30 Haziran 2013 Pazar

TDF100..Korsika Notları











Diğer Korsika yazıları için:

Dözyem Jur (1) - Korsika Notlarına Devam
Dözyem Jur (2) - Öğleden Sonra
Korsika Notları - 3. Bölüm: Ajaccio - Calvi (THE END)

-ve- 

Bayandan 2013 TdF ve Korsika Anıları     by Deniz Günsal




Kasım ayında Fransa Turu tarihleri belli olunca, Günsal mafyası harekete geçti. Sessiz ve derinden bir operasyonla Korsika’ya uçak bileti ve otel seçeneklerini taramaya başladık. Her ailenin bu işlerde belli bir görev bölümü vardır. Deniz Hanım kalınacak otel ve restoranları seçer, ben ise “yaratıcılık gerektirmeyen” bir iş olan uçuşları ve fiyatlarını karşılaştırırım. Daha sonrasında da sayın eşim sevk, idare ve kontroldan sorumludur. Kulunuz da onun talimatları uyarınca icracı bakan olarak gerekli yazışmaları ve rezervasyonları yapar. Kasım sonunda uçak ve oteli ayarlamıştık. Planımız üs olarak Ajaccio’yu seçmek ve kiralık arabayla sağa sola zıplayarak Korsika’daki 3 etabı da seyretmekti. 

Marsilya aktarmalı bir uçuşla Ajaccio’ya Cuma akşam vardık. Şirin bir Citroen DS3 kiraladıktan sonra otelimizi “şak!” diye bulup yattık. Dün sabah da erkenden yola çıktık. Porto-Vecchio’ya yol sadece 120 km olmasına karşın 2.5 saatten önce gidemeyeceğimizi biliyorduk. Yine de yolun bu kadar virajlı olmasına hayret ettim. Tüm yol boyunca arabayı 5. vitese attığım pek olmadı. Korsika’nın milli hayvanının eşek olması boşuna değil. At düz yol ister ve görebildiğimiz kadarıyla Korsika’da böyle bir yer yok. 


Bariyer dışında kalan ezik yazar FdJ otobüsüne sulanırken


Gerçek Türkler gibi, planladığımız saatten 30 dakika sonra yola çıktık ve 9:30 gibi Porto-Vecchio’ya vardık. Yıllardır Eurosport’ta yorum yapıyor olmama acıyan Bağış Erten’in tensipleri, Caner ve Berkem Beyler’in gazı ve Başak Hanım’ın yardımlarıyla Fransa Turu’na akredite olmuştuk. Yani Tour’u salak bir turist gibi bariyerlerin dışından değil, gerçek bir “insider” olarak seyredecektim. Hayalimde Sagan’ın yanına gidip “N’aber lan Peter, ben seni 16 yaşından beri tanırım!” demek vardı. Acar muhabir Deniz Hanım da Jens Voigt’ı bir köşede sıkıştırmayı planlıyordu, röportaj yapacakmış… 




Eurosport’tan gelen bilgilerde akreditasyon kartlarımızı TDF için ayrılan büyük yolcu gemisinden almamız söylenmişti. Porto-Vecchio’daki limana vardığımızda ortalardaki en büyük tekne 20 mt’ydi. Son akreditasyonların Cuma akşam dağıtıldığını ve feribotun Bastia’ya gittiğini öğrendik. Tour Village kapısındaki onbin kişiden sıyrılıp kapıdaki yengeye derdimizi bir kez daha anlattık (Yalan!!! Bu gibi durumlarda ben moral bozukluğuyla kabuğuma çekilir ve kederimi yaşarım. Bayan Günsal ise bir kaplan gibi sonuna kadar savaşır). Deniz, elimizdeki mailleri kadının gözüne soktukça cesaretim yerine geldi ve derdimizi tekrar anlattık. Abla akreditasyon kartlarımızın Tour’un basın merkezinde olduğunu söyledi. Sorun şu ki basın merkezi feribottaymış, feribot da Bastia’da. Bir an delirip arabayı Bastia’ya sürmeyi düşünmedim değil. Ama GPS dört saat yol gösteriyordu. Ajaccio’ya dönüş de 2.5 saat... Çaresiz, bariyer dışındaki eziklerin arasında yerimizi aldık… 


Village Tour bize haram!


Moral bozukluğum takım otobüsleri ve sporcuları gördükçe yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kendilerine ayrılan parc-fermé’ye geldikçe resimlerini çekip efkar cigaralarımı içiyordum ki, Lotto-Belisolcüler, başlarında Greipel olmak üzere yanıma kadar geldiler. Resimlerini çektim elbette ama makinenin bağlantı kablosunu almadığımdan laptopa aktaramıyorum. Gördüğünüz tüm resimler Deniz’in kamerasından


  
Deniz bile J-F. Pescheux'yü yakışıklı gösteremedi

Takım otobüslerinin gelişleri resmen her bisiklet takımının kişiliğini ortaya koyuyordu. Belkin daha biz gelmeden yerini almıştı. BMC ve RSLT ukala takımlar olarak parka bile girmemiş, dışarıdaydılar. Görmemişlik konusunda Türkler’le yarışan Katusha, oligark yakını olduğu belli sürüyle insanı otobüsün yanında ağırlıyordu. Dombili dombili Rus teyzeler ve göbekli adamlar kahkahalar atarak bisikletleri inceliyorlardı (bu arada, gençken kuğu gibi olan o Rus kadınları otuz beş yaşından sonra nereye kaybolurlar?). Sky Team pırıl pırıl Jaguarlar ile süzülerek geçerken, garibim Sojasun eski olduğu belli bir otobüsü ite kaka parka sokuyordu. 


