Bizim blogda beyzbol yazılarını @alparsla yazar.
Ben uzak dururum çünkü izlemeye geç başladım, hala öğreniyorum. Beyzbol bizim memlekette oynanmaz. Seyreden on kişinin
dokuzu da çok sıkıcı bir spor olduğunu söyler. Evet çok durağandır ama gerilim
doludur. Heyecandan ekrana bakamadığım anlar nadir değildir. Her spor gibi,
kuralları bilinip, biraz takip edince zevkine varmak mümkün. Bu konuda
@alparsla'nın aha bu yazısını tavsiye ederim. Zaten bu
sporla daha yakından ilgilenmeye başlamam da Savaş'ın yüzündendir. Blog Müdürü
olarak kendisi, Amerika'da bir kült haline gelen "Acıların Takımı" Chicago Cubs
taraftarıdır.
Savaş'ın Cubs kaynaklı kederini paylaştıkça benim
de beyzbola iyice kanım ısındı. Fakat gönlüm onun takımına düşmedi. Boston
şehrinin gıdıkladığı elitist tarafımdan mı, yoksa Patriots taraftarlığımdan
gelen bir sempatiyle mi bilmem, Boston Red Sox'a kaptırdım kalbimi. Nick Hornby
gibi bir "bir anda, açıklanamaz ve karşı konulmaz şekilde" aşık olmadım, sevgim
yavaş yavaş büyüdü. Bu yüzden, 80 küsur yıl sonra ilk kez şampiyon olduğumuz
2004 sezonunu hayal meyal hatırlıyorum. O sene ALCS'de (yani American League
Championship Series, bir nevi yarı final serisi) azılı rakibimiz NY Yankees'i
3-0 gerideyken arka arkaya dört maçı alarak finale çıkışımızı duymuş, sevinmiştim. Ama
itiraf edeyim önemini çok kavramamıştım. Sonradan o son dört maçı çok okudum,
hikayesini seyrettim (4 Days in October). Bugünden
baktığımızda, 2004 ALCS öyle önemlidir ki, finalde (yani World Series'de)
St. Louis Cardinals'i 4-0 yenip "Dünya Şampiyonu" oluşumuz pek konuşulmaz bile.
Halbuki takım 1918'den beri şampiyon olamıyordu ve tüm Boston (veya lakabınca
"Red Sox Nation") bu zaferle delirmiş, günlerce kutlamıştı.
Bir walk-off HR sonrası, Dustin Pedroia Başgan (sakallı kel) genç tutucumuz Jarrod Saltalamacchia'yı kovalıyor Özlenen ruh budur!! |
Bizim Kırmızı Çoraplar 2007'de tekrar şampiyon
oldu. Finalde Colorado Rockies'i süpürdük fakat 86 yıl sonra kazanılan ilk
kupa kadar ses getirmedi elbette. Üstelik 4 yılda iki kez şampiyon olunca
"milletçe" bir tarafımız kalktı, her sene şampiyon olacağız havasına
girdik. Sonraki iki sezonda da playoff'a kalmayı başardık ama her defasında L.A.
Angels'a elendik. Los Angeles'in profesyonel spor takımlarına olan nefretim,
böylece Angels'ı da içine katmış oldu (sadece Wayne Gretzky'nin oynadığı dönem
NHL takımı LA Kings'e biraz sempati duymuştum).
Boston Kalesi, MLB'nin en eski stadyumu, Fenway Park!! |
2011 sezonu fena geçmemişti. Eylül ayına 7 maç
farkla lider girmiştik. Playoff neredeyse garantiydi. Ama anlaşılmaz bir çöküş
ile 27 maçın 20'sini kaybederek playoff dışı kaldık. Son maçı kaybettiğimiz
gecenin sabahında haberi web'den okurken yüreğim acıdı. Beyzbol sezonu 162 maç
olduğundan yenilmek normal bir şeydir. Ama ne zaman maç skoruna insanın içi
böyle cız ederse, o takımın taraftarı olmuş demektir. Demek ki azılı bir Red Sox
taraftarına dönüşmem 3 yıllık bir olay. Sonradan, takımda bir başıbozukluk
olduğu, menecer Terry Francona'nın ipleri elinden kaçırdığı yazıldı çizildi. En
büyük skandal da maç günü soyunma odasında bira ve kızarmış piliç partileri
yapan atıcılar hikayesiydi. Bu karışıklıklar sonucu, 86 yıllık bekleyişten sonra takımı iki kez şampiyon
yapan "Imperatore" Francona takımdan ayrıdı. Ama sorun çözülmedi. 2012 sezonu,
bir çok süperstar transferine karşın büyük bir başarısızlıkla geçti. Yeni
menecer Bobby Valentine'in yüksek egosu ve abul sabuk yönetim biçimi oyuncuları
demotive etti. Pitching tarafında da sakatlık ve formsuzluklardan dolayı takım
dökülmeye başladı. Bu gibi durumlarda takım yönetimleri "yeniden yapılanma"
kartını oynarlar bazen. Bizim genel müdür Ben Cherington süper bir takasla en
pahalı üç topçuyu zenginler kulübü LA Dodgers'a kaskalladı ve toplam 250 milyon
dolarlık bir maaş yükünden kurtuldu. Seneyi 69 galibiyetle grup sonuncusu
bitirdik.
