Fransa Turu 2003'ü hatırlayanlar, o sene de "100.
bağzı şeyler" kutlandığını anımsarlar. Lance Armstrong'un zar zor kazandığı,
bugün ise kazananı olmayan yarış, "2003-1903=100" işlemi uyarınca Fransa
Turu'nun yüzüncü yılını kutluyordu. Bu sene ise Tour de France 100. defa
düzenlenişinin ekmeğini yiyor. Maksat pazarlama olsun, üç tişört fazla satılsın.
TdF100 parkuru ile ilgili sayın @alparsla ayrıca
bir yazı yazdı. Ben işin daha eğlenceli yanına, katılanlara, favorilere,
takımlara bakmak istiyorum. Elbette, parkura şöyle bir dokunmadan bunlardan
bahsetmek zor ama Blog CEO'sunun ayağına fazla basmamaya çalışacağım.
Tour'un parkuru, Fransa'nın birlik ve beraberliğini vurgulamak istercesine, tamamen Fransa toprakları içinde çizildi. Komşuların sınırları bir metre bile ihlal edilmeyecek. "Le Grand Départ" denilen peşrev bölümü, önceki 99 parkur çizilirken uzak durulan, görmezden gelinen son Fransız ili Korsika'da düzenleniyor. Yarışın ilk üç etabını "anavatanından biraz gıcık kapan" bu Akdeniz adasında düzenlemek, gecikmiş bir gönül alma işlevi olarak görülmeli. Bunun yanında, oldukça yabani bilinen Korsikalılar'ın, globalleşen dünya düzenine ayak uydurmak istemeleri de rol oynuyor. Fransız üniter yapısının ciddi yapıştırıcılarından biri olarak gösterilen Tour de France, küskün vilayetini kucaklarken, bağzı terbiyesizlerin "Neyse, bu sene de uğrayacak yabancı toprak bulduk Mösyö!" geyiğine gireceklerinden eminim. Konumuz politika ve Avrupa tarihi olmadığından Korsika'nın geçmişine, Fransa ile olan ilişkisine girmeyeceğim. İlgilenen, enteresan detaylar bulabilir (mesela N.Buonaparte kimdir ve şehirlerin isimleri neden hep İtalyanca?).
Yarış hep alışıldığı üzere prologla değil, normal
etapla başlayacak. Demek oluyor ki, ilk Sarı Mayo bir sprintere gidecek.
Cavendish, Sagan, Greipel ve Kittel bu şeref için her şeyi yapacaklardır. Porto
Vecchio'dan start aldıktan sonra, önce güneye Bonifacio'ya gidilecek, sonra
dönüp kuzeye, Bastia'ya deniz kıyısından gidilecek. Finişte kan çıkması sürpriz
olmaz. İkinci gün Bastia'dan Ajaccio'ya ciddi yokuşlu bir parkur, ertesi gün de
Ajaccio'dan Calvi'ye sürekli iniş çıkışlı, kaçış grubuna imkan tanıyan bir
etapla Korsika defteri kapanıyor. Eğer ilk etabı Peter Sagan kazanırsa,
Cannondale takımı Sarı Mayo'yu Nice'e kadar korumak için çok uğraşacaktır. Ama
diğer sprinterler 2. ve 3. Etap'tan ancak mor renkte çıkabilirler.
Nice'deki takım saate karşıdan sonra Pireneler'e
giderken Marsilya, Aix-en-Provence, Montpellier ve Albi gibi klasik Tour
kentlerinden geçilecek. Bu sene ASO ağırlığı yarışın sonlarındaki Mont Ventoux
ve Alpler'e verdiğinden, Pireneler'in o meşhur yokuşları pek yok. Düşük profilli
2 etapla geçip (ilk zirve finişi 6 Temmuz'da Ax 3 Domaines'de), Loire bölgesine
yollanacaklar. İlk haftanın sonunda bazı favoriler yarıştan kopmuş olabilir.
