28 Ekim 2013 Pazartesi

Chicago Bears 2013 İlk Yarı Raporu

Chicago Bears NFL sezonunun 8. haftasını dinlenerek, yani "bye" geçirdi. 8. hafta, 17 haftalık sezonun yaklaşık yarısına tekabül ettiği için bir ilk yarı raporunun zamanı gelmişti.

Haftanın maçsız geçmesi bendeniz için oturup sakin kafayla düşünmek açısından yardımcı oldu. Aynı zamanda Bears için de tam zamanıydı, zira takımın iki yıldızı QB Jay Cutler ve LB Lance Briggs sakatlık geçirerek Washington Redskins maçını tamamlayamadılar. Hiç sakatlık olmaması daha iyidir elbette, ama sakatlıklar NFL takımlarının kaderiyse, en azından 4-6 hafta arasındaki iyileşme sürelerinin ilk haftasının maç yapmadan geçmesi de tesellimiz oldu.
Anahtar sakatlar: Lance Briggs ve Jay Cutler

Sıcak sıcak bunları belirttikten sonra sezonun tamamına bakmaya başlayabiliriz. İlk 7 maç sonunda Bears galibiyet-mağlubiyet olarak 4-3 ile grubunda 3. durumda (zaten 4 takım var). Bears aslında ilk 3 maçı kazanarak iyi başlangıç yapsa da, sonrasında takım duraklamaya geçti. Bunda sakatlıklar kadar, ilk 3 maçtaki rakiplerin görece güçsüz olması da önemli bir etken. Bu aşamada ilk 7 maçtaki sonuçlara ve rakiplerin şu anki W-L durumlarına bakalım:

Cincinnati 24-21 (6-2) (Yendiğimiz tek iyi takım)
Minnesota 31-30 (1-6)
Pittsburgh 40-23 (2-5)
Detroit 32-40 (5-3)
New Orleans 18-26 (6-1)
New York Giants 27-21 (2-6)
Washington 41-45 (2-5)

Grupta 4. sıradaki Vikings kötü durumda. Ancak Green Bay Packers ile Detroit Lions fırtına gibi gidiyorlar ve NFC North'da 5-2 ve 5-3 ile ilk iki sıradalar. Bears ilk ciddi testinde Lions'a 32-40 yenildi, Green Bay ile bu hafta ilk defa oynayacak. Yazının sonuç cümlesini önceden söyleyelim: Playoff şansı bu sezon bir hayli zor gözüküyor. Ama bunun için ağlayacak değiliz, eldeki iyileri koruyup kötüleri düzelterek şans arayacağız.

Koç Değişikliği ve Hücum

Önce iyiye bakalım. Yukarıdaki skorlar bize kolej futbolu maçlarını hatırlatıyor. Bears gibi her zaman defansının iyi olmasıyla övünen bir takım için bu şaşırtıcı. 7 maç sonunda maç başına 30.4 sayı ile ikinci durumdayız. Ancak yenen 29.4 sayıyla da 29. durumdayız. Lafı uzatmayalım, çünkü o kısma kötüyü anlatırken geleceğiz.

Hücumda bu sezon çok değişiklik oldu, ama en önemli değişiklik yılların başkoçu Lovie Smith'in kovulması ve yerine sürpriz bir kararla Kanada Futbol Ligi şampiyonu Montreal Alouettes'in koçu Marc Trestman'ın gelmesi. Smith kolej seviyesinde eski bir LB ve safety, akabinde de defans tabanlı bir koç. Trestman ise kolej seviyesinde eski bir QB ve hücum tabanlı bir koç.
Matematikçi misin mübarek?

Trestman uzun süre kolej ve NFL seviyesinde koçluklar yaptıktan sonra 2007'de Montreal'a başkoç olarak transfer oldu. Bilmeyenler için Kanada futbolu CFL'i biraz anlatayım, zira NFL ile benzeşse de aralarında önemli farklılıklar var. Hücumda 10 yarda ilerlemek için sadece 3 down olsa da, saha daha geniş. Ayrıca oyun başlarken hücum hattı ile savunma hattı arasında 1 yard fark var ve QB dışında tüm arka oyuncuları snap öncesi hareket edebiliyorlar. Üstelik sadece yana değil, ileri geri de hareket edebiliyorlar. Tüm bu farklar CFL'i daha hücum tabanlı bir lig haline getiriyor. Üstelik sadece 3 down olduğu için koşu oyunu geri plana itiliyor ve pas ile büyük yarda almak daha önemli hale geliyor.

