22 Şubat 2016 Pazartesi

Hasır Şapkalı Beyefendi

2008 yılı Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu Yarış Direktörü’nden bir telefon aldım. Bana TUR’da sunuculuk yapmak isteyip istemediğimi sordu. Halk önünde hiç sunuculuk yapmamıştım, nasıl yapılır bilmiyordum. Sadece TV’de yorumculuk tecrübem vardı. Ünlü sunucu David Duffield’i davet ettiklerini, beraberce işin üstesinden rahatça geleceğimi söyledi. Duffield'i başta Fransa Turu, bisiklet yarışlarındaki harika sunumuyla tanıyordum. Onunla tanışma ve konuşma şansıni değerlendirmek mikrofonda rezil olmaktan önemliydi. Cahil cesaretim ve bisiklet sevgimle "Evet" dedim, "çok isterim”.

Yarış İstanbul’dan başlayacaktı. Bir gün önce Gayrettepe’de bir otelde David'le buluştum. Uzun boylu, açık tenli, bir İngiliz'den beklenmeyecek ölçüde rahat ve samimiydi. Bu işi binlerce kez yapmış olmanın tecrübesi vardı üstünde. Ona sunuculuğumla ilgili endişelerimi söylemeye çalıştım ama hiç üstünde durmadı. Korkmamamı, en kötüsünden onun dediklerini Türkçe’ye tercüme ederek işi yürütebileceğimi söyledi. Sohbet ederken bisiklet bilgimi çaktırmadan test edecek şeyler sordu ama kısa kesti. Ertesi sabah Sultanahmet’te buluşmak üzere sözleşip ayrıldık. O gece pek iyi uyumadım.

David Duffield, 1950'lerde İngiltere’nin başarılı amatör bisikletçilerinden biriydi. Özellikle tandem ve trisiklet bisikletlerle mukavemet dalında birçok rekor kırmıştı. Sonradan bisiklet endüstrisinde çalıştı. Bisiklet yarışlarında sunuculuk yaptı (İngilizce’de bu işe “master of ceremonies” denir ve çok zarif bir sıfattır), Eurosport TV’da sunuculuğa başladı. Mesleğinde İngiltere’nin bir numaralı ismi oldu. Onun yayında kullandığı deyimler "Duffieldisms" olarak kayıtlara geçmiştir. Yarış sonlarında heyecanımı tavana vurduran  “Riding in the gutter” ve “Hanging on for grim death” klişelerine hala gülümserim. 


D. Duffield trisiklet üstünde


Ertesi sabah yarış podyumunda buluştuk. Oldukça gergindim ama belli etmemeye çalışıyordum. David, uzun boyu, kenarları beyaz işli lacivert ceketi ve hasır şapkasıyla uzaktan bile belli oluyordu. Özel biri olduğu ve farklı bir iş yapacağı belliydi. Ben ise  kot pantalon ve organizasyonun standart gömleğini giymiştim, herhangi bir görevliden farkım yoktu. Yarışın başlamasına bir süre kala bana "Hazır mısın?” dedi. Mikrofona heyecanla sarılmış parmak eklemlerim bembeyazdı. “Evet” anlamına gelen bir şeyler demiş olmalıyım ki David konuşmaya başladı. Paniği sesime yansıtmamaya çalışarak onun dediklerini tercüme etmeye başladım. Zaman geçtikçe heyecanım azaldı. Arada tercümenin dışına çıkıp bir şeyler söylemeye bile başladım. Sonraki iki saat boyunca -umarım- rezil olmadan yarışı sunduk bitirdik. 


David Duffield'i tanıtırken (Resim: Deniz Akgürgen - mtbtr.com)
Çığırtkanlığı bila ücret yaptığım için organizasyon hafta içi diğer etaplara da gelmemi istemeye utanmıştı. Daha doğrusu utanmadı ama ben işten izin alamayacağımı söyleyip reddedince ısrar edemedi. Ertesi cumartesi sabah ilk uçakla Antalya etabında tekrar kafileye dahil olduk. Yarışın son etabı Antalya-Alanya arasındaydı ve finişte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de gelip ödül törenine katılacaktı. Antalya’da etap önü sunumunu yaptıktan sonra David’in arabasıyla yola çıktık. Alanya’ya gidene kadar yarışın gidişatını ve gelecek yıllarda nasıl daha iyi olacağıyla ilgili düşüncelerini anlattı. Hiç unutmadığım şey, parkurun kuzeyden güneye değil güneyden kuzeye gitmesini önermesiydi. Nedenini sorduğumda güneşin açısı nedeniyle TV çekimlerinin çok daha iyi olacağını söylemişti. Vay anasını!! Sonraki yıllarda, TUR organizasyonu, gerçekten de yarışın yönünü güneyden kuzeye doğru çevirdiler. Duffield’in bu tavsiyesi cuk oturmuştu.

