1987 yazında sevgilimin peşinden Londra’ya
gittim. Bize bırakılmış bir evde 3 hafta baş başa olacaktık. Bunun nasıl bir macera, özgürlük ve mutluluk fırsatı anlamına geldiğini kavramak için 1987’de yirmi üç yaşında olmak gerekir. İlk defa yurt dışına çıkacaktım, bu da heyecanımı katlayarak artırıyordu. Elime yüzüme bulaştırmadan Belgrat’ta uçak
değiştirip Londra’ya vardım. O dönemde İngiltere Türkler’i hala vizesiz kabul ediyordu. Ama
Kraliçe’nin pasaport memuru, tipini beğenmediğini zart diye kapıdan çevirmesiyle ünlüydü.
Memuru ikna etmek için, dönüşte teslim edilmek üzere sağdan soldan aldığım bir
sürü parayı gösterip “efendi çocuk” rolümü oynadıktan sonra, üzerinde
güneş batmayan krallığa kabul edildim. Havaalanına gelen sevgilime kavuştum,
metroyla şehre indik ve... soyuldum. Kendi param,
ödünç aldıklarım, pasaport, her şeyim… Bu felaket, o sevgiliyle sonradan yaşayacaklarımın
bir işaretiymiş ama farkında değildim.
Yabancı bir ülkede parasız kalan adam ne yapar? Ya yürür ya -evde- oturur. Yürümekten yorulduğumuz günlerden bir cumartesi BBC’de golf yayınına takıldım. Bendeki kısmete bak. Hayatımda ilk defa golf seyrediyorum ve dünyanın en eski sahalarından Muirfield’de British Open’a (daha bilinen ismiyle “The Open”) rastlıyorum. Tabii bunun önemine yıllar sonra ayıldım ama ciddi bir turnuva olduğunu seyrederken de hissetmiştim. Parasızlıktan dışarı çıkasım mı yoktu, yoksa spor virüsüm devreye mi girmişti bilmiyorum ama 2 gün TV’nin başından ayrılmadan o turnuvayı seyrettim. Golf kanıma böyle girdi.
Yabancı bir ülkede parasız kalan adam ne yapar? Ya yürür ya -evde- oturur. Yürümekten yorulduğumuz günlerden bir cumartesi BBC’de golf yayınına takıldım. Bendeki kısmete bak. Hayatımda ilk defa golf seyrediyorum ve dünyanın en eski sahalarından Muirfield’de British Open’a (daha bilinen ismiyle “The Open”) rastlıyorum. Tabii bunun önemine yıllar sonra ayıldım ama ciddi bir turnuva olduğunu seyrederken de hissetmiştim. Parasızlıktan dışarı çıkasım mı yoktu, yoksa spor virüsüm devreye mi girmişti bilmiyorum ama 2 gün TV’nin başından ayrılmadan o turnuvayı seyrettim. Golf kanıma böyle girdi.
The Honourable Company of Edinburgh Golfers – Muirfield Course
Zaman içinde golfe hep yakın durdum. Elime geçen yabancı spor dergilerindeki golf yazılarını hiç kaçırmazdım (çok acılı bir Sports Illustrated
aboneliği hikayem vardır). Muirfield’de kazanan Nick Faldo ilk kahramanımdı.
Onu Alman Bernhard Langer ve Avusturalyalı Greg “The Shark” Norman izledi. 1996 US
Masters’da son güne 6 vuruş önde başlayan Norman'ın Faldo'ya kaybedişini CNN teletext servisinden dakika dakika okurken kahroluşumu unutamam. Faldo bile zaferinden
utanmış, konuşmasına “Greg için üzgünüm” diye başlamıştı. Tiger Woods’un iki
US Amatör şampiyonluğunu, okulu bırakarak profesyonel olma kararını ve hızla gelen başarılarını yakından
izledim. Nisan ayı başında oynanan US Masters’i -Fox Sports vermeye başlayalı
beri- iki elim kanda olsa kaçırmam, ibadet gibi seyrederim. TV'de yayınlanan diğer turnuvaları da elden geldiğince takip edip, internetteki haberleri kovalarım.
