(Yazıyı dün gece web'e koyduktan sonra hem değerli yorumlar geldi, hem de @ammattipyoraily'yle bir DM teatisi yaptık. Daha doğrusu kendi bulgularını ve kanısını bildirdi.. Yazımı değiştirmeden, ondan gelen ilgili mesajları yazının en altına bu formatta koydum. Yine Bisiklet Sporu (sanıyorum twitter'da @BisikletSporu) ve Özgür Nevres'in yorumları da teknik açıdan okunmaya değer. Aşağıda ikisini de bulabilirsiniz. Bu açıklamalar dışında gerekirse ben de yorum kısmından olaya dalacağım.)
Bir Türkiye Turu daha bitti. Yarışa ilginin
arttığı, seyredenlerin çoğaldığı, hakkındaki tartışmaların kalitesinin bile
yükseldiği bir yarış oldu. Ve 2003'den sonra ilk defa bir Türk sporcu Genel
Klasman şampiyonu oldu. Konya Torku Şekerspor'dan Mustafa Sayar hem Elmalı, hem
de Meryem Ana yokuşundaki olağanüstü performansıyla yarışı kazandı.
TUR2013'e katılmadım. Yarışın PR'ından
sorumlu Sayın İpek Özgüden davet etmiş olmasına karşın, öyle "Haydi ben bir hafta TUR2013'e gidip geleyim" gibi bir
rahatlığım maalesef yok. Reddetmek zorunda kaldım. İşin bir başka yönü de var. Yarışa
herhangi bir emeğim geçmemişken, ekmek elden, su gölden, bol yıldızlı otellerde
organizasyonun hesabından yatmak, onların arabasıyla yarışta yer almak beni
rahatsız ediyor. Halkla ilişkiler mesleğinde böyle bir taraf var biliyorum ama
ben daha alışamadım. Birinin evinde yanlayacaksın, buzdolabını boşaltıp şofbeni
kullanacaksın, atlet-pijamayla dolaşıp, üstüne de utanmadan ev sahibini
eleştireceksin. İnsana bunu sadece çocukları yapar.
Aslında İstanbul'dan baktığımda yarış
organizasyonunu eleştirecek bir şey görmedim. Her sene ilgi artıyor, düzen intizam gayet iyi. Çıraklık bitti kalfalığın sonlarına geliyor ToT. Malum şahsın bir adım gerisindeler. Çekimler, yol ve trafik düzeni olgunlaşmış. Tüm katılımcılardan yarış organizasyonuyla ilgili son derece olumlu şeyler duydum.
Yıllardır aynı konularda itirazım var TUR organizasyonuna. Tekrar edip geçeyim: Her etapta ilk üç sırayı alanların
podyuma çıkarılmasına kategorik olarak karşı çıkarım, o hata devam
ediyor. Tek günlük yarışlarda ilk üç sporcu podyuma çıkar, doğrudur. Etap
yarışlarında ise sadece yarışın sonunda GK'ın ilk üçü podyum yapar. Yarıştaki
yüzlerce bürokrata birden ödül verdirebilmek için böyle bir uygulamaya gidilmiş
de olabilir elbette ve bu da organizasyonun cinliğine işaret eder.
Daha önce de yazmıştım; "Türkiye Güzellikleri" mayosunun
İngilizce'ye "Turkish Beauties" yani "Türk Güzelleri" olarak tercüme edilmesine muhalefet ediyorum. Mayoyu kazanana ödül olarak Ahu Tuğba & Serpil Çakmaklı'yla jakuzi
sefası verilecek hissi geliyor üstüme, kikirdiyorum. Bu sene basın bildirilerinde de
bazı acemilikler vardı ama başkaca bir aksaklık görmedim. Ha bir de ben, karım
ve diğer yüzlerce manyağın, yarış bittikten beş saniye sonra sporcuları taciz
etmeye başlamasını önlemek gerek. Lakin bundan pek şikayetçi değilim, Deniz
Hanım iki gecedir Filippo Pozzato'nun eldivenleriyle uyuyor, ben de sular
kesilirse 3 gün idare edecek kadar bidon toplamış durumdayım.
