30 Aralık 2015 Çarşamba

Kızım Eve Dönüyor




35 yaşından sonra yol bisikletiyle ilgilenmeye başlayınca, kaçınılmaz olarak “Yahu artık bisiklete de bineyim” dürtüsü ittirmeye başladı. İlk ve son bisikletim 11 yaşımda hediye edilen, bir gün kömürlükten uçup giden Pinokyo olmuştu. Kırk yaşıma kadar bu isteği erteledim (görmezden geldim) ama artık bisiklet alma zamanı gelmişti. Vasfi’nin kullanmadığı TREK 4300 D’ye el koyarak işe giriştim. Sahilde, ormanda biniyordum ama TV’de ve ara sıra yollarda gördüğüm yarış arabası kıvamındaki yol bisikletleri gözümü almaya devam ediyordu. Dağ bisikleti onların yanında kamyon gibi kalıyordu. 


Uzun yıllardır yol bisikletine binen arkadaşım Can’ın yol göstermesiyle ikinci el eski bir yol bisikleti aldım. Utanılacak şey ki bugün markasını bile hatırlamıyorum. Rengi gülkurusu diye aklımda kalmış ama bir yanılsama olmalı çünkü gülkurusundan nefret ederim. Herneyse... Bir gece, karanlıkta karşıma çıkan bir kadına çarpmamak için aniden yön değiştirip park halindeki bir arabaya kafadan toslayınca gül orta borudan kırıldı ve ilk yarış bisikleti tecrübem aniden bitti. 


Coppi'yle 29 Ekim'i kutluyoruz
Birkaç ay sonra, forumlarda bulduğum, Dura Ace donanımlı sarı Coppi’yi -yine Can’ın danışmanlığında- görüp, beğenip ikinci el olarak satın aldım. Acayip mutluydum. Vitesler yağ gibi geçiyor, hayat hikayesini artık ezberlediğim “Campionissimo”nun adını taşıyan canavarla uçuyordum. Ama “m=n+1” formülü uyarınca Coppi’nin yanına bir de karbon bisiklet ekleme hayalim yoğunlaşmıştı. Bütün sitelere girip çıkıyor, hangi bisikleti daha çok istediğimi düşünüyor, her birini ayrı sevdiğimden bir türlü karar veremiyordum. Sonunda Fabian Cancellara ve Tom Boonen’ın gazıyla, adına da bayılarak Specialized “Roubaix”de karar kıldım. Endurance tipi oluşuyla beni yormayacak, sloping kadrosuyla modern bir görünümü olacak, maşa ve çeki borularındaki vibrasyon emici silikon elastomerlerle mühendis tarafıma hitap edecekti. Ama “Roubaix” deyince iş bitmiyordu. S-Works olanı var, Expert’i var, Pro modeli var. Değişik karbon evsafı ve donanım paketleriyle 4-5 tip arasında gidip geliyordum. Serde itidal de var, daha şurada iki yıldır bisiklete biniyorken en üst modeli almaya utanıyordum. Sonunda “Roubaix Pro”da karar kıldım. Ne en üst, ne en alt modeldi. Yolda milletin yarışma hissini gıcıklamayacak, cüzdanı çok yormayacak, beni de havaya sokmayacaktı. Kardeş kardeş binip gidecektik. 


Roubaixciğim'in artistik bir pozu
Yıl 2008. Türk lirası dolar karşısında 1.30 gibi süper kuvvetli bir durumda. Aktif Pedal’a gittim, bir fiyat verdiler. ABD sitelerine bakıyorum, aynı kadroya Aktif’in avro olarak verdiği fiyatı dolar olarak sunuyorlar. Aradaki fark %10 falan olsa basıp buradan alacağım ama gavurun dölü %30 daha ucuz fiyat veriyor. Birkaç kere daha konuştum ama istediğim indirimi alamadım. Ekim ayında Deniz’le Amerika’ya gideceğimizden New York’taki bayileri taramaya ve yazışmaya başladım. Sonunda NYC’de kalacağımız eve yüz metre mesafedeki TOGA Bikes ile yakınlaştım. Bütün yazı apış aramdan yere olan mesafeyi defalarca ölçerek, kadro boyu tahmini veren her siteye girip çıkarak geçirmiştim. Ne istediğimi biliyordum. 54 kadro, siyah-beyaz Roubaix Pro’da anlaştık. TOGA’ya “Geliyorum kardeş” dedim, “Kadroyu ayırın!”. 

İşi çok iyi biliyorum ya, ful bisiklet almayacağım. Kadro alıp geleceğim, burada toplayacağım. Donanım olarak Shimano ve Campagnolo aklımı kurcalıyor ama o sene SRAM ilk kez “Red” serisiyle yol bisikleti segmentine girmiş. Bütün web siteleri “2 kilonun altındaki ilk grupset” diye yıkılıyor. Boğazdan kesip kilo vereceğime bisikletim çok hafif olsun istiyorum, mümkünse 6.8 kg. Reklam hummasına tutulmuş durumdayım. SRAM Red alacağım. 


Karaburun yollarında...(2013)
New York’a uçtuk, jet lag’imiz geçti, 2 gün sonra TOGA’ya gittik. Kadro boyunu bir daha ölçelim falan, ben bir 54, bir 56 kadro bisiklete binip iniyorum. Dükkanın müdürü sonunda “56 daha iyi dude!” dedi. Bütün yaz kıçına kitap sıkıştırıp 89 kere ölçü alan ben değilmişim gibi, adam “56!” der demez “Peki” diye kabul ettim.

Kadro üç gün sonra geldi. Aman Allahım bu ne güzellik!! İnsan dokunmaya kıyamaz!! Son kat boyanın altında parlayan karbon elyaflarının geometrik şekilleri kadroya sofistike bir ruh katarken yanlardaki beyaz şeritler de asil bir hava veriyordu. Aşk budur! Sadece 54-56 boy farkı yüzünden kafamda bir şüphe var fakat güzel bir kadının çekim alanına girmiş acemi oğlan gibi elimi dokundurur dokundurmaz kuşkularım silinip gitti, kendimi teslim ettim. Bu arada Deniz de kaşla göz arasında kendisine Roubaix’nin giriş seviyesi ful bir bisiklet aldı, hemen adını Carrie koyup Central Park’ta binmeye çıktı. Haliyle kıskançlıktan çatladım. SRAM Red, gidon, pedal, sele derken benimkinin daha bir sürü eksiği var.

Dönüşte, JFK’den Milano aktarmalı İstanbul uçağına bisikletleri teslim ettik. Tembel İtalyanlar aktarmaya yetiştiremezler diye 2 saat beklemeli olan İstanbul uçağını pas geçip Milano'da 6 saat oturmaya karar vermiştik. Yeter ki Carrie ve Roubaix’yle sağ salimen İstanbul’da buluşalım. Yeşilköy’e inip “oversize luggage” önünde beklemeye geçtik. 10 dakika, 15, 20, yarım saat, gelen giden yok. 40 dakika olduğunda ortalığı yıkmaya başladık. Deniz “Ben zaten demiştim, gitti Carrie..” diyor (ona kalsa baş üstü bagaja koymalıydık!!), ben İtalyanlar’ın anasından girip avradınan çıkıyorum. THY görevlileri ise son derece sakin dilekçeyi ve kayıp bagaj formlarını doldurtup bizi sepetlediler. Eve geldik ama cenaze havasındayız.  Yıllardır iş hayatında İtalyanların ketenpere operasyonlarını çok görmüşüm, hiç umudum yok. Hayatta gelmez bu bisikletler diye düşünüyordum. Haksızlık, kadercilik, umut, pişmanlık duygularının devinimiyle içim buruş buruş, yattık uyuduk.

Ertesi sabah THY’den gelen telefonla günümüz aydınlandı. Bisikletler Milano’da bulunmuştu. Öğle uçağına konacak, akşam İstanbul’da olacaklardı. Önceki gün o kadar üzülmüştük ki haber bizi ancak normal ruh halimize döndürebildi. Eve teslimat opsiyonunu kesin dille reddederek havaalanına uzadık. Bisiklet kutularının görünmesiyle yaşadığımız rahatlama hissini hala anımsıyorum. Bisikletleri arabaya yükleyip şen şakrak eve döndük.

Birkaç hafta sonraki doğum günümde Deniz Mavic Ksyrium Equipe jant seti hediye edince (insan Elite alır ya!) ben de SRAM Red’e ve diğer komponentlere giriştim. Sonunda 23 Kasım 2008’de Kaçkar Bisiklet’in Kızıltoprak şubesinde Serkan Yazıcı bisikleti toplamaya başladı. Her adımı yakinen takip ediyor, Serkan orasıyla burasıyla biraz fazla uğraşsa bir sorun çıktı diye geriliyordum. Güneş batıp akşam olduğunda Roubaix hazırdı. 

Salcano XRS001 (Kuma)
Tipi, şekli şemali erkek olmasına rağmen hep “Kızım” diye sevdim Roubaix’yi. Yağmurda düşünce kendimden önce onu kaldırdım, sağında solunda çizik görünce sinir oldum. 54-56 boy konusunda ben haklıydım, bisiklet bayağı büyüktü. Binmeye başladıkça seleyi öne aldım, gidon boğazını kısalttım ama hala büyük. 44 cm’lik gidonla üstüne çıktığımda bayağı salon salomanje bir havası vardır. Çok atak değildir, yön değiştirirken “Bu hıyar yanlış bi şey yapıyor olmasın?” der gibi bir an bekler, sonra döner. Sprinte kalkarken ilk iki pedal karbon elyafların arasında kaybolur, tekerler bilahare devreye girer. Ama hakikaten çok rahattır. Saatlerce binsem de efor dışında bir yorgunluk, rahatsızlık hissettirmez (Coppi perişan eder adamı mesela). Geometrisi gereği (bir de yaştan dolayı) üstüne çok yatamadığımdan grubun en uzun boylusu benmişim gibi olur, herkesi süzerim arkadan. Şimdi 7 yaşında ama bence bisikletlerin yaşını da dört ayaklılar gibi 6-7’yle çarpmak lazım. O hesapla bugün bayağı olgun bir hanım.

Roubaix’yi hala çok seviyorum ama zaman içinde hepsi benden kaynaklanan salaklıklarım yüzünden eskisi kadar binmiyorum. Bir kere çok büyük. 54 ve hatta 52 bile almam mümkünken 56 kadroyla otobüs kullanır gibiyim. Ezik Türk’ün “Siktir lan Johnny, 54 olacak o kadar!” dememesi affedilmez bir zayıflıktı. İkinci hata, Aktif’e Specialized’ın en iyi gidonunu ısmarlarken boy söylememek, bu nedenle de gelen 44 cm genişliğindeki gidonu takmak zorunda kalmaktı. Bisikletin ön tarafı balkon gibi, denize karşı masa kur, demlen. Zaman içinde Roubaix’den soğumama neden olan asıl etken ise yanlış kararlarımdan sonuncusu.  Az bilgi, çok bilgiçlik ve reklama kanmanın sonucu dolduruşa gelip, daha yeni çıkmış bir grupseti hemen almamam gerekirdi. SRAM Red “Double Tap” ile bence devrim yapmış, tek kolla vitesi hem büyütüp hem küçülten süper bir sistem geliştirmişti. Hala en sevdiğim yönüdür ve süper pratiktir. Estetik olarak nefis, hafif bir set olmasının yanında frenleri de harika tutuyor. Şöyle diyebilirim, 2008 model SRAM Red frenlerim 2015 model Dura Ace 9000 frenler kadar iyi neredeyse. Bunu derken birebir bilimsel bir karşılaştırma yapmış değilim, bana verdiği hissi söylüyorum (buna karşılık Coppi’de “Dura-maz- Ace”ler var). Ama Red’in bu ilk modelinde vites ayarları çok sık bozuluyor, vites geçişleri ise takur tukurdu. Bir iki sene sonra SRAM’cılar ve review yazan para yemiş it kopuk da bunu itiraf ettiler zaten. Shimano D-A gibi neredeyse yağlamayı bile unutturan bir setten sonra gürültüyle geçen vitesler ve sık sık vites ayarı yapmak zorunda kalmak (ki vites ayarı yapmayı hala tam öğrenememiş bir moronum) tadımı kaçırmıştı.

“m=n+1” gereği bu 7 yılda iki bisikletim daha oldu. Biri hep beğendiğim, Cippolini dönemi kadrosu Cannondale CAAD4 (2004 model olmalı), diğeri de Veloturk sponsoru Salcano’dan aldığımız takım bisikletimiz XRS001. 2014’de Salcano gelene kadar her yokuşa ve uzun yola Roubaix’yle çıktım (çünkü Coppi-39-53, CAAD4 46-52) fakat takım binişlerinde ve yarışlarda sponsorun bisikletini kullanmak gerektiğinden Roubaix’yi zaman içinde kızağa çektim, evde en arkada durur oldu. 