Vittel'in TOMA'sı da ıslatıyor ama bir şirinlik var en azından

Yavaş yavaş ilerleyerek imza seremonisinin olduğu bölüme geçtim. Tanıdığım, yıllardır adlarını çığırdığım sporcuların teker teker gelip imzalarını atmasını seyrettim. Sanırım akreditasyon bozgununun etkisi burada geçmeye başladı. Valverde, Contador, Cavendish, no-röportaj Jens, Naber lan Sagan, hepsi geldiler. Büyük başlar arkadan gelir hesabı Team Sky en son geldi. Froome o iğrenç beyaz gözlüklerini değiştirmiş, artık yarışı kazanabilir. (Oakley TDF için yeni bir Radar çıkarmış, onlar vardı sanırım). 



Chris Froome imza atarken...
  
Fransız askeri hava akrobasi timi “Patrouille de France”ın gösterisini de izledikten sonra start tarafına koşturduk. Ama daha 9:30’da o bölge kalabalıklaşmıştı. Deniz’in bile itip öne geçebileceği bir yer yoktu. Biraz geriye çekildim. İçimde hala akredi-keder dalgası, kahramanlarımın 100. Fransa Turu’na, gayet sade bir startla başlamalarını uzaktan seyrettim. Birkaç saat sonra, organizasyona ettiğim küfürlerin Bastia’da yol-su-kaza ve sıkışan otobüs olarak geri döneceğini bilmiyordum. Mea Culpa! 





27 Haziran 2013 Perşembe

Fransa Turu 100...Hundred...Cent...Cento...Cien...Hunderd




Fransa Turu 2003'ü hatırlayanlar, o sene de "100. bağzı şeyler" kutlandığını anımsarlar. Lance Armstrong'un zar zor kazandığı, bugün ise kazananı olmayan yarış, "2003-1903=100" işlemi uyarınca Fransa Turu'nun yüzüncü yılını kutluyordu. Bu sene ise Tour de France 100. defa düzenlenişinin ekmeğini yiyor. Maksat pazarlama olsun, üç tişört fazla satılsın.

TdF100 parkuru ile ilgili sayın @alparsla ayrıca bir yazı yazdı. Ben işin daha eğlenceli yanına, katılanlara, favorilere, takımlara bakmak istiyorum. Elbette, parkura şöyle bir dokunmadan bunlardan bahsetmek zor ama Blog CEO'sunun ayağına fazla basmamaya çalışacağım.
 

Tour'un parkuru, Fransa'nın birlik ve beraberliğini vurgulamak istercesine, tamamen Fransa toprakları içinde çizildi. Komşuların sınırları bir metre bile ihlal edilmeyecek. "Le Grand Départ" denilen peşrev bölümü, önceki 99 parkur çizilirken uzak durulan, görmezden gelinen son Fransız ili Korsika'da düzenleniyor. Yarışın ilk üç etabını "anavatanından biraz gıcık kapan" bu Akdeniz adasında  düzenlemek, gecikmiş bir gönül alma işlevi olarak görülmeli. Bunun yanında, oldukça yabani bilinen Korsikalılar'ın, globalleşen dünya düzenine ayak uydurmak istemeleri de rol oynuyor. Fransız üniter yapısının ciddi yapıştırıcılarından biri olarak gösterilen Tour de France, küskün vilayetini kucaklarken, bağzı terbiyesizlerin  "Neyse, bu sene de uğrayacak yabancı toprak bulduk Mösyö!" geyiğine gireceklerinden eminim. Konumuz politika ve Avrupa tarihi olmadığından Korsika'nın geçmişine, Fransa ile olan ilişkisine girmeyeceğim. İlgilenen, enteresan detaylar bulabilir (mesela N.Buonaparte kimdir ve şehirlerin isimleri neden hep İtalyanca?).

Yarış hep alışıldığı üzere prologla değil, normal etapla başlayacak. Demek oluyor ki, ilk Sarı Mayo bir sprintere gidecek. Cavendish, Sagan, Greipel ve Kittel bu şeref için her şeyi yapacaklardır. Porto Vecchio'dan start aldıktan sonra, önce güneye Bonifacio'ya gidilecek, sonra dönüp kuzeye, Bastia'ya deniz kıyısından gidilecek. Finişte kan çıkması sürpriz olmaz. İkinci gün Bastia'dan Ajaccio'ya ciddi yokuşlu bir parkur, ertesi gün de Ajaccio'dan Calvi'ye sürekli iniş çıkışlı, kaçış grubuna imkan tanıyan bir etapla Korsika defteri kapanıyor. Eğer ilk etabı Peter Sagan kazanırsa, Cannondale takımı  Sarı Mayo'yu Nice'e kadar korumak için çok uğraşacaktır. Ama diğer sprinterler 2. ve 3. Etap'tan ancak mor renkte çıkabilirler.






Nice'deki takım saate karşıdan sonra Pireneler'e giderken Marsilya, Aix-en-Provence, Montpellier ve Albi gibi klasik Tour kentlerinden geçilecek. Bu sene ASO ağırlığı yarışın sonlarındaki Mont Ventoux ve Alpler'e verdiğinden, Pireneler'in o meşhur yokuşları pek yok. Düşük profilli 2 etapla geçip (ilk zirve finişi 6 Temmuz'da Ax 3 Domaines'de), Loire bölgesine yollanacaklar.  İlk haftanın sonunda bazı favoriler yarıştan kopmuş olabilir. Fransa'nın en turistik yerlerinden Saint Malo ve Mont Saint-Michel'de (ITT) devam ettikten sonra Tour ülkeyi çapraz geçerek Lyon'a kadar inecek. Bu etaplarda Yeşil Mayo mücadelesi öne çıkacak. Fransa'nın ulusal bayramı 14 Temmuz Pazar günü ise muhteşem Mont Ventoux çıkılacak. 242.5 km'lik bir dev etap. "Ay valla ben Fransa Turu'nu çok severim!" falan diyen birini o gün plajda kıçı devirmiş yatarken görürseniz direk suratına tükürün. Bu etap kaçmaz, kaçmamalı...