Fransa'nın en turistik yerlerinden Saint Malo ve Mont Saint-Michel'de (ITT)
devam ettikten sonra Tour ülkeyi çapraz geçerek Lyon'a kadar inecek. Bu
etaplarda Yeşil Mayo mücadelesi öne çıkacak. Fransa'nın ulusal bayramı 14 Temmuz
Pazar günü ise muhteşem Mont Ventoux çıkılacak. 242.5 km'lik bir dev etap. "Ay
valla ben Fransa Turu'nu çok severim!" falan diyen birini o gün plajda kıçı
devirmiş yatarken görürseniz direk suratına tükürün. Bu etap kaçmaz,
kaçmamalı...
Mont Ventoux'da bir hayalet
Son hafta ise yokuştan başımız dönecek. 17
Temmuz'da ikinci ITT'den sonra "2 x L'Alpe d'Huez" var. "L'Alpe" tarihte ilk
defa 2 kez üst üste çıkılacak. Bunun ne demek olduğunu anlatabilmek için aklıma
hep müstehcen metaforlar geliyor. Karımın yazıyı okuması ihtimalini
düşünerek şöyle diyeyim: Roger Waters'ın The Wall konserini seyredip
delirmişsin. Konser sonunda tam kapıdan çıkarken Waters bu kez Gilmour
ve Mason'ı da yanına alıp tekrar sahneye çıkıyor, inceden Dark Side of The
Moon'a giriyorlar ve konser 2 saat daha sürüyor. Oldu mu?
Dutch Corner - L'Alpe d'Huez
19 Temmuz'da ise sevgilim Col de la Madeleine,
Glandon, Epine ve Croix-Fry'i de içeren harika bir yokuş etabı daha var. Ama
yarış hala bitmemiş olacak. Son Cumartesi Annecy-Semnoz'daki HC yokuşun
tepesinde bitireceğiz 100. Tour de France'ı. Oh mon Dieu!!
Genel Klasman - SARI MAYO
2006'dan beri son şampiyonun katılmadığı bir Fransa Turu seyretmemiştik
(Armstrong'u şampiyon sayarsanız). Bradley Wiggins, İtalya bozgunu sonrası, bir
tokat da takımdan yiyince, "işkilli" bir diz sakatlığıyla Tour'dan çekildi
ve Chris Froome yarışın en büyük favorisi haline geldi. Aslında bu ilginç çünkü
Froome daha herhangi bir Büyük Tur kazanmış değil. Bu anlamda, büyük tecrübesi
ve geçmiş başarılarıyla (ikisi elinden alınmış 7 Büyük Tur zaferi) Alberto
Contador'u ilk ağızda saymamız gerekiyordu. Fakat El Pistolero, cezadan bir
hışımla dönüp kazandığı Vuelta 2012'den bu yana sanki durulmuş gibi. Umman
Turu'nda Froome'a geçildi, keza Tirreno-Adriatico ve Dauphiné'de de beyaz
Kenyalı'nın arkasında kaldı. Froome'u baş favori yazmamın nedeni bu. Üstelik
geçen sene Wiggo olmasa Tour'u kazanmıştı bile. 2013'ü mükemmel geçirdi. Umman
Turu, Crit. Int'l., TdRomandie ve Dauphiné'yi kazandı, Tirreno'da ikinci oldu.
Sezon başından beri formda.
Froome
ve Contador saldırgan, gösterişli bir taktik anlayışa sahipler. geçen sene
sıkıntıdan patladığımız mıymıy Wiggo 'nun tam tersi. Dağlarda ikili arasında çok
sıkı kapışmalar göreceğimizi düşünüyorum. Contador'un, geri
düştüğü Vuelta'yı geri kazanışını ve Froome'un hem TdF12'de, hem de son
Dauphiné'deki agresif taktiklerini hatırladığımda içim kıpır kıpır
ediyor. Alberto'nun dağlarda Froome'dan geri kalmayacağını düşünmekle beraber
(zaman bonusları yine yok), saate karşı etaplarda zorlanmasını bekliyorum. Eğer
Mont Saint Michel ITT'de yakın bir zaman yaparsa Froome'un moralini
bozabilir. Froome'un üstündeki büyük beklenti onun en büyük problemi. Wiggins'in
bile olacağı bir takımda liderlik için ısrar etmesi onun üstünde büyük bir baskı
yarattı. Stres adamı kanser bile yapar deniyor. O kadarını bilmem ama Fransa
Turu'nu kaybettirebilir.
