasını bitiriveren "Ben ondan biraz daha hızlıyım ama onun kilo avantajı var" lafıyla topa girmek zorunda kaldı. Brady de "Jetler'den nefret ediyorum" lafını ağzından kaçırmıştı sezon öncesinde.


16.1.2011

Bu sezon Meadowlands'de oynanan ilk maçta Patriots devreyi 14-13 önde kapatmasına karşın ikinci yarı Jets nefis savunmasıyla Brady'e 2 INT yaptırıp Mark Sanchez'in iki TD pasıyla maçı 28-14 kazanmıştı. Bu maçın ardından iki takım da yükselişe geçtiler ve arka arkaya galibiyetlerle rövanşa geldiler. Tüm ülkenin seyrettiği "Monday Night Football"da bu defa Brady'nin becerisi ve Patriots savunmasının şovu vardı. Tom Brady toplam 4 TD pası verirken Patriots rakibini Gillette Stadium'a adeta gömdü. 45-3 gibi müthiş bir skorla biten maçtan sonra Rex Ryan basın toplantısında ancak "Mümkün olsa hemen şimdi bir kez daha oynamak isterdim" diyebiliyordu (biri Mourinho mu demişti??). Jets baş antrenörü iki gün sonra, hezimet maçın toplarından birini tüm takımın gözleri önünde antrenman sahasına gömevekti. Pazar günü Jets yenerse topun gün yüzü görebileceğini düşünüyorum.


Pazar akşamı TSİ 23:30'da Foxborough'daki Gillette Stadium'da başlayacak maç öncelikle hava şartlarıyla dikkat çekecek. İki üç gündür yağan kara rağmen saha ve tribünlerin temizlenme işi devam ediyor. Bu mevsimde New England buz gibi olur. Maç saati kar beklenmiyor ama hava -5 oC civarında olacak. Ancak iki takım da bu havalarda oynamaya alışkın.

Patriots ve Jets playofflarda iki defa karşılaşmış ve ikisini de Bostonlular kazanmış. Tüm maçlarda ise 51-51-1 gibi bir denge var. Patriots normal sezonda Foxborough'da 26 maçtır yenilmiyor ama playofflarda geçen sene kendi sahasında Ravens'e farklı yenildi. Bu sezonun MVP'si seçilmesine kesin gözüyle bakılan Tom Brady gibi bir güce karşılık Jets, hala soru işaretleriyle dolu QB'i Mark Sanchez'in iyi gününde olması için dua edecek. Maçın faorisi Patriots ama agresif savunmasıyla geçen hafta Peyton Manning ve Colts'u devre dışı bırakan Jets her zaman sürprize açık bir takım...


11 Ocak 2011 Salı

NFL Playoff 2010

NFL Playofflar'ı başladı ve hatta wild card (vahşi kart) turu bile oynandı. Kaldı geriye 8 takım. Bu yazıda, bu turda oynanacak 4 maç, kendimce uydurduğum istatistiklerle değerlendirmesini yapacağım.
Giselle mi, Rex Ryan mı?

Özellikle AFC playoff serisinde son dörte kalan Steelers-Ravens ve Patriots-Jets eşleşmelerinde -ABD'nin şeceresi yetse- "ezeli rekabet" denebilecek bir gerginlik söz konusu. Çelikçiler ve Kuzgunlar, sert, agresif, fiziksel futbolun vücuda gelmiş takımları olarak gösteriliyorlar. Patriots, usta koç Belichick ve Giselle Bündchen'in kocası olarak dikkat çeken (!) QB Tom Brady ile beraber son on yılın en başarılı takımı. Onların kanlıları da NY Jets. Özellikle baş antrenörü Rex Ryan'ın bilinçli olarak sergilediği "Mourinhovari" tavır ve söylemleriyle iddialı, ukala bir takım kimliğinde. Ama son 2 yılda, deplasmanda 3 playoff maçı kazanacak kadar da sert bir takım.


Elbette Chicago'dan bahsetmemek olmaz. Bears'ın balı hala sürüyor; Wild Card'dan çıkıp gelen rakibi NFL'in en zayıf grubu NFC West'de 7-9 ile birinci olan Seattle Seahawks oldu. Seahawks büyük sürprizle geçen seneki SuperBowl şampiyonu New Orleans Saints'i eledi. Peki Saints'i eleyen Seahawks neden Bears'ı eleyemesin ki? Üstelik Bears'ı 6. hafta maçında mağlup etmiş bir takım iken?