 Mont Ventoux'da bir hayalet

Son hafta ise yokuştan başımız dönecek. 17 Temmuz'da ikinci ITT'den sonra "2 x L'Alpe d'Huez" var. "L'Alpe" tarihte ilk defa 2 kez üst üste çıkılacak. Bunun ne demek olduğunu anlatabilmek için aklıma hep müstehcen metaforlar geliyor. Karımın yazıyı okuması ihtimalini düşünerek şöyle diyeyim: Roger Waters'ın The Wall konserini seyredip delirmişsin. Konser sonunda tam kapıdan çıkarken Waters bu kez Gilmour ve Mason'ı da yanına alıp tekrar sahneye çıkıyor, inceden Dark Side of The Moon'a giriyorlar ve konser 2 saat daha sürüyor. Oldu mu?

 Dutch Corner - L'Alpe d'Huez


19 Temmuz'da ise sevgilim Col de la Madeleine, Glandon, Epine ve Croix-Fry'i de içeren harika bir yokuş etabı daha var. Ama yarış hala bitmemiş olacak. Son Cumartesi Annecy-Semnoz'daki HC yokuşun tepesinde bitireceğiz 100. Tour de France'ı. Oh mon Dieu!!

Genel Klasman - SARI MAYO

2006'dan beri son şampiyonun katılmadığı bir Fransa Turu seyretmemiştik (Armstrong'u şampiyon sayarsanız). Bradley Wiggins, İtalya bozgunu sonrası, bir tokat da takımdan yiyince, "işkilli" bir diz sakatlığıyla Tour'dan çekildi ve Chris Froome yarışın en büyük favorisi haline geldi. Aslında bu ilginç çünkü Froome daha herhangi bir Büyük Tur kazanmış değil. Bu anlamda, büyük tecrübesi ve geçmiş başarılarıyla (ikisi elinden alınmış 7 Büyük Tur zaferi) Alberto Contador'u ilk ağızda saymamız gerekiyordu. Fakat El Pistolero, cezadan bir hışımla dönüp kazandığı Vuelta 2012'den bu yana sanki durulmuş gibi. Umman Turu'nda Froome'a geçildi, keza Tirreno-Adriatico ve Dauphiné'de de beyaz Kenyalı'nın arkasında kaldı. Froome'u baş favori yazmamın nedeni bu. Üstelik geçen sene Wiggo olmasa Tour'u kazanmıştı bile. 2013'ü mükemmel geçirdi. Umman Turu, Crit. Int'l., TdRomandie ve Dauphiné'yi kazandı,  Tirreno'da ikinci oldu. Sezon başından beri formda. 


Froome ve Contador saldırgan, gösterişli bir taktik anlayışa sahipler. geçen sene sıkıntıdan patladığımız mıymıy Wiggo 'nun tam tersi. Dağlarda ikili arasında çok sıkı kapışmalar göreceğimizi düşünüyorum. Contador'un, geri düştüğü Vuelta'yı geri kazanışını ve Froome'un hem TdF12'de, hem de son Dauphiné'deki agresif taktiklerini hatırladığımda içim kıpır kıpır ediyor. Alberto'nun dağlarda Froome'dan geri kalmayacağını düşünmekle beraber (zaman bonusları yine yok), saate karşı etaplarda zorlanmasını bekliyorum. Eğer Mont Saint Michel ITT'de yakın bir zaman yaparsa Froome'un moralini bozabilir. Froome'un üstündeki büyük beklenti onun en büyük problemi. Wiggins'in bile olacağı bir takımda liderlik için ısrar etmesi onun üstünde büyük bir baskı yarattı. Stres adamı kanser bile yapar deniyor. O kadarını bilmem ama Fransa Turu'nu kaybettirebilir.

Contador'la Froome iki farklı neslin sporcuları. Alberto geleneksel İspanyol sisteminde, fena halde kirli bir bisiklet atmosferinde büyüdü, serpildi. Sonunda ucundan kıyısından o da dopinge bulaştı. Ama suçsuzluğunu savunmaktan hiç vazgeçmedi. Mental olarak çok güçlü. Akıl oyunlarının büyük ustası Deccal Armstrong'u (!) bile çırak çıkartıp Fransa Turu'nu kazanmayı bildi. Ama 2011 TdF'dan bu yana, şampiyon olduğu Vuelta dahil, biraz "vulnerable" gözüküyor (nasıl derler... "kolay incinir"). Yokuşlarda o eski öldürücü hızlanışını ve TT'de en iyilerle bile başa çıkan performansını pek görmüyoruz. Buna rağmen Contador hala neşeli, konuşkan ve olduğu gibi. Bana sempatik geliyor (sen Lance'i bile silemedin daha romantik salak!!). Sessiz ve derinden hazırlandı, en büyük favori olmamasının rahatlığı da var. Silahşör her an çekip vurabilir. 