Contador'la Froome iki farklı neslin sporcuları. Alberto geleneksel
İspanyol sisteminde, fena halde kirli bir bisiklet atmosferinde büyüdü,
serpildi. Sonunda ucundan kıyısından o da dopinge bulaştı. Ama suçsuzluğunu
savunmaktan hiç vazgeçmedi. Mental olarak çok güçlü. Akıl oyunlarının büyük
ustası Deccal Armstrong'u (!) bile çırak çıkartıp Fransa Turu'nu kazanmayı
bildi. Ama 2011 TdF'dan bu yana, şampiyon olduğu Vuelta dahil, biraz
"vulnerable" gözüküyor (nasıl derler... "kolay incinir"). Yokuşlarda o eski
öldürücü hızlanışını ve TT'de en iyilerle bile başa çıkan performansını pek
görmüyoruz. Buna rağmen Contador hala neşeli, konuşkan ve olduğu gibi.
Bana sempatik geliyor (sen Lance'i bile silemedin daha romantik salak!!). Sessiz
ve derinden hazırlandı, en büyük favori olmamasının rahatlığı da var. Silahşör
her an çekip vurabilir.
Bu sahnelere hazır mıyız?
Chris
Froome ise Güney Afrika'da büyümüş beyaz bir Kenyalı'yken İngiliz vatandaşlığını
seçmiş. 2008'de Barloworld ile TdF koşarken, sonradan Rod Ellingworth'ün
dikkatini çekip bir sene sonra da Britanya'nın medar-ı iftiharı Team Sky'a
geçti. Team Sky, yapısı itibarıyla çok kurumsal, sporcularına kesin performans
kriterleri koyup onu uygulayan, bazı gazetecilerin deyimiyle, robot gibi
çalıştırıp robot gibi yarıştıran bir takım. Özel hayatında son derece nazik ve
esprili olduğu söylenen Froome, nedense kameralar karşısında pek itici (o iğrenç
beyaz gözlükleri de gıcık bir hava veriyor oğlana). Buna karşın, Team Sky'ın
yeni ve -bisiklet dünyası için- devrimci antrenman metodları ile pelotonda
gitgide azalan doping sayesinde, Sky etap yarışlarında müthiş başarılı bir
performans sergilemeye başladı. Wiggins, Froome ve Porte bu bayrağı taşıyanlar
(Team Sky'ın hala bir Klasik yarış kazanmamış olması da ilginç değil mi?). Bu
seneki Tour, Team Sky açısından belki geçen seneden daha zor geçecek.
Parkur dengeli ama daha cilveli, tek bir kötü günde yarışın elden gidebileceği
tuzaklarla dolu. Geçen seneki takımın en tecrübeli iki ismi B.Eisel ve M.Rogers
yoklar; hatta Rogers karşı kampa geçerek Contador'un yol kaptanı oldu
(Dauphiné'de Contador Rogers'a nasıl yardım ediyordu hatırlayın). Diğer yokuş
domestikleri R.Kreuziger, Jesus Hernandez ve Nicholas Roche. Contador'un takımı
gerçekten çok iyi. Hatta bana Sky'dan bile iyi gözüküyor. Sky'ın kadrosu rouleur
dolu. "Düzde ve yokuş başlarında sıkı tempo yapalım,
gerisini Porte+Froome halleder abisi!" havası var. Mücadele daha ikinci gün başlayacak, Pireneler'de de ilk işaretleri
görmeye başlarız. Benim sadist tarafım, Ax 3 Domaines'de Froome'un biraz geri
kalmasını, sonra da ilk ITT'de bu farkı kapatmasını istiyor. Aksi
taktirde ikinci hafta Sagan & Cav sprintlerini
beklerken uyuyakalabiliriz.