Güzel bir başlangıç vuruşundan heyecanlanır, deliğin 1 metre yanına düşüp kalan zarif bir 9I (dokuz iron) vuruşunda sanat görürüm. Deliği yalayıp geçen her putt’a ah çekerim. Tamamen garip bir "driving" stili olan Jim Furyk'i abim telakki eder, ilk kez 25 yıl önce genç bir adamken izlediğim Fred Couples'un artık veteran turnuvalara girdiğini gördükçe beraber yaşlanmış olmaktan gurur duyarım. Tiger Woods'un çapkınlıklarıyla değil habire vuruş stilini değiştirmesiyle uğraşırım. Rahmetli dayıma çok benzeyen Sir Nick'in İngiliz mizahıyla bezeli yorumculuğundan kendime dersler çıkarırım. EA Tiger Woods Golf oyununu PC'de 2 kez bitirdim, şimdi PS3'de sıfırdan başladım. Filmlerdeki zengin işadamlarına özenip, halı üstünde patayla pratik yapmayı ihmal etmedim. Severim yani. Hatta çok severim. Oynamayı da denedim ama el-göz koordinasyonum 40 yıl önce yok edildiğinden beceremedim. Sarsaklığımın kanıtı olarak evde bir 8I sopa, bir pata (putter), golf eldivenim ve toplarım var.
Greg Norman'ın -seyretmesi bile acı veren- 1996 US Masters felaketi
Güzel bir başlangıç vuruşundan heyecanlanır, deliğin 1 metre yanına düşüp kalan zarif bir 9I (dokuz iron) vuruşunda sanat görürüm. Deliği yalayıp geçen her putt’a ah çekerim. Tamamen garip bir "driving" stili olan Jim Furyk'i abim telakki eder, ilk kez 25 yıl önce genç bir adamken izlediğim Fred Couples'un artık veteran turnuvalara girdiğini gördükçe beraber yaşlanmış olmaktan gurur duyarım. Tiger Woods'un çapkınlıklarıyla değil habire vuruş stilini değiştirmesiyle uğraşırım. Rahmetli dayıma çok benzeyen Sir Nick'in İngiliz mizahıyla bezeli yorumculuğundan kendime dersler çıkarırım. EA Tiger Woods Golf oyununu PC'de 2 kez bitirdim, şimdi PS3'de sıfırdan başladım. Filmlerdeki zengin işadamlarına özenip, halı üstünde patayla pratik yapmayı ihmal etmedim. Severim yani. Hatta çok severim. Oynamayı da denedim ama el-göz koordinasyonum 40 yıl önce yok edildiğinden beceremedim. Sarsaklığımın kanıtı olarak evde bir 8I sopa, bir pata (putter), golf eldivenim ve toplarım var.
Sir Nick Faldo Ryder Kupası ile
İşte bu pek sevdiğim golf sporunun en önemli olayı Ryder Kupası (Ryder Cup) bu hafta sonu Chicago yakınlarında Medinah Country
Club’da yapılacak. 39. kez düzenlenecek turnuva, Avrupa ve ABD takımlarını iki yılda bir karşı karşıya getiriyor.
2010’da Galler'de Celtic Manor sahasında oynanan son turnuvayı Avrupa Takımı
14½ - 13½ kazanmıştı. Oyunun tarihçesine şöyle bir bakalım:
İlki 1927’de Massachusetts’de düzenlenen
bu turnuva fikrini kimin ortaya attığı biraz karışık fakat adının
nereden geldiği iyi biliniyor. Bir tohum tüccarı, girişimci ve amatör golfçü
olan Samuel Ryder, her yıl yapılmaya başlanan Amerikan ve İngiliz golfçüleri
arasındaki turnuvalardan birinin sonunda bir parti verir. Parti
muhabbetinde tüm oyuncuların turnuvadan çok zevk aldıkları ortaya çıkar. Ryder, kendi hocası da olan, zamanın ünlü oyuncusu Abe Mitchell’in önerisi
sonucunda 250 İngiliz Lirası’na altın bir kupa yaptırıp turnuva masraflarına sponsor olur. Böylece Samuel Ryder’in ismi dünyanın en prestijli takım turnuvasıyla
birlikte anılır hale gelir.