Resimden sonra talana giriştik
Cuma günü Eurosport'ta yarışı anlatırken
Berkem'den "podyum kızlarının sporcularla öpüşmesinin Ankara tarafından tasvip
edilmediği" haberinin geldiğini ve öpüşmelerin yasaklandığını öğrendim. Hem
kızlarımızın iffetini hem de bir bisiklet geleneğini kurtarmak için "Herifleri
ben öpeyim!" dedim ama sesimizi duyuramadık. Lakin Andre Greipel
bayağı ısrarcı olmuş öpüşmekte anlaşılan. Neyse ki Pazar günü Cumhurbaşkanı ve eşi gelene
kadar ikna edildi. Şimdiden söyleyeyim, seneye kızların etekleri dizaltına
iner, 2015'de beylere haşema bib tayt verilir.
Yarışın teknik tarafına gelmeden önce, TRT'nin
parkurdaki tüm belde kaymakamlarını, il spor müdürlerini ve köy ihtiyar
heyetlerini röportaja almasının da olumlu etkilerini anmak gerek. Bisiklet
yarışı, TV seyircisi açısından, saatlerce pedal çeviren adamlara bakmak demek.
Arada lastik patlatan veya düşen olursa rutin bozuluyor, son beş dakikada da
sprint telaşını seyredip bitiriyorsun. Çok sıkıcı bir şey. TRT, devlet
televizyonculuğunun da verdiği sorumluluk duyusuyla, ileride genel müdür,
müsteşar ve vali olarak göreceğimiz kamu görevlilerini hem bizlere tanıtıyor,
hem de onların ekran korkusunu yenmeye yardımcı oluyor. Devleti ve milletiyle
bölünmez bütünlüğümüzün tehdit altında olduğu şu kritik günlerde, bizler
yöneticilerimizin fıtri zeka ve ifade yeteneklerini görüp takdir ediyoruz,
beyefendiler de beyaz camda nasıl davranmaları gerektiği konusunda "on the
job training" alıyorlar. Bir taşla kaç kuş bir arada.
Abdurrahman Açıkalın ve Aydın Güney her yıl daha
da iyileşen bir yarış organize ediyorlar. Çıkarttıkları işi takdir etmemek
olmaz. Hiçbir aksaklık olmadan Alanya'dan İstanbul'a koca bir kervanı getirmeyi
başardılar (Ah bir de İzmir finişinde kapatılması unutulan yan yol olmasaydı..). Federasyon Başkanı Emin Müftüoğlu'nu da elbette bu ikiliye katmamız gerek. Emin Bey'in başkanlığı döneminde özellikle ToT ve pist bisikletçiliğinde hamleler yapıldı. Velodromu olmayan bir ülkede sihir gibi bir şey. Federasyona ve TUR düzenleme ekibine teşekkür etmeliyiz.
Katılmadığım için detaylarını ve kimler olduklarını bilmediğim yüzlerce kişi ve
kurum da yarışın yapılabilmesini sağladılar, onlara da şükranlarımızı iletmek
gerekir. Hiyerarşinin alt taraflarında 3 kişi işini yanlış yapsa şikayet
edecek bin tane konu çıkar. Tüm katılanlar, hem gönüllülerin hem de yarış
görevlilerinin yardımseverliklerini yazdılar, organizasyonu övdüler. Çok
sevindim. Dedikoduların aksine, umarım bu ekip, önümüzdeki yıllarda da turu
düzenlemeye devam eder.
Şimdi açık konuşalım ki ToT zor bir yarış değil.
8 etapta toplam 1200 km civarı bir parkur geçiliyor. Kazananın ortalaması 41.2
km/h. Son iki etap 120 km civarındaydı. Özellikle yol kenarında seyrettiğim İstanbul etabı son 30 km'ye
kadar rejenerasyon antrenmanı gibi koşuldu. Keza ilk etap da yumuşaktı. Toplam 3
etap zorlayıcıydı (3., 5., 6.). Meryem Ana yokuşu bile ikinci kategoriden öteye
geçecek bir zorluk ortaya koymadı.