Genel
Klasman için diğer adaylar arasında 2011 şampiyonu Cadel Evans'ı da saymalıyız.
BMC bu sene TdF'a iki liderle geliyor. Genç Tejay VanGarderen da lider. 2 başlı
bir takımın başarılı olduğu son Tour sanırım 2009 Lance vs. Alberto. Ondan önce
ise 1986'daki Lemond-Hinault çekişmesine kadar gitmek gerek. BMC, 2009 Astana
kadar iyi bir takım değil. Yarışı domine etmek için çok değişken var.
Evans'ın her tür çakallığı yapmasına karşın Giro'da ancak üçüncü olması ve
aradan geçen bir ayda da ne kadar dinlenebildiği ona dair umutlarımı azaltıyor.
Takımın asıl liderinin Tejay olduğu yarış ilerledikçe ortaya çıkacak gibi
geliyor. Genç Amerikalı geçen sene beşinci olmuştu, bu sene de Kaliforniya
Turu'nu kazandı. Amerika'nın temiz kuşağının parlayan ilk yıldızı o
olacak.
Tejay bu sene Evans'ın domestiği olmayacak
Bir
diğer ikili de A.Valverde ve N.Quintana. Movistar’ın bu iki
yeteneğinden birinin Sarı Mayo’yu kazanması uzak bir olasılık. Zaten
Quintana'nın baş domestik olacağı vurgulanıyor ama ben Valverde'nin çok gerisine
düşmeyeceğini, böylece de şansını sürdüreceğini düşünüyorum. Kolombiyalı 2
sezondur yokuşlarda kasırga gibi esiyor, geçen sene Vuelta'yı 36. bitirdi, bu
sene yokuşlarıyla bilinen Pais Vasco'yu (Bask Turu) kazandı. Alejandro Valverde
ise 3 kez Vuelta’yı kazanmış çok tecrübeli bir isim. Onların problemi zamana
karşı perormanslarıydı ama bahar aylarında ciddi rüzgar tüneli testleri
yaptılar. Yine de Froome kadar iyi olamayacaklardır. Paris’e Valverde ilk üçte,
Quintana da Beyaz Mayo ile gelmeyi başarırlarsa çok mutlu olurlar.
Quintana & Valverde...Ciddi olalım beyler!!
Son
Frenk şampiyon Bernard Hinault’dan kavuğu alacak bir Fransız tam 28 yıldır
ortaya çıkmadı. Garibim L'Equipe her sene birini önümüze koyar ama balon çıkar.
Ancak geçen yıllarda Fransızların modern antrenman tekniklerine daha fazla önem
vermesi ve pelotonun göreli olarak temizlenmesi umutları artırıyor. Tamamen
Fransa topraklarında geçecek bu Tour'u kazanacak yerel bir sporcu varsa bu ya
Thibaut Pinot (FdJ) yada Pierre Rolland (Europcar) olacak. Pinot geçen sene
güzel bir etap kazanmış ve yarışı 10. bitirmişti. Pierre Rolland'ı da 2011’deki
süper fırsatçı L’Alpe d’Huez zaferiyle hatırlıyoruz. Ama daha önemlisi geçen
sene TdF'ı sekizinci bitirdi. İkisinden birinin Champs Elysées’deki şampiyonluğu
için bahis oynamayı önermem ama siz bilirsiniz.
Rolland ve Voeckler, TdF 2011
Diğer
anılması gerekenler arasında en başta Joaquim Rodriguez (Katusha) geliyor.