Dolayısıyla Trestman gibi hücum tabanlı bir koç CFL için normal kabul edilirken, oradan birden Bears'a gelmesi başta soru işaretleri ile karşılanmıştı. Bence şu ana kadar gerek duruşu, gerekse hücum takımın performansı ile Trestman başarılı gözüküyor.

Hücumun başarısında Trestman kadar başka değişiklikler de etken. Takımın yıllardır müzmin sorunu olan hücum hattı yeni transfer edilen tecrübeli LT Jermon Bushrod (böylece J'Marcus Webb'den de kurtulduk) ve draftla elde edilen, sürpriz bir şekilde paketten çıktığı gibi başarılı olan guard'lar Kyle Long ve Jordan Mills ile acayip güçlendi. Yeni hücum hattı şu ana kadar izin verdiği 11 sack ile ligde 2. sırada.
75 Kyle Long, 67 Jordan Mills

Hücum hattının güçlenmesi elbette QB Cutler'a da yaradı ve sakatlandığı maça kadar iyi maçlar çıkarttı. 91.7 QB rating ile mütevazi bir 12.lik'de duruyor gözükse de, Cutler esas gücünü 4. periyotlarda gösterdi. Aşağıda maçları tekrar son devre performansları açısından özetleyelim:

Cincinnati 24-21(Devre arasında 10-21)
Minnesota 31-30 (10 saniye kala 24-30 ve Cutler TD)
Pittsburgh 40-23 (3. çeyrek sonu 27-20)
Detroit 32-40 (3. çeyrek sonu 16-37)
New Orleans 18-26 (Devre arasında 7-20)
New York Giants 27-21
Washington 41-45 (Son çeyrek 17-14, ama bu sefer QB McCown)

Görüldüğü gibi hemen her maçın sonlarına doğru takımı hızla ilerletmiş Cutler. Bu açıdan çok stresli anlarda başrolde olmasına rağmen sadece 7 INT atması da başarı kabul edilebilir.

Washington maçında sakatlandıktan sonra yerine giren Josh McCown da yarım devre boyunca hiç eksikliğini hissettirmedi. Cutler'ın dönüşü için 4-6 maç arası öngörülüyor. McCown'un iyi performansı şimdilik camiayı nisbeten sakin tutuyor.

Uzun süredir, biraz da Mike Martz yüzünden sadece bloklama işlevi gören TE pozisyonu da Martellus Benneth'in gelmesiyle hücum olarak canlandı. Şu ana kadar da kritik 4 TD ve pas dağıtımına alternatif olmasıyla takıma katkı sağladı.
Bennett, Cincinnati maçında TD pasını yakalarken
WR Brandon Marshall zaten çok iyi, ama bu pozisyonda esas sürpriz Alshon Jeffery oldu. Geçen sezon draft edilen Jeffery bu sezon Marshall ile beraber WR pozisyonunu sırtlandığı gibi, hemen her maç yaptığı end-around koşularla da farklı bir boyuttan takıma katkı sağlıyor.

Nazar değmesin, RB Matt Forte de bu sezon daha aktif bir rol alıyor. Maç başına 79.1 yarda koşu ile ligde 9. sıradayken, toplam 795 all-purpose yards ile 7. sırada.

Kötü Defans

Brian Urlacher'ın ve Lovie Smith'in ayrılışlarıyla beraber defansta geriye gidileceği umulsa da, bu kadar büyük düşüşü de kimse beklememişti. İş o raddeye geldi ki, eskiden sık sık "bozuk hücumu ancak savunma düzeltir" denirken, artık "bozuk savunmayı ancak hücum düzeltir" noktasına gelindi.

