Diğer Korsika yazıları için: Dözyem Jur (1) - Korsika Notlarına Devam Dözyem Jur (2) - Öğleden Sonra Korsika Notları - 3. Bölüm: Ajaccio - Calvi (THE END) -ve- Bayandan 2013 TdF ve Korsika Anıları by Deniz Günsal Kasım ayında Fransa Turu tarihleri belli olunca, Günsal
mafyası harekete geçti. Sessiz ve derinden bir operasyonla Korsika’ya uçak bileti
ve otel seçeneklerini taramaya başladık. Her ailenin bu işlerde belli bir görev
bölümü vardır. Deniz Hanım kalınacak otel ve restoranları seçer, ben ise “yaratıcılık
gerektirmeyen” bir iş olan uçuşları ve fiyatlarını karşılaştırırım. Daha
sonrasında da sayın eşim sevk, idare ve kontroldan sorumludur. Kulunuz da onun talimatları
uyarınca icracı bakan olarak gerekli yazışmaları ve rezervasyonları yapar.
Kasım sonunda uçak ve oteli ayarlamıştık. Planımız üs olarak Ajaccio’yu seçmek
ve kiralık arabayla sağa sola zıplayarak Korsika’daki 3 etabı da seyretmekti.
Marsilya aktarmalı bir uçuşla Ajaccio’ya Cuma akşam vardık.
Şirin bir Citroen DS3 kiraladıktan sonra otelimizi “şak!” diye bulup yattık. Dün
sabah da erkenden yola çıktık. Porto-Vecchio’ya yol sadece 120 km olmasına
karşın 2.5 saatten önce gidemeyeceğimizi biliyorduk. Yine de yolun bu kadar
virajlı olmasına hayret ettim. Tüm yol boyunca arabayı 5. vitese attığım pek
olmadı. Korsika’nın milli hayvanının eşek olması boşuna değil. At düz yol ister
ve görebildiğimiz kadarıyla Korsika’da böyle bir yer yok.
Bariyer dışında kalan ezik yazar FdJ otobüsüne sulanırken
Gerçek Türkler gibi, planladığımız saatten 30 dakika sonra
yola çıktık ve 9:30 gibi Porto-Vecchio’ya vardık. Yıllardır Eurosport’ta yorum
yapıyor olmama acıyan Bağış Erten’in tensipleri, Caner ve Berkem Beyler’in gazı
ve Başak Hanım’ın yardımlarıyla Fransa Turu’na akredite olmuştuk. Yani Tour’u salak
bir turist gibi bariyerlerin dışından değil, gerçek bir “insider” olarak seyredecektim.
Hayalimde Sagan’ın yanına gidip “N’aber lan Peter, ben seni 16 yaşından beri
tanırım!” demek vardı. Acar muhabir Deniz Hanım da Jens Voigt’ı bir köşede
sıkıştırmayı planlıyordu, röportaj yapacakmış…
Eurosport’tan gelen bilgilerde akreditasyon kartlarımızı TDF
için ayrılan büyük yolcu gemisinden almamız söylenmişti. Porto-Vecchio’daki
limana vardığımızda ortalardaki en büyük tekne 20 mt’ydi. Son akreditasyonların
Cuma akşam dağıtıldığını ve feribotun Bastia’ya gittiğini öğrendik. Tour
Village kapısındaki onbin kişiden sıyrılıp kapıdaki yengeye derdimizi bir kez
daha anlattık (Yalan!!! Bu gibi durumlarda ben moral bozukluğuyla kabuğuma
çekilir ve kederimi yaşarım. Bayan Günsal ise bir kaplan gibi sonuna kadar
savaşır). Deniz, elimizdeki mailleri kadının gözüne soktukça cesaretim
yerine geldi ve derdimizi tekrar anlattık. Abla akreditasyon kartlarımızın Tour’un
basın merkezinde olduğunu söyledi. Sorun şu ki basın merkezi feribottaymış, feribot
da Bastia’da. Bir an delirip arabayı Bastia’ya sürmeyi düşünmedim değil. Ama GPS
dört saat yol gösteriyordu. Ajaccio’ya dönüş de 2.5 saat... Çaresiz, bariyer
dışındaki eziklerin arasında yerimizi aldık…
Village Tour bize haram!
Moral bozukluğum takım otobüsleri ve sporcuları gördükçe
yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kendilerine ayrılan parc-fermé’ye geldikçe
resimlerini çekip efkar cigaralarımı içiyordum ki, Lotto-Belisolcüler, başlarında
Greipel olmak üzere yanıma kadar geldiler. Resimlerini çektim elbette ama
makinenin bağlantı kablosunu almadığımdan laptopa aktaramıyorum. Gördüğünüz tüm
resimler Deniz’in kamerasından.
Deniz bile J-F. Pescheux'yü yakışıklı gösteremedi
Takım otobüslerinin gelişleri resmen her bisiklet takımının
kişiliğini ortaya koyuyordu. Belkin daha biz gelmeden yerini almıştı. BMC ve
RSLT ukala takımlar olarak parka bile girmemiş, dışarıdaydılar. Görmemişlik
konusunda Türkler’le yarışan Katusha, oligark yakını olduğu belli sürüyle insanı
otobüsün yanında ağırlıyordu. Dombili dombili Rus teyzeler ve göbekli adamlar
kahkahalar atarak bisikletleri inceliyorlardı (bu arada, gençken kuğu gibi olan
o Rus kadınları otuz beş yaşından sonra nereye kaybolurlar?). Sky Team pırıl
pırıl Jaguarlar ile süzülerek geçerken, garibim Sojasun eski olduğu
belli bir otobüsü ite kaka parka sokuyordu.