Kendisinin hiçbir zaman Büyük Tur kazanamayacağına dair delice bir laf
üfürmüştüm zamanında. Purito hem Giro'12, hem de Vuelta'12'de yüreğime
indirecekti az kaldı. geçen seneki 100 km'ye yakın TT etapları bu sene kısaldı,
Rodriguez de Movistarcılar gibi rüzgar tünellerinde zaman geçirdi. Bunlar onun
avantajı lakin bu disiplinde bir Contador yada Froome değil. Etap kazanması çok
muhtemel gözüküyor ama GK'da podyumun son basamağı için ümitvar olacaktır.
Valverde ile beraber onun da işi zor. Diğer yanda Jürgen vanden Broeck,
Stelvio'nun yıldızı Thomas de Gendt, bayrağı Gesink'ten devralan
Rabo/Blanco/Belkin'in lideri Bauke Mollema da var. Ama onlara sıra gelmesi için
öncelikle Froome ve Contador’un denklemden çıkmaları gerek. Hoş Froome’un başına
bir talihsizlik gelirse, ilk akla gelecek isim Richie Porte olmalı. Porte
gelecek sene Giro’ya lider gideceği sözü verildiği için bu sene Froome’un
domestiği olarak çalışmaya ses çıkarmıyor, yoksa Paris-Nice'de neler
yapabildiğini gördük. Porte'nin "mirror image"ı Jakob Fuglsang için de çok
önemli bir yarış olacak. RSLT'deki iki zayıf yıldan sonra Astana'ya geçip lider
olarak Fransa'ya gelmesi büyük başarı. Ama Kazaklar Fuglsang'a tek bir mermi
verdiler çünkü TdF2014'de Astana'nın lideri Vincenzo Nibali olacak.
Ben
küçükken, bir FB-GS maçı öncesi, eski futbolcu ve o dönemin spor yazarı Birol
Pekel "Bu maçı FB kaybederse, yazdığım bu kağıdı yerim" diye bir tahmin kaleme
almıştı. Hasta GSlı olarak Pekel'e acaip sinirlenmiştim ve o maçı GS'ın
kazanmasını her zamankinden çok istemiştim. Ve fakat bizimkiler o gün
yenemedi, Pekel de mide fesatından yırttı (yenildik mi hatırlamıyorum). Yazarın
o günkü kendine güveni ve cüreti bu yaşımda bile beni hala etkiler. Her TdF
öncesi yazıda uzun uzun bahsettiğim, canımız, bir tanemiz Andy Schleck'den bu
ana kadar söz açmadığımı farketmişsinizdir. Andy Boy, geçen sene Dauphiné'de
çanağı kırdıktan bu yana toparlanmaya çalışıyor. Kendisi uzun süre ağrılarının
geçmediğini söylerken, RadioShack yönetimi de Andy'nin disiplinsiz, handiyse
tembel olduğunu ima ederek, kazandığı parayı hak eder bir motivasyonla
çalışmadığından şikayet etmekteydi. Schleck, en son Tour de Suisse'de biraz
hareketlenir gibi oldu ve GK'da 40. sırada yer aldı. Daha önce Kaliforniya
Turu'nu da 25. bitirmişti. Form tutmakta olduğu şüphe götürmez. Üstelik muhteşem
bir doğal yeteneği de var. RSLT Andy'i lider olarak Tour'a getirerek hala ona
inandıklarını gösterdi. Abisi Frank'in de yokluğunda üç koca haftayı nasıl
geçirecek bilmiyorum. İlk 20 iyi derece olur, ilk 10 ise gelecek sene ile ilgili
hayaller kurmamızı sağlar. Ben ikisinin ortasını hedef alarak ve Birol Pekel'e
özenerek diyorum ki: Andy Schleck bu sene, Fransa Turu Genel Klasmanı'nda ilk 15
sporcu arasında yer alırsa, bu yazıyı print edip, beyaz şarap ve kaşar peyniri
eşliğinde yiyeceğim. Andy'nin Türk biraderi Ozan da karşımda bana -kağıt hariç-
eşlik edecek. Böylesi "Fanteezi Lig"den daha heyecanlı...
Peter, elleri görelim ltf.!!