Katılan takımların kadrolarına baktığımızda da,
çok güçlü, şöhretli sporcu sayısı azdı. Çok kötü bir bahar sezonu geçiren
Filippo Pozzato vardı ve sadece kilometre yapmak için gelmişti. Sprinterler
iyiydi ama Andre Greipel ve Marcel Kittel 5 etabı paylaşıp gittiler. Genel
Klasman'ın ilk 10 sporcusu içinde Cameron Meyer (Orica GreenEdge) ve Rory
Sutherland (SaxoBank) gibi "iyi" domestikler dışında çok sükseli bir isim yoktu.
Kolombiyalı Darwin Atapuma'yı iyi bir yokuşçu olarak biliyoruz ama onun dışında
gerçek bir tırmanış ustası bulunmuyordu. Yani katılım oldukça sıradandı.
Marcel Kittel
Tüm bunlara rağmen yarışı Mustafa Sayar'ın
kazanması bisiklet dünyasını şaşırttı. Sayar Elmalı'daki sert yokuş etabında
12" farkla üçüncü oldu, Meryem Ana etabını da şaşırtıcı bir performansla 18"
farkla kazandı. Selçuk etabı biter bitmez sanal alemden Sayar'ın başarısını
şüpheli görenlerin mesajları yayılmaya başladı.
Bak yedirirler adama yazdıklarını sonra Marcel!!!
Açık konuşayım ki Eurosport
yayınında ben de oldukça çekingen ve temkinliydim yaptığım
yorumlarda. Başkalarını bilmem ama neden bu tavrı gösterdiğimi
açıklamalıyım:
Amatör Türk sporları hep büyük zaferler arkası kötü haberlerle sarsıldığımız örneklerle dolu. Halil Mutlu, Şule Sapmaz, Süreyya Ayhan, Nuran Taylan sevinçlerimizi defalarca kursağımızda bırakmış örnekler. U23 Halter Milli Takımı'nın 5 sporcusu ile takım halinde doping yapması ayrı bir yazı olur. Hala açıklığa kavuşmamış Aslı Çakır, Nevin Yanıt ve Gülcan Mıngır olayları da Türk sporunda çok ciddi bir doping sorunu olduğunu gösteriyor. Türk sporseveri olarak ben saflığımı, sporcu da masumiyetini kaybetti.
Konya Torku Şekerspor geçen sene ToT'u Ivailo Gabrovski'yle kazanmıştı. Gabrovski eski bir dopingciydi. Yarışın bitiminden bir süre sonra, Gabrovski'den alınan numunelerde EPO'ya rastlandı ve maalesef buna şaşıran çok az oldu. Torku Şekerspor'un dopinge karşı kurumsal ve kalıcı bir politika geliştirmediği, bu seneki kadrosuna Yuri Metlushenko (2012'den beri) ve David de la Fuente gibi iki eski dopé'yi alarak gösterdiğini düşünüyorum. Sporcunun doping yapmasını belki önleyemezsiniz ama habire eski dopingcileri işe almak zorunda da değilsiniz. Bu anlamda gözümde takımın kredisi pek yok.
Güven
artırıcı önlemler paketinin bir parçası olan Biyolojik Pasaport Sistemi de uygulanmıyor. Vücut değerlerinin uzun dönemli kayıtlarını tutarak, olası dalgalanmaları
saptamak üstüne kurulu bu yöntem anlık yapılan doping testlerinden daha
ciddi bir uygulama. Torku Şekerspor bir Kıta Takımı olduğu için biyolojik
pasaport programında yer almıyor ve habersiz yarış dışı testlere maruz
kalmıyorlar. Konya Torku Şekerspor'a Mustafa'ya 2012 ve 2013'de kaç doping testi yapıldığını ve sonuçlarını soran bir mail attım ama yazının yayınladığı ana kadar bir cevap alamadım.
Biliyoruz ki doping testleri idrar ve kan örneklerinin analiziyle yapılıyor. Son on yıldır, dopingden yakalananlar idrardan çok kan testleri sonucunda enselendiler. İdrar örnekleri temiz çıkan birçok sporcu kan örneklerindeki doping kanıtlarıyla yakalandılar. Ancak Türkiye Turu'nda kan testi yapılmıyor, sadece idrar örneği alınıyor. Buna karşın Meryem Ana etabı sonunda, vaziyetten huylanan federasyonun yetkililerinin ısrarıyla Mustafa Sayar'dan kan örneği de alındığına dair bir bilgi aldım. Mustafa Sayar kendisinden kan testi istenmediğini, sadece bazı rakip takım görevlilerinin UCI görevlilerine kendisine kan testi yapmaları için talepte bulunduklarını, görevlilerin ise bunu kabul etmediklerini söyledi. Son söylediği ise meydan okur şekildeydi: "Bana kan testi yapılmasını ben de isterim." Bu oldukça kendine güvenen, masumiyetine inanan birinin sözleri.