Vittel'in TOMA'sı da ıslatıyor ama bir şirinlik var en azından
Yavaş yavaş ilerleyerek imza seremonisinin olduğu bölüme geçtim. Tanıdığım, yıllardır adlarını çığırdığım sporcuların teker teker gelip
imzalarını atmasını seyrettim. Sanırım akreditasyon bozgununun etkisi burada
geçmeye başladı. Valverde, Contador, Cavendish, no-röportaj Jens, Naber lan
Sagan, hepsi geldiler. Büyük başlar arkadan gelir hesabı Team Sky en son geldi.
Froome o iğrenç beyaz gözlüklerini değiştirmiş, artık yarışı kazanabilir.
(Oakley TDF için yeni bir Radar çıkarmış, onlar vardı sanırım).
Chris Froome imza atarken...
Fransız askeri hava akrobasi timi “Patrouille de France”ın gösterisini
de izledikten sonra start tarafına koşturduk. Ama daha 9:30’da o bölge kalabalıklaşmıştı. Deniz’in bile itip öne geçebileceği bir yer yoktu. Biraz
geriye çekildim. İçimde hala akredi-keder dalgası, kahramanlarımın 100. Fransa
Turu’na, gayet sade bir startla başlamalarını uzaktan seyrettim. Birkaç
saat sonra, organizasyona ettiğim küfürlerin Bastia’da yol-su-kaza ve sıkışan
otobüs olarak geri döneceğini bilmiyordum. Mea Culpa!
Fransa Turu 2003'ü hatırlayanlar, o sene de "100.
bağzı şeyler" kutlandığını anımsarlar. Lance Armstrong'un zar zor kazandığı,
bugün ise kazananı olmayan yarış, "2003-1903=100" işlemi uyarınca Fransa
Turu'nun yüzüncü yılını kutluyordu. Bu sene ise Tour de France 100. defa
düzenlenişinin ekmeğini yiyor. Maksat pazarlama olsun, üç tişört fazla satılsın.
TdF100 parkuru ile ilgili sayın @alparsla ayrıca
bir yazı yazdı. Ben işin daha eğlenceli yanına, katılanlara, favorilere,
takımlara bakmak istiyorum. Elbette, parkura şöyle bir dokunmadan bunlardan
bahsetmek zor ama Blog CEO'sunun ayağına fazla basmamaya çalışacağım.
Tour'un parkuru, Fransa'nın birlik ve
beraberliğini vurgulamak istercesine, tamamen Fransa toprakları içinde çizildi.
Komşuların sınırları bir metre bile ihlal edilmeyecek. "Le Grand
Départ" denilen peşrev bölümü, önceki 99 parkur çizilirken uzak
durulan, görmezden gelinen son Fransız ili Korsika'da düzenleniyor. Yarışın ilk
üç etabını "anavatanından biraz gıcık kapan" bu Akdeniz adasında
düzenlemek, gecikmiş bir gönül alma işlevi olarak görülmeli. Bunun yanında,
oldukça yabani bilinen Korsikalılar'ın, globalleşen dünya düzenine ayak uydurmak
istemeleri de rol oynuyor. Fransız üniter yapısının ciddi yapıştırıcılarından
biri olarak gösterilen Tour de France, küskün vilayetini kucaklarken, bağzı
terbiyesizlerin "Neyse, bu sene de uğrayacak yabancı toprak bulduk
Mösyö!" geyiğine gireceklerinden eminim. Konumuz politika ve Avrupa tarihi
olmadığından Korsika'nın geçmişine, Fransa ile olan ilişkisine girmeyeceğim.
İlgilenen, enteresan detaylar bulabilir (mesela N.Buonaparte kimdir ve
şehirlerin isimleri neden hep İtalyanca?).
Yarış hep alışıldığı üzere prologla değil, normal
etapla başlayacak. Demek oluyor ki, ilk Sarı Mayo bir sprintere gidecek.
Cavendish, Sagan, Greipel ve Kittel bu şeref için her şeyi yapacaklardır. Porto
Vecchio'dan start aldıktan sonra, önce güneye Bonifacio'ya gidilecek, sonra
dönüp kuzeye, Bastia'ya deniz kıyısından gidilecek. Finişte kan çıkması sürpriz
olmaz. İkinci gün Bastia'dan Ajaccio'ya ciddi yokuşlu bir parkur, ertesi gün de
Ajaccio'dan Calvi'ye sürekli iniş çıkışlı, kaçış grubuna imkan tanıyan bir
etapla Korsika defteri kapanıyor. Eğer ilk etabı Peter Sagan kazanırsa,
Cannondale takımı Sarı Mayo'yu Nice'e kadar korumak için çok uğraşacaktır. Ama
diğer sprinterler 2. ve 3. Etap'tan ancak mor renkte çıkabilirler.
Nice'deki takım saate karşıdan sonra Pireneler'e
giderken Marsilya, Aix-en-Provence, Montpellier ve Albi gibi klasik Tour
kentlerinden geçilecek. Bu sene ASO ağırlığı yarışın sonlarındaki Mont Ventoux
ve Alpler'e verdiğinden, Pireneler'in o meşhur yokuşları pek yok. Düşük profilli
2 etapla geçip (ilk zirve finişi 6 Temmuz'da Ax 3 Domaines'de), Loire bölgesine
yollanacaklar. İlk haftanın sonunda bazı favoriler yarıştan kopmuş olabilir.