CAAD4 de az karizma değildir hani!
Geçen sene başında Veloturk olarak crossfit hocamız Umut’a da bisiklet virüsünü bulaştırdık, kendine bisiklet bakmaya başladı. Ona, isterse, geçici olarak Roubaix’yi alıp kullanabileceğini söyledim ve bisikleti Umut’a verdim. Ama verirken de, Roubaix’nin benim için değerini, ilk göz ağrım olduğunu, bisikletten bıkar veya başka bir alet alırsa da geri istediğimi söyledim. Umut bisikletten bıkmadığı gibi bizimle hem Ronde’ye hem de LeMans 24 saat yarışlarına katıldı. Özellikle, daha 300km bisiklet binmişken katıldığı ilk yarışı Ronde’de, zaten o tip parkurlar için üretilmiş Roubaix'ciğim Umut’u finişe çamur içinde getirmeyi başardı. Aslan kızım görevini yaptı. Geçen hafta Umut Hoca kendine bisiklet aldı. Kırmızı-siyah bir “Venge”. Hayırlı olsun, güle güle, kazasız belasız kullansın. Ben ondan daha çok sevinmiş olabilirim bu duruma çünkü Roubaix bir senelik ayrılıktan sonra eve dönüyor (yani… sanırım… Umut??). 


Umut Duygu ve Roubaix. 24hVelo - LeMans, Fransa (2015)
Kızımla ilgili planlarım var. Önce sıkı bir bakımdan geçecek, pırıl pırıl olacak. Sonra, 40 cm’lik yeni gidonu ve Easton’un çok seksi gidon boğazı takılacak. İkisi de hazır, evde bekliyorlar. Ve kusura bakmasın ama Red’e veda zamanı da geldi. Fakat toptan değil. Teknik bir sıkıntı çıkmazsa frenleri tutmak istiyorum çünkü çok güven verdi kullandığım yıllar boyunca. Alt tarafta ise Dura Ace’e geçiyorum. Aynakol 34-50, arkası mümkünse 12-32 olacak. Aydın “illa değiştirmen gerekmez” diyor ama arka attırıcı uzun bacak olacak gibi, sorup soruşturacağım. Tabii bir de ön attırıcı ve yeni vites kabloları gerekecek. Belki bir sele de alabilirim fakat sele seçimi kadar zor iş de yok bu bisiklet mevzuunda. Bakalım. Sonra Çağrı’ya gidecek (ki Rubiş dünyaya gelirken Çağrı da bizimle beraber Kaçkar’daydı), bikefit yapılacak ve yaşlanan dizlerimin yokuşlardaki dostu olacak.

Kızım eve dönüyor ve babası çok mutlu…



22 Temmuz 2015 Çarşamba

Temiz Çocuk Romain (18. Etap)

TOUR DE FRANCE (III. HAFTA)



18. ETAP (GAP - SAINT-JEAN-DE-MAURIENNE,181 km)


#Suruç'ta katledilen, ideallerine bağlı, güzel gençlerimizi sevgi ve hayranlıkla anıyorum.




-Temiz Çocuk Romain-

İnişle yarış kazanıldığını biliyorduk, Romain Bardet iki iniş bir yokuşla da kazanılacağını gösterdi. Col du Glandon zirvesine az kala gruptan çıktı, iniş bitene kadar kazandığı 40" farkı kırk kilometre boyunca, şirin Montvernier yokuşu ve ardından St.-Jean-de-Mnne inişinde korudu. Hem Pl. de Beille hem de Mende'da denemiş olmamıştı. BU kez arkadan gelen vatandaşı Pierre Rolland'a yakalanmadı ve kötü geçen Tour'da kendini temize çıkardı. 

Bardet "yeni nesil" Fransızlar'ın en çok konuşulanlarından biri. 2012 Türkiye Turu'nda dördüncü olmuştu, hatırlayan vardır. Atakcı, panache'ı olan bir stili var, çok iyi bir yokuşçu ama kendisini "önce bir yarışçıyım" diye tanımlıyor. Çoğu Fransız gibi zamana karşısı zayıf. Büyük Turlar'da da dinlenme günlerinden sonraki ilk etaplarda hep zaman kaybediyor. Genel yaklaşımın tersine, Bardet, dinlenme günlerinde araba arkasında uzun mesafe sürüyor ama 2 senedir pek faydasını göremedi. Pau'da verilen aradan sonra sonra Froome'a 9 dakika kaybetmişti, bu Gap'tan sonra da Pra Loup'da 3 dakika civarı kaybetti. Bu eksikliğini önümüzdeki yıllarda gidermesi gerek. Çok iyi bir öğrenci olduğundan yayınlarda bahsetmiştik, Grenoble'da işletme master'ı yapıyor. Klasik bir "temiz, efendi çocuk". Bardet'den de zeki olduğunu herkesin kabul ettiği ablası Lisa en büyük yardımcısı. Lisa da bu sene Tour'da çalışıyor. 



Bardet, Purito'yla Yokuş Klasmanı'nda aynı puanda ama yaşına hürmeten mayoyu Rodriguez'e vermişler (değil tabii, bir takım başka hesapları var). Fransızlar Puanlı Mayo'yu en az Sarı Mayo kadar severler. Bu nedenle, yaşlı kurt ve genç horoz 2 gün boyunca (hatta Champs Elysées etabına kadar) kaçışa girip yokuş primleri için mücadele edecekler. İşleri zor, çünkü bugün ve yarın iki sert ve kısa etap var. Üstelik hem Quintana hem Froome bunlardan birisini mutlaka kazanmak istiyorlar. Kaçışı bırakıp sonra tekrar yakalayacak zaman pek yok. O nedenle yokuş puanlarını kazanmak oldukça zor olacak. Purito ve Bardet'nin 4 puan gerisinde dün bir motorsikletin çarpıp düşürdüğü Jakob Fuglsang var, o da denkleme katılmaya çalışacak (bu arada motor beş saniyede hem Hesjedal'ı hem Fuglsang'ı biçiyor neredeyse. Seyrediniz).

Dünkü etabın gerisi sakindi. Col de Morte'da Contador gitmeye kalktı, Quintana bırakmadı. Nibali Glandon'da mayosunu gösterdi "Hadi leyn.." dediler. Başka da bir şey olmadı. Dramatik bir hikaye de olmadığından alttaki videoyla sizi başbaşa bırakayım.




Bugün 138 km'lik kısa ve sert bir etap var dedik. Saint-Jean-de-Maurienne'den La Toussuire'e gidilecek. Aslında yirmi kilometrelik yol ama turist gezdiren Türk taksici gibi ASO pelotonu biraz dolaştıracak. Yarış doğrudan KAT1 tırmanışla başlayacak, Bardet-Purito-Fuglsang Puanlı Mayo primleri için kaçmaya çalışacaklar. Team Sky ile Movistar'ın buna izin verip vermeyeceklerini görmek ilginç olacak. Parkur daha sonra Bardet'nin ok gibi indiği taraftan Glandon ve üstüne Croix-de-Fer zirvesini tırmanarak devam edecek, en sonda da La Toussuire çıkılacak. 2012'de Pierre Rolland'ın kazandığı etapta Chris Froome etap ikincisi olacam diye lideri Bradley Wiggins'i unutup Pinot'yla kapışmıştı. Kanaat notumu o zaman vermiştim, hala da değiştirmedim.

GENEL KLASMAN ZAMAN FARKLARI (18. ETAP):

1.   Chris Froome.........74h 13'31"
2.   Nairo Quintana..............3'10"
3.   Alejandro Valverde........4'09"
4.   Geraint Thomas.............6'34"
5.   Alberto Contador...........6'40"
6.   Robert Gesink...............7'39"
7.   Vincenzo Nibali.............8'04"
8.   Mathias Frank...............8'47"
9.   Bauke Mollema.............12'06"


10. Romain Bardet.............12'52"





17. ETAP (DIGNE-LES-BAINS - PRA LOUP,161 km)



#Suruç'ta katledilen, ideallerine bağlı, güzel gençlerimizi sevgi ve hayranlıkla anıyorum.




-Tejay-

İnsanı heyecanlandıran, nefesini kesen, hayal kurduran bir bisikletçi olmadı hiçbir zaman. "Post-Armstrong dönemin en iyisi" olmak Amerika'da ne kadar nefes kesici bir sıfat olabilir ki? Voldemort'un depreme uğrattığı bir coğrafyada başarılı olmaya çalışıyor işte. Lance'in karizmasının yarısı bile yok. Olması da gerekmiyor. Karizma denen şey, çoğu zaman, erdemden çok kötülükle yakın ilişki kurar. Amerika'dan çok Avrupa'ya yakışan biri, babasının Hollandalı oluşu etkin olmalı. Sakin, parıltısız, görev bilinci yüksek, patlangacı az. Lance denen o parlak ama yakıcı güneşe hayranlıkla spora başlamış, ihaneti gördüğünde dönülmez yola çoktan girmişti. Armstrong patlayınca oluşan kara delikten kendince uzak durmaya çalışıyor. 

Tejay Van Garderen ortanın çok üstünde bir yarışçı ama bir süperstar değil. Çok iyi zamana karşıcıdır fakat motoru dizeldir. Yokuşlarda hepimizin yüreğini hoplatan o ivmesi yok. Tempolu çıkılan yokuşları seviyor. Nibali'yle başa çıkabilir ama Nairo, Alberto ve Froomey'nin hızlanmalarına karşı savunmasız. Zaten takımını da ikna edemedi yıllardır. Önce Cadel'le eş kaptan oldu, gelecek yıldan itibaren de Richie Porte ile paylaşacak liderliği. Fransa Turu'nu kazanması her zaman çok zor ama bu sene gerçekten de yıldızlar çok iyi gelmişti. Herkesin döküldüğü ilk haftayı tık demeden geçmiş, Pireneler'de de idare etmişti. Sadece 4 etap daha ve Paris'te podyum onu bekliyordu. 

Ama bazen olmuyor işte. Alın yazısı mı, kader mi, enerji mi, neyse ne... Herşey fizikle, ilimle açıklanamıyor. Dinle, kitapla da ben beceremiyorum, kafam basmıyor. Biraz şarap, biraz tefekkür, insana "süpernatürel" çayırların da kapılarını açıyor olabilir. Lance'le motor pacing yapması duyulunca oluşan negatif elektrik etkilemiş olabilir mi? Bu da çok abartılı oldu. Bazen bir şeyin olmayacağı varsa bir yerini yırtsan olmuyor işte. İnsan dinlenme gününde hastalanır mı ya? 

Pra Loup zirvesine 72 km kala, onu bekleyen takım arabasının arkasında durdu. Bisikletten inmeden, hatta sanırım yokuşu çıkarken ağlamaya başlamıştı. Kocaman gözlüklerden anlaşılmıyordu. Ben sarsıla sarsıla, hıçkırıklarla ağlarım. Bazısından ise sadece gözyaşları dökülür, bakmazsan farkedemezsin. Tejay hiç sarsılmadı, böyle çok günler yaşamış takım direktörünün omzuna kafasını gömdü, gözyaşları başka şeye gerek duymadan döküldüler. Sonra zerafetle kameraya arkasını döndü, yavaş yavaş arabaya yürüdü, bindi. Mekanik, bisikletini ulaşılması en zor yere, arabanın tavanında, en ortadaki yere taktı. Kamera yarışa dönerken ön jant hala arabaya dayalı duyuyordu. Gitmek istemezmiş gibi... 


Bisiklet zor, acıyla dolu bir meslek. Yenilgisi zaferinden kat kat fazla... 

Bu etapla ilgili başka bir şey yazmak içimden gelmiyor aslında. Çabuk geçeyim. Contador'un, yarattığı algının tersine, kötü bir inişçi olduğu kafamıza dank etsin artık. Bu hatırladığım üçüncü düşüşü yaw! Ondan kötü sadece Thibaut Pinot var. Chris Froome da tam tersine canavar gibi iniyor. Nibali'den hiç kopmadı Allos'da. Öğrenmiş işi. Helal! 

Peki Quintana ne yapıyor? Altı üstü 8 (yazıyla -sekiz-) saniyelik yokuş atağıyla Froomey'i dökebileceğini falan sanıyor mu gerçekten? Şerefli bir ikincilik dışında ne amaçladığı halen belli değil. Nibali ve Valverde daha heyecan verici halen. 

Etabı kazanan Simon Geschke için bugün bir sürü şiir yazdım, daha söyleyecek bir şeyim yok. Sakallarını kes Haliçli Simon! 