Neyse, bu kadar Ayısal muhabbet yeter. Önce istatistik tabloları sunayım:



Üstteki tablo, takımların sayı üretebilme yeteneklerini irdeliyor. Önce TD'ları (P-TD pas TD'leri, R-TD ise koşu TD'leri) , FG'leri, top kaptırmaları (Give), punt'ları ve başarısız 4. down denemelerini toplayarak kabaca takımın toplam hücum sayısını (Total Off) saptıyor. Kabaca diyorum, zira devre sonlarındaki yarım kalmış hücumları kapsamıyor bu sayı. O kadar kusur kadı kızında olur.

Sonra toplam hücum sayısından çeşitli rakamlar üretiyoruz. Bunlardan ilki her hücumda ortalama kaç yarda ilerlendiği, sonra da hücumlardan yüzde kaçının TD ile veya yüzde kaçının herhangi bir şekilde skorla sonuçlandığı.

İkinci tabloda ise hücum performanslarını detaylandırıyoruz. Bunlar pas ve koşu ortalamalarıyla R/Off ile ifade ettiğimiz koşu oyunlarının toplam hücumlara oranı. Son iki rakam ise kickoff ile punt dönüşlerinin ortalamaları.

İki tabloda da takımların kendi performansları OFFENSE altında, rakiplerinin performansları ise DEFENSE altında gösteriliyor. Bu rakamların normal sezon rakamları olduğunu da ilave edip önümüzdeki hafta sonu karşılaşacak rakipleri karşılaştırmalara geçeyim.

Baltimore Ravens - Pittsburgh Steelers

Pittsburgh gerek hücumda gerek de savunmada rakibinden daha iyi istatistiklere sahip. İki takım da sadece 5'er koşu TD'ına izin vererek bu konuda tüm playoff takımları arasında en iyi rakamlara sahipler. Zaten her iki takımın rakipleri de, Ravens ve Steelers koşu savunmalarında çekindiklerinden, .360 ile .392 ile en az koşu oyunu tercihlerini onlara karşı yapmışlar. Top kapma konusunda Pittsburgh 32'ye 22 üstünlüğe sahip. Kick ve punt dönüşlerinde Baltimore'un hafif bir avantajı var. Sonuç olarak Pittsburgh eler diyorum.

Green Bay Packers - Atlanta Falcons

Genel olarak baktığımızda hücumda Atlanta, savunmada ise Green Bay daha iyi. Ayrıntılara indiğimizde ise Green Bay'in TD'na ulaşmakta fena olmadığını, ama çok top kaptırması ve başarısız 4. downlarıyla FG üretmekte yetersiz kaldığını görüyoruz. Playoff atmosferinde bunlar telafi edilemeyecek şeyler değil. Savunmada ise Green Bay'in üstünlüğü daha belirgin. Dönüşlerde Atlanta'nın bariz üstünlüğü bulunmakta. Bence bu eşleşme ortada'dır (Oh be, çok şey söyleyip hiçbir şey demedim ama Green Bay'i de favori göstermemeyi başardım).

Seattle Seahawks - Chicago Bears

Chicago hücumda daha iyi, savunmada ise çok çok daha iyi. Top kapma konusunda Chicago'nun bariz üstünlüğü var. Seattle koşu ortalamasında iyi değil gibi gözükse de, daha çok koşu TD'ı yapmışlar. Chicago alır ama Seahawks'ın geçen haftaki Saints sürprizi uykularımı kaçırıyor.

New York Jets - New England Patriots

New England alır. Bu kesin yargıdan sonra sayılara dalalım. New England sezonu çok iyi kapattı, üstelik son maçlarında şimdiki rakibi Jets ile Bears'ı ezdi. Bu sezon hücumlarının %51.3'ünde skor buldu, %36.8'inde ise TD buldu. Üstelik sadece 9 kere topu verdi ki bu rakamlarla rakiplerinden kat kat üstünler. Jets savunmada ortalamada daha iyi gözükse de, Patriots çok iyi top çalan bir takım. Jets topu kaptırmamayı başarır, savunmasıyla rakibini ürkütürse bir şansı olabilir.