Bu sahnelere hazır mıyız?
Chris Froome ise Güney Afrika'da büyümüş beyaz bir Kenyalı'yken İngiliz vatandaşlığını seçmiş. 2008'de Barloworld ile TdF koşarken, sonradan Rod Ellingworth'ün dikkatini çekip bir sene sonra da Britanya'nın medar-ı iftiharı Team Sky'a geçti. Team Sky, yapısı itibarıyla çok kurumsal, sporcularına kesin performans kriterleri koyup onu uygulayan, bazı gazetecilerin deyimiyle, robot gibi çalıştırıp robot gibi yarıştıran bir takım. Özel hayatında son derece nazik ve esprili olduğu söylenen Froome, nedense kameralar karşısında pek itici (o iğrenç beyaz gözlükleri de gıcık bir hava veriyor oğlana). Buna karşın, Team Sky'ın yeni ve -bisiklet dünyası için- devrimci antrenman metodları ile pelotonda gitgide azalan doping sayesinde, Sky etap yarışlarında müthiş başarılı bir performans sergilemeye başladı. Wiggins, Froome ve Porte bu bayrağı taşıyanlar (Team Sky'ın hala bir Klasik yarış kazanmamış olması da ilginç değil mi?). Bu seneki Tour, Team Sky açısından belki geçen seneden daha zor geçecek. Parkur dengeli ama daha cilveli, tek bir kötü günde yarışın elden gidebileceği tuzaklarla dolu. Geçen seneki takımın en tecrübeli iki ismi B.Eisel ve M.Rogers yoklar; hatta Rogers karşı kampa geçerek Contador'un yol kaptanı oldu (Dauphiné'de Contador Rogers'a nasıl yardım ediyordu hatırlayın). Diğer yokuş domestikleri R.Kreuziger, Jesus Hernandez ve Nicholas Roche. Contador'un takımı gerçekten çok iyi. Hatta bana Sky'dan bile iyi gözüküyor. Sky'ın kadrosu rouleur dolu. "Düzde ve yokuş başlarında sıkı tempo yapalım, gerisini Porte+Froome halleder abisi!" havası var. Mücadele daha ikinci gün başlayacak, Pireneler'de de ilk işaretleri görmeye başlarız. Benim sadist tarafım, Ax 3 Domaines'de Froome'un biraz geri kalmasını, sonra da ilk ITT'de bu farkı kapatmasını istiyor. Aksi taktirde ikinci hafta Sagan & Cav  sprintlerini beklerken uyuyakalabiliriz.
Genel Klasman için diğer adaylar arasında 2011 şampiyonu Cadel Evans'ı da saymalıyız. BMC bu sene TdF'a iki liderle geliyor. Genç Tejay VanGarderen da lider. 2 başlı bir takımın başarılı olduğu son Tour sanırım 2009 Lance vs. Alberto. Ondan önce ise 1986'daki Lemond-Hinault çekişmesine kadar gitmek gerek. BMC, 2009 Astana kadar iyi bir takım değil. Yarışı domine etmek için çok değişken var. Evans'ın her tür çakallığı yapmasına karşın Giro'da ancak üçüncü olması ve aradan geçen bir ayda da ne kadar dinlenebildiği ona dair umutlarımı azaltıyor. Takımın asıl liderinin Tejay olduğu yarış ilerledikçe ortaya çıkacak gibi geliyor. Genç Amerikalı geçen sene beşinci olmuştu, bu sene de Kaliforniya Turu'nu kazandı. Amerika'nın temiz kuşağının parlayan ilk yıldızı o olacak. 
Tejay bu sene Evans'ın domestiği olmayacak

Bir diğer ikili de A.Valverde ve N.Quintana. Movistar’ın bu iki yeteneğinden birinin Sarı Mayo’yu kazanması uzak bir olasılık. Zaten Quintana'nın baş domestik olacağı vurgulanıyor ama ben Valverde'nin çok gerisine düşmeyeceğini, böylece de şansını sürdüreceğini düşünüyorum. Kolombiyalı 2 sezondur yokuşlarda kasırga gibi esiyor, geçen sene Vuelta'yı 36. bitirdi, bu sene yokuşlarıyla bilinen Pais Vasco'yu (Bask Turu) kazandı. Alejandro Valverde ise 3 kez Vuelta’yı kazanmış çok tecrübeli bir isim. Onların problemi zamana karşı perormanslarıydı ama bahar aylarında ciddi rüzgar tüneli testleri yaptılar. Yine de Froome kadar iyi olamayacaklardır. Paris’e Valverde ilk üçte, Quintana da Beyaz Mayo ile gelmeyi başarırlarsa çok mutlu olurlar. 
Quintana & Valverde...Ciddi olalım beyler!!
Son Frenk şampiyon Bernard Hinault’dan kavuğu alacak bir Fransız tam 28 yıldır ortaya çıkmadı. Garibim L'Equipe her sene birini önümüze koyar ama balon çıkar. Ancak geçen yıllarda Fransızların modern antrenman tekniklerine daha fazla önem vermesi ve pelotonun göreli olarak temizlenmesi umutları artırıyor. Tamamen Fransa topraklarında geçecek bu Tour'u kazanacak yerel bir sporcu varsa bu ya Thibaut Pinot (FdJ) yada Pierre Rolland (Europcar) olacak. Pinot geçen sene güzel bir etap kazanmış ve yarışı 10. bitirmişti. Pierre Rolland'ı da 2011’deki süper fırsatçı L’Alpe d’Huez zaferiyle hatırlıyoruz. Ama daha önemlisi geçen sene TdF'ı sekizinci bitirdi. İkisinden birinin Champs Elysées’deki şampiyonluğu için bahis oynamayı önermem ama siz bilirsiniz.
Rolland ve Voeckler, TdF 2011