Puan Klasmanı (Yeşil Mayo)
Sprint mayosu olarak da bildiğimiz Yeşil Mayo, en iyi ve süreklilik
gösteren sprinterin kazandığı bir ödül. Bu kategorinin iki baba adayı var. Mark
Cavendish (OPQS) ve Peter Sagan (Cannondale).
Cavendish her üç Büyük Tur’da da puan mayosunu kazanan, Fransa Turu’nda
23 kez etap zaferi elde etmiş, tarihin belki de en büyük sprinteri. Tek
sıkıntısı yokuşları Sagan kadar iyi çıkamaması. Dolayısıyla da inişli çıkışlı
etaplarda puan toplaması daha zor. Kazanacağı sprint etaplarına ve düz
etaplardaki ara sprint kapılarına güveniyor. Sagan ise 90’lar neslinin en
heyecan verici genç bisikletçisi. Hem bir sprinter hem de klasikçi. Daha çok
genç olmasına karşın dünyanın en iyi 10 bisikletçisi arasında gösterilebilir.
Daha da güçlenip tecrübelendikçe neler yapabileceğinin sınırlarını göremiyoruz.
Bu ikisinin dışında geçen sene 3 etap kazanan Andre Greipel (OPQS) ve Argos-Shimano'dan da Marcel Kittel ve John Degenkolb'ü sayalım. Hemen her takımda bir sprinter var ama olay bu beş sporcunun arasında geçecek gibi. Kittel ve Degenkolb'ün beraber gelmeleri ilginç. Marcel saf bir sprinter ve geçen seneki ilk turunda barsaklarıyla uğraşmaktan yarışmaya fırsat bulamamıştı. Degenkolb, Sagan kadar olmasa da yokuş çıkabilen bir sprinter. İkilinin görev dağılımı da bu şekilde olacak. Bağzı etaplarda Sagan-Degenkolb, diğerlerinde de de Cav-Sagan-Kittel-Greipel kapışmasını izleyeceğiz. Özellikle ilk etap müthiş önemli çünkü o sprinti kazanan Sarı Mayo'yu da giyecek.
Cav'ın her zamanki hali |
Bu ikisinin dışında geçen sene 3 etap kazanan Andre Greipel (OPQS) ve Argos-Shimano'dan da Marcel Kittel ve John Degenkolb'ü sayalım. Hemen her takımda bir sprinter var ama olay bu beş sporcunun arasında geçecek gibi. Kittel ve Degenkolb'ün beraber gelmeleri ilginç. Marcel saf bir sprinter ve geçen seneki ilk turunda barsaklarıyla uğraşmaktan yarışmaya fırsat bulamamıştı. Degenkolb, Sagan kadar olmasa da yokuş çıkabilen bir sprinter. İkilinin görev dağılımı da bu şekilde olacak. Bağzı etaplarda Sagan-Degenkolb, diğerlerinde de de Cav-Sagan-Kittel-Greipel kapışmasını izleyeceğiz. Özellikle ilk etap müthiş önemli çünkü o sprinti kazanan Sarı Mayo'yu da giyecek.
Marcel Kittel ve arkasında Andre Greipel
En İyi Genç Klasmanı (Beyaz Mayo):
1
Ocak 1988 ve daha sonra doğmuş en iyi GK sporcularının klasmanı. Bu sene
de çok iyi turfandalar geliyor Korsika'ya. Geçen senenin kazananı Tejay
VanGarderen, Nairo Quintana, Andrew Talansky (Garmin Sharp), Thibaut Pinot ve
Michal Kwiatkowski (OPQS) arasında gidip geleceğiz. Normalen Tejay'in kazanması
gerek ama ben hepsine sevgiyle bakacağım. 90'lar kuşağına Taksim'den sonra
Fransa'da da hayran olmaya hazırım.