(Repras'ın katkılarıyla)

7 Ocak 2011 Cuma

İngiliz Kriketinin Külleri - The Ashes

Kriket dünyasının en büyük hediyesi dünya kupası değildir. ICC reytinglerinde birinci sıraya çıkmak da değildir. Elbette onlar da önemlidir, ama en önemli hediye İngiliz kriketinin külleridir, yani Ashes.

İngiltere ile Avustralya ilk kriket maçlarını 1877'de yapmıştı. O dönemler İngiltere'yi yenebilmek imkansız gibiydi. Ama 1882'de Londra'daki ünlü The Oval'de Avustralya İngiltere'yi hayli kahramanca bir maçtan sonra yendi. Ardından şöyle bir gazete ilanı verildi:



Son cümledeki "küllerin Avustralya'ya götürülmesi", İngilizler için bir sonraki seriyi "küllerin ülkeye geri getirilmesi" misyonuna büründürdü ve 1882'den beri süre gelen rekabet başlamış oldu. Hulasa, İngiltere ile Avustralya o günden beri bir İngiltere'de bir Avustralya'da 5'er test maç serileri yaparlar. Son seriyi alan külleri ülkesine götürür. Unutmadan, şu anda ortada dolaşan bir kül var:

Ayrıntılarla sıkmayalım ve çok daha fazlasını öğrenebileceğiniz Wikipedia adresini verelim (zaten resimleri de oradan arakladık)

http://en.wikipedia.org/wiki/The_Ashes

Bu sabah Melbourne'de Ashes'ın 5. maçının 5. gününde İngiltere Avustralya'nın elinde kalan 3 wicket'ı alarak maçı kazandı ve seriyi 3-1 almış oldu. Aslında 4. maçı kazanıp 2-1 öne geçerek külleri evlerinde tutmayı garantilemişlerdi. Eğer son maçı Avustralya kazansa ve seri 2-2 berabere bitse bile, geçen yaz (elbette kuzey yarımküresi yazı; bu Aralık ise güney yarımküresi yazı oluyor) İngiltere'deki seriyi kazanarak külleri anavatanlarına getirdikleri için beraberlik halinde kül neredeyse orada kalmaya devam edecekti.

http://news.bbc.co.uk/sport2/hi/cricket/england/9343026.stm

Külleri tutma anlamında son maç önemsiz gözükse de, yine de sporsever insanlar birçok amaç belirlemişlerdi (Bizce sporseverlik, her andan bir amaç yaratmaktır, neyse) Bir kere İngiltere seriyi kazanırsa 1980'lerin başından beri Avustralya'yı ilk defa evinde bir test serisinde yenecekti. Ayrıca son maçta yenilmek, zaten hiçbir zaman kendine güveni pek olmayan İngiliz kriketi için gereksiz soru işaretleri yaratacaktı. Neyse ki, (çok mu taraflıyım?) İngiltere maçı pek sorun yaşamadan kazanmayı bildi. Aşağıda ellerinde küllerle sevinen İngilizler gözüküyor:

4 Ocak 2011 Salı

Üç Silahşörler ve Dartanyan

Miami Heat ile Boston Celtics, "3 silahşor" bağlamında birbirine benzeyen takımlar. 3 silahşör derken, Miami'deki Lebron-Wade-Bosh üçlüsüyle, Boston'daki Garnett-Pierce-Allen üçlüsünü kastediyorum. Dahası, bu üç silahşör de pozisyon anlamında SG-SF-PF biçiminde. Aradaki ilk fark Celtics üçlüsünün daha yaşlı olması. İkinci fark ise fark Celtics'deki Rondo ile Shaq; onları da Dartaryan(lar) sayabiliriz.