Mustafa Sayar'la kişisel olarak hiç karşılaşmadım, sadece bugün kısa bir telefon görüşmesi yaptık. Ondan özellikle kuşkulanmak için bir nedenim yok. Tam tersi, bisiklet camiasındaki tanıdıklarım Mustafa Sayar'ın son derece düzgün bir genç adam olduğunu ve doping yapacağını beklemediklerini çok açıkça dile getirdiler. Öte yandan, kendisine performansı hakkında şüphelerim olduğunu söylediğimde benimle son derece medeni konuştu, sorduklarıma net cevaplar verdi.
Biliyoruz ki doping testleri idrar ve kan örneklerinin analiziyle yapılıyor. Son on yıldır, dopingden yakalananlar idrardan çok kan testleri sonucunda enselendiler. İdrar örnekleri temiz çıkan birçok sporcu kan örneklerindeki doping kanıtlarıyla yakalandılar. Ancak Türkiye Turu'nda kan testi yapılmıyor, sadece idrar örneği alınıyor. Buna karşın Meryem Ana etabı sonunda, vaziyetten huylanan federasyonun yetkililerinin ısrarıyla Mustafa Sayar'dan kan örneği de alındığına dair bir bilgi aldım. Mustafa Sayar kendisinden kan testi istenmediğini, sadece bazı rakip takım görevlilerinin UCI görevlilerine kendisine kan testi yapmaları için talepte bulunduklarını, görevlilerin ise bunu kabul etmediklerini söyledi. Son söylediği ise meydan okur şekildeydi: "Bana kan testi yapılmasını ben de isterim." Bu oldukça kendine güvenen, masumiyetine inanan birinin sözleri.
Mustafa Sayar'la kişisel olarak hiç karşılaşmadım, sadece bugün kısa bir telefon görüşmesi yaptık. Ondan özellikle kuşkulanmak için bir nedenim yok. Tam tersi, bisiklet camiasındaki tanıdıklarım Mustafa Sayar'ın son derece düzgün bir genç adam olduğunu ve doping yapacağını beklemediklerini çok açıkça dile getirdiler. Öte yandan, kendisine performansı hakkında şüphelerim olduğunu söylediğimde benimle son derece medeni konuştu, sorduklarıma net cevaplar verdi.
Diğer yandan, Meryem Ana
etabında Mustafa'nın performansını irdeleyen bir tweet var. Twitter'da yokuş
performanslarını analiz eden @ammattipyoraily nick'li, gayet ciddi bir arkadaş Sayar için şu tweeti attı: #TUR2013, Stage 6, Final Climb (5.27 km). Mustafa Sayar "66 kg":
13:51, 22.83 Kph, VAM 1677 m/h, 6.33 W/kg.·
29 Apr 13... Mealen söylersek, 5.27 km'lik
yokuşu Mustafa 13'51"de çıkmış. Saatte 1,677 mt'lik bir dikey irtifa
kazanımına denk geliyor. Mustafa'nın 66 kg olduğunu öğrenip bulduğu asıl ilginç
değer ise 6.33 W/kg. Yani Sayar kilo başına 6.33 watt üretiyor. Herhangi bir Türk sporcusunun tarihte böyle bir değere yaklaşmış
olduğunu sanmıyorum. Büyük Turlar'daki en iyi yokuşçularda bile, post-doping dönemde 6.3 W/kg'ın
üstünde bir değer hatırlamıyorum. İnanılmaz bir performans. Daha sonra, yaptığımız görüşmede Sayar yarış kilosunun 68-69 olduğunu söyledi. Bu durumda 6.33 biraz düşüyor. 68 kg ağırlık için 6,14; 69 kg içinse 6,05 W/kg. Bunlar da çok elit değerler. Bu noktada Mustafa
Sayar'ın yokuşların yeni kralı olduğuna inanabilirsiniz. İnanmayabilirsiniz
de...(Analizci arkadaş bu konudaki ilk tweet'inde Mustafa'nın değerini 6.13 W/kg
olarak belirtmişti).