Alanya’daki son etapta inanılmaz bir kaos vardı. Cumhurbaşkanlığı'nın korumaları, özel kalemi, merasim ekipleri ortalıkta esip köpürüyor, telaştan bayılacak haldeki federasyon yetkilileri habire podyum programını değiştiriyorlardı. Biz 5 dakikada bir değişen programdan yılmıştık, artık David’e değişiklikleri tercüme bile etmiyordum. O podyumun arkasına sotaladığı votkalı birasını içiyor, olanca görmüş geçirmişliği ve İngiliz soğukkanlılığıyla Türk kaosunu seyrederek demleniyordu. Türkçe bilmemesi de bu rahatlıkta etkendi tabii. Yarı delirmiş haldeki bir federasyon yetkilisi bana gelip A. Gül’ün konuşmasını İngilizce’ye çevirmemi söylüyordu örneğin. Sonunda kaostan bir düzen çıktı, David ve ben yarışın son 15 km’sini halka sunduk, bitirdik. Ardından podyumu terkettik, Cumhurbaşkanı’nın kendi çığırtkanı, yanık ve hamasi sesiyle geri kalan kısmı üstlendi (sanırım o sunucu sonra milletvekili oldu ve elbette Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını tercüme etmedim). 



Master of Ceremonies ve çömezi...
(Resim: Deniz Akgürgen - mtbtr.com)
Yarış bitti, David’le vedalaştık, ben İstanbul’a, o İngiltere’ye döndü. Ara ara sesini TV’de dinledim ama bir daha görmedim. Uzun yıllardır Eurosport International’da da duymuyordum. Dün akşam halefi Carlton Kirby twitter’da David’in düştüğünü ve aldığı yaralar sonucu öldüğünü yazdı. Ölüme, özellikle sevdiklerimin ölümlerine alışığım. Babamı, arkadaşlarımı, ailemden birçok kişiyi yolcu ettim. Çok tabut taşıdım, mezara çok mefta yerleştirdim. Yine de David’in vefatı beni çok sarstı. Elimdem tutup podyuma çıkaran, bana yeni bir kapı açan o tatlı, kalender, zeki, komik beyefendinin gidişi içimi yaraladı. Onun en sevdiğim sözünü ona uyarlamama izin verin:


“Don’t hang anymore for grim death David. Let it go!!!"

6 Şubat 2016 Cumartesi

Super Bowl 50 - Son Dans veya Yeni Neslin İdolü


Bazı önemsiz gözüken olaylar, sonradan tarih dürbünüyle bakılınca, önemli devrimsel değişimleri tetiklemiş olarak değerlendirilirler. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı veya Adolf adında bir ressamın güzel sanatlar akademisi tarafından reddedilmesi gibi o an için kayda değmeyen olaylar sonradan bir ülkenin veya dünyanın kaderini etkilemişlerdir. Ama ne Bandırma vapurunun kaptanı ne de Viyana Akademisi'ndeki hocalar olasılıkla ne derece büyük bir değişikliğin arifesinde olduklarını fark etmemişlerdi. Sonuçta Kemal Paşa pasif göreve atanıp İstanbul'dan uzaklaştırılan bir muhalif, Adolf ise akademide hüsrana uğrayan öğrencilerden biriydi.  

Bir de, meydana geldikleri anda önemi farkedilen veya hissedilen olaylar vardır. Örneğin Yuri Gagarin fezaya çıktığı anda tüm dünya Uzay Çağı'nın başladığını anlamıştı. GS-Xamax maçı bittiğinde de Türkiye'deki hemen herkes "şerefli mağlubiyetler" döneminin artık bittiğini -bence- hissetmişti. 