Fransa'nın en turistik yerlerinden Saint Malo ve Mont Saint-Michel'de (ITT)
devam ettikten sonra Tour ülkeyi çapraz geçerek Lyon'a kadar inecek. Bu
etaplarda Yeşil Mayo mücadelesi öne çıkacak. Fransa'nın ulusal bayramı 14 Temmuz
Pazar günü ise muhteşem Mont Ventoux çıkılacak. 242.5 km'lik bir dev etap. "Ay
valla ben Fransa Turu'nu çok severim!" falan diyen birini o gün plajda kıçı
devirmiş yatarken görürseniz direk suratına tükürün. Bu etap kaçmaz,
kaçmamalı...
Mont Ventoux'da bir hayalet
Son hafta ise yokuştan başımız dönecek. 17
Temmuz'da ikinci ITT'den sonra "2 x L'Alpe d'Huez" var. "L'Alpe" tarihte ilk
defa 2 kez üst üste çıkılacak. Bunun ne demek olduğunu anlatabilmek için aklıma
hep müstehcen metaforlar geliyor. Karımın yazıyı okuması ihtimalini
düşünerek şöyle diyeyim: Roger Waters'ın The Wall konserini seyredip
delirmişsin. Konser sonunda tam kapıdan çıkarken Waters bu kez Gilmour
ve Mason'ı da yanına alıp tekrar sahneye çıkıyor, inceden Dark Side of The
Moon'a giriyorlar ve konser 2 saat daha sürüyor. Oldu mu?
Dutch Corner - L'Alpe d'Huez
19 Temmuz'da ise sevgilim Col de la Madeleine,
Glandon, Epine ve Croix-Fry'i de içeren harika bir yokuş etabı daha var. Ama
yarış hala bitmemiş olacak. Son Cumartesi Annecy-Semnoz'daki HC yokuşun
tepesinde bitireceğiz 100. Tour de France'ı. Oh mon Dieu!!
Genel Klasman - SARI MAYO
2006'dan beri son şampiyonun katılmadığı bir Fransa Turu seyretmemiştik
(Armstrong'u şampiyon sayarsanız). Bradley Wiggins, İtalya bozgunu sonrası, bir
tokat da takımdan yiyince, "işkilli" bir diz sakatlığıyla Tour'dan çekildi
ve Chris Froome yarışın en büyük favorisi haline geldi. Aslında bu ilginç çünkü
Froome daha herhangi bir Büyük Tur kazanmış değil. Bu anlamda, büyük tecrübesi
ve geçmiş başarılarıyla (ikisi elinden alınmış 7 Büyük Tur zaferi) Alberto
Contador'u ilk ağızda saymamız gerekiyordu. Fakat El Pistolero, cezadan bir
hışımla dönüp kazandığı Vuelta 2012'den bu yana sanki durulmuş gibi. Umman
Turu'nda Froome'a geçildi, keza Tirreno-Adriatico ve Dauphiné'de de beyaz
Kenyalı'nın arkasında kaldı. Froome'u baş favori yazmamın nedeni bu. Üstelik
geçen sene Wiggo olmasa Tour'u kazanmıştı bile. 2013'ü mükemmel geçirdi. Umman
Turu, Crit. Int'l., TdRomandie ve Dauphiné'yi kazandı, Tirreno'da ikinci oldu.
Sezon başından beri formda.
Froome
ve Contador saldırgan, gösterişli bir taktik anlayışa sahipler. geçen sene
sıkıntıdan patladığımız mıymıy Wiggo 'nun tam tersi. Dağlarda ikili arasında çok
sıkı kapışmalar göreceğimizi düşünüyorum. Contador'un, geri
düştüğü Vuelta'yı geri kazanışını ve Froome'un hem TdF12'de, hem de son
Dauphiné'deki agresif taktiklerini hatırladığımda içim kıpır kıpır
ediyor. Alberto'nun dağlarda Froome'dan geri kalmayacağını düşünmekle beraber
(zaman bonusları yine yok), saate karşı etaplarda zorlanmasını bekliyorum. Eğer
Mont Saint Michel ITT'de yakın bir zaman yaparsa Froome'un moralini
bozabilir. Froome'un üstündeki büyük beklenti onun en büyük problemi. Wiggins'in
bile olacağı bir takımda liderlik için ısrar etmesi onun üstünde büyük bir baskı
yarattı. Stres adamı kanser bile yapar deniyor. O kadarını bilmem ama Fransa
Turu'nu kaybettirebilir.
Contador'la Froome iki farklı neslin sporcuları. Alberto geleneksel
İspanyol sisteminde, fena halde kirli bir bisiklet atmosferinde büyüdü,
serpildi. Sonunda ucundan kıyısından o da dopinge bulaştı. Ama suçsuzluğunu
savunmaktan hiç vazgeçmedi. Mental olarak çok güçlü. Akıl oyunlarının büyük
ustası Deccal Armstrong'u (!) bile çırak çıkartıp Fransa Turu'nu kazanmayı
bildi. Ama 2011 TdF'dan bu yana, şampiyon olduğu Vuelta dahil, biraz
"vulnerable" gözüküyor (nasıl derler... "kolay incinir"). Yokuşlarda o eski
öldürücü hızlanışını ve TT'de en iyilerle bile başa çıkan performansını pek
görmüyoruz. Buna rağmen Contador hala neşeli, konuşkan ve olduğu gibi.
Bana sempatik geliyor (sen Lance'i bile silemedin daha romantik salak!!). Sessiz
ve derinden hazırlandı, en büyük favori olmamasının rahatlığı da var. Silahşör
her an çekip vurabilir.
Bu sahnelere hazır mıyız?