Diğer anılması gerekenler arasında en başta Joaquim Rodriguez (Katusha) geliyor. Kendisinin hiçbir zaman Büyük Tur kazanamayacağına dair delice bir laf üfürmüştüm zamanında. Purito hem Giro'12, hem de Vuelta'12'de yüreğime indirecekti az kaldı. geçen seneki 100 km'ye yakın TT etapları bu sene kısaldı, Rodriguez de Movistarcılar gibi rüzgar tünellerinde zaman geçirdi. Bunlar onun avantajı lakin bu disiplinde bir Contador yada Froome değil. Etap kazanması çok muhtemel gözüküyor ama GK'da podyumun son basamağı için ümitvar olacaktır. Valverde ile beraber onun da işi zor. Diğer yanda Jürgen vanden Broeck, Stelvio'nun yıldızı Thomas de Gendt, bayrağı Gesink'ten devralan Rabo/Blanco/Belkin'in lideri Bauke Mollema da var. Ama onlara sıra gelmesi için öncelikle Froome ve Contador’un denklemden çıkmaları gerek. Hoş Froome’un başına bir talihsizlik gelirse, ilk akla gelecek isim Richie Porte olmalı. Porte gelecek sene Giro’ya lider gideceği sözü verildiği için bu sene Froome’un domestiği olarak çalışmaya ses çıkarmıyor, yoksa Paris-Nice'de neler yapabildiğini gördük. Porte'nin "mirror image"ı Jakob Fuglsang için de çok önemli bir yarış olacak. RSLT'deki iki zayıf yıldan sonra Astana'ya geçip lider olarak Fransa'ya gelmesi büyük başarı. Ama Kazaklar Fuglsang'a tek bir mermi verdiler çünkü TdF2014'de Astana'nın lideri Vincenzo Nibali olacak. 

Ben küçükken, bir FB-GS maçı öncesi, eski futbolcu ve o dönemin spor yazarı Birol Pekel "Bu maçı FB kaybederse, yazdığım bu kağıdı yerim" diye bir tahmin kaleme almıştı. Hasta GSlı olarak Pekel'e acaip sinirlenmiştim ve o maçı GS'ın kazanmasını her zamankinden çok istemiştim. Ve fakat bizimkiler o gün yenemedi, Pekel de mide fesatından yırttı (yenildik mi hatırlamıyorum). Yazarın o günkü kendine güveni ve cüreti bu yaşımda bile beni hala etkiler. Her TdF öncesi yazıda uzun uzun bahsettiğim, canımız, bir tanemiz Andy Schleck'den bu ana kadar söz açmadığımı farketmişsinizdir. Andy Boy, geçen sene Dauphiné'de çanağı kırdıktan bu yana toparlanmaya çalışıyor. Kendisi uzun süre ağrılarının geçmediğini söylerken, RadioShack yönetimi de Andy'nin disiplinsiz, handiyse tembel olduğunu ima ederek, kazandığı parayı hak eder bir motivasyonla çalışmadığından şikayet etmekteydi. Schleck, en son Tour de Suisse'de biraz hareketlenir gibi oldu ve GK'da 40. sırada yer aldı. Daha önce Kaliforniya Turu'nu da 25. bitirmişti. Form tutmakta olduğu şüphe götürmez. Üstelik muhteşem bir doğal yeteneği de var. RSLT Andy'i lider olarak Tour'a getirerek hala ona inandıklarını gösterdi. Abisi Frank'in de yokluğunda üç koca haftayı nasıl geçirecek bilmiyorum. İlk 20 iyi derece olur, ilk 10 ise gelecek sene ile ilgili hayaller kurmamızı sağlar. Ben ikisinin ortasını hedef alarak ve Birol Pekel'e özenerek diyorum ki: Andy Schleck bu sene, Fransa Turu Genel Klasmanı'nda ilk 15 sporcu arasında yer alırsa, bu yazıyı print edip, beyaz şarap ve kaşar peyniri eşliğinde yiyeceğim. Andy'nin Türk biraderi  Ozan da karşımda bana -kağıt hariç- eşlik edecek. Böylesi "Fanteezi Lig"den daha heyecanlı... 

Peter, elleri görelim ltf.!!

Puan Klasmanı (Yeşil Mayo)
Sprint mayosu olarak da bildiğimiz Yeşil Mayo, en iyi ve süreklilik gösteren sprinterin kazandığı bir ödül. Bu kategorinin iki baba adayı var. Mark Cavendish (OPQS) ve Peter Sagan (Cannondale).  Cavendish her üç Büyük Tur’da da puan mayosunu kazanan, Fransa Turu’nda 23 kez etap zaferi elde etmiş, tarihin belki de en büyük sprinteri. Tek sıkıntısı yokuşları Sagan kadar iyi çıkamaması. Dolayısıyla da inişli çıkışlı etaplarda puan toplaması daha zor. Kazanacağı sprint etaplarına ve düz etaplardaki ara sprint kapılarına güveniyor. Sagan ise 90’lar neslinin en heyecan verici genç bisikletçisi. Hem bir sprinter hem de klasikçi. Daha çok genç olmasına karşın dünyanın en iyi 10 bisikletçisi arasında gösterilebilir. Daha da güçlenip tecrübelendikçe neler yapabileceğinin sınırlarını göremiyoruz. 


Cav'ın her zamanki hali
 
Bu ikisinin dışında geçen sene 3 etap kazanan Andre Greipel (OPQS) ve Argos-Shimano'dan da Marcel Kittel ve John Degenkolb'ü sayalım. Hemen her takımda bir sprinter var ama olay bu beş sporcunun arasında geçecek gibi. Kittel ve Degenkolb'ün beraber gelmeleri ilginç. Marcel saf bir sprinter ve geçen seneki ilk turunda barsaklarıyla uğraşmaktan yarışmaya fırsat bulamamıştı. Degenkolb, Sagan kadar olmasa da yokuş çıkabilen bir sprinter. İkilinin görev dağılımı da bu şekilde olacak. Bağzı etaplarda Sagan-Degenkolb, diğerlerinde de de Cav-Sagan-Kittel-Greipel kapışmasını izleyeceğiz. Özellikle ilk etap müthiş önemli çünkü o sprinti kazanan Sarı Mayo'yu da giyecek. 