Aslında bu sene "rebuilding" olacaktı. Yeni
menecer olarak 3 sene takımın "pitching coach"u olan John Farrell seçildi. Atış
uzmanlarının baş coach olması çok alışıldık bir şey değil MLB'de ama Farell
Toronto'da menecerlik görevini başarıyla yürütmüştü. Yeni transferlere karar
verilirken, oyuncuların "prima donna" olmamalarına, sporu sevmelerine dikkat
edildi. Yani "karakterli" oyunculara yöneldik. İyi oyunculara güzel paralar
verildi, verilmedi değil ama kontratlar kısa tutuldu. Böylece adamlar elimizde
patlarsa onlardan kurtulmak daha kolay olacaktı. Tecrübeli tutucu David Ross,
dış sahacı Jonny Gomes ve Shane Victorino, shortstop Stephen Drew ve kalçası
sorunlu yıldız Mike Napoli takıma katıldılar. Bunlarla beraber atıcı tarafa da
closer olarak Joel Hanrahan ve 37 yaşındaki Japon Koji Uehara transfer edildi
(sezon açıldıktan sonra rotasyona Jake Peavy de katıldı). Takımın ağır abileri
Dustin Pedroia ve iki şampiyonlukta da takımda yer alan "Big Papi" David Ortiz takımın direği olarak devam ettiler.
Big Papi ALCS'de Grand Slam vuruşunu yapıyor (bkz. alt resim) |
Torii Hunter kafasını yarıyor ama topu tutamıyor. Tarafsız polis abi nasıl? :-) |
2013'de amaç, takımın uyumunu tekrar yakalaması ve
mümkünse playoff'a kalmaktı. Ancak daha sezon başından itibaren hem Farell
oyuncularla iyi anlaştı hem de takım içi ahenk üst düzeye çıktı. Gruptaki en
büyük rakip, şeytan imparatorluğu Yankees de felaket bir sezon geçirince Red
Sox'umuz yürüyedurdu. Sezonu Amerikan Ligi'nin en iyi galibiyet yüzdesi ve koşu
averajıyla tamamladık. Sezonun keşfi ise japon atıcı Koji Uehara oldu. Uehara,
Hanrahan ve Andrew Bailey'in sakatlıkları nedeniyle mecburen "closer" oynamaya
başladı ama ne oynamak... Eylül ayında karşısına çıkan 37 vurucuyu arka arkaya
oyun dışı bırakmıştı. Sezonu 0.57 WHIP (inning başına verdiği vuruş
ve walk sayısı) ile tamamladı. Yani maçın en stresli zamanı olan son ininglerde
attığı toplara kimseler vuramıyordu.
Delirt bizi Koji!!! |
Playoff'un ilk turunda Tampa Bay'i 3-1 ile geçip
yarı finalde Detroit Tigers'la eşleştik. Tigers muhteşem bir atıcı rotasyonuna sahip bir takım. Max Scherzer, Justin Verlander, Anibal Sanchez ve Doug Fister
dörtlüsü her takımın başını döndürecek oyuncular. Ancak bullpen tarafında (yedek atıcılar) eksikleri vardı ve onları tam da buradan vurduk. İlk maçı Fenway Park'ta (bir nevi
Ali Sami Yen) kaybetmemize rağmen seriyi 4-2 kazanarak World Series'e çıkmış
olduk.
Finalde rakibimiz St. Louis Cardinals. Beyzbolu
deli gibi seven bir kentin takımı. Cards aynı zamanda MLB'nin en akıllıca
yönetilen organizasyonu olarak gösteriliyor. Müthiş bir altyapı sistemi var.
Oradan çıkardığı gençleri büyük lige son derece iyi hazırlıyor. 2 yıl önce World
Series'de şampiyon olduktan sonra, tarihin en iyi oyuncularından Albert Pujols'u
yönetim takımdan gönderdi. Herkes Cards'a deli muamelesi yaptı ama takımın genel
müdürü John Mozeliak'ın umurunda olmadı. St. Louis bu sene National League'in
(NL) en iyi takımı oldu. Pujols yoksa gençler var. 2013 NLCS (diğer yarı final
diyelim buna da) serisinin MVP'si seçilen atıcı Michael Wacha daha 22 yaşında
ama Dodgers'i iki kez yenmeyi başardı. Onun dışında da 22-25 yaş arası son
derece sağlam gençlerden oluşan bir kadrosu var. Vurucuları -aynı bizimkiler
gibi- hiç vazgeçmiyor ve son inninglerde sayı buluyorlar. Üstüne, belki de
MLB'nin en iyi oyuncusu Carlos Beltran gibi bir süperstar var. Porto Rikolu
Beltran hiç dünya şampiyonu olmamasına karşın playoffarın en iyi oyuncularından
biri. Red Sox en iyi kale çalan takım olmasına karşın karşısında Yadier Molina
gibi müthiş bir tutucu var. Yani işimiz çok zor...
Carlos Beltran |
Okuduğum yorumcular ve Boston yazarları Red Sox'u
çok küçük bir farkla favori gösteriyorlar. 7 maç üstünden oynanacak World
Series'de saha avantajı bizde. Seri 2-3-2 formatıyla oynanacak ve her iki takım
da kendi sahasında çok üstün. Red Sox, bullpen kalitesiyle bir
adım önde ve Uehara gibi bir "son penaltıcı"ya sahip olmamız avantaj olarak
gösteriliyor (atıcıyı penaltıcıya benzetmek doğru değil çünkü atıcı bir savunma
oyuncusudur, lakin güzel oturdu silmedim). Cards'ın ise inatçı vurucuları, Yadier Molina'nın vücudunda ligin en iyi tutucusu ve Beltran faktörü var. İlk
maç bu gece Boston'da. Maalesef Türk TVleri vermiyor. Çok deliren 3.99 dolara
her maçı MLB sitesinden satın alabilir. O deli ben olabilirim...
Beyzbolda da kuşlar... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder