Satranç tahtası ve taşları her çocuğun ilgisini çeker. Bu avantaj olduğu gibi dezavantaj da olabilir. Bizim ilk aldığımız setteki taşlar fazla gösterişliydi ve görünümleri de standart değildi. Onları kaldırıp yerine kırtasiyenin birinden standart görünümlü, renk ayrımı belirgin tahta taşlar aldım.
(O tarihte satranç oynamak henüz resmen suç ve günah olmadığından sorumluluk kabul etmiyoruz) |
Şah ve vezir için biraz cinsiyetçi de olsa anne-baba benzetmesi yapılabilir. En azından ortalama bir çiftin boy oranının tutması bakımından anlaşılabilir olur. Piyon sanırım en zor taş. Ne ismi bişey ifade ediyor, ne de oynayış biçimi. Metallica'nın Disposable Heroes şarkısı da örnek gösterilemiyor. Ama en azından diğerlerini öğrenince buna da bir mantık kurabildi.
Taşları öğretirken aynı zamanda oynamaya da başladık. İlk oyunların hepsi eksik taşlı ve şah-mat yerine taşların en hepsini yiyerek bitirmeye yönelikti. Kale kesinlikle ilk başlanması gereken taş, sonrasında taş çeşidi çoğaltılarak hepsinin işlevini tanıtmak mümkün olur. Elbette ebeveyn olarak minik rakibinizden çok daha az taşla başlayarak yenilgiyi garantilemek elzemdir. Tabii oyunlar yavaş yavaş daha çok taşlı, ve bir noktada şah-matlı olmaya başlar.
Oyuna ısınınca tam oyuna geçmek için de ilk hazırlık taşların tam dizimi olur. Zaten o da tüm taşları birden kullanmak gerekliliğini hissetmeye başlamıştır. Böylece törenle ilk oyuna başlanabilir.
Maç oynanırken her anını eğitime ayırıyorum. Çocuk çok hata yapar ve bu hataları geri almazsanız maçı anlamsız şekilde erkenden kazanırsınız. Çocuk hatalı hamle yaptığı anda sebebini açıklayarak hamlesini geri aldırıyorum. Bunu halen yapıyorum ve işin güzel tarafı, o da bunu artık bana yapmaya başladı. Hatamı görüp uyarması kadar gurur verici şey olamaz!
Hatayı geri alma yaklaşımı, aynı zamanda şah-mat'ın mantığını açıklamaya da yarar. Orada da kural gereği şahı bile bile verememeniz herşeyin yerli yerine oturmasını sağlar. Yani şah matın kapsamını genişletmek gibi düşünülebilir.
Diğer yandan hatayı karşılıklı geri alma çocuğun en azından şu an için rekabetçi olmasını engelliyor. Ama diğer yandan bu kadar ufak çocukların rekabetçi olmasını da acımasız bulurum. Belki de yanlıştır bilemiyorum...
Baba ile oğul arasındaki temsili satranç oyunu veyahut Oedipus |
Çocuğun oyunlarda anlamlı bir strateji gütmesini beklememek lazım. Mesela bizimki ilk başta bir an evvel kalesine yolaçıp onu oynamaya çalışıyordu. Bu durumları aşmak için agresif oynuyordum. Yani mümkün olan en kısa zamanda onu tehdit ediyor ve taş değişimi (karşılıklı taş yeme) şeklinde oyunu hareketlendiriyordum. Bunun oyunu oynamayı ve kuralları uygulamayı pekiştirdiğini düşünüyorum. Ayrıca taş eksilip açık alan olunca oyun daha zevkli hale de geliyor.
Yukarıda bahsettiğim ve engellediğim basit hatalar bir taşı boşu boşuna vermek biçiminde cereyan eder. Bunun bir seviye ötesi ise taş değişiminde daha yüksek değerli taşını kaptırmaktır. Çünkü o atı ile piyonunuzu yemeyi sever, ama piyonunuz onun atını yiyecektir. Bunu da engellemek ve "bak at piyondan daha değerlidir" diyerek tane tane, özenle anlatmak gerekir.
Bir noktada bizimki oyuna bayağı kafayı taktı. Besbelli rüyasında veyahut gündüz rüyalarında falan görüyordu. Bazen tahtanın başında kendi kendine "şu şunu teddit ediyor, bu bunu teddit ediyor" diye mırıldanırken görüp gülümsüyorduk.
Maçların biteceğini sanmayınız. Ufak çocukların sabırları azdır ve eğlenmek isterler. Bizimki çok geriye düştüğünde "hadi cıvıtalım" der ve cıvıtırız. Mesela şah çok büyük bir L yaparak olmadık bir taşı yer. Piyon 5 kare birden atlayarak vezir oluverir.
Genelde geriye düşmesinin sebebi taşlarını iyi yaymaması sebebiyle fil-at-kale ve önündeki piyonların sıkışması ve oraya saldırarak taşlarını kolayca toplamam oluyor. Bunu biraz da bilerek ve de yenilmeyi öğrensin diye yapıyorum.
Rok, en passant (vallahi öyle bir kuraldan bu işe kalkışana kadar haberim yoktu), stalemate, 3 aynı hamlede beraberlik gibi karışık kuralları ilk baştan öğretmeye bence gerek yok. Son zamanlarda rok'u öğrettim, öğretme amaçlarımdan biri de aslında şahını gereksiz oynatmamasını sağlamaktı. Ama şu anda oyunda bir an evvel rok yapmaya çalışıyor. Hatta bir hata yapıp şahını oynatmak suretiyle rok yapma şansını kaybedince oyunu tekrar başlatmaya çalışıyor.
Piyonun rakibin son hanesine geçince vezir olabilmesi kuralı gayet kolaylıkla anlatılabiliyor ve oyunun genel stratejisine dahil oluyor. Beraberlik kuralları ise son derece gereksiz, maç bir velet için o kadar uzamaz. Uzamaya başladıysa zaten büyümüştür, kolayca anlatıverirsiniz.
Bu devam eden bir süreç. Son durumda kendisine piyonlarla yer kapmayı öğretmeye çalışıyorum, kısmen uygulayabiliyor. Ayrıca başarısız da olsa 3-4 hamlelik tuzaklar hazırlamaya çalıştığını farkediyorum. Her zaman aradaki bir hamlede hesap hatası yapmış oluyor ve tuzağının suya düştüğünü anlayınca suratı asılıyor. Yüzleştirmiyorum; bu güzel oyuna Odepius'u karıştırmaya gerek yok.
kitaplar işe yarıyor beyaz oynar 1 hamlede mat eder hadi bul bakalım gibi
YanıtlaSil17-18 yaşına kadar yoğun satranç oynadım ama öyle kulüp, puanlı turnuva falan değil, daha çok arkadaş ve yatılı okulda okul içi turnuvalar falan. Sonra bir yerde bıraktım. Şimdi en büyük hayalim bir gün oğlumla ciddi ciddi oynamak. Üç buçuk yaşında gittiği yuvada satranç dersi var ama tabi ki sadece şarkılı oyunlu taşlar ve tahta için farkındalık yaratma amaçlı. Ben de eve hemen bir şu klasik katlanıp silindirik kutuya konulan takımdan aldım. Şimdilik taşların adı ve dizilişi biliyor. Arada aklına geldikçe 3-4 kez dizip taşları rast gele yiyor. Çok güzel anlatmışsın. O yaşlara gelince yazdıklarını hatırlarım umarım.
YanıtlaSil