Yakın tarihin en başarılı Ryder Cup oyuncusu ve kaptanı İskoç
Colin "Monty" Montgomerie
Colin "Monty" Montgomerie
Ryder Kupası 1927’den 1977’ye kadar
Amerika ile Britanya & K. İrlanda ekipleri arasında oynandı. 1959’dan
1977’ye kadar yapılan 16 turnuvanın 15'ini Amerikan takımının
kazanması turnuvanın popülerliğini çok düşürdü. Öyle ki, ünlü Amerikalı golfçü
Tom Weiskopf geyik avına gideceği için
turnuvaya katılmayı reddetmişti. Efsanevi şampiyon Jack Nicklaus’un konuyu
açması sonucunda, British PGA (Britanya Profesyonel Golfçüler Örgütü) 1979’den
başlayarak Avrupa kıtasından da iyi golfçüleri de takıma almaya başladı. Ryder
Kupası’na Kıta Avrupası’ndan ilk olarak iki İspanyol; Seve Ballesteros ve
Ignacio Garrido katıldılar. Ancak bu iki çaylak 6 maçta 5 yenilgi aldılar ve
Avrupa maçı 17-11 kaybetti.
1987 Ryder Cup
Kaptanlar - İngiliz Tony Jacklin ve tarihin en büyük golfçüsü Jack Nicklaus
Yine de, yapılan bu değişiklik zamanla turnuvayı
daha çekişmeli hale getirmeyi başardı. Sonunda, 1985’de Belfry’de yapılan
mücadeleyi, 28 yıllık bir aradan sonra ilk defa Avrupa takımı kazandı (1969’da
elde edilen bir beraberlik de var ama turnuva kurallarına göre beraberlik
durumunda kupa el değiştirmiyor ve son kazanan takımda kalıyor). 1985’den sonra
yapılan 12 turnuvada Avrupa 7 yengi, 4 yenilgi ve 1 beraberlikle (kupa
Avrupa’da kaldı) Amerika’ya üstünlük sağlamış durumda. Turnuva Avrupa ve Amerika’da dönüşümlü olarak
düzenleniyor. 11 Eylül saldırıları nedeniyle iptal edilen 2001’deki turnuva
2002’ye kaydırılınca Ryder Kupası artık
çift yıllarda düzenleniyor.
2012 Ryder Cup - Avrupa Takımı
Ryder Cup para ödülü verilmeyen ancak
katılmanın oyunculara büyük prestij ve onur kazandırdığı bir turnuva. Her takım 1
kaptan, yardımcıları ve 12 oyuncudan oluşur. Kaptanları ilgili federasyonlar seçer. Bu seçimin yazılı kriteri olmamakla beraber daha önce Ryder
Kupası’nda oynamış, tecrübeli ve geçmişi başarılarla dolu oyuncular kaptan
seçilir. Aksine bir kural olmamasına karşın, son yıllarda hiçbir kaptan
turnuvada kendisi oynamıyor. Onun görevi takımıyla ilgili tüm organizasyonu
yapmak, turnuva stratejisini belirlemek ve uygulamak, eşleşmelere karar vermek,
oyuncuları motive etmek; kısaca takımın teknik direktörü olmaktır. Bu kadar
işin arasında oyuna yoğunlaşmanın zor olması kaptanları oynamamaya iten en
büyük faktör.