En büyük hayal kırıklığı savunma hattında yaşanıyor. Bears sadece 9 sack ile ligde sonuncu sırada ve hat sadece 2.5 sack ile katkı yapabildi. Gerçi Henry Melton ile Nate Collins'in sakatlıkları da etken ama yıldız DE Julius Peppers sezona inanılmaz formsuz başladı ve formsuzluğu halen devam ediyor. 2012'de ilk turda draft edilen Shea McClellin de "sophomore slump" ile boğuşuyor. Diğer yandan Brian Urlacher McClellin'in LB pozisyonunda daha verimli olabileceğini söylüyor.
Peppers'ın bu pozisyonda görmek istiyoruz

Defansın arkası ve özellikle CB Charles Tillman sezona iyi başladı. Ancak Tillman'ın müzmin sakatlığı kendisini komple inaktif etmese de, doğru dürüst antrenman yapmasını ve maçlarda tam oynamasını engelliyor. Bu da iyi WR'lerin defansta verdiği zararı arttırıyor.

Linebacker pozisyonu zaten Urlacher'ın yokluğunda sarsılacaktı, ama önce D.J.Williams'ın sezon bitiren sakatlığı ve en son takımın en tecrübelisi Lance Briggs'in sakatlıkları ile iyice kötü duruma düştü. Netice itibariyle işler MLB pozisyonunda oynayacak draft'ın 2. turunda seçilen çaylak Jon Bostic'e kaldı. Brian Urlacher'ın da zamanında Barry Minter'ın sakatlanması ile şans bulduğunu hatırlıyor ve aynısını Bostic için de diliyoruz.
LB Jon Bostic

Bu sakatlıklar şanssızlık sayılmasın, çünkü her NFL takımı sakatlıklarla uğraşıyor ve yaşlanan Bears defansının da sakatlıklarla karşılaşması doğal. Sorun alternatiflerin iyi olmaması. Gelecek rakip Green Bay Packers ve sakatlıklar için transfer, takas yerine uygulanacak yöntem ise "Next Man Up"

23 Ekim 2013 Çarşamba

World Series Bu Gece Başlıyor!! Bastır Red Sox!!!




Bizim blogda beyzbol yazılarını @alparsla yazar. Ben uzak dururum çünkü izlemeye geç başladım, hala öğreniyorum. Beyzbol bizim memlekette oynanmaz. Seyreden on kişinin dokuzu da çok sıkıcı bir spor olduğunu söyler. Evet çok durağandır ama gerilim doludur. Heyecandan ekrana bakamadığım anlar nadir değildir. Her spor gibi, kuralları bilinip, biraz takip edince zevkine varmak mümkün. Bu konuda @alparsla'nın aha bu yazısını tavsiye ederim. Zaten bu sporla daha yakından ilgilenmeye başlamam da Savaş'ın yüzündendir. Blog Müdürü olarak kendisi, Amerika'da bir kült haline gelen "Acıların Takımı" Chicago Cubs taraftarıdır. 

Savaş'ın Cubs kaynaklı kederini paylaştıkça benim de beyzbola iyice kanım ısındı. Fakat gönlüm onun takımına düşmedi. Boston şehrinin gıdıkladığı elitist tarafımdan mı, yoksa Patriots taraftarlığımdan gelen bir sempatiyle mi bilmem, Boston Red Sox'a kaptırdım kalbimi. Nick Hornby gibi bir "bir anda, açıklanamaz ve karşı konulmaz şekilde" aşık olmadım, sevgim yavaş yavaş büyüdü. Bu yüzden, 80 küsur yıl sonra ilk kez şampiyon olduğumuz 2004 sezonunu hayal meyal hatırlıyorum. O sene ALCS'de (yani American League Championship Series, bir nevi yarı final serisi) azılı rakibimiz NY Yankees'i 3-0 gerideyken arka arkaya dört maçı alarak finale çıkışımızı duymuş, sevinmiştim. Ama itiraf edeyim önemini çok kavramamıştım. Sonradan o son dört maçı çok okudum, hikayesini seyrettim (4 Days in October). Bugünden baktığımızda, 2004 ALCS öyle önemlidir ki, finalde (yani World Series'de) St. Louis Cardinals'i 4-0 yenip "Dünya Şampiyonu" oluşumuz pek konuşulmaz bile. Halbuki takım 1918'den beri şampiyon olamıyordu ve tüm Boston (veya lakabınca "Red Sox Nation") bu zaferle delirmiş, günlerce kutlamıştı.


Bir walk-off HR sonrası, Dustin Pedroia Başgan (sakallı kel) genç tutucumuz Jarrod Saltalamacchia'yı kovalıyor
Özlenen ruh budur!!

