Chris Froome'la ilgili aklımdaki ilk imaj Vuelta
2011'den. Bilbao'da, startın hemen yanında, yüksekçe bir yere çıkmış etabın
başlamasını bekliyorum. Önümde Purito, Igor Anton, J.J. Cobo ve diğer mayo
sahipleri var. Froome Beyaz Mayo'yu giymesine karşın ortalarda yok... Start
veriliyor, sporcular alkışlar arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar. Kafile ve
takım arabaları gittikten bir 30 saniye sonra Froome tek başına start noktasını
geçip yola koyuluyor... Birkaç gün önce, takım liderini beklemek uğruna,
liderliği J.J. Cobo'ya kaptırmıştı. Bilbao'dan bir gün sonra Madrit'te yarışı ikinci
bitirdi. Önümden geçerken çok mutsuz olduğunu hissetmiştim.
Froome vs. Cobo @ Bilbao (Vuelta 2011) |
Filmi bir yıl ileri saralım... TDF 2012. Froome 17. Etap'ta atak yapan Valverde'yi kovalamak ve etabı almak istiyor ama Wiggins onu takip edemiyor, kurmayının gitmesine de izin vermiyor. Chris Froome hayal kırıklığı, öfke ve hırçınlıkla arkasına bakıyor. Wiggo'ya bas bas bağırıyor hiç sesi çıkmadan. Valverde etabı kazanıyor, Froome da Wiggins'in ardından Fransa Turu'nu ikinci bitiriyor.
Froomey Wiggins'i finişe getiriyor. Alacağı etabı kaybetmişti |
Ve geçen hafta. Annecy-Semnoz yokuşunda, artık Sarı Mayo'yu garantilemiş olan Froome, klasmanda gerisinde bulunan üç sporcuyu da dökecek bir sert atak yapıyor. Yarışın son zirve finişini kazanırsa bir etap daha (dördüncü) almış olacak, sarının yanına benekli mayoyu da koyacak. Hakkı var mı? Var. İhtiyacı var mı? Yok. Onlarla birlikte zirveye çıkması ve sadece etabı bitirmesi yeterli şampiyon olmak için. Üç hafta boyunca, rakipleri hiçbir yokuşta ona üstünlük sağlamamışlardı zaten. Saate karşıda hep çok iyiydi. Mont Ventoux'da en güçlü yokuşçu olduğunu da gördük, ikna olduk, inandık, kabul ettik. Tüm bisikletçilerin rüyası o kutsal sarı tüniği kazanmışken, benekli mayo için bu hırs neden? Froome'un atağından sonra Purito ve Quintana ona yetişiyorlar. Son kilometreye doğru, bir atak daha yapıyor ama olmuyor, Kolombiyalı hem etabı hem de Benekli Mayo'yu kazanıyor. Froome ilk Fransa Turu'nu kazandığı için mutlu ama etabı ve yokuş klasmanını kazanamadığı için neşesi tam değil...
Annecy-Semnoz... TdF100'ün son yokuşu |
Yol bisikleti, kuralları, kanla değilse bile, acı,
fedakarlık ve ortak zekayla yazılmış bir spordur. Yıl boyu beraber yarışan
profesyoneller, imece usulüyle rüzgara karşı koyarken bir yandan da rekabet
ederler. Bisikletin anlaması en zor, takdir etmesi ise en güzel yanıdır bu.
Rakibiyle ittifak yapmak gibi tuhaf bir ikilem yol bisikletçisinin hep tepesinde
sallanır. Bu gariplik sonucunda, peloton denen o
insan grubu, zaman içinde test edilmiş, tecrübeyle yontulmuş, yazılı olmayan bir
kurallar bütünü geliştirmiştir. Bu nizama herkesin uyması beklenir. Uymayan
ayıplanır, bunu alışkanlık haline getiren dışlanır. Pelotonun dışladığı bir
yarışçının kariyeri bitmiş demektir; rüzgarda tek başına kalır, kimse su
vermez, yarış kazanamaz, evine ekmek götüremez. Bu "angajman
kuralları" içinde, GK lideri çiş yaparken atak yapmamak, beslenme bölgesinde
kaçış başlatmamak, pelotonu GK lideri takımın çekmesi gibi maddeler
vardır.