Chris
Froome ise Güney Afrika'da büyümüş beyaz bir Kenyalı'yken İngiliz vatandaşlığını
seçmiş. 2008'de Barloworld ile TdF koşarken, sonradan Rod Ellingworth'ün
dikkatini çekip bir sene sonra da Britanya'nın medar-ı iftiharı Team Sky'a
geçti. Team Sky, yapısı itibarıyla çok kurumsal, sporcularına kesin performans
kriterleri koyup onu uygulayan, bazı gazetecilerin deyimiyle, robot gibi
çalıştırıp robot gibi yarıştıran bir takım. Özel hayatında son derece nazik ve
esprili olduğu söylenen Froome, nedense kameralar karşısında pek itici (o iğrenç
beyaz gözlükleri de gıcık bir hava veriyor oğlana). Buna karşın, Team Sky'ın
yeni ve -bisiklet dünyası için- devrimci antrenman metodları ile pelotonda
gitgide azalan doping sayesinde, Sky etap yarışlarında müthiş başarılı bir
performans sergilemeye başladı. Wiggins, Froome ve Porte bu bayrağı taşıyanlar
(Team Sky'ın hala bir Klasik yarış kazanmamış olması da ilginç değil mi?). Bu
seneki Tour, Team Sky açısından belki geçen seneden daha zor geçecek.
Parkur dengeli ama daha cilveli, tek bir kötü günde yarışın elden gidebileceği
tuzaklarla dolu. Geçen seneki takımın en tecrübeli iki ismi B.Eisel ve M.Rogers
yoklar; hatta Rogers karşı kampa geçerek Contador'un yol kaptanı oldu
(Dauphiné'de Contador Rogers'a nasıl yardım ediyordu hatırlayın). Diğer yokuş
domestikleri R.Kreuziger, Jesus Hernandez ve Nicholas Roche. Contador'un takımı
gerçekten çok iyi. Hatta bana Sky'dan bile iyi gözüküyor. Sky'ın kadrosu rouleur
dolu. "Düzde ve yokuş başlarında sıkı tempo yapalım,
gerisini Porte+Froome halleder abisi!" havası var. Mücadele daha ikinci gün başlayacak, Pireneler'de de ilk işaretleri
görmeye başlarız. Benim sadist tarafım, Ax 3 Domaines'de Froome'un biraz geri
kalmasını, sonra da ilk ITT'de bu farkı kapatmasını istiyor. Aksi
taktirde ikinci hafta Sagan & Cav sprintlerini
beklerken uyuyakalabiliriz.
Genel
Klasman için diğer adaylar arasında 2011 şampiyonu Cadel Evans'ı da saymalıyız.
BMC bu sene TdF'a iki liderle geliyor. Genç Tejay VanGarderen da lider. 2 başlı
bir takımın başarılı olduğu son Tour sanırım 2009 Lance vs. Alberto. Ondan önce
ise 1986'daki Lemond-Hinault çekişmesine kadar gitmek gerek. BMC, 2009 Astana
kadar iyi bir takım değil. Yarışı domine etmek için çok değişken var.
Evans'ın her tür çakallığı yapmasına karşın Giro'da ancak üçüncü olması ve
aradan geçen bir ayda da ne kadar dinlenebildiği ona dair umutlarımı azaltıyor.
Takımın asıl liderinin Tejay olduğu yarış ilerledikçe ortaya çıkacak gibi
geliyor. Genç Amerikalı geçen sene beşinci olmuştu, bu sene de Kaliforniya
Turu'nu kazandı. Amerika'nın temiz kuşağının parlayan ilk yıldızı o
olacak.
Tejay bu sene Evans'ın domestiği olmayacak
Bir
diğer ikili de A.Valverde ve N.Quintana. Movistar’ın bu iki
yeteneğinden birinin Sarı Mayo’yu kazanması uzak bir olasılık. Zaten
Quintana'nın baş domestik olacağı vurgulanıyor ama ben Valverde'nin çok gerisine
düşmeyeceğini, böylece de şansını sürdüreceğini düşünüyorum. Kolombiyalı 2
sezondur yokuşlarda kasırga gibi esiyor, geçen sene Vuelta'yı 36. bitirdi, bu
sene yokuşlarıyla bilinen Pais Vasco'yu (Bask Turu) kazandı. Alejandro Valverde
ise 3 kez Vuelta’yı kazanmış çok tecrübeli bir isim. Onların problemi zamana
karşı perormanslarıydı ama bahar aylarında ciddi rüzgar tüneli testleri
yaptılar. Yine de Froome kadar iyi olamayacaklardır. Paris’e Valverde ilk üçte,
Quintana da Beyaz Mayo ile gelmeyi başarırlarsa çok mutlu olurlar.
Quintana & Valverde...Ciddi olalım beyler!!
Son
Frenk şampiyon Bernard Hinault’dan kavuğu alacak bir Fransız tam 28 yıldır
ortaya çıkmadı. Garibim L'Equipe her sene birini önümüze koyar ama balon çıkar.
Ancak geçen yıllarda Fransızların modern antrenman tekniklerine daha fazla önem
vermesi ve pelotonun göreli olarak temizlenmesi umutları artırıyor. Tamamen
Fransa topraklarında geçecek bu Tour'u kazanacak yerel bir sporcu varsa bu ya
Thibaut Pinot (FdJ) yada Pierre Rolland (Europcar) olacak. Pinot geçen sene
güzel bir etap kazanmış ve yarışı 10. bitirmişti. Pierre Rolland'ı da 2011’deki
süper fırsatçı L’Alpe d’Huez zaferiyle hatırlıyoruz. Ama daha önemlisi geçen
sene TdF'ı sekizinci bitirdi. İkisinden birinin Champs Elysées’deki şampiyonluğu
için bahis oynamayı önermem ama siz bilirsiniz.