Thibaut Pinot & Marc Madiot (TdF 2012)
Yokuş Klasmanı (Puanlı Mayo)
Diğerleri kadar prestijli olmasa da, Fransa Turu yokuş klasmanını
kazanmak bir sporcunun kariyerini belirler. Eski dopé Richard Virenque tüm TdF
planlarını bu klasman için yapardı ve toplamda 7 kez Puanlı Mayo’yu kazanmıştı.
Tahmin yapılması en zor kategori olduğundan, Paris’te mayonun bir Fransız
tarafından giyilme olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek bitireyim. Baş
şüpheliler Thomas Voeckler, John Gadret, Igor Anton (etap kazanırsa uğraşmaz
bile) ve Rein Taaramae. P.Rolland ve T.Pinot da GK'da geriye düşerlerse bu amaca
yönelebilirler.
Yengeç
burcuyla iyi anlaşırım. Fransa Turu da bir yengeç. Beni pozitif etkiliyor,
kendimi ifade etmemi sağlıyor. Her sene Temmuz ayında yeni bir heyecan
buluyorum, spora ve insana dair yeni şeyler öğreniyorum. Kendimce keşifler yapıp
kararlar alıyorum, felsefik çıkarımlarda bulunuyorum. Cumartesi günü, Porto
Vecchio'da Tour'un havasını sindire sindire içime çekeceğim ve beni yine, yeniden sağaltmasını bekleyeceğim. İlaç
niyetine...
Nedense Bradley Wiggins'e göre her zaman içimde daha pozitif duygular beslediğim Froome için beklediği fırsat sonunda geldi.Geçen sene Wiggins'in önüne atak yaparken ki halleri hala gözümün önünde.Bu sene bunun hakkını vermesini ve onların sadece bir güç gösterisi veya şov olmadığını ispatlamasını bekliyorum.Form olarak diğer sarı mayo iddalılarının da önünde görünüyor.
YanıtlaSilDopingci Contador'u sevmiyorum ama bu sene temiz bir şekilde bu turu kazanmayı başabilirse Froome'dan daha fazla onu alkışlayacağıma söz veriyorum.Yeteneği tartışılmaz bir isim.
Froome veya Contador yada diğerleri kimin kazandığı aslında çok önemli değil benim için önemli olan her sene Haziran ayının başı ile birlikte başlayan içimdeki heyecan ve kıpırtı.
Son olarak genel hatlarıyla TDF 2013'ün hemen hemen her kısmına değinen bu güzel yazı içinde Sarper Bey'e teşekkürler.
Bu bisiklet sporuna sizin yazılarınız ve yorumlarınız sayesinde bağladım. Baştan sona soluksuz okudum ve içimi bir heyecan kapladı.
YanıtlaSilSagan-Gripiel-Degenkolb-vs. hala bir Cavendish değiller kesinlikle.
Froome-Contador rekabetin gelirsek, bu sezon Froome her şeyi hakediyor. Geçen sene de zaten burada -bence çok talihsiz bir şekilde- arka planda kalmak zorunda kalmıştı. Adı dopinge karışınca ben bir sporcudan soğuyorum ister istemez. Contador ne yaparsa yapsın eski saygınlığını kazanabilir mi gözümde bilemiyorum.
Teşekkürler yazınız için :)
Aynen bende Furkan Bey tv karşısında oturup bir yarışı izlerken insan biraz olsun mu sıkılmaz.Bu sporu ne kadar çok sevsemde yayında yapılan konuşmalar diyaloglar çok etkili oluyor.Yarışın monoton gittiği yerlerde bile sırf güzel yorumlar muhabbetler ve espriler adına 1 kere bile kanal değiştirmiyorum.Bu spora çok büyük emekleri olduğuna inanıyorum özellikle bizim gibi bu sporun haketmediği yerlerde olan bir ülkede.
Silen çok Fransa şehrindeki özel şeyler (Şaraplar, peynirler, yapılar ve onların tarihleri gibi konular) ilgimi çekiyor. Aynı zamanda her daim Star Wars'a kayabilme ihtimali bulunan sohbeti de takip etmek çok eğlenceli.
SilSabırsızlıkla bekliyorum :)