Bu noktada Mustafa Sayar'ın antrenman ve yarışta güç ölçer kullanmadığını, hatta bisikletinde hız saati bile takılı olmadığını söylediğini belirtmem gerek. Dolayısıyla ona sorduğum 6.3 W/kg için bir yorumda bulunmadı. Kendisinin güçlü bir yokuşçu olduğunu ve yarışa sürekli irtifa antrenmanlarıyla hazırlandığını söyledi.
Bu noktada Mustafa Sayar'ın antrenman ve yarışta güç ölçer kullanmadığını, hatta bisikletinde hız saati bile takılı olmadığını söylediğini belirtmem gerek. Dolayısıyla ona sorduğum 6.3 W/kg için bir yorumda bulunmadı. Kendisinin güçlü bir yokuşçu olduğunu ve yarışa sürekli irtifa antrenmanlarıyla hazırlandığını söyledi.
Yarışın bittiği pazar akşamı, TUR2013'ü tüm hafta izleyen bir gazeteci, Meryem Ana etabı
bitişinde iyi tanıdığı bir takım doktorunun "Mustafa'nın suratını gördün mü,
kıpkırmızıydı" dediğini aktardı. Aynı izlenimi bir başka kaynaktan daha teyit ettim ve yazabileceğime karar verdim. Yüzdeki kızarıklıkların bir sürü nedeni olabilir. Kişinin doğal hali, güneş yanığı, aşırı
efor, alerji, vs. Bir başka olası neden de vücutta hemoglobin sayısının aşırı
yüksek oluşu. Kırmızı pigment içeren hemoglobin hücrelerinin çok oluşu vücutta (en belirgin olarak suratta) kızarmalara yol açıyor.
Mustafa'nın alttaki
resminde yüzünün parça parça kızarmış olduğunu görmek mümkün. Hemen yanındaki
Emin Müftüoğlu'nun yüzü ise normal tonlarda. Bu kadarcık şey
masumiyet karinesini yerle bir eder mi? Hayır etmez ama şüphelerimin giderek
artmasına neden oluyor. Çünkü kan transferi sık kullanılan bir doping yöntemi ve
göstergelerinden biri de yüzde oluşan kızarmalar. TUR2013'de kan testi yapılmıyor oluşu bu yöntemin tercih edilebileceğini düşündürüyor. Mustafa'nın başka zamanlarda çekilmiş web'de bulduğum 2 resmini daha aşağıya koydum ki herkes kendi izlenimini oluştursun.
Mustafa Sayar ve Emin Müftüoğlu Elmalı finişinde
Kan transferi dopingi oldukça sofistike bir metot. Sporcunun yüksek
formda olduğu bir dönemde, ondan alınan bir torba kan, uygun şartlarda
bekletildikten sonra tekrar vücuda geri verilerek dokulara oksijen taşıyan
hemoglobin sayısını artırma prensibine dayanıyor (bir nevi EPO etkisi
ve 1986 yılına kadar yasak değildi). Ancak göreli olarak sofistike bir yöntem.
Kan torbası, şırınga, alınan kanı saklayacak doğru dürüst çalışan buzdolabı,
kesintisiz güç kaynağı (Türkiye malum, zart diye keserler elektriği), kanı
bozulmadan yarışa getirecek birileri ve yarış sürerken gizlice sporcuya
nakledilmesini içeriyor. Tyler Hamilton'un "Secret Race" kitabında ne numaralar
çevirildiği yazıyor. Konya Torku ve Mustafa Sayar'ın bu operasyonu başarıyla
gerçekleştirecek bir organizasyon düzeyine ulaştıklarını pek aklım kesmiyor.
Yaklaşık 700.000 dolarlık bütçesi olan bir takım bu işi becerebilir mi? Çok
şüpheliyim. Tüm endişe denizimin ortasında kalan umut adacığında bayrağı
dalgalandırmaya devam etmemin bir nedeni bu. "Onlar beceremezler" diye
umutlanmak da çok acı aslında...