Yarınki etapta da kaçış grubu yazıyor. Ortada bir yerde Col du Glandon olmak üzere 7 kategorize tırmanış var. Sonuncusu Lacets de Montvernier. Şirin bir yokuşumuz. O çıkılırken mekanik sorun yaşayan olursa kıyamet kopar, takım arabalarına izin verilmeyecek. Froome'u geçmek artık çok zor ama güzel, heyecanlandıran bir atak görür müyüz diye umut etmekten vazgeçemiyorum. 

Umut en büyük işkence...

GENEL KLASMAN ZAMAN FARKLARI (17. ETAP):

1.   Chris Froome.........69h 06'49"
2.   Nairo Quintana..............3'10"
3.   Alejandro Valverde........4'09"
4.   Geraint Thomas.............6'34"
5.   Alberto Contador...........6'40"
6.   Robert Gesink...............7'39"
7.   Vincenzo Nibali.............8'04"
8.   Nathias Frank...............8'47"
9.   Bauke Mollema.............11'47"
10. Warren Barguil............13'08"

17 Temmuz 2015 Cuma

TDF 2015 3. Hafta - Yönetici Özeti

İş hayatında hazırlanan uzun raporların başına birkaç paragraflık "Yönetici Özeti" konur. Amaç, vakti az olan yöneticilere raporun basitçe ne içerdiğini anlatmaktır. Merak eden yönetici özetin arkasını da okuyabilir elbette. Burada da her takım yöneticisi ve/veya sponsorunun olası "bu heriflere milyon avroları gömüyoruz, ne bok yemişler?" sorusuna karşı verilecek raporun yönetici özeti kısmında ne olabileceğini tahmin etmeye çalıştık
  • Diyez (#) ile başlayan sayılar etap numaralarıdir. #5-#7 ise 5., 6. ve 7. etapları niteler
  • Parantez içindeki numaralar genel klasman veya etap sırasıdır.
  • Ara sprint için hem kaçıştaki, hem de pelotondaki birinciyi belirttik
  • 20 kişiden fazla kaçışları kaydetmedik
  • Her takımın amaçlarını özetledik. Ama resmi geniş açıklama için "Amaçlar" yazısındaki linke tıklayınız
1. Sky
- YELLOW JERSEY: Chris Froome
- POLKA DOT JERSEY: Chris Froome
- Yellow jersey: 15
  - #4, #8-#21 Chris Froome
- GC 10:
  - (1) Chris Froome
- Polka Dot Jersey: 2
  - #11-#12 Richie Porte
- Stage Wins: 1
  - #10 Chris Froome
- Teams: 2
  - #11-#12
- Podium: 5
  - #3 (2) Chris Froome
  - #9 (2) TTT
  - #10 (1) Chris Froome
  - #10 (2) Richie Porte
  - #19 (3) Chris Froome
- Retirees
  - #16 Peter Kennaugh DNF
Amaçlar
- GK: Chris Froome (1)


2.Etixx-QuickStep
- Yellow Jersey: 3
  - #5-#7 Tony Martin (DNS at #7)
- Stage wins: 3
  - #4 Tony Martin - trial style escape
  - #6 Zdenek Stybar - trial stype escape
  - #7 Mark Cavendish - mass sprint
- Green Jersey: 1
  - #2 Tony Martin
- Podiums: 6
  - #1 (2) Tony Martin
  - #4 (1) Tony Martin
  - #5 (3) Mark Cavendish
  - #6 (1) Zdenek Stybar
  - #7 (1) Mark Cavendish
  - #15 (3) Rigoberto Uran
- Most Aggressive: 2
  - #2 Michal Kwiatkowski
  - #12 Michal Kwiatkowski
- Int.Sprint: 2
  - #4 Mark Cavendish (peloton)
  - #11 Matteo Trentin
- Escape: 6
  - #8 Michel Golas (late escape)
  - #12 Michal Kwiatkowski
  - #14 Rigoberto Uran
  - #14 Michel Golas
  - #15 Michal Kwiatkowski
  - #15 Matteo Trentin
- Retirees: 3
  - #7 Tony Martin DNS
  - #17 Michal Kwiatkowski DNF
  - #18 Mark Renshaw DNF
Amaçlar
- İlk haftada başarı (3 etap kazandılar)
- GK: Rigoberto Uran (39) +2:08:20
- Sprint: Mark Cavendish, Leadout: Mark Renshaw
- Etap: Michal Kwiatkowski, Tony Martin #4


3. Movistar
- WIN WHITE JERSEY: Nairo Quintana
- WIN TEAMS CLASSIFICATION
- GC 10
  - (2) Nairo Quintana +1:12
  - (3) Alejandro Valverde +5:25
- White Jersey: 13
  - #10-#21 Nairo Quintana 
- Podiums: 6
  - #8 (3) Alejandro Valverde
  - #9 (3) TTT
  - #10 (3) Nairo Quintana
  - #18 (3) Winner Anacona
  - #19 (2) Nairo Quintana
  - #20 (2) Nairo Quintana
- Teams: 9
  - #13-#21
- Escapes: 3
  - #12 Gorka Izagirre
  - #14 Jonathan Castroviejo
  - #20 Winner Anacona
- Retirees
  - #12 Alex Dowsett DNF
Amaçlar
- GK: Nairo Quintana (2) +1:12
- Etap: Alejandro Valverde


4. BMC
- Yellow yersey: 1
  - #2 Rohan Dennis
- Stage wins: 3
  - #1 Rohan Dennis (Aus) - ITT
  - #9 TTT
  - #13 Greg Van Avermaet - Uphill sprint
- Teams: 8
  - #3-#10
- Podiums: 3
  - #1 (1) Rohan Dennis (Aus)
  - #9 (1) TTT
  - #13 (1) Greg Van Avermaet
- Escapes: 1
  - #14 Greg Van Avermaet
- Retirees
  - #16 Greg Van Avermaet DNS
  - #17 Tejay Van Garderen DNF
Amaçlar
- Genel klasman için dengeli bir takım.
- GK: Tejay Van Garderen DNF
- Yedek GK: Damien Caruso (50) +2:26:32


5. Tinkoff-Saxo
- WIN: GREEN JERSEY
- GC 10:
  - (5) Alberto Contador +9:48
- Stage wins: 1
  - #11 Rafael Majka (escape & uphill finish)
- White Jersey: 7
  - #4-#10 Peter Sagan
- Green Jersey: 12
  - #9-10 Peter Sagan
  - #12-#21 Peter Sagan
- Podiums: 8
  - #2 (2) Peter Sagan
  - #4 (3) Peter Sagan
  - #5 (2) Peter Sagan
  - #6 (2) Peter Sagan
  - #7 (3) Peter Sagan
  - #11 (1) Rafael Majka
  - #13 (2) Peter Sagan
  - #16 (2) Peter Sagan
- Int. Sprint: 3
  - #14 Peter Sagan
  - #15 Peter Sagan
  - #16 Peter Sagan
- Most agressive: 2
  - #15 Peter Sagan
  - #16 Peter Sagan
- Escape: 4
  - #11 Rafael Majka
  - #14 Peter Sagan
  - #15 Peter Sagan
  - #15 Michael Rogers
- Retirees
  - #10 Ivan Basso DNS
  - #11 Daniele Bennati DNF
  - #19 Michael Valgren Andersen DNS
Amaçlar
- GK: Alberto Contador (5) +9:48
- Yeşil mayo: Peter Sagan


6. Lotto-Soudal
- Stage Wins: 4
  - #2 Andre Greipel - Crosswinds reduced sprint
  - #5 Andre Greipel - Mass Sprint
  - #15 Andre Greipel - Mass Sprint (a little bit reduced) 
  - #21 Andre Greipel - Mass Sprint
- Green Jersey: 7
  - #3-#8 Andre Greipel
  - #11 Andre Greipel
- Podiums: 4
  - #2 (1) Andre Greipel
  - #5 (1) Andre Greipel
  - #7 (2) Andre Greipel
  - #15 (1) Andre Greipel
- Most Aggressive: 1
  - #13 Thomas De Gendt
- Int.Sprint: 8
  - #3 Andre Greipel
  - #4 Thomas De Gendt
  - #5 Andre Greipel (peloton)
  - #8 Andre Greipel (peloton)
  - #10 Andre Greipel (peloton)
  - #12 Andre Greipel
  - #13 Thomas De Gendt
  - #13 Andre Greipel (peloton)
  - #18 Thomas De Gendt
- Escape: 4
  - #4 Thomas De Gendt
  - #8 Lars Bak (late escape)
  - #13 Thomas De Gendt
  - #15 Lars Bak
- Retirees: 1
  - #7 Greg Henderson DNS
Amaçlar
- Etap kazanmak
- Sprint: Andre Greipel (#2 v3 #5)
- Etap: Lars Bak, Thomas De Gendt, Adam Hansen


7. Katusha
- Stage wins: 2
  - #3 Joaquim Rodriguez (punch)
  - #12 Joaquim Rodriguez (escape, uphill)
- Polka Dot Jersey: 11
  - #4-#6 Joaquim Rodriguez
  - #13-#19 Joaquim Rodriguez
  - #21 Joaquim Rodriguez
- Podiums: 4
  - #3 (1) Joaquim Rodriguez
  - #12 (1) Joaquim Rodriguez
  - #15 (3) Alexander Kristoff
  - #21 (3) Alexander Kristoff
- Escapes: 1
  - #12 Joaquim Rodriguez
- Retirees
  - #3 Dmitrii Kozonchuk
  - #8 Luca Paolini DNS
Amaçlar
- Yeşil mayo: Alexander Kristoff
- GK: Joaquim Rodriguez (28) +1:36:07


8. Giant-Alpecin
- Stage wins: 1
  - #17 Simon Geschke - solo escape
- White Jersey: 3
  - #2-#3 Tom Dumoulin
  - #9 Warren Barguil
- Podiums: 3
  - #4 (2) John Degenkolb
  - #15 (2) John Degenkolb
  - #17 (1) Simon Geschke
- Most aggressive: 1
  - #17 Simon Geschke
- Int.Sprint: 4
  - #2 John Degenkolb (peloton)
  - #6 John Degenkolb (peloton)
  - #7 John Degenkolb (peloton)
  - #15 John Degenkolb (peloton)
- Escapes: 3
  - #12 Georg Preidler
  - #14 Koen de Kort
  - #15 Simon Geschke
- Retirees
  - #3 Tom Dumoulin
  - #14 Ramon Sinkeldam
Amaçlar
- Etap kazanma
- Seçme sprint: John Degenkolb


9. Trek Factory
- GC 10
  - (7) Bauke Mollema +15:14
- Yellow Jersey: 1
  - #3 Fabian Cancellara
- Podiums: 2
  - #1 (3) Fabian Cancellara
  - #2 (3) Fabian Cancellara
- Escapes: 1
  - #14 Bob Jungels
- Retirees
  - #4 Fabian Cancellara DNS
  - #17 Laurent Didier DNS
Amaçlar
- ITT & Sarı mayo: Fabian Cancellara
- GK: Bauke Mollema (7) +15:14
- Etap kazanma
- Takım Zamana Karşı


10. AG2R La Mondiale
- WIN MOST AGGRESSIVE RIDER: Romain Bardet
- GC 10:
  - (9) Romain Bardet +16:00
- Polka Dot Jersey: 1
  - #20 Romain Bardet
- Stage wins: 2
  - #8 Alexis Vuillermoz
  - #18 Romain Bardet - solo escape
- Podiums: 6
  - #3 (3) Alexis Vuillermoz
  - #8 (1) Alexis Vuillermoz
  - #12 (3) Romain Bardet
  - #13 (3) Jan Bakelants
  - #14 (3) Romain Bardet
  - #18 (1) Romain Bardet
- Most aggressive: 1
  - #18 Romain Bardet
- Escapes: 4
  - #12 Romain Bardet
  - #12 Mickaël Chérel
  - #12 Christophe Riblon
  - #14 Jan Bakelants
- Retirees
  - #11 Johan Van Summeren
  - #11 Ben Gastauter
Amaçlar
- GK: Jean-Christophe Peraud (58) +2:35:10, Romain Bardet (9) +16:00


11. Astana
- GC 10
  - (4) Vincenzo Nibali +8:36
- Stage wins: 1
  - #19 Vincenzo Nibali 
- Podiums: 2
  - #12 (2) Jakob Fuglsang
  - #19 (1) Vincenzo Nibali
- Most Aggressive: 1
  - #4 Vincenzo Nibali
- Int.Sprint: 1
  - #21 Andriy Grivko
- Escapes: 3
  - #4 Lieuwe Westra
  - #12 Lieuwe Westra
  - #12 Jakob Fuglsang
- Retirees
  - #10 Lars Boom DNS
  - #11 Rein Taaramae DNF
Amaçlar
- GK: Vincenzo Nibali (4) +8:36
- Etap: Jakob Fuglsang