Rolland ve Voeckler, TdF 2011
Diğer
anılması gerekenler arasında en başta Joaquim Rodriguez (Katusha) geliyor.
Kendisinin hiçbir zaman Büyük Tur kazanamayacağına dair delice bir laf
üfürmüştüm zamanında. Purito hem Giro'12, hem de Vuelta'12'de yüreğime
indirecekti az kaldı. geçen seneki 100 km'ye yakın TT etapları bu sene kısaldı,
Rodriguez de Movistarcılar gibi rüzgar tünellerinde zaman geçirdi. Bunlar onun
avantajı lakin bu disiplinde bir Contador yada Froome değil. Etap kazanması çok
muhtemel gözüküyor ama GK'da podyumun son basamağı için ümitvar olacaktır.
Valverde ile beraber onun da işi zor. Diğer yanda Jürgen vanden Broeck,
Stelvio'nun yıldızı Thomas de Gendt, bayrağı Gesink'ten devralan
Rabo/Blanco/Belkin'in lideri Bauke Mollema da var. Ama onlara sıra gelmesi için
öncelikle Froome ve Contador’un denklemden çıkmaları gerek. Hoş Froome’un başına
bir talihsizlik gelirse, ilk akla gelecek isim Richie Porte olmalı. Porte
gelecek sene Giro’ya lider gideceği sözü verildiği için bu sene Froome’un
domestiği olarak çalışmaya ses çıkarmıyor, yoksa Paris-Nice'de neler
yapabildiğini gördük. Porte'nin "mirror image"ı Jakob Fuglsang için de çok
önemli bir yarış olacak. RSLT'deki iki zayıf yıldan sonra Astana'ya geçip lider
olarak Fransa'ya gelmesi büyük başarı. Ama Kazaklar Fuglsang'a tek bir mermi
verdiler çünkü TdF2014'de Astana'nın lideri Vincenzo Nibali olacak.
Ben
küçükken, bir FB-GS maçı öncesi, eski futbolcu ve o dönemin spor yazarı Birol
Pekel "Bu maçı FB kaybederse, yazdığım bu kağıdı yerim" diye bir tahmin kaleme
almıştı. Hasta GSlı olarak Pekel'e acaip sinirlenmiştim ve o maçı GS'ın
kazanmasını her zamankinden çok istemiştim. Ve fakat bizimkiler o gün
yenemedi, Pekel de mide fesatından yırttı (yenildik mi hatırlamıyorum). Yazarın
o günkü kendine güveni ve cüreti bu yaşımda bile beni hala etkiler. Her TdF
öncesi yazıda uzun uzun bahsettiğim, canımız, bir tanemiz Andy Schleck'den bu
ana kadar söz açmadığımı farketmişsinizdir. Andy Boy, geçen sene Dauphiné'de
çanağı kırdıktan bu yana toparlanmaya çalışıyor. Kendisi uzun süre ağrılarının
geçmediğini söylerken, RadioShack yönetimi de Andy'nin disiplinsiz, handiyse
tembel olduğunu ima ederek, kazandığı parayı hak eder bir motivasyonla
çalışmadığından şikayet etmekteydi. Schleck, en son Tour de Suisse'de biraz
hareketlenir gibi oldu ve GK'da 40. sırada yer aldı. Daha önce Kaliforniya
Turu'nu da 25. bitirmişti. Form tutmakta olduğu şüphe götürmez. Üstelik muhteşem
bir doğal yeteneği de var. RSLT Andy'i lider olarak Tour'a getirerek hala ona
inandıklarını gösterdi. Abisi Frank'in de yokluğunda üç koca haftayı nasıl
geçirecek bilmiyorum. İlk 20 iyi derece olur, ilk 10 ise gelecek sene ile ilgili
hayaller kurmamızı sağlar. Ben ikisinin ortasını hedef alarak ve Birol Pekel'e
özenerek diyorum ki: Andy Schleck bu sene, Fransa Turu Genel Klasmanı'nda ilk 15
sporcu arasında yer alırsa, bu yazıyı print edip, beyaz şarap ve kaşar peyniri
eşliğinde yiyeceğim. Andy'nin Türk biraderi Ozan da karşımda bana -kağıt hariç-
eşlik edecek. Böylesi "Fanteezi Lig"den daha heyecanlı...
Peter, elleri görelim ltf.!!
Puan Klasmanı (Yeşil Mayo)
Sprint mayosu olarak da bildiğimiz Yeşil Mayo, en iyi ve süreklilik
gösteren sprinterin kazandığı bir ödül. Bu kategorinin iki baba adayı var. Mark
Cavendish (OPQS) ve Peter Sagan (Cannondale).
Cavendish her üç Büyük Tur’da da puan mayosunu kazanan, Fransa Turu’nda
23 kez etap zaferi elde etmiş, tarihin belki de en büyük sprinteri. Tek
sıkıntısı yokuşları Sagan kadar iyi çıkamaması. Dolayısıyla da inişli çıkışlı
etaplarda puan toplaması daha zor. Kazanacağı sprint etaplarına ve düz
etaplardaki ara sprint kapılarına güveniyor. Sagan ise 90’lar neslinin en
heyecan verici genç bisikletçisi. Hem bir sprinter hem de klasikçi. Daha çok
genç olmasına karşın dünyanın en iyi 10 bisikletçisi arasında gösterilebilir.
Daha da güçlenip tecrübelendikçe neler yapabileceğinin sınırlarını göremiyoruz.