Amerika ve Avrupa’nın oyuncu seçme kriterleri biraz farklı. ABD’de son iki, Avrupa’da ise son bir yılda, önemli turnuvalarda oyuncuların aldıkları derecelere göre yapılan sıralamada ilk 10’a giren (ABD’de ilk 8) takıma doğrudan seçilmiş olur. Avrupa’da iki, ABD’de ise dört oyuncu kaptan tarafından seçilir (wild card). Bu sene ABD takım kaptanlığını Davis Love III yaparken, Avrupa’nın başında İspanyol Jose Maria Olazabal bulunuyor.
Avrupa'da Monty'den büyük sadece o var. Ryder Cup oyuncusu ve kaptanı
efsane Seve Ballesteros (1957-2011)
Amerika ve Avrupa’nın oyuncu seçme kriterleri biraz farklı. ABD’de son iki, Avrupa’da ise son bir yılda, önemli turnuvalarda oyuncuların aldıkları derecelere göre yapılan sıralamada ilk 10’a giren (ABD’de ilk 8) takıma doğrudan seçilmiş olur. Avrupa’da iki, ABD’de ise dört oyuncu kaptan tarafından seçilir (wild card). Bu sene ABD takım kaptanlığını Davis Love III yaparken, Avrupa’nın başında İspanyol Jose Maria Olazabal bulunuyor.
2012 Ryder Cup - ABD Takımı
Zaman içinde formatında bazı
değişiklikler yapılmış olmasına karşın, turnuvada 3 günde toplam 28 maç
yapılacak. Ryder Kupası’nda her maçın değeri 1 puandır. 14½ puana ilk ulaşan takım kupayı kazanır. Skor 14-14 olursa kupa el değiştirmez. Sakatlanan ve
oynayamayacak durumda bir oyuncu olması halinde karşı takım da bir kişi eler ve
turnuva devam eder. 28 maç 3 güne bölüştürülmüştür. Cuma ve C.tesi günleri “fourball” ve “foursomes” formatında 16 maç
(sabah 4, öğ.sonra 4 maç) yapılır. Pazar günü ise 12 tekler maçıyla turnuva
tamamlanır. İlk iki günkü maçlarda kaptanlar istedikleri gibi oyuncu
seçebilirler ancak tekler maçlarında tüm oyuncular oynamak
zorundadır.
2012 Ryder Cup Takım Listeleri
(soldaki sayılar oyuncuların yaşını, sağdakiler de RC'a kaçıncı kez katıldıklarını gösteriyor)
(soldaki sayılar oyuncuların yaşını, sağdakiler de RC'a kaçıncı kez katıldıklarını gösteriyor)
Ryder Kupası’nın iki önemli özelliği var.
Bunlardan birincisi takım turnuvası olması. Takım konusunu çok vurguladığımın
farkındayım. Nedeni şu: Profesyonel golf, ağırlıklı olarak bireysel bir spordur.
Oyuncular yıl boyunca katıldıkları turnuvalardan kazandıkları puanlar ve para
ödülleri sonucunda dünya klasmanında yer alırlar. Milliyet ciddi bir faktör
değildir, dünyanın her yerinden oyuncular turnuvalarda karşı karşıya gelirler.
Ancak Ryder Kupası özellikle ilk iki gündeki oyun formatıyla tamamen takım
oyununa yönelik bir yapıdadır (birazdan bahsedeceğim). Birbiriyle iyi anlaşan,
partnerinin oyununu yükselterek sinerji yaratacak eşleşmeleri bulmak kaptan için
hayati önemdedir. Dönemin en iyi 2 oyuncusu Tiger Woods ve Phil Mickelson’un,
2004’de felaketle sonuçlanan “dream
team” deneyinden beri eşleri belirlemek daha da önem kazandı. O turnuvada, ABD Kaptanı Hal Sutton
birbirinden pek hoşlanmayan bu iki ustayı -basının da baskısı sonucu- Cuma
günü beraber oynatmış fakat Woods/Mickleson ikilisi 2 maçı da kaybetmişti. Aynı ABD
basını, 18½ - 9½ skorla kaybedilen kupa sonrası Hal Sutton’u kazığa oturtmaktan geri durmamıştı o başka.