(Soldan sağa: Allen, Pierce, Rondo, Garnett)

Küçük bir istatistik çalışma olarak, her iki takımın 3 tane oyuncusunun aksiyonlarını aldım ve kendi takımlarının toplam aksiyon oranlarını gösterdim:

MIAMI HEAT          BOSTON CELTICS 
=================== ============== 
Mins 3397/7713 .440 2925/6798 .430  
FGA  1507/2450 .615 1059/2163 .490  
FGM  736/1156  .637 532/1084  .491  
FTA  538/906   .594 308/643   .479  
TO   267/407   .656 134/383   .350 
AST  419/642   .653 251/706   .356  
DR   538/1056  .509 448/893   .502  
OR   126/310   .406 62/219    .283  
STL  119/222   .536 104/234   .444  
BLK  67/174    .385 42/119    .353

(Bu aşamada şunu söylemek lazım: Bu çalışma Kevin Garnett sakatlanmadan önce yapıldı. Bugün itibariyle güncelliğini az da olsa yitirmiş olsa bile, Garnett'in yokluğu faktöründen kaçma bağlamında yararlı olacaktır)

Bu sayıların anlamı şu: Miami'de tüm oyuncular toplam 2450 şut atmışken, bunların 1507'si Lebron-Wade-Bosh üçlüsü tarafından atılmış, ki tüm şutların %61.5'i demektir. Aynı oran Boston Celtics için %49.0'da kalıyor.

Toplam oynama dakikası olarak baktığımızda Heat üçlüsü %44, Celtics ise %43 oynamışlar. Hemen hemen aynı. Gelgelelim onun dışındaki her istatistikte Heat üçlüsü üstün gözükmekte. Yani, Heat üçlüsü takımın geri kalanının oynamasına daha az izin vermekte. Buna şaşırmadık elbette...

Celtics'in Dartanyanlar'ı Rondo ile Shaq'a bakalım. Aslında ikisi de şu ana kadar sakatlıklarla boğuştular, boğuşuyorlar. Biri 21 diğeri ise 22 maç oynamış (toplam 32). Bu durumda Heat'in üçlüsünü bozmadan, Celtics hanesine Rondo ile Shaq'in toplamlarını ekleyerek sayılara bakalım:

MIAMI HEAT          BOSTON CELTICS 
=================== ============== 
FGA 1507/2450 .615 1386/2163 .641 
FGM 736/1156  .637 724/1084  .668 
FTA 538/906   .594 347/643   .540 

TO  267/407   .656 325/383   .849 
AST 419/642   .653 548/706   .776 
DR  538/1056  .509 603/893   .675 
OR  126/310   .406 127/219   .580 
STL 119/222   .536 161/234   .688 
BLK 67/174    .385 68/119    .571

Buna göre, Dartanyanlar eklenince bile şut kullanma bakımından Celtics Beşlisi Heat Üçlüsünü ancak geçebilmekte. İstatistikleri ortadan bir boşlukla ayırdım, zira diğerlerinde Rondo'nun gardlığı ile Shaq'ın pivotluğu sayılara biraz fazla yansıyor.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Yol Bisikleti 2010: Alberto, Lance, Andy ve diğerleri...

Yol bisikletinde 2010 sezonunun bir değerlendirmesini yapmak için önce Büyük Turlar’a, sonra uluslararası yarışlara, bilahare ülkemize, en son da perde arkasına bir bakmak gerekecek:

FRANSA TURU
 
Yılın en büyük olayı, elbette Fransa Turu’ydu. Rotterdam’dan başlayan yarış, daha üçüncü gün karıştı. Yeni asfaltlanmış kaplamanın yağmurda kayganlaşması sonucu, yokuş inen yarışçıların çoğu kendilerini yerde buldu. Schleck kardeşlerin de aralarına olduğu birçok sporcu geride kaldı. Sonrasında Saxo Bank’tan Fabian Cancellara’nın örgütlemesiyle peloton etabı sprinte katılmadan toplu halde geçti ve bize hep unuttuğumuz bir şeyi hatırlattı. Sporun ilk öğesi sporcudur.
 
İlk hafta iki etabı sprintle kazanan yaşlı kurt Alessandro Petacchi, Cavendish’i de kamçıladı ve genç Britanyalı beş etap kazandı ama Yeşil Mayo’yu Petacchi’den alamadı. Cav, üç senedir katıldığı TdF’da toplam 15 etap kazanmış durumda. Daha 25 yaşındaki sprinterin kariyerini kaç Fransa Turu zaferiyle bitireceğini hayal bile etmek zor.