Cav'ın her zamanki hali
Bu ikisinin dışında geçen sene 3 etap kazanan Andre Greipel (OPQS) ve
Argos-Shimano'dan da Marcel Kittel ve John Degenkolb'ü sayalım. Hemen her
takımda bir sprinter var ama olay bu beş sporcunun arasında geçecek gibi. Kittel
ve Degenkolb'ün beraber gelmeleri ilginç. Marcel saf bir sprinter ve geçen
seneki ilk turunda barsaklarıyla uğraşmaktan yarışmaya fırsat bulamamıştı.
Degenkolb, Sagan kadar olmasa da yokuş çıkabilen bir sprinter. İkilinin görev
dağılımı da bu şekilde olacak. Bağzı etaplarda Sagan-Degenkolb, diğerlerinde de
de Cav-Sagan-Kittel-Greipel kapışmasını izleyeceğiz. Özellikle ilk etap müthiş
önemli çünkü o sprinti kazanan Sarı Mayo'yu da giyecek.
Marcel Kittel ve arkasında Andre Greipel
En İyi Genç Klasmanı (Beyaz Mayo):
1
Ocak 1988 ve daha sonra doğmuş en iyi GK sporcularının klasmanı. Bu sene
de çok iyi turfandalar geliyor Korsika'ya. Geçen senenin kazananı Tejay
VanGarderen, Nairo Quintana, Andrew Talansky (Garmin Sharp), Thibaut Pinot ve
Michal Kwiatkowski (OPQS) arasında gidip geleceğiz. Normalen Tejay'in kazanması
gerek ama ben hepsine sevgiyle bakacağım. 90'lar kuşağına Taksim'den sonra
Fransa'da da hayran olmaya hazırım.
Thibaut Pinot & Marc Madiot (TdF 2012)
Yokuş Klasmanı (Puanlı Mayo)
Diğerleri kadar prestijli olmasa da, Fransa Turu yokuş klasmanını
kazanmak bir sporcunun kariyerini belirler. Eski dopé Richard Virenque tüm TdF
planlarını bu klasman için yapardı ve toplamda 7 kez Puanlı Mayo’yu kazanmıştı.
Tahmin yapılması en zor kategori olduğundan, Paris’te mayonun bir Fransız
tarafından giyilme olasılığının yüksek olduğunu söyleyerek bitireyim. Baş
şüpheliler Thomas Voeckler, John Gadret, Igor Anton (etap kazanırsa uğraşmaz
bile) ve Rein Taaramae. P.Rolland ve T.Pinot da GK'da geriye düşerlerse bu amaca
yönelebilirler.
Yengeç
burcuyla iyi anlaşırım. Fransa Turu da bir yengeç. Beni pozitif etkiliyor,
kendimi ifade etmemi sağlıyor. Her sene Temmuz ayında yeni bir heyecan
buluyorum, spora ve insana dair yeni şeyler öğreniyorum. Kendimce keşifler yapıp
kararlar alıyorum, felsefik çıkarımlarda bulunuyorum. Cumartesi günü, Porto
Vecchio'da Tour'un havasını sindire sindire içime çekeceğim ve beni yine, yeniden sağaltmasını bekleyeceğim. İlaç
niyetine...
100th Tour de France / 100ème Tour de France - Official Teaser
Bu sene Fransa Bisiklet Turu'nun 100'ncüsü koşulacak. Hem bu yüzden, hem de geçen senelerden edinilmiş tecrübelerle etaplar özene bezene hazırlanmış. Şahsen beğendim ve dengeli buldum. Bu kanaatimi önden belirteyim.
Bu yazıda börtü böcek[burada sarper abinin yazıya link koyulacak] olmayacak. Sadece rekabet bağlamında değerlendirdim ve spekülatif fikirlerimi yazdım. Fikirlerimi sallamayıp sadece rehber olarak da kullanabileceğiniz etap listesi aşağıda.
Yeşilimsi satırlar sprint etapları, sarılar ise genel klasmanı belirleyecek nitelikte, yokuş bitişli ve/veya zamana karşı etapları. Diğer etapları Cancellara tarzı klasikçi (rouleur) adamların veya herhangi bir kaçış grubunun kazanacağını varsayabiliriz. Boş günleri özellikle listeye ekledim çünkü ertesi günün tatil olmasına göre etaba asılıp asılmama durumu değişebiliyor.
Hafta bazında değerlendirme:
3 haftalık yarışın ilk 9 gününden 5'i kaçışçıların kazanacağı türden. Hatta, bu dönemde sprinterlere uygun görünen 2 etap bile olası çapraz rüzgarlarla sürprizlere gebe. Daha önceki senelerde (ama geçen sene değil) ilk hafta sprint etapları ile uyukluyorduk. Bu sefer, her daim heyecanlı etaplarla başlanacak, her etapta Sarı Mayo değişecek, belki favorilerden biri daha yarışın başında geri düşecek.
İkinci hafta ise sprinterlerin olacak. 6 etabın 3'ü doğrudan onlara hitap ediyor. Tabii TDF'ın son dönem güzel icatlarından olan bol puanlı ara sprint kapıları devam ettiği için, aslında hemen her etapta belli bir sprint heyecanı olacak. Sprintin kralı Mark Cavendish ile Yeşil Mayo'yu gözüne kestirmiş sprinter/klasikçi Peter Sagan'ın rekabetini göreceğiz. İkisi de değişik tarz bisikletçiler. Sagan yokuş çıkabilen bir klasikçi. Aşağıda her etabı değerlendirirken onların durumuna da bakacağız. Kural şu olacak: Sprintle bitecek her etabı bir kaza olmadığı sürece Cavendish kazanır. Eğer öncesinde bir dağ yoksa ara sprintleri de alır. Pelotonun dağılacağı ara sprintler ve bitişleri ise Sagan alır. Tabii hayat sadece Sagan ve Cav arasında geçmiyor. Her takımın sprinteri var ve onlar da bu denklemi değiştirmeye çalışacak ama ben basitlik açısından olayı Cavendish ve Sagan üstüne kurdum. Bu satırları yazarken mücadelenin nasıl sonuçlanacağını henüz bilmiyorum, ben yazdıkça siz de okudukça göreceğiz.
