Alejandro Valverde… 38 yaşında, İspanya’nın Murcia bölgesinde doğmuş. Lakabı “Balaverde” veya sadece Bala, “Mermi”. 11 yaşından beri bisiklet üstünde yarışıyor. İlk mücadelesinde ikinci olmuş. Ondan sonra, 13 yaşına kadar katıldığı elliden fazla yarışta hiç geçilmediği söyleniyor. Doğru mu yoksa bir efsane mi kesin değil ama o dönemden kalma takma ismi daha da etkileyici: “El Imbatido”, yani “Yenilmez”.
Valverde’nin bisikletçi karakteri çok yönlü. Küçük gruplarla gelinen sprint finişlerinde dünyanın en iyilerinden biri, kısa ve patlayıcı yokuşla biten yarışların vazgeçilmez favorisi. Uzun yokuşlarda, (irtifa 2000 metrelere kadar çıkmıyorsa) dünyanın en iyi yokuşçularıyla boy ölçüşebiliyor. Tek günlük klasiklerin gelmiş geçmiş en büyük uzmanlarından biri. Fleche Walonne’u arka arkaya kazanmaya başlayınca yarışın parkuru değiştirildi ama o kazanmaya devam etti.
23 yaşında İspanya Bisiklet Turu’nda iki etap kazandı ve genel klasmanı üçüncü sırada bitirdi. Sonrası hep kazanarak geçti. 3 kere ulusal şampiyon, 4 kez Liege-Bastogne-Liege, 5 defa Fleche Wallonne, 2 kez Clasica San Sebastian, 3 kez Katalonya Turu, 1 kere İspanya Turu, 3 defa Dauphiné Libéré. Daha saymadıklarım var tabii. 35 yaşında Fransa Turu’nda üçüncü oldu. Büyük Turlar’da 16 etap zaferi var ve on yedi kez ilk onda yer aldı. Bu seneye kadar 11 Dünya Şampiyonası’na katıldı, 7 kez ilk üçe girdi ama kariyerindeki tek eksik olan gökkuşağı mayoyu hiç kazanamamıştı.
2006’da Madrid’li spor doktoru Eufemiano Fuentes’in kliniğine yapılan baskında ele geçen plazma örneklerinden birinin üstünde “Valv.piti” yazıyordu. Piti Valverde’nin köpeğinin adıydı. İspanyol makamları Operacion Puerto diye anılan bu skandalın çok üstüne gitmediler. Çünkü Fuentes, bildiklerini açıklarsa 1992 Barselona Olimpiyatları’nda müthiş başarılı olan İspanyol sporcuların başlarının derde gireceğini ima etti. Bisiklet zaten kirli bir spordu ama uluslararası bir rezalet yaşamayı göze alamayan hükümet ve mahkemeler olayı hafif cezalarla kapattılar, Valverde mahkemeye bile çıkmadı. Fakat İtalyan anti doping kurumu soruşturmayı devam ettirdi. 2008 TdF’ın İtalya’daki dinlenme gününde Valverde’den kan örneği aldı ve “Valv.piti” örneğiyle eşleştirip mahkum etti. WADA da olayın üstüne gitti ve sonuçta Alejandro 2 yıl ceza aldı. 2010’da aldığı tüm dereceler iptal edildi, 2011’de yarışamadı. Valverde her zaman suçsuz olduğunu iddia etti ama olay hakkında da pek konuşmadı.
Cezası Ocak 2012’de bittikten sonra katıldığı ilk yarış Tour Down Under’ın kraliçe etabını kazandı. Bir ay sonra ise Endülüs Turu’nda genel klasman şampiyonu oldu. O günden beri kazanıyor. Tanıyanlar tüm hayatının bisiklet olduğunu söylüyorlar. Geçen sene, Fransa Turu’nun ilk etabında düşüp diz kapağını kırdı. Kariyerinin bittiği konuşulurken bir ay içinde antrenmanlara başladı, yeni sezona fırtına gibi girip kaldığı yerden zaferlerine devam etti.
Dün Innsbruck’da koşulan Dünya Şampiyonası parkurunun zorluğu biliniyordu. Hiçbir ülke sprinter sporcu getirmemiş kadrolar klasikçi ve yokuşçulardan oluşmuştu. 258,5 km ve toplam 4700 metre irtifalı yarış son 12 km’ye kadar çözülmedi. Son engel 2.9 km ve %11 ortalama eğimi olan Gramartboden yokuşuydu ama halk bu canavarın adını çoktan “Cehennem” koymuştu. Eğim %28’e kadar çıkıyordu. Cehennemin kapılarından geçer geçmez çok büyük bir seçki oldu, tepede sadece üç kişi kalmıştı. Fransız Romain Bardet, Kanadalı Michael Woods ve yokuşta hiç öne geçmeyen ama bu ikiliyi takip eden Alejandro Valverde. Düze inilirken hiç atak yapmadı bekledi. Üçünün içinde en iyi sprinterin kendisi olduğunu biliyordu. Finiş yaklaşırken arkadan gelip gruba katılan Tom Dumoulin’in atağını daha başlamadan sezdi ve nötralize etti. Son kilometre geçilirken en öndeydi ama yoldan çok arkasına bakıyordu. Sprinti açana kadar hep arkaya baktı, finişe 300 metre kala da hızlandı. Yarışı zaten Cehennem’in tepesinde kazanmıştı, gözyaşları finişten sonra başladı.
Alejandro Valverde için dopingci diyen de var, gelmiş geçmiş en büyük yarışçılardan biri olduğuna inanan da. Ama tüm yaşamını bisiklet sporuna adamış birinin bu başarısını izlemek büyük bir zevk verdi, şüphelerimi, dertlerimi bir süre de olsa unutturdu. Önümüzdeki yıl onu izlemeye devam edeceğiz. Bu kez sırtında beyaz üstüne beş renkli gökkuşağı mayo olacak. Yine yarışacak, yine kazanacak. O kazandıkça hayat sabit kalacak, yaşlanmayacağız, çocuklarımız uzaklaşmayacak, sevdiklerimiz çekip gitmeyecek, nizam ve intizam aynı olacak. Natürmort da olsa...