Marcel Kittel ve arkasında Andre Greipel

En İyi Genç Klasmanı (Beyaz Mayo): 
1 Ocak 1988 ve daha sonra doğmuş en iyi GK sporcularının klasmanı. Bu sene de çok iyi turfandalar geliyor Korsika'ya. Geçen senenin kazananı Tejay VanGarderen, Nairo Quintana, Andrew Talansky (Garmin Sharp), Thibaut Pinot ve Michal Kwiatkowski (OPQS) arasında gidip geleceğiz. Normalen Tejay'in kazanması gerek ama ben hepsine sevgiyle bakacağım. 90'lar kuşağına Taksim'den sonra Fransa'da da hayran olmaya hazırım.

Thibaut Pinot & Marc Madiot (TdF 2012)

Yokuş Klasmanı (Puanlı Mayo)
Diğerleri kadar prestijli olmasa da, Fransa Turu yokuş klasmanını kazanmak bir sporcunun kariyerini belirler. Eski dopé Richard Virenque tüm TdF planlarını bu klasman için yapardı ve toplamda 7 kez Puanlı Mayo’yu kazanmıştı. Tahmin yapılması en zor kategori olduğundan, Paris’te mayonun bir Fransız tarafından giyilme olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek bitireyim. Baş şüpheliler Thomas Voeckler, John Gadret, Igor Anton (etap kazanırsa uğraşmaz bile) ve Rein Taaramae. P.Rolland ve T.Pinot da GK'da geriye düşerlerse bu amaca yönelebilirler.
Yengeç burcuyla iyi anlaşırım. Fransa Turu da bir yengeç. Beni pozitif etkiliyor, kendimi ifade etmemi sağlıyor. Her sene Temmuz ayında yeni bir heyecan buluyorum, spora ve insana dair yeni şeyler öğreniyorum. Kendimce keşifler yapıp kararlar alıyorum, felsefik çıkarımlarda bulunuyorum. Cumartesi günü, Porto Vecchio'da Tour'un havasını sindire sindire içime çekeceğim ve beni yine, yeniden sağaltmasını bekleyeceğim. İlaç niyetine...

 100th Tour de France / 100ème Tour de France - Official Teaser

24 Haziran 2013 Pazartesi

Fransa Turu 2013 - Etap Kılavuzu

Bu sene Fransa Bisiklet Turu'nun 100'ncüsü koşulacak. Hem bu yüzden, hem de geçen senelerden edinilmiş tecrübelerle etaplar özene bezene hazırlanmış. Şahsen beğendim ve dengeli buldum. Bu kanaatimi önden belirteyim.

Bu yazıda börtü böcek [burada sarper abinin yazıya link koyulacak] olmayacak. Sadece rekabet bağlamında değerlendirdim ve spekülatif fikirlerimi yazdım. Fikirlerimi sallamayıp sadece rehber olarak da kullanabileceğiniz etap listesi aşağıda. 


Yeşilimsi satırlar sprint etapları, sarılar ise genel klasmanı belirleyecek nitelikte, yokuş bitişli ve/veya zamana karşı etapları. Diğer etapları Cancellara tarzı klasikçi (rouleur) adamların veya herhangi bir kaçış grubunun kazanacağını varsayabiliriz. Boş günleri özellikle listeye ekledim çünkü ertesi günün tatil olmasına göre etaba asılıp asılmama durumu değişebiliyor.

Hafta bazında değerlendirme:

3 haftalık yarışın ilk 9 gününden 5'i kaçışçıların kazanacağı türden. Hatta, bu dönemde sprinterlere uygun görünen 2 etap bile olası çapraz rüzgarlarla sürprizlere gebe. Daha önceki senelerde (ama geçen sene değil) ilk hafta sprint etapları ile uyukluyorduk. Bu sefer, her daim heyecanlı etaplarla başlanacak, her etapta Sarı Mayo değişecek, belki favorilerden biri daha yarışın başında geri düşecek.

İkinci hafta ise sprinterlerin olacak. 6 etabın 3'ü doğrudan onlara hitap ediyor. Tabii TDF'ın son dönem güzel icatlarından olan bol puanlı ara sprint kapıları devam ettiği için, aslında hemen her etapta belli bir sprint heyecanı olacak. Sprintin kralı Mark Cavendish ile Yeşil Mayo'yu gözüne kestirmiş sprinter/klasikçi Peter Sagan'ın rekabetini göreceğiz. İkisi de değişik tarz bisikletçiler. Sagan yokuş çıkabilen bir klasikçi. Aşağıda her etabı değerlendirirken onların durumuna da bakacağız. Kural şu olacak: Sprintle bitecek her etabı bir kaza olmadığı sürece Cavendish kazanır. Eğer öncesinde bir dağ yoksa ara sprintleri de alır. Pelotonun dağılacağı ara sprintler ve bitişleri ise Sagan alır. Tabii hayat sadece Sagan ve Cav arasında geçmiyor. Her takımın sprinteri var ve onlar da bu denklemi değiştirmeye çalışacak ama ben basitlik açısından olayı Cavendish ve Sagan üstüne kurdum. Bu satırları yazarken mücadelenin nasıl sonuçlanacağını henüz bilmiyorum, ben yazdıkça siz de okudukça göreceğiz.