Phil Mickelson ve Tiger Woods ABD Kaptanı Davis Love III ile
Turnuvanın ikinci önemli özelliği de “match
play” (maç) kurallarıyla oynanması. Profesyonel golf; ezici bir çoğunlukla;
toplam vuruş sayısının sayıldığı “stroke play” (vuruş) turnuva formatına
sahiptir. 18 delikli sahayı kaç vuruşta bitirdiğiniz aldığınız dereceyi
belirler. Yani sporcu rakiplerden çok kendisiyle yarışır. Match play
ise, bir rakibe karşı delikleri kazanmak üzerine kurulmuş bir sistemdir. 18 delik teker teker
oynanır. Deliği kazanmak için, rakipten daha az vuruşta topu sokmak gerekir; karşılığında 1 puan kazanılır. Eğer iki oyuncu da deliği aynı sayıda vuruşla
bitirmişse ½’şar puan alırlar. Eğer
puan farkı, kalan delik sayısını geçmişse maç biter ( “X Y’yi 3&2 yendi”
ibaresi daha 2 delik kalmış olmasına karşın X’in 3 puan öne geçtiğini ve maçın
bu şekilde bittiğini ifade eder). Bu şekilde devam eden maç sonunda daha çok puana
ulaşan sporcu/ikili maçı kazanmış sayılır ve takımına 1 puan kazandırır. Maçın berabere bitmesi durumunda ise play
off, tie break, vs. yapılmaz, her iki takım da ½ puan alırlar. Match play
formatında psikolojik faktörler daha öne çıkar. Rakibi korkutup hataya
yöneltmek, karşı tarafın vuruşuna göre kendi taktiğini geliştirmek gibi “stroke
play”de olmayan psikolojik ve stratejik faktörler ortaya çıkar. Harika stroke
play oyuncularının maç formatında başarısız olduğu nadir görülen bir olay
değildir.
Golfün yeni harika çocuğu K.İrlandalı Rory McIlroy
Turnuvanın tüm maçları “match play”
kurallarıyla oynanıyor dedim ama turnuvada 3 değişik oyun tipi var. Fourball (dörttop), foursomes (dörtlü), ve singles (tekler):
Fourball (Dörttop): Her takımdan 2’şer
oyuncu bir ekip olarak mücadele ederler. Her oyuncu kendi topuyla deliği en az
vuruş sayısıyla bitirmeye çalışır. Bunu başaran sporcu ekibine 1 puan
kazandırır (partnerinin vuruş sayısına bakılmaksızın). Ayrı takımlardan
oyuncular deliği aynı düşük sayıda vuruşla bitirirlerse puan bölüşülür.
Foursomes (Dörtlü): Her takımdan 2’şer
oyuncu bir ekip olarak ancak tek topla oynarlar. Ekip oyuncuları dönüşümlü
olarak vuruşlarını yaparlar. Partnerler deliklerin açılış vuruşlarını da önceki
deliği hangisinin bitirdiğine bakmaksızın yine dönüşümlü olarak yaparlar (önceki
deliği kazanan ekibin, sonraki deliğin açılış vuruşunu yapması anlamındaki genel
golf kuralı “honour”dan vazgeçilmez).
Singles (Tekler) : Her takımdan 1 oyuncu
rakibiyle teke tek maç yapar.
Ryder Cup’da oyuncular para kazanmaz
dedik ama ortada müthiş para dönüyor. Bir kere, turnuvayı düzenleyecek saha
(neredeyse 5-6 sene önce belli olur) organizasyona çok sıkı bir para öder.