12. MTN-Qhubeka
- Stage wins: 1
  - #14 Stephen Cummings - Escape
- Polka Dot Jersey: 4
  - #7-#10 Daniel Teklehaimanot
- Podiums: 1
  - #14 (1) Stephen Cummings
- Escape: 6
  - #3 Serge Pauwels
  - #6 Daniel Teklehaimanot
  - #7 Daniel Teklehaimanot
  - #11 Serge Pauwels
  - #12 Louis Meintjes
  - #14 Steven Cummings
- Retirees
  - #18 Louis Meintjes DNS
Amaçlar
- 5 Afrikalı
- Fırsatçılık
- Edvald Boasson Hagen
- Sprint: Tyler Farrar


13. Lampre-Merida
- Stage wins: 1
  - #16 Ruben Plaza - Solo escape
- Podiums: 1
  - #16 (1) Ruben Plaza
- Escapes: 4
  - #7 Kristjian Durasek
  - #12 Kristjian Durasek
  - #14 Ruben Plaza
  - #20 Ruben Plaza
- Retirees
  - #11 Rui Costa DNF
Amaçlar
- GK: Rui Costa DNF
- Yedek GK: Rafael Valls (73) 3:03:11


14. LottoNL-Jumbo
- GC 10
  - (6) Robert Gesink +10:47
- Teams: 1
  - #2 
- Escapes: 2
  - #12 Sep Vanmarcke
  - #13 Wilco Kelderman
Amaçlar
- GK: Wilco Kelderman (74) +3:04:07, Robert Gesink (6) +10:47 (bunlar korunuyor)
- GK & Etap: Laurens Ten Dam (85) +2:28:22, Steven Kruijswijk (28) +1:12:40 (bunlar özgür)
- 9.etaptan sonra liderlik belirlenecek
- Arnavut kaldırımlı etap: Sep Vanmarcke


15. IAM Cycling
- GC 10:
  - (8) Mathias Frank +15:39
- Podiums: 1
  - #16 (3) Jarlinson Pantano
- Escape: 6
  - #2 Stef Clement 
  - #3 Martin Elmiger
  - #8 Slyvain Chavanel
  - #12 Slyvain Chavanel
  - #12 Jerome Coppel
  - #14 Jarlinson Pantano
- Retirees
  - #17 Jerome Coppel
Amaçlar
- Kaçış ve etap kazanmak.
- Kacış: Sylvain Chavanel
- GK ilk 10: Mathias Frank (8) +15:39


16. Cannondale-Garmin
- Podiums: 4
  - #8 (2) Daniel Martin
  - #11 (2) Daniel Martin
  - #17 (2) Andrew Talansky
  - #20 (3) Ryder Hesjedal
- Most Aggressive: 1
  - #11 Daniel Martin
- Escape: 5
  - #11 Daniel Martin
  - #13 Nathan Haas
  - #14 Kristjian Koren
  - #15 Ryder Hesjedal
  - #20 Ryder Hesjedal
- Retirees
  - #5 Jack Bauer
  - #15 Sebastian Langeveld DNF
  - #17 Nathan Haas DNF
Amaçlar
- GK: Andrew Talansky (11) +22:06, Daniel Martin (44) +1:39:42, Ryder Hesjedal (47) +1:44:48


17. Europcar
- GC 10
  - (10) Pierre Rolland +17:30
- Podiums: 3
  - #6 (3) Bryan Coquard
  - #18 (2) Pierre Rolland
  - #21 (2) Bryan Coquard
- Int-Sprint: 2
  - #6 Perrig Quemeneur
  - #19 Cyril Gautier
- Most Aggressive: 2
  - #6 Perrig Quemeneur
  - #19 Pierre Rolland
- Escape: 10
  - #2 Perrig Quemeneur
  - #3 Bryan Nauleau
  - #4 Perrig Quemeneur
  - #6 Perrig Quemeneur
  - #8 Roman Sicard
  - #11 Thomas Voeckler
  - #12 Bryan Couqard
  - #12 Romain Sicard
  - #13 Cyril Gautier
  - #14 Cyril Gautier
Amaçlar
- GK: Pierre Roland (10) +17:30
- Sprint: Bryan Coquard
- Leadout: Yohann Gene, Angelo Tulik
- Etap: Thomas Voeckler, Cyril Gautier
- Kaçış: Perrig Quemeneur


18. Bora-Argon 18
- Podiums: 1
  - #11 (3) Emanuel Buchmann
- Int.Sprint: 1
  - #2 Jan Barta
- Escape: 5
  - #2 Jan Barta (Cze)
  - #3 Jan Barta (Cze)
  - #8 Bartosz Huzarski
  - #11 Emanuel Buchmann
  - #12 Jan Barta
- Most Aggressive: 2
  - #3 Jan Barta
  - #8 Bartosz Huzarski
- Retirees
  - #4 Andreas Schillinger DNS
  - #11 Dominik Nerz DNF
  - #12 Zakkari Dempster DNF
  - #17 Sam Bennett
Amaçlar
- Sprint: Sam Bennett
- GK: Dominik Nerz DNF


19. FDJ
- Stage wins: 1
  - #20 Thibaut Pinot - Escape uphill
- Podiums: 2
  - #14 (2) Thibaut Pinot
  - #20 (1) Thibaut Pinot
- Int.Sprint: 2
  - #17 Benoit Vaugrenard
  - #20 Alexandre Geniez
- Most aggressive: 1
  - #20 Alexandre Geniez
- Escape: 10
  - #11 Steve Morabito
  - #11 Arnaud Demare
  - #12 Matthieu Ladagnous
  - #12 Jeremy Roy
  - #13 Alexandre Geniez
  - #14 Thibaut Pinot
  - #14 Matthieu Ladagnous
  - #14 Jeremy Roy
  - #15 Thibaut Pinot
  - #20 Thibaut Pinot
- Retirees
  - #3 William Bonnet
  - #14 Steve Morabito DNF
Amaçlar
- GK: Thibaut Pinot (16) +38:52
- Sprint: Arnaud Demare


20. Bretagne-Séché Environnement
- Escape: 10
  - #2 Armindo Fonseca
  - #4 Frederic Brun
  - #5 Pierre-Luc-Perichon
  - #7 Anthony Delaplace
  - #7 Brice Feillu
  - #8 Pierre-Luc-Perichon
  - #10 Pierrick Fedrigo
  - #12 Frederic Brun
  - #12 Anthony Delaplace
  - #13 Pierre-Luc-Perichon
  - #14 Pierre-Luc-Perichon
- Int-Sprint: 3
  - #5 Pierre-Luc-Perichon
  - #8 Pierre-Luc-Perichon
  - #10 Pierrick Fedrigo
- Most Aggressive: 1
  - #14 Pierre-Luc-Perichon
- Retirees
  - #14 Eduardo Sepulveda DSQ
Amaçlar
- Tecrübe kazanmak
- GK: Eduardo Sepulveda DSQ
- Etap: Pierrick Fedrigo, Brice Feillu (Alplerde)


21. Cofidis
- Int-Sprint: 1
  - #7 Luis Angel Mate
- Most aggressive: 1
  - #10 Kenneth Van Bilsen
- Escapes: 5
  - #6 Kenneth Van Bilsen
  - #7 Luis Angel Mate
  - #10 Kenneth Van Bilsen
  - #11 Julien Simon
  - #12 Dani Navarro
- Retirees
  - #5 Nacer Bouhanni
Amaçlar
- GK ve Etap kazanmak.
- GK: Rein Taarame DNF, Daniel Navarro (67) +2:09:01


22. Orica-GreenEdge
- Most Aggressive: 1
  - #5 Michael Matthews
- Escape: 2
  - #14 Simon Yates
  - #15 Adam Yates
- Retirees
  - #3 Simon Gerrans
  - #4 Daryl Impey DNS
  - #6 Michael Albasini DNS
Amaçlar
- Etap kazanmak.
- Punch Etap: Simon Gerrans, Michael Matthews
- Dağlık etap: Adam & Simon Yates


MLB Takımlar Rehberi

Bir hafta önce Kamil Başol adlı bir okuyucumuz beyzbol izlemeye yeni başladığını (canı bir hayli sıkılıyormuş belli ki) ama takımları, oyuncuları tam bilmediğini, daha fazla bilgi almak istediğini belirtmiş. Doğru ya, TV'de Foxsports'u açıyoruz ve karşımıza aniden hiç bilmediğimiz Cincinnati Reds - Pittsburgh Pirates takımları çıkıyor. Bu takımların hikayelerini, durumlarını bilmek iyi olurdu. Bu yazıda 2015 sezon arası verilerini de ekleyerek onu yapmaya çalışacağız.

MLB Lig Yapısı ve Sezon

MLB, yani ABD'nin ve dolayısıyla dünyanın(!) en üst düzey beyzbol ligi olan Major League Baseball sezonu 162 maçtan oluşur. Nisan'da başlar ve Eylül'de normal sezon biter. Ortalama olarak haftada 6 maç oynandığı söylenebilir. Sıklıkla Pazartesi tatil günüdür, ama bazı takımlar için. Herhangi bir Pazartesi'yi açın, 3-4 maç yine vardır.

Maçlar seri halinde oynanır. Bir takım bir şehre gider ve o şehrin takımıyla 3 (ender olarak 4 veya 2) maç yapar. Böylece seyahat azaltılır.

Yoğun yağmurdan dolayı maçlar ertelenebilir. Ertelenen maçlar boş günlere alınır. Bazen de aynı günde 2 maç demek olan doubleheader şeklinde oynanabilir. Ligin sonlarına doğru ertelenen maçlar, eğer tekrarlanması zorsa (yolculuk vs) ve sıralamayı etkilemeyecekse iptal edilir.

Ligde toplam 30 takım vardır. Bu takımlar öncelikle NL (National League) ve AL (American League) diye ikiye bölünür. NL ve AL çoğunlukla kendi içlerinde maç yaparlar. Hatta, çok eskiden iki ligin birincileri sadece finalde yani World Series'de karşı karşıya gelirmiş. Diğer yandan, NL ile AL arasında designated hitter adında kural farkı bile var. Bu kurala göre AL'de atıcılar topa vurmuyorlar, yerlerine sadece topa vuran, yani savunmaya katkısı olmayan DH giriyor. Bir nevi Beşiktaş'ın Sergen'i kadroda bulundurup sadece frikik atışlarında oyuna sokması gibi. NL bu açıdan daha delikanlı ligdir bana göre. Neyse, devam edelim.


Son 20 senedir Interleague maçları tertip ediliyor ve dönüşümlü olarak takımlar birbirleriyle oynuyorlar. Bu maçlara ek olarak AL/NL diye bölünmüş aynı şehrin takımları, New York Yankees ile New York Mets, Chicago Cubs ile Chicago White Sox dönüşüme dahil olmadan her sene maçlarını yapıyorlar. Yüksek hasılat fırsatı kaçırılmıyor yani.

Interleague maçları dışında AL ile NL World Series'e kadar birbirine fazla ilişmiyor. Her lig 3'er gruba (division) bölünmüş vaziyette: East, Central ve West. Bu gruplar 5'er takımdan oluşuyor. AL-NL ayrılığı kadar, gruplar da kendi içinde çok maç oynuyor. Grup önemli, çünkü grup birincileri doğrudan playoff'a çıkıyorlar. Ama, MLB'de, NBA'in tersine, önüne gelen playoff'a çıkamıyor. 3 grup birincisi playoff'a doğrudan çıkarken, onların dışındaki takımlar arasında en iyi 2 averaja sahip takımlar arasında tek maçlık "ölüm playoff"'u oynuyor. Kazanan o ligin playoff'daki dördüncü takımı oluyor. Yani "postseason" aslanın ağzında.

Fotonun bu yazıyla alakası yok.

Bir de, yoğun sezonun arasında 1 hafta ara verilir ve o arada da AL ile NL arasında all-star maçı olur. Bu Pazar (12 Temmuz) maçlar oynandı ve Cuma'ya kadar ara var. Bu arayı değerlendirerek takımları tek tek tanıtalım. Unutmadan, MLB all star maçının, diğer sporlardakilerden farklı bir önemi var: World Series eğer yedinci maça kalırsa, son maç all star maçını kazanan ligin (AL veya NL) takımının sahasında oynanıyor. Böylece MLB All-Star maçları nisbeten daha az bayık oluyor.

AL East

Bu lig, MLB'nin en çok para harcayan ve en yüksek profilli rekabete sahip iki takımını barındırıyor: New York Yankees ve Boston Red Sox. Diğer takımlar bir nevi şanssız, ama diğer yandan ölçekleri bu iki takım olduğu için şanslı.

1. New York Yankees 48-40

Beyzbolun en zengin, en sevilmeyen takımıdır. Bir yandan Amerika'nın sembolü gibidir; Yankees şapkası ülkemizde de mağazalarda satılır, giyenlerin çoğu da ne olduğunu bilmez.