Bizim Kırmızı Çoraplar 2007'de tekrar şampiyon oldu. Finalde Colorado Rockies'i süpürdük fakat 86 yıl sonra kazanılan ilk kupa kadar ses getirmedi elbette. Üstelik 4 yılda iki kez şampiyon olunca "milletçe" bir tarafımız kalktı, her sene şampiyon olacağız havasına girdik. Sonraki iki sezonda da playoff'a kalmayı başardık ama her defasında L.A. Angels'a elendik. Los Angeles'in profesyonel spor takımlarına olan nefretim, böylece Angels'ı da içine katmış oldu (sadece Wayne Gretzky'nin oynadığı dönem NHL takımı LA Kings'e biraz sempati duymuştum).

Boston Kalesi, MLB'nin en eski stadyumu, Fenway Park!! 
2011 sezonu fena geçmemişti. Eylül ayına 7 maç farkla lider girmiştik. Playoff neredeyse garantiydi. Ama anlaşılmaz bir çöküş ile 27 maçın 20'sini kaybederek playoff dışı kaldık. Son maçı kaybettiğimiz gecenin sabahında haberi web'den okurken yüreğim acıdı. Beyzbol sezonu 162 maç olduğundan yenilmek normal bir şeydir. Ama ne zaman maç skoruna insanın içi böyle cız ederse, o takımın taraftarı olmuş demektir. Demek ki azılı bir Red Sox taraftarına dönüşmem 3 yıllık bir olay. Sonradan, takımda bir başıbozukluk olduğu, menecer Terry Francona'nın ipleri elinden kaçırdığı yazıldı çizildi. En büyük skandal da maç günü soyunma odasında bira ve kızarmış piliç partileri yapan atıcılar hikayesiydi. Bu karışıklıklar sonucu, 86 yıllık bekleyişten sonra takımı iki kez şampiyon yapan "Imperatore" Francona takımdan ayrıdı. Ama sorun çözülmedi. 2012 sezonu, bir çok süperstar transferine karşın büyük bir başarısızlıkla geçti. Yeni menecer Bobby Valentine'in yüksek egosu ve abul sabuk yönetim biçimi oyuncuları demotive etti. Pitching tarafında da sakatlık ve formsuzluklardan dolayı takım dökülmeye başladı. Bu gibi durumlarda takım yönetimleri "yeniden yapılanma" kartını oynarlar bazen. Bizim genel müdür Ben Cherington süper bir takasla en pahalı üç topçuyu zenginler kulübü LA Dodgers'a kaskalladı ve toplam 250 milyon dolarlık bir maaş yükünden kurtuldu. Seneyi 69 galibiyetle grup sonuncusu bitirdik. 

Aslında bu sene "rebuilding" olacaktı. Yeni menecer olarak 3 sene takımın "pitching coach"u olan John Farrell seçildi. Atış uzmanlarının baş coach olması çok alışıldık bir şey değil MLB'de ama Farell Toronto'da menecerlik görevini başarıyla yürütmüştü. Yeni transferlere karar verilirken, oyuncuların "prima donna" olmamalarına, sporu sevmelerine dikkat edildi. Yani "karakterli" oyunculara yöneldik. İyi oyunculara güzel paralar verildi, verilmedi değil ama kontratlar kısa tutuldu. Böylece adamlar elimizde patlarsa onlardan kurtulmak daha kolay olacaktı. Tecrübeli tutucu David Ross, dış sahacı Jonny Gomes ve Shane Victorino, shortstop Stephen Drew ve kalçası sorunlu yıldız Mike Napoli takıma katıldılar. Bunlarla beraber atıcı tarafa da closer olarak Joel Hanrahan ve 37 yaşındaki Japon Koji Uehara transfer edildi (sezon açıldıktan sonra rotasyona Jake Peavy de katıldı). Takımın ağır abileri Dustin Pedroia ve iki şampiyonlukta da takımda yer alan "Big Papi" David Ortiz takımın direği olarak devam ettiler. 