Üçüncü hafta ise olması gerektiği gibi Genel Klasman favorilerinin (GKcılar); "It ain't over till the fat lady sings". Elbette ikinci haftayı bitiren Mont Vonteux zirvesi ile, son etaplara genel klasman şekillenmiş olarak girilecek. Kalan 6 günün 3'ü GKcıları ilgilendiriyor, yani Ventoux'da geride kalanlar için de fırsat çok. Sadece Paris'teki son gün gelenek olduğu üzere sprinterlerin. Şimdi geçelim tek tek etaplara.
Etap 1
Fransa bisiklet turu Napolyon'un memleketi Korsika'dan başlıyor. Birinci etap görüldüğü üzere dümdüz, ancak yolların önemli bir kısmı deniz kenarında olduğundan çapraz rüzgarlar pelotonun bölünmesi tehlikesini yaratabilir. Favoriler tetikte olacak.
Pelotonu normalde Sarı Mayo'nun takımı çeker. Ancak ilk etap prolog olmayınca, ortada sarı mayolu biri yokken kim çekecek? İki ihtimal var: Ya ara sprint kapısındaki puanları ve etap zaferini isteyen sprint takımları ya da çapraz rüzgarda gol yememek ve/veya pelotona boy göstermek isteyen bir favori takımları çeşitli aralar pelotonu çekebilir.Kendilerini göstermek isteyen küçük ve/veya yerel takımlar ile Kat 4 tırmanışı alarak Punalı Mayo'yu almak isteyen takımlar ise kaçış grubuna girmeye çalışacaklardır
Bu etabı Cavendish alır. Sarı Mayo giymek istediğine dair demecini şimdiden verdi zaten. Sagan da istiyor ama onun seçenekleri biraz daha fazla. Cav için tek şans ilk etap.
Etap 2
İkinci etap da Korsika'da devam ediyor. Yarı sprinti Cavendish zaten takımı sarı mayonun şerefini korumak için önlerde olacağından alır. Tepelerden sonra oluşacak kaçış grubu eğer 12 km kala çıkılacak 3. kategori tırmanıştan önce yakalanırsa klasikçi alır, yoksa kaçışçı alır.
Yeşil mayo durumu: Cavendish 1.5 Sagan 0.5
Etap 3
Bu etapta Sagan baştan fırlar ve 28.5ncu km'deki ara sprinti alır. Bitişe 13 km kala çıkılacak 2. kategori tırmanış yine kaçak/klasikçi galibini belirler. İşi bilenler bu etapta çapraz rüzgar ve dolayısıyla peloton bölünmesi tehlikesi olduğunu söylerler, o açıdan favori takımları da işi sıkı tutabilir. Öyle olursa etap sprintere gidebilir. Motoru biraz geç ısınan birkaç GKcı 2. ve 3. etap sonunda hayal kırıklığı yaşamış olabilir.
Cavendish 2.0 Sagan 1.5
Etap 4
25 km'lik takım zamana karşı etabıdır. Takımların boyunu posunu göreceğiz.
Etap 5
Oldukça uzun bir kaçışçı etabı. Tabii sprint takımları "yeter ulan" diye kızıp iyi tempo yaparak bu etabı da alabilirler. Ben Cavendish ile Sagan'a biraz puan verip küsüratlardan kurtulayım en iyisi.
Cavendish 3 Sagan 3
Etap 6
Sprint etabı. Cavendish 4 Sagan 3
Etap 7
Ertesi günkü etap zirvede biteceğinden bugün favoriler asılmaz, kaçışçılar kesin favori. Sagan ara sprinti alır. Hatta kaçış grubundan biri de etabı alabilir, kazanamasa bile değerli sprint puanlarını toplar.
Cavendish 4 Sagan 4
Etap 8
Günlerden Cumartesi ve uzunca düz gittikten sonra iki yorucu tırmanış. Cavendish ara sprinti alır. Sagan aktif dinlenir. Favoriler birbirlerinden ayrılmasalar da, etap erkeklerle çocukları birbirinden ayıracak nitelikte olduğundan klasman ilk defa mantıklı şekilde oluşur. Diğer yandan, illa kaçışlardan dolayı öne çıkmış biri kahramanlık göstererek favoriler grubuna tutunur, öyledir bu iş. Hatta Sarı Mayo kendisinde bile kalabilir. Sonraki etaplarda düşecektir elbette. Dramayı arttırır, Eurosport'daki dostlara anlatacak bir şeyler çıkar.
Cavendish 5 Sagan 4
Etap 9
İlk dinlenme günü öncesi yorucu bir etap. Favoriler dikkat kesilirler ama amaçları kazanmak değildir. Youş Klasmanı için çabalayanlar için ortada çok puan olduğundan onların büyük bir kaçış grubu oluşturmasını bekleyebiliriz. Son tırmanıştan sonra 30 km iniş olduğundan herkes birleşip sprint finişine bile dönüşebilir. Sagan ara sprinti alır. Belki iyi iniş ile herşeyi alır. Abarttım sanırım...
Cavendish 5 Sagan 5
Etap 10
Dinlenme sonrası dümdüz etap. Ertesi gün bireysel zamana karşı olduğundan favoriler zorlamasa bile, kaçış için fazla düz bir etap. Cavendish.