1901'de kurulmuştur. En sonuncusu 2009'da olmak üzere 27 şampiyonluğu vardır. Kendilerini sevmem için tek sebep, menecerleri Chicago çocuğu Joe Girardi'dir. 2007'de Cubs tarafından mülakata çağırılmış, ama yeterli bulunmamıştı. 2008'den beri Yankees'de, bir şampiyonluk aldı ve Cubs iyi ki almamış diye düşündüğüne tüm dünya emin.

Boston Red Sox'dan nefret ederler, NY Mets ile de pek sevişmezler.

2. Tampa Bay Rays 46-45

1995'de Tampa Bay Devil Rays adıyla kurulan bu Florida takımı, bu zorlu grupta 2004 dışında hep sonuncu olmuştur. 2007'de ismindeki Devil kısmını atınca şansı açılmış ve 2008'de World Series'e çıkmışlardır. O seneden beri de iyiler.

3. Baltimore Orioles 44-44

1901'de Milwaukee Brewers adıyla kurulup (şu anki aynı takımdan farklı olarak) 1954'de kadar St.Louis'de mücadele edip, akabinde Baltimore'lu bir işadamı tarafından satın alınmıştır. Sonuncusu 1983'de olmak üzere 3 kere şampiyon olmuştur. Geçen sezonun AL East birincisidir.

4. Toronto Blue Jays 45-46

Beyzboldaki tek Kanada takımıdır. Sadece 1977'de kurulmuşlardır ama 92 ve 93'de olmak üzere iki şampiyonlukları vardır (1876'da kurulan Cubs ile aynı). 1993'den sonra pek başarıları gözükmüyor. Kendilerine tavsiyem Tampa Bay Rays'i izleyerek isimlerindeki gereksiz Blue'yu atmalarıdır.

5. Boston Red Sox 42-47  (Canımız Red Sox'umuz!!!)

Blogumuzun eşyazarı @sarpergunsal'ın favori takımıdır. 1920'ye kadar çok başarılı bir takım iken, 1920'de ünlü oyuncusu Babe Ruth'u ezeli rakibi Yankees'e satmış ve Bambino Laneti'ne yakalanarak 2004'e kadar şampiyon olamamışlardır. O günden bu yana ise 3 kez World Series şampiyonu olmuş, başta Boston, tüm dünyada mutluluk, iyilik ve güzellik yaratmışlardır. Takımın sahibi John Henry aynı zamanda Premier League'de Liverpool'un da sahibidir. Tanrı onu başımızdan eksik etmesin. (ince edit by @sarpergunsal)

1912'de yapılan ve en eski stad olan Fenway Park'da yapılan maçlarda 39 bin kişilik kapasiteye rağmen içeri 40 bin kişi doluşabilmektedir.

AL Central

1. Kansas City Royals 51-34

1969'da kurulan bu takım en güzel yıllarını 70'lerin sonları ile 80'lerin başlarında yaşamış ve bunu 1985'de şampiyonlukla taçlandırmıştır. 2013'de düzelmişler ve geçen sezon World Series'e çıkıp San Francisco Giants'a kaybetmişlerdir.

2. Minnesota Twins 49-40

1901'de kurulan AL'in orijinal takımlarından biridir. En sonuncusu 1991'de olmak üzere 3 şampiyonlukları vardır. Gelenekleri arasında kadrodaki en kıdemsiz atıcının maçlarda diğer atıcıların konuşlandığı bullpen'e Barbie, Sünger Bob gibi çocuk kahramanlarının resminin olduğu çanta ile atıştırmalık götürmesidir.

3. Detroit Tigers 44-44

1894'de kurulmuştur, AL'in orijinal takımlarından biridir. Ayrıca kurulduğundan beri ismi değişmemiştir. Sonuncusu 1984'de olmak üzere 4 kere şampiyon olmuşlardır. Detroit'in NFL takımının ismi Lions'dır, bu açıdan Chicago'nun Bears/Cubs ikilisine benzerler.

4. Cleveland Indians 42-46

1900'de kurulup AL'in orijinal takımlarındandır. Kızılderililer kurmamıştır. Aslında takımın adı Cleveland Naps imiş ve aktif oyuncusu olan "The Frenchman" lakaplı Nap Lajoie'den geliyormuş. Ancak Nap takımdan ayrılınca yeni isim arayışına girmişler. Akıllarına 1800'lerde şimdi aktif olmayan Cleveland Spiders takımında beyzbol oynamış olan ve de gerçekten kızılderili olan Louis Sockalexis gelmiş ve onun anısına Indians koymuşlar (Bu arada Indians da aslında Amerika'yı bulunca orayı Hindistan zanneden Kristof Colomb'un hatasından kaynaklı bir isim. Beynim ısındı, kapa parantez)

Indians'ın sonuncusu 1948'de olmak üzere 2 şampiyonluğu var. Zaten Cleveland şehrinin 1964'de Cleveland Brown'ın NFL şampiyonluğundan beridir şehir olarak majör bir sporda şampiyonlukları yok.



5. Chicago White Sox 41-45

Chicago ikiye ayrılır: Kuzey ve Güney. Kuzeyde Cubs tutulur, güneyde ise White Sox. İki takım doğal olarak birbirini sevmez. 1906'da World Series'de karşılaşmışlar ve 1997'e kadar resmi maç yapmamışlardır ama her sezon öncesi aralarında resmi olmayan bir seri düzenlemişlerdir.

White Sox da Cubs ve Red Sox gibi uzun süreli şampiyonluksuzluktan muzdaripti. 2004'de Red Sox'dan sonra 2005'de de onlar şampiyon olmuş ve 1917'den beri olan seriyi kırmışlardı. Herkes 2006'da da Cubs olur artık diyordu ama, heyhaaaaat....neyse...

AL West

1. Los Angeles Angels of Anaheim 48-40

Los Angeles İspanyolcada "The Angels" anlamına geliyor. Takım 1961'de Los Angeles Angels adıyla kuruluyor. İsimde iki kere "melek" geçmesi gibi, kurulduğunda maçlarını Wrigley Field'da oynuyor. Ama bu Wrigley Field Cubs'ın sahası Wrigley Field değil, LA'de olan başka bir Wrigley Field.

Neyse ki 1962'de Dodgers stadium'a geçiyorlar, 1965'de de isimlerini California Angels olarak değiştiriyorlar.  Ardından LA'e çok yakın olan Anaheim'da yeni yapılan bir stadyuma taşınıyorlar. Eyalet ismi devam ediyor elbette.

Sonra 1997'de isim Anaheim Angels olarak değişiyor, 2002'de şampiyon oluyorlar. 2007'de takımı yeni satın alan Arturo Moreno çakallık ederek LA pazarından da faydalanmak için takımı şu anki uzun ismine getiriyor. Bu kadar yeter.

2. Houston Astros 49-42

"Houston, we have a problem" repliğini bilirsiniz. Astros ismi de NASA'nın uzaya araç gönderdiği bu şehrin işlevine referans veriyor. Takımın maskotunun adı da Orbit. NBA'den Houston Rockets'ı da biliyorsunuz.

Koca Texas eyaletinin ilk majör takımıdır Astros. Uzun süre NL'deydi, ve hatta Cubs'ın grubu 6 takımken AL West sadece 4 takımdı ve playoff kuralları da aynıydı. 2005'de de Texas'daki ilk World Series'e ev sahipliği yaptılar. Kaybettiler. Sonra düşüşe geçtiler, 2010'da NL'den AL'ye geçirildiler ve lig bugünkü 6x5=30 yapısına kavuştu.

10 senelik sürünme sonrası bu sezon itibariyle iyiler.

3. Texas Rangers 42-46

1962'de Washington Senators olarak kurulduktan sonra 1972'de Texas'ın ikinci takımı oldu. 1989'da George W. Bush'un (oğul Bush) başını çektiği bir grup tarafından sahip olundu. Bush daha sonra Texas valisi seçilince takımı bırakmış. Ama kendisi ve baba Bush ile annesi Barbara halen her maça sektirmeden gitmektedirler. Son yıllarda playoff'a aboneler, 2010 ve 11'de World Series' çıkıp kaybettiler. Şampiyonlukları yok.

Esas Texas Rangers bunlar aslında


4. Seattle Mariners 41-48

1977'de kurulan Mariners World Series'e hiç çıkmamış tek takım (çok yeni Washington Nationals'ı saymazsak).

2007 yılında bir taraftar faul topunu yakalamak üzere uzanırken patates kızartmalarını sahaya düşürmüş. Bunu gören Mariners spikeri Mike Blowers acımış ve biriyle kendisine yeni patates kızartması göndertmiş. Aynı vatandaş bir sonraki maçta bu sefer pankart yaparak patates kızartması istemiş. Diğer yandan her patates kızartması gönderildiğinde Mariners'ın skor yaptığı farkedilmiş. Bunun üzerine halen devam eden gelenek başlamış. Tabii Blowers aynı adama değil, maç sırasında dikkatini çeken tiplere gönderiyormuş artık.

5. Oakland Athletics 41-50

Kısa adıyla A's, meşhur Moneyball filminin takımıdır. 1901'de AL'in orijinal takımlarından biri olarak Philadelphia Athletics adıyla başlamış, 1968'de Oakland'a gelmiştir. Toplam 9 şampiyonluğu vardır, sonuncusu 1989 olmak üzere 4'ü Oakland'da yaşanmıştır.

Paraları pek yoktur. Zengin takımlarla mücadele edebilmek için sabermetrics'den yararlanan ilk takımdır. Uzun vadede ise işe yaramaz, burada yazmıştım.



NL East

1. Washington Nationals 48-39

Maçlarını Montreal Olimpiyat Stadyumunda (ne demek istediğimi Galatasaraylı ve Beşiktaşlılar bilirler) yapan Montreal Expos 2004 yılında Washington'a taşındı.

Bu takımın en ilginç yanı, içsaha maçlarının 4. inninginde başkanlar yarışı yapılmasıdır. George Washington, Thomas Jefferson, Abraham Lincoln, Teddy Roosvelt ve William Howard Taft kafalarıyla sahaya çıkan animatörler koşu yarışı yaparlar. Teddy Roosvelt uzun süre bu yarışı kazanamamıştır; tam kazanacakken yanlış yöne koşma, tweet atmaya çalışma, taraftarlarla laklaka dalıp koşmayı unutma, köpekbalığı saldırısına maruz kalma gibi İngiliz stili esprilerin olduğu bir yarıştır.

Teddy segway yardımıyla kazanırken


2. New York Mets 47-42

1957'de Brooklyn Dodgers ile New York Giants LA ve SF'a taşınınca koca NY sadece Yankees'e kalmıştı. Boşluk 1959'da kurulan Mets ile dolduruldu.

1969'a kadar Mets hep sonuncu olan ve dalga geçilen bir takımdı. 1969'da ise daha iyilerdi ve NL şampiyonluk yarışında 3 Ağustos itibariyle lider Chicago Cubs'ın 9.5 maç gerisindeydiler. Ancak Mets'in sahası olan Shea Stadium'da rahmetli Ron Santo vuruş için beklerken önünden bir kara kedi geçti: Bu bir lanetti, Cubs tepetaklak oldu ve sezonu Mets'in 8 maç gerisinde kapattı. Mets ise şampiyon oldu. Diğeri de 1986'da olmak üzere toplam 2 şampiyonlukları var.

3. Atlanta Braves 42-47

1871'de kurulan Atlanta Braves, Cubs ile beraber NL'in 2 orijinal takımından biridir. İlk olarak Boston Red Stockings adıyla kurulmuştur. Kuzey Amerika'nın en eski devamlı aktif takımı kabul edilir. Cubs 1870'de kurulmuştur ama Büyük Chicago Yangını yüzünden faaliyetlerine 2 sene ara vermek zorunda kalmıştır, o yüzden bu ünvanı Braves'dedir. 1952'ye kadar Boston'da kalmış, 1953'de Milwaukee'ye geçmiş, 1966'dan sonra da nihai yeri olan Atlanta'ya gelmiştir.

Sonuncusu 1995'de olmak üzere 3 şampiyonluğu vardır. 1991-2005 arası 1994 dışında tam 14 kere gruplarını birinci bitirmiştir. Bu dominansta 1992'de Cubs'dan aldıkları genç atıcı Greg Maddux'ın da payı büyüktür. Ama bu dominansdan sadece 1 şampiyonluk çıkmıştır.

4. Miami Marlins 38-51

1993'de Florida Marlins adıyla kurulan bu takım, 2012'de Miami'de yeni stadyuma geçti ve stadyumu yaptıran belediyeye verdiği sözü tutarak adını da Miami Marlins olarak değiştirdi.