Ancak seyirci giriş ücretleri, alınan sponsorluklar, yakınlardaki otellerle
yapılan anlaşmalar ve cebi dolu golf meraklılarına çakılan “gezi paketleri”yle
bu para çıkar (bu seneki gala yemeğinin fiyatı 500 dolardı). Çıkmayan kısım kalmışsa o da “pazarlama harcaması” sayılır.
Herhangi bir özel kulübün Ryder Cup’a ev sahipliği yapmış olmasının prestiji
müthiştir. Medinah Country Club (Medine Kır
Kulübü) bu turnuva için seçilen 3 No.’lu sahanın sadece green’lerini
elden geçirmek için 1.5 milyon dolar harcamış durumda.
Onun dışında her iki takım için aylar
öncesinden takım takım kıyafetler tasarlanır, oyuncuların ölçüleri alınır.
Yanılmıyorsam ABD takımı bir keresinde Avrupa’ya Concorde ile uçmuştu. Hanımlar,
çocuklar, dadılar ve evribadi!! Sporcuların hanımları dediysek geçmeyelim. Hepsi
için bir örnek ayrı giysiler, balo için tuvaletler, kuaför ve manikürcüler
hazır tutuluyor. Golfün çağrıştırdığı ne kadar şaşaa varsa Ryder Cup’da
yaşanıyor.
Golf Amerika’da büyük manyaklık.
Hakikaten herkes golf oynuyor. İyi veya kötü oynamak çok önemli değil (zaten
handikap sistemi var). Bizde nasıl yazlıkta sonu gelmez tavla turnuvaları
yapılırsa Amerikalılar da golf oynar. Yerine göre iş toplantıları, mahallenin
içkici tayfasının eğlencesi, bazen de karı koca memur emeklilerinin sabah
yürüyüşü niyetine o küçük topa sopalarla vura vura spor yaparlar. Karşılıklı bahse çok açık bir oyun olduğundan parasına
golf oynayanlar gırla. Michael Jordan’ın golfte büyük paralar kaybettiği sır
değil. MJ'ın golf sevgisi Ryder Cup’a seyirci olarak katılmaya kadar varıyor. Hatta majesteleri son iki turnuvadır Amerikalı oyunculara motivasyon konuşmaları yapıyor, bu sene de ABD takımına "fahri üye" seçildi.
Ryder Cup 2012 - MJ ve Tiger
Golf sporunun "etiketi" kurallar haricinde ayrı bir külliyat. Abartılı sevinmek, rakibi rahatsız etmek falan büyük ayıp sayılır. Oyuncuların bir İngiliz centilmeni gibi oynamaları (ne demekse artık) esastandır. Çok kötü vuruşlar yapan bir profesyonelin kabul edilebilecek en ağır tepkisi, oyun sonunda topunu suya falan atmasıdır. Tiger Woods'un kötü bir vuruş sonrası inceden çektiği "Hass...r!!" basında iki hafta yazıldı çizildi, paşanın özür dilemesi bile sıkı bir para cezasını önleyemedi. Turnuvayı kazanıp bir milyon doları cebe atan adamın, babasının ölüm haberini almış bir ifadeyle topunu delikten çıkarıp, beraber oynadığı oyuncuları ve caddie'leri tebrik ettikten sonra hafif de olsa sevinmesi beklenir. Galibiyet golünü atmış topçu gibi oraya buraya seyirtmek büyük bir kültürsüzlük kabul edilir. Bu etiketin geçmediği tek bir yer var: Ryder Cup.