Mustafa Sayar'ın yarış sonrası açıklamaları da makul argümanlar içeriyor.
Hem Elmalı'yı hem de Meryem Ana yokuşunu daha önce çalıştığını, takımın da çok
iyi olduğunu (gerçekten de bu sene Konya Torku yarışta daha aktif ve öndeydi), rakipleri içinde gerçek yokuşçuların da pek olmadığına dikkat
çekti. Üstelik, Konya Torku için ToT, sezonun en önemli yarışıdır ve pelotonun tersine, onlar formlarının zirvesine mutlaka bu yarışta çıkmayı hedeflemişlerdir. Rakipler konusunda da Mustafa haklı. Yarışı ikinci bitiren Eritreli N.Berhane, UCI merkezinde 3 yıl eğitim almış, Afrika dışında hiç tanınmayan bir sporcu. O kazansaydı yine soru işaretleriyle karşılayabilirdik. Darwin Atapuma da temponun fazla geldiğini görüp kendini saklamış olabilir. Bu diğer sporcular için de geçerli.
Benim takıldığım konu %7.3'lük bir yokuşu Sayar'ın büyük aynada nasıl çıkabildiği ve
6.05 W/kg olarak tahmin edilen yokuştaki güç ortalaması. İkna olmanın yolu
önümüzdeki günlerde performansını devam ettirmesi, idrar testlerinin temiz çıkması olacak. Ne yazık ki, bisiklet sporunda büyük sürprizler artık kahramanlık hikayeleri değil şüphe dosyaları yazdırıyor insana...
Twitter özel mesaj olanağıyla @ammattipyoraily ile yazışmamız aşağıdadır. Benim dün akşam attığım, Mustafa'nın gerçek kilosunun 66 değil, 68-69 oluşuna verdiği yanıt ve kullandığı metotu belirtiyor. Ayrıca benim ilk mesajdaki varsayımımı doğru bulmadığını, Mustafa'nın güç oranının 6.27-6.29 W/kg arasında olduğunu söylüyor. Daha aşağıda da Meryem Ana yokuşunun görece kısa oluşundan dolayı Mustafa Sayar'ın performansını şüpheli bulmadığını, eğer 40 dakika civarında bir yokuşu bu performansla çıkmış olsaydı, o zaman dopingi düşünürdük demeye çalışıyor. Yokuşun detaylarını yarışı ikinci bitiren Yoann Bagot'nun SRM'inden almış.
Bu Finli bisiklet meraklısının cevaplarını ben bu sabah gördüm. Silinmiş bölümler Sayar ve ölçümlerle ilgisizdi.
Eski milli içkimizin etkisiyle pazar gecesi attığım tweetler'e birçok
yorum aldım. Hemen herkes "Madem konuşmayacaksın, ne yazdın?" şeklinde tepki
gösterdi. Haklıydılar. İşte ben de oturdum yazdım. Elimden geldiğince objektif
olmaya, kimseyi suçlamamaya ve sadece şüphelerimin nedenlerini açıklamaya
çalıştım. Mustafa Sayar'a kafama takılan bazı soruları sorma olanağı da buldum. Bu yazıya başka açıklamalar da gelirse seve seve yayınlayacağım. Eksik bilgiden kaynaklanan hatalar varsa yanlarına doğrularını yazacağım. Mustafa test sonuçları gelene kadar konuşmayacağını, temiz çıktıktan sonra ise söyleyecekleri olduğunu belirtti. Bu onun hakkı. Ben ise şüphelerimi yazma hakkımı kullandım.
Ondan kuşkulandığım için Mustafa Sayar'dan utanç içinde özür dilemeyi
çok istiyorum. Onu, tertemiz bir Türk bisikletçisi olarak, büyük yarışlarda
görmeyi, bir ProTour takımı formasıyla yokuş çıkarken çılgınca desteklemeyi umut
ediyorum. Ben yanında koştururken soğuk bir ifadeyle baksın ve desin ki
"Utandın mı lan şimdi!?"
Umut fakirin ekmeği, Ye Memet ye...
---------------------------0---------------------------------
Bu Finli bisiklet meraklısının cevaplarını ben bu sabah gördüm. Silinmiş bölümler Sayar ve ölçümlerle ilgisizdi.