1997 ve 2003'de olmak üzere iki şampiyonluğu vardır. Aslında tek şampiyonluğu olacaktı, ama 2003'de NL finalinde Chicago Cubs'a elenmesine sadece 5 out kalmışken Steve Bartman hadisesi vuku buldu. Bu lanet sonucunda Cubs elendi, ve Marlins World Series'de Yankees'i de eleyerek şampiyon oldu.

5. Philadelphie Phillies 29-62

Los Angeles Angels şablonunda adı olan bu takım, 1883'de kurulmuş köklü bir ekibimizdir. ABD'de adı ve lokasyonu değişmeyen en eski takımdır.

O kadar eskiliğe rağmen 1980 ve 2008'de olmak üzere sadece iki şampiyonluğu vardır.


NL Central

Bu grup, genelde takımlarının kötülüğü nedeniyle aynı addaki TV programına referansla "Comedy Central" diye de nitelendirilirdi. Ama Cubs uzun süredir ilk defa bu sezon iyi olduğu için, sezon şu anda bitse ilk 3 takımı playoff 'a girecek şekilde iyi.

1. St.Louis Cardinals 56-33

1882'de kurulan Cardinals, sonuncusu 2011'de olmak üzere 11 şampiyonlukla Yankees'in ardından en çok şampiyonluk kazanan ikinci takımdır.

Chicago Cubs ile pek bi sevişirler. Kafa kafaya maçlarda Cubs 1192-1144 öndedir, ama maalesef bunun sebebi 1800'lerde Cardinals'ın pek başarılı olamamasıdır.

Son sezonlar kurdukları iyi minor lig sistemi ile düzenli olarak başarılı olmaktadırlar.

2. Pittsburgh Pirates 53-35

1881'de kurulan Pirates sonuncusu 1979'da olmak üzere 5 kere şampiyon olmuştur. 1992-2012 arası hep .500'ün altında kalarak ABD rekoru kırmışlardır. Ama son sezonlarda iyiler.

Philadelphia Phillies ile sevişmezler. Gerçi NL grupları ayrılınca maç sayısı azalmış, dolayısıyla rekabet dozajı düşmüş olsa da, bölgesel olarak Pennsylvania eyaletinin batısı ve doğusu arasında sevmemezliği simgelediğinden önemini kaybetmemektedir.

3. Chicago Cubs 47-40

1876 kurulan Chicago Cubs, sonuncusu 1908'de olmak üzere 2 kere şampiyon olmuştur. Bkz. 104 senelik bu çile

Ayrıca 1945'den beri NL şampiyonu da olamamaktadır. Bunun sebebi 1945 World Series'de keçisiyle maça girmek isteyen Billy Sianis'in, bu isteğinin reddedilmesi yüzünden takımı lanetlemesidir.

ABD'nde aynı şehirde yer alan en eski profesyonel takımdır. Maçlarını 1914 yılında kurulan köhne Wrigley Field'da oynamaktadır. Tarihi eser statüsünde olduğu için, en ufak tadilatta belediyeden izin alınması gerekmektedir. Şehrin çok içinde olduğundan, yine belediye kararıyla ancak sınırlı sayıda maçını geceleri oynayabilmektedir (Beyzbol maçlarının çoğunun haftaiçi olduğunu düşünün). Ama yine Cubbie'ler maçları salakça doldurmaktadırlar ve rakibin home run topunu yakaladıklarında hatıra olarak saklamak yerine sahaya geri atmaktadırlar.

4. Cincinnati Reds 39-47

1881 yılında kurulan bu takım, sonuncusu 1990'da olmak üzere 5 kere şampiyon olmuştur.

Tarihe bakıldığında ise, kökleri 1866'da ilk profesyonel beyzbol takımı olarak kurulan Cincinnati Red Stockings'e dayanmaktadır. Okuduklarımdan anladığımı özetlemem gerekirse, o sıralarda Red Stockings adıyla bir sürü takım kurulmuş ve ülkenin çeşitli yerlerine dağılmıştır. Düşününce, kırmızı çorap gerçekten de dikkat çekicidir ve isimleri etkilemesi normaldir. Günümüze Reds ile Boston Red Sox kalmıştır.

5. Milwaukee Brewers 38-52

NL Central'ın tüm takımları şu ana kadar tarih öncesiydi. Bunu 1969'da kurulan Brewers feci şekilde bozmaktadır. Brewers bira üreticileri demektir. Beyzbol maçı sırasında bira içilir. Güzel bir ikilidir.

Takım AL takımı olarak başlamıştır ve 1997'de NL'e katılmıştır. Şampiyonluğu yoktur, ama 1982'de AL'i kazanmıştır. World Series'de Cardinals'a kaybetmiştir.

Milwaukee şehri Chicago'ya 90 dakikalık mesafede olduğunda, sahası Miller Park'a Chicagolular Wrigley North demektedirler. Özellikle Cubs o sezon iyiyse Brewers seyircileri azınlıkta kalmaktadırlar.

NL West

1. Los Angeles Dodgers 51-39

1883'de New York Brooklyn'de kurulmuş ve 1958'de LA'e gelmiştir. 6 şampiyonluğundan 5'ini LA'de kazanmıştır.

Yine kendisi gibi New York'dan aynı senede San Francisco'ya gelmiş Giants ile pek bi sevişirler.

Çok iyi seyirci desteği vardır. İlk defa 1978'de sezonda toplam 3 milyon sınırını geçen ilk takım olmuşlardır. 2007'de bu rakam 3.8 milyona ulaşmıştır.

Magic Johnson takımın ortağıdır. Sağdaki maça gelmiş Kobe Bryant


2. San Francisco Giants 46-43

Rakibi Dodgers gibi 1883'de New York'da kurulmuş ve yine aynı sene (1958) batı yakasına yol almıştır. Son şampiyondur.

1954'den beri şampiyon olamazken, 2010-2012 ve 2014'de 3 şampiyonluk kazanmış ve toplamda 8'e ulaşmıştır.

Dodgers ile sevişmediklerini yukarıda anlattık, tekrara girmeyelim. Bir köprü mesafesinde olan Oakland'ın takımı Athletics ile dostça (ironik değil) rekabetleri vardır. Hatta bazıları iki takımı birden tutmakta imişler. İlginç (Bunu Chicago'da yapana Bisoxual denir)

3. Arizona Diamondbacks 42-45

Arizona leş gibi sıcak bir eyalet olması sebebiyle uzun yıllar sezon öncesi bahar antrenmanları ve o antrenmanlar sırasında yapılan hazırlık maçlarının merkezi olmuştur. 1998'de kurulan Diamondbacks ile Arizonalı vatandaşlarımız sadece sıkıcı hazırlık maçlarını izlemekten kurtulmuşlardır.

1988-2000 arasında Chicago Cubs'da oynamış, 3 kere all star ve 4 kere de altın eldiven sahibi Mark Grace kariyerinin sonunda bu takıma gitmiş ve 2001'de beraber şampiyon olmuşlardır.

Maçları İspanyolca da yayınlanmaktadır.

isteyen maç sırasında havuza girebilmektedir


4. San Diego Padres 41-49

1969'da kurulan Padres, şu güne kadar sadece 14 sezonda .500'ü aşabilmiştir. En son 1998'de World Series'e çıkabilmiş ama Yankees'e kaybetmiştir.

1984'de NL finalinde Cubs ile karşılaşmışlar, Cubs evindeki ilk 2 maçı kazanarak 2-0 öne geçmiştir. Aslında 5 maçlık seride Cubs saha avantajına sahipti, yani 3 maçı evinde oynayacaktı. Gelgelelim playoff maçlarının belli bir miktarda gece oynanması gerektiğinden ve Cubs'ın sahası henüz ışıklandırılmış olmadığından (1998'de takılmıştır) kalan tek iç saha maçı için iki seçenek vardı. Maç ya rakip White Sox'un sahasında, ya da Padres'in sahasında oynanacaktı. Cubs Padres'i seçti ve kalan 3 maçı kaybederek 3-2 elendi ve yukarıda anlattığımız keçi laneti devam etti.

Maçları İspanyolca da yayınlanmaktadır (Bu ABD yakında bölünür, benden duymuş olmayın)

5. Colorado Rockies 39-49

1993'de kurulan Rockies 3 kere playoff'a kalmış, 2007'de World Series'e çıkmış ama Red Sox tarafından süpürülmüştür.

Maçlarını Coors Field'da oynamaktadırlar. Stadın yapımı sırasında dinozor kemikleri bulunmuştur. Bu kemiklerden 2.1m boyundaki en büyüğü bir "triceratops"a ait olduğundan, takımın maskotu da aynı cins dinozor olmuştur.








14 Temmuz 2015 Salı

Fransa Turu 2015 (10-16. Etaplar)

(Fransa Turu 2015 Parkur Tanıtımı) 





TOUR DE FRANCE 2015 (II. Hafta)




16. ETAP (BOURG-DE-PEAGE - GAP, 201 km)

-Taşkafa Geraint-



Akşam yemeğine çağırırken gerildiğin, dördüncü dubleden sonra mutlaka bir arıza çıkaran kuzen gibi. Teyzene hürmetinden çağırırsın, gözün bütün akşam kadehlerini sayar. Masa da olacakları bilir, neşenin arkasına sinmiş gergin bir bekleyiş havası vardır. Olay çıkacağı garantidir de büyük mü olacak, çabuk mu atlatılacak orasını bilemezler. Sofrada mutlaka durumu bilmeyen, algılamamış veya abinin huyunu bilmeyen bir de sazan olur. Durur durur, salak bi laf eder, zaten havayı koklayan kuzen "Ne demek istedin sen şimdi?" kalıbıyla dalar, gece berbat olur. 

Bu hıyar kuzeni bisiklet camiası Col de Manse olarak tanır. Ne zaman parkurda olsa bir olay olur. 2003'de Lance ile beraber inmeye çalışan Joseba Beloki'nin spor yaşamı bitmişti. 2013'de Contador düştü. Neyse ki, bu kez, cam çerçeve inmedi, Geraint Thomas ve Tony Gallopin'e sadece birkaç dakikaya maloldu. Gallopin'in hangi virajı alamadığını bilmiyoruz, görmedik. Fakat sazan misafir Warren Barguil'in çarptığı Geraint Thomas telgraf direğine şakaktan girdi, uçup gözden kayboldu. Elimiz ayağımız titreyerek haberini beklerken baba finişe sadece bir dakika kayıpla vardı. Harbi "Taşkafa"ymış! Bu arada İskoçlar cimri diye bilinir, Galliler de farklı değilmiş, Geraint süper mal düşkünü çıktı. Gazetecilere beyaz gözlüklerini kaybettiğinden yakınıyordu. Bu arada Barguil, kaza öncesinde Tejay'den omuz yediğini söyledi ama ihale onun üstüne kaldı bile. Geçmiş olsun. (Özel Not: Şimdi bir kısım medya çıkıp, düşen gözlüğümü almak için benim de yarışı bıraktığımı yazabilir. Evet ama gözlük sponsorumuz yoktu o zamanlar, Allahın gavuruna Oakley'imi yediremezdim!!)

10 yıl sonra Peter Sagan ne zaman bisiklet camiasının saygısını kazanmıştı diye sorarlarsa 20 Temmuz 2015 tarihini verin. Çocuk kültürsüz bir ököz ama harbi büyük yarışçı. Kimse yarış kazanamamasına takılmasın. Kazandı, daha da kazanacak. Büyük yarışçılığını, inatçılığını son üç gündür artık çok net görüyoruz. Dün, Yeşil Mayo puanlarını almasına rağmen kaçışı bırakmaması, son yokuşta kiimseye izin vermemesi süperdi. Ruben Plaza hariç tüm atakları tek başına önledi. Hatta bir ara C. Riblon isyan etti. Ruben Plaza'yı da inişte yakalar geçerim diye hesapladı ama İspanyol'a çok zaman bıraktı. Plaza zirvedeki bir dakikalık avantajını kaybetmedi, beklendiğinden çok daha iyi indi ve etabı kazandı. Sagan'ın mental sofistikasyonuna gelirsek, dünden iki anektodlat konuyu örnekleyeyim: Finişi ikinci olarak geçerken eliyle kalbine vurması çok anlamlı bir hareketti değil mi? "Ben böyle bir cesuryüreğim işte!!" mesajıydı. Hayır, değilmiş. Wolf of Wall Street filmindeki Matthew McConaughey'nin hareketiymiş, öyle açıkladı... "Neden bu kadar agresif yarışıyorsunuz?" diye soran kadın gazeteciye de "Benim taş..larım kocaman!" diye cevap verdi. Tanrı Sagan'a çok yetenek vermiş, gerisini koyvermiş durumu. 