"Kadim Kanun"un en bilinen cüzlerinden biri de,
eğer ön grupta Sarı Mayo varsa, rakipleriyle beraber zirveye kadar
çalışması ama etabı kazanmaması geleneğidir (Sarı Mayo kaçışa girmez elbette
ama şimdi konumuz değil). Böyle davranırsa hem liderliği devam eder, hem de
beraberce emek verdiği yoldaşlarından biri etabı kazanarak sevinir; şan, şeref
ve para kazanır. İstisnası yok mu bu kuralın? Elbette var. Zirvede
alınacak kritik bir zaman bonusu söz konusuysa veya lideri tehdit eden bir başka
sporcuyla zaman farkını açmak isterse, Sarı Mayo atak yapabilir. Ama genel olarak,
bu kaideye riayet edilir. Contador'un, eski takım arkadaşı P.Tiralongo'ya
bıraktığı Giro 2011'deki Macugnaga etabı ve Voldemort'un Ivan Basso'ya birini
bırakıp, diğerini aldığı TdF 2004'deki iki etap (La Mongie & Plt. de Beille)
ilk aklıma gelenler... Bunlar gibi daha yüzlerce örnek bulunabilir tarihten.
Bu kuralda kalbimi çalan çok şey var. Uzun
dönemli fayda için kısa vadeli kazanımlardan vazgeçmek, topluluğun ortak
çıkarını gözetmek, alçakgönüllülük, hakkına razı olma, rızkından fazlasını
istememe, tevekkül, fedakarlık... İş hayatında çok meşhur olan "kazan-kazan" felsefesi asıl ruhunu bu kaidede bulur. Matematik bilimi, bu
gibi olayları açıklamak için Oyun Teorisi'ni geliştirmiş yetmez mi?
Chris Froome'un, tamamen domine ettiği Fransa
Turu'nu, beş dakika farkla kazanmak üzereyken, hala atak yapıp etap zaferini
kovalaması, öncelikle hırsının derecesini gösteriyor. Vuelta '11'de ve geçen sene
TdF'da kazanmasına izin verilmemesi onu çok rahatsız etmişti. Team Sky'ın temmuz ayında liderinin kim olacağı bir yıldır
spekülasyon konusuydu ve bundan dolayı oldukça gergindi. Wiggins'in, onun liderliğini kabul
ettiği için değil, ne idüğü belirsiz bir "sakatlık" nedeniyle yarışa girmemesi,
nişanlısı üstünden ona yöneltilen eleştiri okları ve Contador gibi bir şampiyonun
karşısına çıkma stresi, bence içindeki ihtirası iyice alevlemişti. "Ben size kim
olduğumu gösteririm" gibi bir tavırla yarıştı. Bu kötü mü? Hayır değil. Hırs
olmadan, bu derece zorlu bir sporda başarılı olmak olanaksız. Froome bu senenin
en güçlü etap yarışçısı oldu. Rakipleriyle arasındaki performans farkı bugünkü
gibi kalırsa, önümüzdeki birkaç yıl da kesin favori o olacak. Fakat büyük bir
şampiyon olmak için başka şeyler de gerekiyor. Asalet, taktiksel zeka,
bilgelik, fedakarlık, müttefik edinme ve dostlarını kullanma. Froomey şimdilik
bu noktanın uzağında. Eğer zekasını kullanırsa, rakiplerini aşağılamak yerine
yüceltir, "win-win" felsefesine dikkat ederse yeni yüzyılın yeni "Patron"u
olabilir.