Big Papi ALCS'de Grand Slam vuruşunu yapıyor (bkz. alt resim)
Torii Hunter kafasını yarıyor ama topu tutamıyor.
 Tarafsız polis abi nasıl? :-)


2013'de amaç, takımın uyumunu tekrar yakalaması ve mümkünse playoff'a kalmaktı. Ancak daha sezon başından itibaren hem Farell oyuncularla iyi anlaştı hem de takım içi ahenk üst düzeye çıktı. Gruptaki en büyük rakip, şeytan imparatorluğu Yankees de felaket bir sezon geçirince Red Sox'umuz yürüyedurdu. Sezonu Amerikan Ligi'nin en iyi galibiyet yüzdesi ve koşu averajıyla tamamladık. Sezonun keşfi ise japon atıcı Koji Uehara oldu. Uehara, Hanrahan ve Andrew Bailey'in sakatlıkları nedeniyle mecburen "closer" oynamaya başladı ama ne oynamak... Eylül ayında karşısına çıkan 37 vurucuyu arka arkaya oyun dışı bırakmıştı. Sezonu 0.57 WHIP (inning başına verdiği vuruş ve walk sayısı) ile tamamladı. Yani maçın en stresli zamanı olan son ininglerde attığı toplara kimseler vuramıyordu.





Delirt bizi Koji!!!
Playoff'un ilk turunda Tampa Bay'i 3-1 ile geçip yarı finalde Detroit Tigers'la eşleştik. Tigers muhteşem bir atıcı rotasyonuna sahip bir takım. Max Scherzer, Justin Verlander, Anibal Sanchez ve Doug Fister dörtlüsü her takımın başını döndürecek oyuncular. Ancak bullpen tarafında (yedek atıcılar) eksikleri vardı ve onları tam da buradan vurduk. İlk maçı Fenway Park'ta (bir nevi Ali Sami Yen) kaybetmemize rağmen seriyi 4-2 kazanarak World Series'e çıkmış olduk. 

Finalde rakibimiz St. Louis Cardinals. Beyzbolu deli gibi seven bir kentin takımı. Cards aynı zamanda MLB'nin en akıllıca yönetilen organizasyonu olarak gösteriliyor. Müthiş bir altyapı sistemi var. Oradan çıkardığı gençleri büyük lige son derece iyi hazırlıyor. 2 yıl önce World Series'de şampiyon olduktan sonra, tarihin en iyi oyuncularından Albert Pujols'u yönetim takımdan gönderdi. Herkes Cards'a deli muamelesi yaptı ama takımın genel müdürü John Mozeliak'ın umurunda olmadı. St. Louis bu sene National League'in (NL) en iyi takımı oldu. Pujols yoksa gençler var. 2013 NLCS (diğer yarı final diyelim buna da) serisinin MVP'si seçilen atıcı Michael Wacha daha 22 yaşında ama Dodgers'i iki kez yenmeyi başardı. Onun dışında da 22-25 yaş arası son derece sağlam gençlerden oluşan bir kadrosu var. Vurucuları -aynı bizimkiler gibi- hiç vazgeçmiyor ve son inninglerde sayı buluyorlar. Üstüne, belki de MLB'nin en iyi oyuncusu Carlos Beltran gibi bir süperstar var. Porto Rikolu Beltran hiç dünya şampiyonu olmamasına karşın playoffarın en iyi oyuncularından biri. Red Sox en iyi kale çalan takım olmasına karşın karşısında Yadier Molina gibi müthiş bir tutucu var. Yani işimiz çok zor...

Carlos Beltran 

Okuduğum yorumcular ve Boston yazarları Red Sox'u çok küçük bir farkla favori gösteriyorlar. 7 maç üstünden oynanacak World Series'de saha avantajı bizde. Seri 2-3-2 formatıyla oynanacak ve her iki takım da kendi sahasında çok üstün. Red Sox, bullpen kalitesiyle bir adım önde ve Uehara gibi bir "son penaltıcı"ya sahip olmamız avantaj olarak gösteriliyor (atıcıyı penaltıcıya benzetmek doğru değil çünkü atıcı bir savunma oyuncusudur, lakin güzel oturdu silmedim). Cards'ın ise inatçı vurucuları, Yadier Molina'nın vücudunda ligin en iyi tutucusu ve Beltran faktörü var. İlk maç bu gece Boston'da. Maalesef Türk TVleri vermiyor. Çok deliren 3.99 dolara her maçı MLB sitesinden satın alabilir. O deli ben olabilirim...

Beyzbolda da kuşlar...