Ruben Plaza Molina
Etapta Genel Klasmancılar'dan bir tık çıkmadı. Contador son yokuşta bir kez denedi ama belli ki güçlü değil. Nibali beklenen gurur ataklarına başladı. Yokuşun sonuna doğru yürüdü gitti ve finişte 28" saniye fark att. Ama o kadar geride ki, pek bir şey farketmedi. VAlverde'nin inişe ok gibi başlayıp sonra tempoyu Team Sky'a teslim etmesi ilginçti. Froome'un da doğru bir rehberle gayet güzel yokuş indiğini görmüş olduk. 

GENEL KLASMAN ZAMAN FARKLARI (15. ETAP):

1.   Chris Froome.........64h 47'16"
2.   Nairo Quintana..............3'10"
3.   Tejay Van Garderen.......3'32"
4.   Alejandro Valverde........4'02"
5.   Alberto Contador...........4'23"
6.   Geraint Thomas.............5'32"
7.   Robert Gesink................6'23"
8.   Vincenzo Nibali..............7'49"
9.   Bauke Mollema..............8'53"
10. Warren Barguil............11'03"

Yarış yarın Alpler'e taşınacak. Asıl mücadele Froome-Nairo'dan çok Nairo-Tejay-Valverde-Alberto arasında olacak gibi. Tek soru işareti Team Sky domestiklerinin yorulmaya başlamaları. Yokuşlard çabuk dökülmeye başladılar. Froome'un hiç zayıflık göstermemesi lazım. Yarınki etapta beş tane kategorize tırmanış var (17. Etap: Digne-les-Bains - Pra Loup, 161 km). Son ikisi, 1975'de Eddy Merckx'in défaillance* geçirip Tour'u kaybettiği Col d'Allos ve Pra Loup kombinasyonu. "Merckx'i bitirdim size neler yaparım ülen!!" diyen yokuşlar değil pek. Fakat ilk dinlenme gününden sonra, Pireneler'de Froome'un yaptıklarını gördük. Bu kez tersi olur mu? Umut garibin ekmeği, ye Memet ye! 

Allos inişinde Nibali yine gider, ona katılan olur mu bilmem. Quintana dün süper pasif gözüktü. Tek mermisini Alpler'e saklıyor gibi. Ama hangi etaba? Kaçış grubunda Astana ve Movistar'dan yokuşçu tipler görürseniz bir takım planlar olduğundan şüphelenebilirsiniz...Inınınınnn... 


*défaillance: Zafiyet, güçsüzlük, başarısızlık demek. Fransız bisiklet jargonunda açlık krizi, bonklama, kriz gibi kelimelere karşılık kullanılıyor. Söylemesi kulağıma çok hoş geliyor: "defayyans

13-14-15. ETAP

-Bayram Dönüşü-

Hem aile hem bisiklete biraz zaman ayırdım, etap tahlilleri aksadı, kusura bakmayın. Spor Locası yazar ve okurlarının geçmiş bayramını kutlarım. Genel klasmanda büyük değişiklikler yok. Tejay van Garderen, Alberto Contador ve Geraint Thomas biraz kan kaybettiler. Froome'un olası tek rakibi artık Nairo Quintana. Fark üç dakika ve Alpler'de bu farkın normal yollarla kapanacağına hiç inanmasam da, Contador ve Nibali'nin mutlaka "gurur atakları" yapacaklarını ve güzel yarışlar seyredeceğimizi düşünüyorum.

13. Etabın (Muret-Rodez, 198.5 km) son kilometresi nefisti, gerisini unutabilliriz. Fransa Turu'nda ondört kez etap ikincisi olan Peter Sagan yine her şeyi doğru yaptı ama son sprintte Greg Van Avermaet'ı geçemedi. Fakat son kilometreyi seyretmek gerek. Sagan'ın Van Avermaet'ın tekerini yakalayıp oturunca son sprintte alacağını düşündüğünü sanıyorum. Lakin son anda yorgunluğu, kazanma iradesinin önüne geçti. Sagan'ın 25 yaşında onbeşinci kez TdF etap ikincisi olması ne kadar güçlü ve başarılı bir yarışçı olduğunu gösteriyor. Biraz taktiksel zeka eksikliği var, yarış sonlarını sportif direktörün talimatı altında koşma gibi bir yola girmesi daha iyi olabilir. 

Aşağıdaki videoyu seyrederseniz, yokuşun en altında atak yapan ve finişe kadar kimsenin arkasına saklanmadan inatla sprintini sürdüren Van Avermaet'ın etabı hakkıyla kazandığını itiraf edersiniz. Belçikalı sporcu, birkaç gün içinde doğacak çocuğuna "ebedi ikinci" lakabını artık bıraktığını ve Fransa Turu'nda süper bir yarış kazandığını anlatabilir. Sagan ise denemeye devam edecek.




Dün koşulan 15. Etap da (Mende-Valence, 183 km) aslında olaysız gibi gözüktü ama inanılmaz tempoluydu. 2,000mt dikey irtifalı yarış dört saatin altında bitti, ortalama sürat 46 km/h civarıydı. Sporcular çiş yapmak için bile duramadıklarından şikayet ettiler. KAT.3 yokuşla başlayan etap bir ara pelotonun gerisinde kalanlar için zaman limiti endişelerini de ortaya çıkardı ama "attardés" veya grupetto limitin üç dakika önünde yarışı tamamladı. Sagan iki etaptır kaçış grubuna girip Yeşil Mayo puanlarını topluyor. Cüssesiyle değil ama gücüyle o da bir Hulk artık. 

Cavendish'in mide rahatsızlığı nedeniyle daha yarışın başında geriye düştüğü etabın sprintinde Greipel, Sagan, Degenkolb ve Kristoff kapıştılar (Sagan'ın kaçış grubunda çalışıp sonunda yakalanmasına rağmen sprinte katılmasına "Helal ossun!" diyorum). Greipel bu Tour'un en kuvvetli sprinteri olduğunu bir kez daha gösterdi. Son 100 mt'de kimse ondan bir milimetre bile alamadı. Gorilla, üçüncü sprint zaferini kazandı ve son sprint etabı Champs Elysées'de de en büyük favori olduğunu gösterdi.  

Bayram tatilinin en güzel yarışı 14. Etap'tı. 178.5km'lik Rodez-Mende  parkurunun önemli noktası, şehrin üstündeki havaalanına çıkan Cote de la Croix Neuve yokuşuydu. 1995'de Laurent Jalabert'in kazandığı etaptan beri adı "Montée Jalabert" (Jalabert Yokuşu) ama Jaja'nın dopingci olduğu ortaya çıktığından beri TdF bu ismi kullanmıyor. Tüm Fransa Jaja'ya tapıyor o başka tabii. Ona ve diğer dopé Virenque'e gösterilen teveccühle, şimdiye kadar hiç şaibesi olmayan Chris Froome'a reva bulunan şüphe, riyanın dini, dili, ırkı ve milliyeti olmadığını bana bir kez daha hatırlatıyor. Aşağıda etabın özet videosu var, isteyen baksın, ben başka konuya gireceğim.




Bana idrar attılar, bana vurdular... Bu etaptan sonra Chris Froome, yarışın başında bir kişinin kendisine "Dopé!" diye bağırarak bir kavanoz idrar attığını söyledi. Richie Porte'un daha önce sadece Avusturalya medyasına söylediği La Pierre-Saint-Martin etabında yumruk yeme hadisesi de tekrar işlenmeye başladı. 1975'de Eddy Merckx'e yumruk atıldığını herkes görmüştü ama Froome ve Porte'un hikayeslerini doğrulayan kimse yok bu ana kadar. Hadi Porte yumruk yerken yalnızdı. Peloton içinde bir maşrapa idrar yediğinizi gören, duyan, üstüne sıçrayan kimse yok mu? Tuhaf... 

Yalancı iması yapmak istemem ama Froome'la ilgili şüpheler konuşulurken hemen tersi bir kampanya başlatılmasını ilginç buluyorum. Team Sky ve Froome (hatta zevcesi hanım da) gayet organize bir basın saldırısı başlattılar. Froome isim vermeden ("onlar kendini bilir") bir kısım basını suçladı, Richie Porte benzer kelimerle aynı retoriğe soyundu. Dave Brailsford Fransız TV kanallarını geziyor, Michelle Froome da bazı twittercilere saldırıyor (tweetleri silmiş sanırım). Türkiye'deki muktedirlerin "mağdur edebiyatı"ndan tiksinmiş olmam bu tip manipülasyon çabalarına daha da gıcık olmama yol açıyor. 

Egosantrik Fransa ve Cummings'den "Mandela Day" Sürprizi... Bu schadenfreude denen duyguya bayılıyorum. Hangi psikolojik rahatsızlığımdan kaynaklanıyor bilmem ama kıl olduğum insan ve toplulukların başına gelen kötü şeylerden hınzırca bir zevk alıyorum. Bunların başında, hayatıma girip çıkmış iğrenç insanlar, tuttuğum takımın ezeli rakibi ve Fransız halkı var. Tek tek Fransızlar değil de kolektif Fransa'ya süper gıcığım. Mende etabının finişine doğru dereyi görmeden paçayı sıvamaları müthişti. İki yarış kazandılar diye Bardet ve Pinot'yu tüm ülke şampiyon ilan etmişti biliyorsunuz. Ama ikisi de Tour'da tokatları yedikçe yediler. Halk/basın, o sinirle, "Froome dopé!!" yaygarasına girişmişken vatanın sevgili evlatları bir anda son yokuşta başbaşa kaldılar. Hangisi alsa "küllerinden doğan horoz" hikayesi yazılacaktı. Ama işte, sen daha yokuş inemeyen, viraj alamayan adamdan şampiyon hikayesi yazmaya kalkarsan elin adamı gelir, etabı alır, üzüntüden gidonunu döven şabalağı seyredip şişersin. Ne yalan söyleyeyim, Galatasaray Lisesi'nde bizi itip kakan, arada aşağılayan Fransız hocalardan böyle intikam alıyorum sanırım. MTN Qhubeka sportif direktörünün etaptan önce "Nelson Mandela'nın doğum gününde özel bir şey yapacağız" yollu manyali benim açımdan daha güzel gerçekleşemezdi. Bardet nasıl dövüyor gidonunu ama? Ehe ehe he!! 

Froome Quintana'ta 1" fark attı. Sarı mayo sahibi arkadaş Croix Neuve yokuşunun son bölümünü ve finişe kadar olan mesafeyi kendisinden üç dakika gerideki Quintana'nın tekerinde geçti. Son 100 metrede ise sprinte kalktı, 1" fark atıp etabı öyle bitirdi. Twitterda eleştirdim. Zarif değil, şık değil, bence yarış etiketine de uymuyordu bu hareket. Arada 3-5" fark olur anlarım. Bonus saniyeleri söz konusu olur, normal bulurum. Ama 2.5 km tekerine tutunduğun rakibine sadece 1" fark atmak için sprinte kalkmak, çizgiyi geçer geçmez dönüp geriye bakmak benim değerlerime uymuyor. Tanrı Chris Froome'a ceza olarak Michelle Cound adında bir hayat arkadaşı verdiğine göre başka şekilde ilenmeme gerek yok aslında. Bu kadar.



GENEL KLASMAN ZAMAN FARKLARI (15. ETAP):

1.   Chris Froome.........59h 58'54"
2.   Nairo Quintana..............3'10"
3.   Tejay Van Garderen.......3'32"
4.   Alejandro Valverde........4'02"
5.   Alberto Contador...........4'23"
6.   Geraint Thomas.............4'54"
7.   Robert Gesink................6'23"
8.   Vincenzo Nibali..............8'17"
9.   Tony Gallopin................8'23"
10. Bauke Mollema.............8'53"

Bugün heyecan potansiyeli taşıyan Bourg-de-Péage - Gap etabı var. Mesafe 201 km. Büyük olasılıkla kaçış grubunun kazanacağı bir etap olacak. Son yokuş Col de Manse Inner Ring'in zeki tanımıyla "inişi çıkışından daha ünlü tek yokuş". Zirveden Gap'a çok hızlı bir iniş var. 2013'de Contador Froome'u zorlamak isterken kendi düşmüştü. Valverde ve Nibali'nin başlatacağı bir iniş saldırısı bekleyebiliriz. Sonrası dinlenme günü ve Çarşamba Alpler başlayacak.




12. ETAP (LANNEMEZAN - PL. DE BEILLE, 167.5 km) 

-Plateau de Beille Türktür, Türk Kalacak!-

Plateau de Beille'in öyküsünü bilmezsiniz tabii. Anlatayım: Çok eski zamanlarda, Türk akıncılar Orta Asya'dan milleti Müslüman yapa yapa bu dağlara kadar gelmişler. En son bu yaylayı da fethettikten sonra yorulmuşlar, biraz durup yerleşmişler. Tarihi filmlerden de biliriz, etraftaki tüm hıristiyan kadınlar bizim yağız genç akıncılara hemen aşık olmuşlar. Bizimkiler de haliyle Türk'ün gücünü yedi düvele... Neyse, önce tüm güzel kızları bir güzel müslüman yapıp evlenmişler ve çoğalmışlar. Tabii  kimsenin inancına karışmamışlar, sadece rahip ve keşişleri şarap üretmemeleri yönünde uyarmışlar. Günlerini ok atıp cirit oynayarak geçirmişler. 