Cavendish 6 Sagan 5
Etap 11
Bireysel zamana karşı. 33 km iyi bir mesafe. Froome öne geçer.
Etap 12
Sprint. Cavendish 7 Sagan 5
Etap 13
Sprint. Cavendish 8 Sagan 5
Etap 14
Ertesi gün zirve finişi var. Her türlü kaçışçı etabı, ara sprint ise çıkışlardan sonra olduğundan Sagan herşeyi alır.
Cavendish 8 Sagan 6
Etap 15
Pazar ve Mont Vonteoux. Nefis bir gün. Favoriler alabildiğine kozlarını paylaşırlar. Onlara saygımdan bugün için yeşil mayoculara puan vermiyorum.
Etap 16
Son tırmanıştan sonra 12 km tam klasikçi işi. Sagan kaçar ve herşeyi alır (babayı alır!! -Editör)
Cavendish 8 Sagan 7
Etap 17
Tırmanışlı ve teknik bir bireysel zamana karşı. Cadel Evans alır (yazar artık sanrılarla kıvranmaktadır -Editör)
Etap 18
Tam işin ve okulun asılacağı bir Perşembe günü. Ben patron olsam tatil ilan ederdim. Ertesi günün zirve finişi olmaması iyi bir tasarım bence. Ardarda zirve finişleri olursa favoriler o ardarda günlerin sonuncusunun zirvesini hedef kabul ediyorlar. Etabı Voeckler alır, kalpleri fetheder. Ara sprint Sagan'ın.
Cavendish 8 Sagan 7.5
Etap 19
Zor fakat ertesi gün daha da zor olduğundan favoriler bugün asılmaz (Hoş, 2 sene önce çılgın ataklar görmüştük. Belki yine öyle şeyler olur). Puantiyeciler ava çıkarlar. Kaçış kazanır.
Cavendish 8 Sagan 8
Etap 20
Genel klasman artık bugün belirlenecek. Parkur zorlu ama kısa. Puantiyeciler veda puanlarını toplarlar. Son çıkış şampiyonu belirler. Sagan ara sprinti alır.
Cavendish 7 Sagan 8.5
Etap 21
Bu etabın herşeyini Cavendish alır. Puanlar çok yakın olduğundan yeşil mayo mücadelesi heyecanlı olacaktır, zira Sagan da bir sprinter ve finişte etkin olacaktır.
Bilindiği üzere, Muhterem Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Beyefendi'nin direktifleriyle Türkiye 2020 yaz olimpiyatlarına güçlü bir şekilde aday olmuş bulunmaktadır.
Her ne kadar Türkiye'nin adaylık sürecinde bugüne kadar inşaat, çimento, beton, tuğla, otel, AVM gibi unsurlar ön plana çıkmışsa da, aslında halkımız spor ruhuyla da doludur ve olimpiyatlara hazır olduğunu ispat etmiştir. Bilinmektedir ki, madalya adayı sporcu yetiştirmek kadar, sporu tabana yaymak da mühimdir. Aşağıda olimpik sporların halkımız tarafından ne kadar sevildiği ve her yerde tatbik edildiğinin örneklerini göreceksiniz. Ve diyeceksiniz ki:
Ey Olimpiyat komitesi! Olimpiyatı verecek bundan ala memleketi nereden bulacaksın?
Su Sporları
Yaz olimpiyatlarının en mühim branşları su sporlarıdır. Havuzda su sporunu dedem de yapar, esas kabiliyet tazyikli su altında yapabilmektir.
Dünyanın en eski sporlarından olan güreş müsabakaları taş kaldırımlarda dahi tertip edilip oynanmaktadır.
Künde tekniği
Atletizm
Polisimiz halkımızın daha hızlı koşması için her daim onları kovalayarak teşvik etmektedir. Yalnız koşu değil, her atletizm branşı için aynı teşvik edici tedbirler uygulanmaktadır.
Uzun atlama
Disk atma müsabakalarına hazırlık için tencereler kullanılmaktadır
Maraton için halk gerekirse köprüleri kapatmaktadır
Halter
Halter geleneksel olarak iddialı olduğumuz bir branştır.
Halkımız gerek silkme, gerekse koparma tekniğiyle yüksek ağırlıkların üstesinden gelebilmektedir.
Amerikan Futbolu
Antik zamandaki olimpiyatlarda atletler çıplak yarışırlardı. Dolayısıyla kask, cop, kalkan gibi ekipmanlar olimpik ruha uygun değildir. [Suat burası olmadı, çıkaralım. Tşk.]
Halkımız, polisin de ekipman yardımlarıyla her koşulda masa tenisi sporunu yapabilmektedirler.
Masa tenisi komünü
Beyzbol
"Biberleyelim Co" repliğini duymuşsunuzdur. Biberlemek, aslında beyzbolun ısınma ritüellerinden birisidir. Resimdeki arkadaş bu işi fazla ciddiye almış gözüküyor.
Neyse ki beyzbol da olimpik sporluktan çıkarıldı
Olimpiyat Köyü
Gezi parkına yapılacak bir
olimpiyat köyü hem çok iyi barınma imkanı sunarken, hem de habersiz
baskınlarla sporcuları yukarıda bahsettiğimiz sporları yapmaya
zorlayarak her daim dinç ve zinde olmalarını sağlayacaktır.
"O kitabı yavaşça bırak ve teslim ol (dırı diri düt)"
Seyirci
Türkiye'nin olimpik adaylığına en önemli eleştirilerden birisi, stadyumları dolduramama ihtimalidir. Taraftarlarımız, her ne kadar normalde birbirlerini sevmeseler de, gereğinde olimpiyat için güçlerini birleştirir, o tribünleri doldururlar.