Üçüncü hafta ise olması gerektiği gibi Genel Klasman favorilerinin (GKcılar); "It ain't over till the fat lady sings". Elbette ikinci haftayı bitiren Mont Vonteux zirvesi ile, son etaplara genel klasman şekillenmiş olarak girilecek. Kalan 6 günün 3'ü GKcıları ilgilendiriyor, yani Ventoux'da geride kalanlar için de fırsat çok. Sadece Paris'teki son gün gelenek olduğu üzere sprinterlerin. Şimdi geçelim tek tek etaplara.


Etap 1

Fransa bisiklet turu Napolyon'un memleketi Korsika'dan başlıyor. Birinci etap görüldüğü üzere dümdüz, ancak yolların önemli bir kısmı deniz kenarında olduğundan çapraz rüzgarlar pelotonun bölünmesi tehlikesini yaratabilir. Favoriler tetikte olacak.

Pelotonu normalde Sarı Mayo'nun takımı çeker. Ancak ilk etap prolog olmayınca, ortada sarı mayolu biri yokken kim çekecek? İki ihtimal var: Ya ara sprint kapısındaki puanları ve etap zaferini isteyen sprint takımları ya da çapraz rüzgarda gol yememek ve/veya pelotona boy göstermek isteyen bir favori takımları çeşitli aralar pelotonu çekebilir.Kendilerini göstermek isteyen küçük ve/veya yerel takımlar ile Kat 4 tırmanışı alarak Punalı Mayo'yu almak isteyen takımlar ise kaçış grubuna girmeye çalışacaklardır

Bu etabı Cavendish alır. Sarı Mayo giymek istediğine dair demecini şimdiden verdi zaten. Sagan da istiyor  ama onun seçenekleri biraz daha fazla. Cav için tek şans ilk etap.


Etap 2

İkinci etap da Korsika'da devam ediyor. Yarı sprinti Cavendish zaten takımı sarı mayonun şerefini korumak için önlerde olacağından alır. Tepelerden sonra oluşacak kaçış grubu eğer 12 km kala çıkılacak 3. kategori tırmanıştan önce yakalanırsa klasikçi alır, yoksa kaçışçı alır.

Yeşil mayo durumu: Cavendish 1.5 Sagan 0.5


Etap 3

Bu etapta Sagan baştan fırlar ve 28.5ncu km'deki ara sprinti alır. Bitişe 13 km kala çıkılacak 2. kategori tırmanış yine kaçak/klasikçi galibini belirler. İşi bilenler bu etapta çapraz rüzgar ve dolayısıyla peloton bölünmesi tehlikesi olduğunu söylerler, o açıdan favori takımları da işi sıkı tutabilir. Öyle olursa etap sprintere gidebilir. Motoru biraz geç ısınan birkaç GKcı 2. ve 3. etap sonunda hayal kırıklığı yaşamış olabilir.

Cavendish 2.0 Sagan 1.5


Etap 4

25 km'lik takım zamana karşı etabıdır. Takımların boyunu posunu göreceğiz.


Etap 5

Oldukça uzun bir kaçışçı etabı. Tabii sprint takımları "yeter ulan" diye kızıp iyi tempo yaparak bu etabı da alabilirler. Ben Cavendish ile Sagan'a biraz puan verip küsüratlardan kurtulayım en iyisi.

Cavendish 3 Sagan 3


Etap 6

Sprint etabı. Cavendish 4 Sagan 3


Etap 7

Ertesi günkü etap zirvede biteceğinden bugün favoriler asılmaz, kaçışçılar kesin favori. Sagan ara sprinti alır. Hatta kaçış grubundan biri de etabı alabilir, kazanamasa bile değerli sprint puanlarını toplar.

Cavendish 4 Sagan 4



Etap 8

Günlerden Cumartesi ve uzunca düz gittikten sonra iki yorucu tırmanış. Cavendish ara sprinti alır. Sagan aktif dinlenir. Favoriler birbirlerinden ayrılmasalar da, etap erkeklerle çocukları birbirinden ayıracak nitelikte olduğundan klasman ilk defa mantıklı şekilde oluşur. Diğer yandan, illa kaçışlardan dolayı öne çıkmış biri kahramanlık göstererek favoriler grubuna tutunur, öyledir bu iş. Hatta Sarı Mayo kendisinde bile kalabilir. Sonraki etaplarda düşecektir elbette. Dramayı arttırır, Eurosport'daki dostlara anlatacak bir şeyler çıkar.

Cavendish 5 Sagan 4


Etap 9
İlk dinlenme günü öncesi yorucu bir etap. Favoriler dikkat kesilirler ama amaçları kazanmak değildir. Youş Klasmanı için çabalayanlar için ortada çok puan olduğundan onların büyük bir kaçış grubu oluşturmasını bekleyebiliriz. Son tırmanıştan sonra 30 km iniş olduğundan herkes birleşip sprint finişine bile dönüşebilir. Sagan ara sprinti alır. Belki iyi iniş ile herşeyi alır. Abarttım sanırım...

Cavendish 5 Sagan 5


Etap 10
Dinlenme sonrası dümdüz etap. Ertesi gün bireysel zamana karşı olduğundan favoriler zorlamasa bile, kaçış için fazla düz bir etap. Cavendish.

Cavendish 6 Sagan 5


Etap 11
Bireysel zamana karşı. 33 km iyi bir mesafe. Froome öne geçer.