Başlarındaki reise "Yayla Beyi" derlermiş. Çok zaman geçmiş, oymak yavaş yavaş halkla karışmış, Diyanet İşleri gibi yurt dışındaki inanç işlerini düzenleyen bir kurum da olmadığından müslümanlık biraz tavsamış, alem bozulmuş. Ama buraların adı da Bey Yaylası olmuş kalmış. Günlerden bir gün Fransa Kralı I. Henry buralara gelince "Ne lan buranın adı?" diye sormuş. "Buraya 'Bey Yaylası' denir monsenyör" demişler. "Ne?" demiş, anlamamış tabii (aslında "Quoi?" demiş de biz Türkçe yazıyoruz). Kralın danışmanı köylülere dönüp "Lan oğlum, adam anlamadı, götünüzü kestirecek şimdi" deyince, Türk akıncıların genlerinden gelen uyanık muhtar atılmış: "Hünkarım,yerel dilde söyledik kusurumuza bakma. Buranın adı 'Bey Platosu'dur" der. Henry anında unutmuş elbette, her yerin adını mı hatırlayacak koca hünkar? Neyse, gel zaman git azman, üniter Fransa'nın "yayla" kelimesine dili dönmeyen gıcık bürokratları, Napolyon zamanında Bey Yaylası'nın adını PLATEAU DE BEILLE olarak değiştirmişler. Napolyon karizma herif tabii, halk da artık bişey dememiş. Bugün hala, o ormanlarda gezenler rüzgarın ağaçlarda "Bey... Bey" diye hışırdadığını duyarlar. 

Türkün gücünü tüm Avrupa'da duyuran atalarımızın ruhunu şad eden bu göz yaşartıcı hikayeyi bayram şekeri olarak kabul etmenizi diler, küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öperim. Hayırlı bayramlar!

Bu küçük tarihi anektodu sizlere anlattıktan sonra yarışa dönebiliriz. Dün Bey Yaylası'nda Purito Rodriguez kaçış grubundan Jakob Fuglsang ile kaçtı, Danimarkalı'yı da bir atakla ekarte edip deli yağmur altında kariyerinin en güzel yarışlarından birini kazandı. Pırito bu yarışların ve Ardennes Klasikleri'nin insanı. Aynı Tour'da hem Mur de Huy, hem Pl. de Beille'de etap kazanmak çok az insana nasip olur. Önünde saygıyla eğiliyorum. 


Purito Rodriguez, ilerleyen yaşına karşın, hala etkileyici yarışlar kazanabiliyor.

Ana grup ise Team Sky lokomotifiyle son yokuşa kadar geldi, orada Froome hala 3 domestiğiyle domuz gibi çıkıyordu. Önce Nibali, sonra Valverde ve Quintana atak denediler ama Porte ve Geraint Thomas tüm atakları savuşturdu. Thomas'ın kendinden 15 kg hafif Quintana'nın atağını nötralize etmesi etkileyiciydi. 

Sonuçta ana grup beraber bitirdi. İlk kez Thibaut Pinot ve Pierre Roland favori grupla beraber bitirmeyi başardılar. Tony Gallopin ise beklendiği gibi 2' kaybetti. Valverde 2 gündür son 100 mt'de sprint atıp Froome'u kıl ediyor, 2-3 saniyeyi cebe atıyor. 

Son yokuşta yağış vardı ama Froome'u etkilemek için daha fazlası gerek
 Yarışın ilk dağ bölümünü Froome çok rahat geçti. Bugün Muret-Rodaz arasında 198 km'li bir geçiş etabı var. Pireneler'den Alpler'e geçmeye çalışıyoruz. Dağları bitiren Team Sky kaçış grubunun hemen oluşması ve yarışı kazanması için elinden geleni yapacak. Yarışın son 15 km'sinde bir tırmanış ve ardından da finişe kadar iniş var. Son 500 metre ise yine sert bir yokuş. Bugün uğraşmaz artık ama aslında tam Purito'luk etap. Dan Martin bugün de kaçış grubunu ıskalarsa bileklerini keser. Astana ve Tinkoff Saxo ise son 15 km'de bir şeyler deneyebilir. Denemek zorundalar. Chrissy'nin uyanık olması gerek. 

Yarın ayrıca Muret şehrinin kurucusu Murat Bey'in hatırlalarından alıntılar yapacağız. Keza, Fransızlar'ın neden Türk isimlerini doğru düzgün yazamadıklarını kafa çevresi ölçümlerine dayanarak açıklayacağız. Selametle... 




GK HEVESLİLERİ "HALA KALDIYSA" ZAMAN FARKLARI:

1.   Chris Froome........46h 50'32"
2.   Tejay Van Garderen......2'52"
3.   Nairo Quintana.............3'09"
4.   Alejandro Valverde.......3'58"
5.   Geraint Thomas............4'03"
6.   Alberto Contador..........4'04"
7.   Robert Gesink..............5'32"
8.   Tony Gallopin..............7'32"
9.   Vincenzo Nibali...........7'47"
10. Bauke Mollema............8'02"


11. ETAP (PAU - CAUTERETS, 167.5 km) 

-Kontrol Oyunu-

Bol kanlı ve aksiyonlu bir filmden sonra daha sakin bir başkasını ister ya insan, Salı günkü "Pirene Katliamı"ndan sonra, Chrissy ve Geraint'in el ele dağlarda çiçek topladığı bir şey seyrettik. Hoş filmin başı fırtınalıydı, günün başarılı kaçışı oluşana kadar müthiş bir tempo vardı, ilk saatteki 48 km/h ortalama Tour tarihinin ikinci en hızlı süratiydi. Bu yüksek tempo 5-6 kişinin yarışı bırakmasıyla sonuçlandı. Yarışın geri kalan kısmında Team Sky sakin ve kontrollü oynadı, Geraint ve Chrissy kahkahalarla çimenlerde yuvarlandılar. 

Neticede Kwiatkowski'ye izin verilmeyen, Dan Matin'in de içine giremediği bir kaçış grubuna atlamayı başaran Rafa Majka Tourmalet'deki atağıyla etabı rahat kazandı. Dan Martin sonradan pelotondan çıkıp kaçış grubunu yakaldı ama gün boyu "chasse patate" kalıp etabı ikinci bitirdi. Öndeki Majka değil başkası olsaydı başarabilirdi. Dünün takdir gören konusu Tony Gallopin'in dağlardaki ikinci günde de ön grupla bitirmesiydi. Pinot ve Bardet ile yaşanan ulusal hayal kırıklığından sonra Fransızlara bir teselli gerekiyor. Şimdilik Gallopin ve mücadeleci Barguil'e tutunuyorlar. Gallopin'in yokuşlarda bu sene çok daha iyi olduğu kesin ama dünkü başarısını biraz da favorilerin tempoyu yükseltmemesine borçlu.  


Rafa Majka zaferini dün kanser ameliyatı
 geçiren takım arkadaşı Ivan Basso'ya adadı. #forzaivan

Klasman heveslilerinden, özellikle Nibali'den Tourmalet inşinde beklediğimiz uçuş gerçekleşmedi, Vincenzo Cauterets'de 0'50" daha kaybederek ilk 10'un dışına düştü. Salı günkü etap sonrası Vinokourov'un Fuglsang'ı yeni takım lideri olarak göstermesi muktedir Rus erkeklerine olan kötü hislerimi yeniden ayaklandırdı. Danimarkalı sporcu dün etabı takım liderinin on dakika gerisinde bitirdi etabı. Buyur Aleksander!! 

Contador da dün çok iyi görünmedi ama tecrübesiyle etabı ön grupla bitirmeyi başardı. Yokuşlarda tek başına kalmaya devam ediyor. Bu Giro'dan beri alıştığımız ama aslında Tinkoff Saxo için utanç vesilesi bir zayıflık. Diğer tarafta Movistar, Nairo ve Valverde'yle GK 3. ve 4.'lüğüne yerleştiler. Bugün Nairo öncelikle Tejay'e atak yapıp klasmanda ikinci sıraya almalı. Yanında etap zaferi de gelirse iyi olur elbette. Team Sky ve Froome dünü sakin geçirdi. Finişe 4 km kalana kadar Porte ve Thomas Froome'u korumaya devam ediyorlardı. Yarışın en iyi takımı ve sporcusu bu ikisi. Dolayısıyla da yenilmeleri çok zor. 

Bugün, Tour tarihinin "efsane olamamış en zor yokuşu" Plateau de Beille var. Daha önce 5 kez çıkılmış, dördünde etabı alan Paris'te de Sarı Mayo'yu giymişti. Onlardan biri de Contador ama bugün Froome'dan bir resital bekliyorum. Plateau de Beille bir kez daha 2015 şampiyonunu belirleyecek gibi.


GK HEVESLİLERİ "HALA KALDIYSA" ZAMAN FARKLARI:

Chris Froome........41h 03'31"
Tejay Van Garderen......2'52"
Nairo Quintana.............3'09"
Alejandro Valverde.......3'59"
Geraint Thomas............4'03"
Alberto Contador..........4'04"
Tony Gallopin...............4'33"
Robert Gesink..............4'35"
Warren Barguil............6'44"
Bauke Mollema............7'05"
Vincenzo Nibali............7'47"


10. ETAP (TARBES - LA PIERRE-SAINT-MARTIN, 167.5 km) 

-Vicdansız Froomie-

Ne diyeceğimi, ne yazacağımı bilemiyorum açıkçası. O mu çok iyiydi, herkes mi çok kötüydü? Geri kalan tüm rakipler aynı etapta, bir arada bu kadar kötü olabilir mi? Doping mi? Marjinal kazanımlar ve yakıcı bir hırs ile irade mi? Evet mi, hayır mı? Karar veremiyorum. Chris Froome'dan kırk dakikalık müthiş bir performans seyrettik. Ben demiştim diyeceğim, diyemiyorum, bu kadarını beklemiyordum.  



"Vicdansız Sabuha"


Froome uzun zamandır görmediğim bir performans farkı ortaya koydu bugün Bask Ülkesi'nde. Sadece o da değil. Team Sky, "komple" bir eforla pelotonu ve tüm GK favorilerini patlattı. Patlayanlar arasında Nibali, Quintana, Contador, Valverde, Rodriguez var. Oha!! Movistar son yokuşa kadar çok sert bir tempoyla Sky'ı yormak istedi ama kendileri dağıldı. Yokuşun ilk 8 km'sinde Sky öyle bir tempo koydu ki Froome uzayıp gittiğinde sadece Quintana kalmıştı arkasında. Ona da, finişe kadar her kilometre 8 saniye fark attı. 8 sec/km!!Öyle acımasızdı ki, son 20 mt'de hala sprint atıyordu. Sevmiyorum ama hayran olmamak elde değil. Yok, hayran da olamadım, şaşkınlıkla seyrettim sadece. Vicdansızca bir show'du. Bir kez Cancellara, bir kez de Boonen P-R'de beni böyle şok eden birer atak yapmışlardı, onun dışında pek hatırlamıyorum. 

Bundan sonrası kolay. Ya da zor, kimin tarafından baktığınıza bağlı. Froome'un hiçbir şey yapmasına gerek yok. Düşmeyecek, yol kenarında durup çiçek falan toplamayacak, bir de geceleri rakı masasından vakitli kalkacak. O kadar. Yokuşlarda, Nairo'nun peşine takılıp Kenya'daki çocukluğunu anlatarak yukarı çıkabilir, sıkılırsa takım arabasına gidip Nicolas'yla geyik yapabilir. Yarın Porte ve Thomas biraz şişerler herhalde ama Froome onları da ite ite yukarı çıkarır. Adamın bir domestiği 2., diğeri etabı 6. bitirdi yaaaa... Çok acaip...  

Diğerlerini bugün hiç anmayalım. Başka zaman...

GK HEVESLİLERİ "HALA KALDIYSA" ZAMAN FARKLARI:

Chris Froome........35h 56'09"
Tejay Van Garderen......2'52"
Nairo Quintana.............3'09"
Alejandro Valverde.......4'01"
Geraint Thomas............4'03"
Alberto Contador..........4'04"
Tony Gallopin...............4'33"
Robert Gesink..............4'35"
Warren Barguil............6'12"
Robert Gesink..............2'52"
Vincenzo Nibali............6'57"


SG/sg
14.7.15