Yarın gece Kaliforniya'da Denver Broncos ve Carolina Panthers arasında oynanacak Super Bowl 50 de (SB50) -yine bence- bu iki kategoriden birine giren bir olay olacak. Bir sayfa öyle veya böyle kapanacak ama bunu ya maç biter bitmez hissedeceğiz yada yıllar sonra biri yazınca anlayacağız. Kazanan ya Peyton Manning ve "The Establishment" olacak ya da Cam Newton ve "New Kids on the Block" galip gelecek ve yeni bir dönem başlayacak. Biraz iddialı oldu galiba...


Muhafazakar Amerika'nın en sevdiği spor amerikan futbolu oldukça tutucu ve gerici bir mantaliteyle yönetilir. Roller gelenekseldir. QB'ler ve OL oyuncuları beyaz, WR ve RB'ler siyahtır. Gay'ler görmezden gelinir, kadınlar ise ilk defa bu yıl hakem ve antrenör olarak iş bulmuşlardır. Savunma Bakanlığı parayı bastığı için bir ay her maçta Silahlı Kuvvetler'in reklamı yapılır. Sosyal sorumluluk projeleri içinde sadece -bence akla anneliği getirdiği için- "göğüs kanseri farkındalığı" desteklenir. 


Milyarderlerin hizmetkarı NFL Başkanı Roger Goodell

Halkın ve Kongre'nin baskıları sonucunda zar zor doping kontrol programı kurulmuştur ama cezalar oldukça hafiftir; performans artırıcı ürünler sadece belli dönemlerde test edilebilir. Toplar uygun basınçta şişirilmediğinde de dört maç ceza alırsınız, sevgilinizi dövüp tehdit ettiğinizde de. Hatta bir yumrukta bayılttığınız nişanlınız lehinize şahitlik yaparsa -görüntüler ortaya çıkana kadar- size kimse dokunmaz. Eski oyuncular kalıcı beyin hasarı nedeniyle adlarını unutup takır takır intihar ederken lig bu konudaki filmi sabote eder. NFL "kar amacı gütmeyen bir kuruluş"tur, vergi vermez ama 32 milyarderin ortak olduğu NFL Inc. büyük paralar kazanır. Kumar kenti Las Vegas'ta takım kurulmasına izin verilmese bile fantazi liglerinde milyarlar döner. Ulusal Futbol Ligi budur ve bu anlamda SB50'ye hoşgeldiniz! 




Aşık olduğum asıl spor yol bisikletinde de bir sürü pislik var. Fakat, uzun zaman düşündükten sonra, rezilliklerin farkında olduğum sürece gösteriden zevk alma hakkımı kullanabileceğime karar verdim. Aynı şey amerikan futbolu için de geçerli. Ne kadar doğru ve ahlaklı bir tavır bu emin değilim ama sonuçta söz konusu olan bir ölüm kalım meselesi değil. Spor bir eğlence aracı, hele de ABD'de. Siyaseten doğruculuğu daha ciddi konulara bırakalım.

Bu gerici ve açgözlü ligin geleneksel olarak pompaladığı "temiz beyaz çocuk QB, serseri zenciler ise diğer rolleri kapar" klişesi bu maçta sonsuza kadar gömülebilir. Maçtaki en önemli iki oyuncunun kişiliğinde bu çatışma bana kaçınılmaz gözüküyor. Veya şarabı fazla kaçırdım, saçmalıyorum. Anlatayım. 

Tarihin en iyi QB'i olan Denver'ın lideri Peyton Manning bir NFL ailesinden geliyor. Güneyli bir beyaz. Babası ve kardeşi de ünlü birer oyun kurucu. "Pocket" içinde oynayan, yavaş olsa da oyunu okuma becerisi müthiş, gösterişten kaçınan, bunu yerine mizah ve iğnelemeyi tercih eden bir oyuncu. 19 yılda ligde kırılmadık rekor bırakmadı. Son derece çalışkan, rekabetçi, hesapsız tek bir kelime etmeyen, kurulu düzenin yücelttiği biri. Hakkında çıkan HGH dopingi iddiaları karşısında milletin evine adam gönderip hesap soruyor. Bence gereği yok çünkü düzen bu iddiaları zaten görmezden geliyor. Muhafazakar NFL'in "beyaz ve akıllı lider" formatına son derece uygun şekilde -sadece bir SB kazanmış olmasına rağmen- her dergide, gazetede, TV programında övülen, örnek gösterilen bir simge insan. 