Bu turnuvada önemli bir topu sokan sporcunun 30 metre depar atmasına kimse şaşırmaz. İnceden rakibe bakarak "Koyduk mu!" hareketi çekmek kabul edilebilir. Seyirciler de müthiş tarafgir bir profil sergilerler turnuva boyunca. 1999 Ryder Cup'ta Amerikalı seyirciler Justin Leonard'ın galibiyeti getiren vuruşu sonrası -rakibi Olazabal'ın daha beraberlik şansı varken- sahayı işgal etmişler ve tüm turnuva boyunca Avrupalılar'ı taciz etmişlerdi. Avupa'nın en iyi oyuncularından Colin Montgomerie'ye "Mrs. Doubtfire" adını takıp 3 gün boyunca ıslıklarla adamı demoralize etmişlerdi. Zaten Brookline'daki o turnuvadan beri seyircilere arz edilen alkol miktarında kısıtlamalara gidildi.
Golfa meraklı herkes (yani Türkiye ve bazı Afrika ülkeleri hariç tüm dünya) nefesini tutmuş bu hafta sonunu bekliyor. Saha ve seyirci avantajını da dikkate alırsak favori Amerika gibi gözüküyor ama eski kıtanın oyuncuları, takım ruhunu çok daha iyi özümsemiş durumdalar. Ryder Cup’ta bu çok önemli bir faktör. Amerikalılar takım ruhunu ping-pong turnuvalarıyla canlandırmaya çalışırlarken Avrupalılar'ın böyle şeylere ihtiyacı yok. Onlar merhum kaptanları Seve Ballesteros'un profilini golf çantalarına işleyecek kadar birlik ve beraberlik içindeler. İlla tahmin yap derseniz Amerika'nın 4 çaylağı ve Mickleson ile Woods'un çiftler maçlarındaki tarihi başarısızlıkları onlara yine yenilgiyi tattıracak gibi geliyor:
Bu turnuvada önemli bir topu sokan sporcunun 30 metre depar atmasına kimse şaşırmaz. İnceden rakibe bakarak "Koyduk mu!" hareketi çekmek kabul edilebilir. Seyirciler de müthiş tarafgir bir profil sergilerler turnuva boyunca. 1999 Ryder Cup'ta Amerikalı seyirciler Justin Leonard'ın galibiyeti getiren vuruşu sonrası -rakibi Olazabal'ın daha beraberlik şansı varken- sahayı işgal etmişler ve tüm turnuva boyunca Avrupalılar'ı taciz etmişlerdi. Avupa'nın en iyi oyuncularından Colin Montgomerie'ye "Mrs. Doubtfire" adını takıp 3 gün boyunca ıslıklarla adamı demoralize etmişlerdi. Zaten Brookline'daki o turnuvadan beri seyircilere arz edilen alkol miktarında kısıtlamalara gidildi.
Golfa meraklı herkes (yani Türkiye ve bazı Afrika ülkeleri hariç tüm dünya) nefesini tutmuş bu hafta sonunu bekliyor. Saha ve seyirci avantajını da dikkate alırsak favori Amerika gibi gözüküyor ama eski kıtanın oyuncuları, takım ruhunu çok daha iyi özümsemiş durumdalar. Ryder Cup’ta bu çok önemli bir faktör. Amerikalılar takım ruhunu ping-pong turnuvalarıyla canlandırmaya çalışırlarken Avrupalılar'ın böyle şeylere ihtiyacı yok. Onlar merhum kaptanları Seve Ballesteros'un profilini golf çantalarına işleyecek kadar birlik ve beraberlik içindeler. İlla tahmin yap derseniz Amerika'nın 4 çaylağı ve Mickleson ile Woods'un çiftler maçlarındaki tarihi başarısızlıkları onlara yine yenilgiyi tattıracak gibi geliyor:
ABD 13 - 15 Avrupa
Normal, kablolu ve paralı kanalların
hiçbirinde korkarım yayın bulamayacağız . RyderCup.com sitesi de coğrafi kısıtlar koyacakmış. İnternette link bulan bana da
haber versin.
Türkiye Golf Federasyonu sitesindeki bir istatistiğe
göre Belek’teki sahalarda golf oynayanların %98’i yabancı. Tavla oynayanlar hakkında
bir bilgiye rastlamadım. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak en sevdiğim
şey. Bu sebeple yazdım.