Etap 12

Sprint. Cavendish 7 Sagan 5



Etap 13

Sprint. Cavendish 8 Sagan 5



Etap 14
Ertesi gün zirve finişi var. Her türlü kaçışçı etabı, ara sprint ise çıkışlardan sonra olduğundan Sagan herşeyi alır.

Cavendish 8 Sagan 6


Etap 15

Pazar ve Mont Vonteoux. Nefis bir gün. Favoriler alabildiğine kozlarını paylaşırlar. Onlara saygımdan bugün için yeşil mayoculara puan vermiyorum.


Etap 16
Son tırmanıştan sonra 12 km tam klasikçi işi. Sagan kaçar ve herşeyi alır (babayı alır!! -Editör)

Cavendish 8 Sagan 7


Etap 17

Tırmanışlı ve teknik bir bireysel zamana karşı. Cadel Evans alır (yazar artık sanrılarla kıvranmaktadır -Editör)



Etap 18

Tam işin ve okulun asılacağı bir Perşembe günü. Ben patron olsam tatil ilan ederdim. Ertesi günün zirve finişi olmaması iyi bir tasarım bence. Ardarda zirve finişleri olursa favoriler o ardarda günlerin sonuncusunun zirvesini hedef kabul ediyorlar. Etabı Voeckler alır, kalpleri fetheder. Ara sprint Sagan'ın.

Cavendish 8 Sagan 7.5


Etap 19

Zor fakat ertesi gün daha da zor olduğundan favoriler bugün asılmaz (Hoş, 2 sene önce çılgın ataklar görmüştük. Belki yine öyle şeyler olur). Puantiyeciler ava çıkarlar. Kaçış kazanır.

Cavendish 8 Sagan 8


Etap 20

Genel klasman artık bugün belirlenecek. Parkur zorlu ama kısa. Puantiyeciler veda puanlarını toplarlar. Son çıkış şampiyonu belirler. Sagan ara sprinti alır.

Cavendish 7 Sagan 8.5



Etap 21

Bu etabın herşeyini Cavendish alır. Puanlar çok yakın olduğundan yeşil mayo mücadelesi heyecanlı olacaktır, zira Sagan da bir sprinter ve finişte etkin olacaktır.

4 Haziran 2013 Salı

Olimpiyatlar Neden Türkiye'ye Verilmeli

Bilindiği üzere, Muhterem Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Beyefendi'nin direktifleriyle Türkiye 2020 yaz olimpiyatlarına güçlü bir şekilde aday olmuş bulunmaktadır.

Her ne kadar Türkiye'nin adaylık sürecinde bugüne kadar inşaat, çimento, beton, tuğla, otel, AVM gibi unsurlar ön plana çıkmışsa da, aslında halkımız spor ruhuyla da doludur ve olimpiyatlara hazır olduğunu ispat etmiştir. Bilinmektedir ki, madalya adayı sporcu yetiştirmek kadar, sporu tabana yaymak da mühimdir. Aşağıda olimpik sporların halkımız tarafından ne kadar sevildiği ve her yerde tatbik edildiğinin örneklerini göreceksiniz. Ve diyeceksiniz ki:

Ey Olimpiyat komitesi! Olimpiyatı verecek bundan ala memleketi nereden bulacaksın?

Su Sporları

Yaz olimpiyatlarının en mühim branşları su sporlarıdır. Havuzda su sporunu dedem de yapar, esas kabiliyet tazyikli su altında yapabilmektir.

Senkronize yüzme müsabakalarında kadınlarımız iddialıdır

Güreş

Dünyanın en eski sporlarından olan güreş müsabakaları taş kaldırımlarda dahi tertip edilip oynanmaktadır.

Künde tekniği


Atletizm

Polisimiz halkımızın daha hızlı koşması için her daim onları kovalayarak teşvik etmektedir. Yalnız koşu değil, her atletizm branşı için aynı teşvik edici tedbirler uygulanmaktadır.

Uzun atlama

Disk atma müsabakalarına hazırlık için tencereler kullanılmaktadır





Maraton için halk gerekirse köprüleri kapatmaktadır

Halter

Halter geleneksel olarak iddialı olduğumuz bir branştır.

Halkımız gerek silkme, gerekse koparma tekniğiyle yüksek ağırlıkların üstesinden gelebilmektedir.

Amerikan Futbolu

Antik zamandaki olimpiyatlarda atletler çıplak yarışırlardı. Dolayısıyla kask, cop, kalkan gibi ekipmanlar olimpik ruha uygun değildir. [Suat burası olmadı, çıkaralım. Tşk.]

"Offensive line"


Masa Tenisi

Halkımız, polisin de ekipman yardımlarıyla her koşulda masa tenisi sporunu yapabilmektedirler.

Masa tenisi komünü

 
Beyzbol
"Biberleyelim Co" repliğini duymuşsunuzdur. Biberlemek, aslında beyzbolun ısınma ritüellerinden birisidir. Resimdeki arkadaş bu işi fazla ciddiye almış gözüküyor.

Neyse ki beyzbol da olimpik sporluktan çıkarıldı


Olimpiyat Köyü

Gezi parkına yapılacak bir olimpiyat köyü hem çok iyi barınma imkanı sunarken, hem de habersiz baskınlarla sporcuları yukarıda bahsettiğimiz sporları yapmaya zorlayarak her daim dinç ve zinde olmalarını sağlayacaktır.

"O kitabı yavaşça bırak ve teslim ol (dırı diri düt)"

Seyirci

Türkiye'nin olimpik adaylığına en önemli eleştirilerden birisi, stadyumları dolduramama ihtimalidir. Taraftarlarımız, her ne kadar normalde birbirlerini sevmeseler de, gereğinde olimpiyat için güçlerini birleştirir, o tribünleri doldururlar.