#18 Peyton Manning 

Finalin diğer takımı Carolina Panthers'ın oyun kurucusu ise Cam Newton. O da güneyli ama siyah. Üniversitede hırsızlıktan tutuklanıp okuldan ayrıldıktan sonra, en ırkçı eyaletlerden Alabama'nın Auburn Üniversitesi'nde eline geçen şansı kullanarak yeniden yıldız olmayı başardı. Heisman Trophy ve kolej ligi şampiyonluğu kazandı. Fiziksel özellikleri mükemmel, son derece hızlı ve cesur. Sahada gösterişli tavırları ve eğlenmeyi seven bir "showman". Newton NFL'e birinci sırada en "konfederasyoncu" eyaletin takımı Carolina tarafından seçildi (Manning de ilk seçilmişti). Havalı, yakışıklı, pasları yanında koşu oyunlarıyla da rakibi zora sokan, her yıl oyununu geliştiren bir oyuncu. Bu sezon MVP seçildi. 


#1 Cam Newton 

Elbette her iki takımda da birçok başka oyuncu var ama ben maçı bu ikisi açısından görüyorum. Daha doğrusu bana tek ilginç gelen yanı burası. Hem Broncos hem de Panthers bu iki insan dışında bana çok sıkıcı geliyor. Harika savunmaları var (Denver daha iyi). Hücumda Panthers daha çok sayı üreetiyor ama pas silahları oldukça ortalama. Cam'ın dışında yıldız diyebileceğimiz sadece TE Greg Olsen, bir de harika sezon geçiren RB Jonathan Stewart var. Denver'da Peyton'a yardım edenler arasında suskun WR Demaryius Thomas ve WR Emmanuel Sanders'ı sayabiliriz. Hakkını vermek lazım ki Denver defansı, özellikle de LB pozisyonundaki oyuncuları müthiş. Von Miller bir vahşi hayvan, DeMarcus Ware ve Brandon Marshall ile rakip QB'lere aman vermeyen bir baskı uyguluyorlar aslında. Lakin amerikan futbolunda savunma olayını takdir etmeyi yeni yeni öğreniyorum. Gözüm hala hücumda. Panthers'ın da savunması iyi. Özellikle maçın ilk yarısında rakip üstüne son derece agresif gidip top kayıplarına yol açıyorlar. Bu maça da öyle başlayacaklarını, sezon boyunca bir INT makinesi olan Peyton'u iki yıl önceki gibi maçın başında şaşkınlığa uğratmak isteyeceklerini tahmin ediyorum. Denver ise, koşu oyununa yüklenecek. Ayrıca sakatlığı nedeniyle artık 20yd'ın üstüne pek isabetli pas atamayan Manning'in zekası, taktik derinliği ve kısa paslarıyla sonuca gitmek isteyecek. Maç ön analizim bu kadar, yazarken bile sıkıldım. 

Von Miller bir "sack" sonrası kutlamada

Neden bu maç bir dönüm noktası? Çünkü Cam Newton ve temsil ettiği değerler yeni, farklı ve alışılmadık. Evet ligdeki ilk başarılı siyah QB değil. Randall Cunningham, Donovan Mc Nabb ve Warren Moon gibi harika örnekler var. Ama onlar (ve bu dönemdeki diğer başarılı siyah QB R.Wilson) daha geleneksel roldeki oyunculardı. Pek öne çıkmayan, beyazlar için biçilmiş elbiseyi giymeye devam eden birer profil çizdiler kariyerleri boyunca. Hele Russell kurumsal iletişim profesyonellerinin elinden çıkmış eser gibi. Her hareketi hesaplı, her lafı sponsorlardan onaylı tavırlarıyla antipati bile topluyor. Cam ise, cüssesinden ve sınırlı yeteneklerinden bir süre yararlanmak üzere ligde yer aln yüzlerce diğer siyah oyuncu gibi davranıyor. Yani gösterişçi ve havalı(!). First down alınca gömleğini "yırtarak" Clark Kent'ten Superman'e dönüşüyor, "dabbing" dansını kitlesel bir moda haline getiriyor (Tanrım "dabbing"in nedir ya?). Her TD sonrası gösterişli danslar yapıp ardından topu bir çocuğa hediye ederek lig kurallarına karşı geliyor (ama NFL'in gıkı çıkmıyor). 

