Onların yaptığı işin değerini anlamak için ya aynı sporu yapmaya çalışmak, ya da o sporun daha düşük seviyelerini izlemek gerekir. Örneğin bir amatör/genç futbol maçı seyrederseniz topu yarı sahaya kadar düz vurmanın bile ne kadar kuvvet gerektiren bir efor olduğunu farkedersiniz. Veya "little league baseball" izlerken yerde giden topu yakalayıp "akışkan" bir şekilde first base'e fırlatmanın, first base'dekinin orada bulunup topu tutmasının ne kadar zor olduğunu farkedersiniz. Eğer bunları farketmezseniz Tim Duncan'ın "bank shot"ının ne kadar sıkıcı olduğu konusunda söylenir durursunuz (ama yine de sıkıcı).
Giro 101'de bir bisiklet takımının 21 günlük bir büyük turda genel klasman için mücadele edebilmesinin ne kadar zor olduğunu öğrendik. 19. etabı hatırlayın: Sky takım olarak gaza basıp herkesi döktüğünde lider grupta sadece Froome, Dumoulin, Pinot, Lopez ve Carapaz kaldı. Froome'un 80km kala atak yapması akıllıcaydı, çünkü turu kazanmak için herkese büyük fark atması gerekiyordu ve tek başına bir ataktan başka bir şansı yoktu. Grupta kalsa kendisinden başka kimse çalışmayacağı için ya kendini rakipleri için tüketecek, ya da bırakacak ve diğer domestikler yetişecek ve Sky takımın tüm eforu boşa gidecekti.
Froome için "he makes it look easy" demek de acayip oksimoron oldu, ama yazıyı tam bağlamışken bozamam şimdi :) |
Froome'un kaybedecek birşeyi yoktu. Atak yaptıktan sonra eğer kalan dörtlü güçlüyse zaten kendisini yakalarlardı. Ama onlarda da hal olmadığı için yakalayamadılar. Bu minik testi geçtikten sonrası artık uzun bir zamana karşı oldu. Ayrıca Lopez ile Carapaz, ve hatta bir ölçüde Pinot podyum hedeflediklerinden takip işi sadece Dumoulin'e kaldı. Sonradan FDJ'den yokuşçu domestik Reichenbach yetişti ve Dumoulin ile yükü paylaştı. Ama inişlerde kötü olduğundan bir nevi fren vazifesi bile gördü aslında, kimsede de onu dökecek "taşak" yoktu. Froome ise son yıllarda ekstra iniş çalışması yapmanın faydasını fazlasıyla görüyordu o sıralarda.
Sonuçta efektif olarak Froome kalan grubun hepsiyle teke teke kalmıştı aslında. Aralarında en iyisi olduğundan kazandı. Bu performansta doping aramayın, herşey hayatın doğal akışına uygun gelişti aslında. İyi bir planlama ile tam zamanında form kazanan kendini ispatlamış bir şampiyon yarışı kazandı. Ama buna müthiş değildir de diyemeyiz.
"Look easy" kısmına dönersek, Giro'ya katılım bir hayli zayıftı. Nibali, Quintana, Contador, Porte gibi katılımcılar olsaydı o zaman daha derli toplu bir yarış olacak ve böyle ani klasman değişimleri, büyük farklar, uzun ataklar olamayacaktı. Onların yokluğu bir büyük turda 21 gün boyunca üst düzeyde rekabet etmenin zorluğunu gösterdi.
Peki diğerlerine neler oldu? Pembe mayo taşıyıcısı Simon Yates 19. etapta resmen bitti ve 30 dakika kaybederek ilk 10'u bile kaybetti. Bir sonraki etapta Thibaut Pinot hastalandı ve etap bitiminde hastaneye kaldırıldı. Tom Dumoulin ise fazla bozulmadan ve hatta 20. etapta atak yapmaya bile çalışarak turu ikinci bitirmeyi başardı.
Dumoulin'in yanına gençler klasmanının ilk üçü Miguel Angel Lopez ile Movistar'ın "nerden çıktı lan bu" dediğimiz Ekvador'lu yokuşçusu Richard Carapaz'ı, ve de sessiz sedasız Dumoulin'e domestiklik yapıp bozulmadan ilk 10'a tırmanan Sam Oomen'i de katalım. Bunları büyük turlarda görmeye devam edeceğiz.
56 dakika fark yiyen ve ilk 10'a bile giremeyen BMC'den Rohan Dennis'e ise büyük tur klasmancılığı sevdasından vazgeçmesini dileyelim.