"Dabbing" veya "Dab dance"

Cam Newton'un kalıpların dışında biri olduğunu herkes görüyor, zaten o da fark edilsin istiyor. Tüm QB'ler birer erkek alfa'dır ama oyunda genellikle bu pek belli olmaz. Cam ise tam tersi. Artık Panthers'ın her TD'ında oyuncular top verecek bir çocuk arar oldular. Newton, bu "iddialı/ukala" tavırlarına gelen tepkilere ise "Dans etmemi istemiyorlarsa TD yapmamı engellesinler" diye nanik yapıp milleti iyice sinir ediyor. 

Bu duruma NFL ne tepki vereceğini şaşırmış durumda, TV'ler ise bayılıyor. Çünkü halk sevdi, ratingler arttı. Yarın gece kazanırsa Cam'in bu tavırları başarı damgasıyla onaylanmış olacak. Eleştirenlerin sesi kısılacak, onu kahraman gören gençlerin sayısında patlama olacak, hem yenip hem de alçakgönüllü kalmak geçer bir değer olmaktan çıkacak. Daha çok böbürlenme, dans ve şov göreceğiz, hatta Cam'in zıpırlıkları yararlı ve gerekli sayılacak. NFL elbette bundan hoşlanmayacak ama yeni bir satış ve kar kanalı ortaya çıkacağından gıkı çıkmayacak. Belki kravatlar biraz daha gevşer, yaşlı milyarderler birer sakinleştirici daha alıp paranın yüzü suyu hürmetine susarlar. Ama Panthers yenilirse Cam'in ciddi oynamadığı, takıma ve sonuca odaklanmadığı, kendi keyfini düşündüğü ve yenilgideki baş sorumlulardan biri olduğu yazılıp çizilecek. Belki o da bunlardan etkilenip seneye biraz daha sakin olacak, oyuna dair hikaye konuları pek değişmeyecek, bu düzen böyle sürecek. 

Tarihteki başarılı siyah QB'ler. Sol üstte Warren Moon abimiz

Peyton ise, başta da dediğimiz gibi geleneksel bir profil. Büyük olasılıkla son maçını oynuyor, şampiyon olsa da olmasa da emekli olacak gibi. Eğer kazanıp bırakırsa, NFL'den ve Hollywood'dan alıştığımız klasik hikaye bir kez daha anlatılacak. Yaşlı ve sakat jön veda maçında son kez takımının başındadır, maçı kazanır, buruk bir gülümsemeyle kupayı kaldırır. Peyton efsanesi yıllarca anlatılır, yazılır, kafamıza kakılır. 4 kez SB oynayıp iki kez kazanan "beyaz ve akıllı" çocuk "gelmiş geçmiş en büyük" ilan edilir, methiyeler, kitaplar pozitif notla biter. Yeni oyuncular işe yarayan şeyin Peyton gibi olmak olduğunu düşünürler. Fakat Denver kaybederse Peyton son bir buçuk yıldır ciddi kötü oynayan, çıktığı dört finalin üçünü kaybeden, playoffta başarısız büyük bir QB olarak tarihe yazılacak. Onun gibi büyük bir oyuncu için bu belki bir haksızlık ama bu önemli değil maalesef. Kimse bu yönden bakmıyor. Kazanırsa o, kaybederse Cam parlatılacak. Hem eğlenip, hem hava atıp hem de kazanmak mümkün görülecek. 

Bağzı beyaz QB'ler
Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Açıklamaya çalıştığım bu nedenler yüzünden maçın bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Elbette Panthers'ın kazanması gidişatı ters yüz edeceğinden daha çok ses getirecek. Yani Cam'in tarihi değiştirme şansı var. Peyton ise şimdiye kadar yazılmış kitaba eklenen son bölüm olacak, tarih değişmeden devam edecek.  

Maç beni sadece bu açıdan heyecanlandırıyor. Seyredip seyretmemeye bile karar vermedim. Sanırım uyurum. Çok ısrar ediyorsanız skor tahminimi yapayım:




Denver Broncos 18 - 21 Carolina Panthers